12 Kasım 2016 Cumartesi

BLOG 3 DEMİŞKEN

Blogu açalı 3 yıl olmuş bugün. Ne zamandır bir şeyler yazmak niyetiyle açıp vazgeçtiğim, diğer blog yazılarını okumayı bile zaman zaman es geçtiğim günler geçirmişim. Yazmasam bile okumaktan vazgeçmezdim buraları. Belli bir nedeni de yok, genel bir rehavet havası hakim ruhumda.

Dün birden niye yazıyorum ki, kime ne ne yaşadığından, ne düşünüp ne hissettiğinden fikri doğdu içime.

Başladığın gün bitir kafası bir nevi. Sonra, yarım bırakmama saplantısı mı, huyu mu desem o galip geldi. Eskiden olduğu kadar katı ve net olmasam da, yarım bırakamamalarım.baskın çıktı. Ağır aksak da olsa yola devam yani!

BLOG 3 DEMİŞKEN

Blogu açalı 3 yıl olmuş bugün. Ne zamandır bir şeyler yazmak niyetiyle açıp vazgeçtiğim, diğer blog yazılarını okumayı bile zaman zaman es geçtiğim günler geçirmişim. Yazmasam bile okumaktan vazgeçmezdim buraları. Belli bir nedeni de yok, genel bir rehavet havası hakim ruhumda.

Dün birden niye yazıyorum ki, kime ne ne yaşadığından, ne düşünüp ne hissettiğinden fikri doğdu içime.

Başladığın gün bitir kafası bir nevi. Sonra, yarım bırakmama saplantısı mı, huyu mu desem o galip geldi. Eskiden olduğu kadar katı ve net olmasam da, yarım bırakamamalarım.baskın çıktı. Ağır aksak da olsa yola devam yani!

23 Ekim 2016 Pazar

İÇİMİZDEKİ ÇOCUK

Sadece üzülmek, isyan etmek ya da bilumum olumsuz duygu ve düşünceye boğulmak bu kez de bir işe yaramayacak. Caydırıcı cezalar ve uygun tedaviler devreye konmadığı sürece, bir gün Manisa başka bir gün farklı bir köşeden almaya devam.edeceğiz istismar ve cinayet haberlerini.

İncinen her çocukla beraber, geleceğe umutla bakan içimizdeki çocuklar da kırılıp dökülmeye ve sonunda ne yazık ki ölmeye mahkum :(


İÇİMİZDEKİ ÇOCUK

Sadece üzülmek, isyan etmek ya da bilumum olumsuz duygu ve düşünceye boğulmak bu kez de bir işe yaramayacak. Caydırıcı cezalar ve uygun tedaviler devreye konmadığı sürece, bir gün Manisa başka bir gün farklı bir köşeden almaya devam.edeceğiz istismar ve cinayet haberlerini.

İncinen her çocukla beraber, geleceğe umutla bakan içimizdeki çocuklar da kırılıp dökülmeye ve sonunda ne yazık ki ölmeye mahkum :(


15 Ekim 2016 Cumartesi

DİZİ DİZİ İNCİLER

Televizyonda son bir aydır yeni sezonun başlamasıyla, yine dizi ve yarışma enflasyonu da aldı başını gidiyor. İşin dizi kısmına çok odaklanamıyorum ezelden beri. Çok az diziyi baştan sona takip edebiliyorum tüm bölümleriyle.

Aynı konuların her sezona yayıldığı, mankenden bozma (eğitim almadıysa fena!) oyuncuların başrolde, usta tiyatrocuların çeşni olarak yer aldığı, sonunu baştan kestirebildiğimiz, esas kız ve oğlanın yanlış anlamalarıyla dolu, iyinin sonunda hep kazandığı, klişe cenneti neredeyse tümü. Türkiye ekranlarında Kore dizileri yıkabiliyor sanki bu genellemeleri. Tabii o da düzgün uyarlanabilir ve Türk filmlerinden aşırma replikleri ile doldurulmazsa.

Doktora uygulama derslerinde bazı üniversiteli danışanlarım, Kore dizilerine hayran olduklarını hatta Korece öğrenmeye başladıklarını söylediklerinde çok aşina değildim bu mevzulara. Zamanla iyi örneklere denk gelince, ters köşe sonlar cazip geldi bana da. Her karakterin içinde iyi ve kötünün barınabilmesi, esas kız ya da oğlanın da dokuz canlı olmayıp ölümlü olması, özetle gerçekçilik çekici geldi bana. Hayat Şarkısı, fena bir örnek sayılmaz şimdilik. Çok fazla sulandırılmadı henüz.

DİZİ DİZİ İNCİLER

Televizyonda son bir aydır yeni sezonun başlamasıyla, yine dizi ve yarışma enflasyonu da aldı başını gidiyor. İşin dizi kısmına çok odaklanamıyorum ezelden beri. Çok az diziyi baştan sona takip edebiliyorum tüm bölümleriyle.

Aynı konuların her sezona yayıldığı, mankenden bozma (eğitim almadıysa fena!) oyuncuların başrolde, usta tiyatrocuların çeşni olarak yer aldığı, sonunu baştan kestirebildiğimiz, esas kız ve oğlanın yanlış anlamalarıyla dolu, iyinin sonunda hep kazandığı, klişe cenneti neredeyse tümü. Türkiye ekranlarında Kore dizileri yıkabiliyor sanki bu genellemeleri. Tabii o da düzgün uyarlanabilir ve Türk filmlerinden aşırma replikleri ile doldurulmazsa.

Doktora uygulama derslerinde bazı üniversiteli danışanlarım, Kore dizilerine hayran olduklarını hatta Korece öğrenmeye başladıklarını söylediklerinde çok aşina değildim bu mevzulara. Zamanla iyi örneklere denk gelince, ters köşe sonlar cazip geldi bana da. Her karakterin içinde iyi ve kötünün barınabilmesi, esas kız ya da oğlanın da dokuz canlı olmayıp ölümlü olması, özetle gerçekçilik çekici geldi bana. Hayat Şarkısı, fena bir örnek sayılmaz şimdilik. Çok fazla sulandırılmadı henüz.

12 Ekim 2016 Çarşamba

KARMA YA DA HER NEYSE

Bazı haberler var ki, dış kapının dış mandalı olsan bile içine su serpen, konudan nasiplenmenin saçmalığını bilip yine de gönlünü ferahlatan. Magazinsel olduğu kadar sanki kamu vicdanına da dokunan. Şu son Demet Şener (o ısrarla Kutluay dese de!) ve İbrahim Kutluay'ın boşanma kararı, bu kapsamda değil mi biraz?

Benim de dahil olduğum bazıları tarafından çok haz edilmeyen kişi Demet Akalın'ın bile nikaha ramak kala bırakılması, aldatma olayının taraflarının mutlu mesut yaşam sürmesi, bir yastıkta kocamaları öyle çok temenni edilen bir durum değildi baştan beri.

Mazlumun ahı, nedense toplum vicdanını rahatlattı sanki bu kez de. Brangelina'daki Jennifer Aniston durumu gibi. Bize ne oluyorsa değil mi?

Ama...

Bazen ilahi adalet, karna ya da adını ne koyarsalk o, gülünsetiyor insanları.


KARMA YA DA HER NEYSE

Bazı haberler var ki, dış kapının dış mandalı olsan bile içine su serpen, konudan nasiplenmenin saçmalığını bilip yine de gönlünü ferahlatan. Magazinsel olduğu kadar sanki kamu vicdanına da dokunan. Şu son Demet Şener (o ısrarla Kutluay dese de!) ve İbrahim Kutluay'ın boşanma kararı, bu kapsamda değil mi biraz?

Benim de dahil olduğum bazıları tarafından çok haz edilmeyen kişi Demet Akalın'ın bile nikaha ramak kala bırakılması, aldatma olayının taraflarının mutlu mesut yaşam sürmesi, bir yastıkta kocamaları öyle çok temenni edilen bir durum değildi baştan beri.

Mazlumun ahı, nedense toplum vicdanını rahatlattı sanki bu kez de. Brangelina'daki Jennifer Aniston durumu gibi. Bize ne oluyorsa değil mi?

Ama...

Bazen ilahi adalet, karna ya da adını ne koyarsalk o, gülünsetiyor insanları.


5 Ekim 2016 Çarşamba

BAĞIRSAK MİKROBİYOTASI

Bağırsak mikrobiyotası.

Evreka! Nur topu gibi bir organımız oldu. Daha doğrusu varmış ama varlığından tıp dünyası yeni haberdar oldu. Diğer organlarımızdan farkı, anne karnında sahip olmadığımız, doğumdan sonra gelişen bir organ olmasıymış. Arızası, kalp krizi gibi hayati önem taşıyan rahatsızlıklara neden olduğu için çok önemli bulunuyor kendileri ve  Dr. Ahmet Rasim Küçükusta, organın adının Sayın Bağırsak Mikrobiyotası olmasını öneriyor, o derece yani :)

Pluton'un gezegen olmadığı fikrine bile alışamamış bir bünye olarak bu değişikliğe bünyem henüz hazır değildi ama zaten var olana isim koyuldu bu kez. Olan yok sayılmadı. Ya "Kalp aslında bir organ değildir, yorgandır." denseydi! Peh!

BAĞIRSAK MİKROBİYOTASI

Bağırsak mikrobiyotası.

Evreka! Nur topu gibi bir organımız oldu. Daha doğrusu varmış ama varlığından tıp dünyası yeni haberdar oldu. Diğer organlarımızdan farkı, anne karnında sahip olmadığımız, doğumdan sonra gelişen bir organ olmasıymış. Arızası, kalp krizi gibi hayati önem taşıyan rahatsızlıklara neden olduğu için çok önemli bulunuyor kendileri ve  Dr. Ahmet Rasim Küçükusta, organın adının Sayın Bağırsak Mikrobiyotası olmasını öneriyor, o derece yani :)

Pluton'un gezegen olmadığı fikrine bile alışamamış bir bünye olarak bu değişikliğe bünyem henüz hazır değildi ama zaten var olana isim koyuldu bu kez. Olan yok sayılmadı. Ya "Kalp aslında bir organ değildir, yorgandır." denseydi! Peh!

4 Ekim 2016 Salı

SORUNSUZ

Hep olumsuzluklar, kötü haberler, karamsarlıklar yok hayatta. Blog ortamında da olmasın o zaman.

Uzun zamandır yazdığım yazıların çoğunda " SORUN" etiketini kullanmışım. Sorunsuz yazım yok gibi yani, sevmedim bu hali. O yüzden geçtiğimiz cuma 21 ile pazartesi sabaha karşı 4 arasına sıkışmış bol molalı Çanakkale ve Bozcaada gezisinin Bozcaada ayağından bir kare ile iç ferahlatmak istiyorum. Benim gözüm ve de gönlüm açıldı hala temiz kalmış denizi ve doğayı görünce :) Şu kıyıdan görüntü nefis değil mi?

SORUNSUZ

Hep olumsuzluklar, kötü haberler, karamsarlıklar yok hayatta. Blog ortamında da olmasın o zaman.

Uzun zamandır yazdığım yazıların çoğunda " SORUN" etiketini kullanmışım. Sorunsuz yazım yok gibi yani, sevmedim bu hali. O yüzden geçtiğimiz cuma 21 ile pazartesi sabaha karşı 4 arasına sıkışmış bol molalı Çanakkale ve Bozcaada gezisinin Bozcaada ayağından bir kare ile iç ferahlatmak istiyorum. Benim gözüm ve de gönlüm açıldı hala temiz kalmış denizi ve doğayı görünce :) Şu kıyıdan görüntü nefis değil mi?

23 Eylül 2016 Cuma

EKİNOKS

Eşitlik falan arıyoruz ya bazen hayatımız boyunca...

Olumlu bir açıdan bakarsak, gece ve
gündüz eşit bugün en azından


EKİNOKS

Eşitlik falan arıyoruz ya bazen hayatımız boyunca...

Olumlu bir açıdan bakarsak, gece ve
gündüz eşit bugün en azından


21 Eylül 2016 Çarşamba

OKUL.BAHÇESİNDE GEZİNİRKEN...

Ayhan Sicimoğlu, kalabalık olduğumuza dikkat çekmiş, ülkece daha az ürer ve daha nitelikli insan gücüne sahip olursak AB üyesi olabileceğimizden dem vurmuş, Sabah gazetesi köşe yazarı Yüksel Aytuğ da bunu Gaf Kürsüsü'ne koymuş.

Bu ülkenin yüzde bilmem kaçı aptal, çobanla oyum eşit olmasın vs. belki sert ve biraz elitist söylemler ama çooook uzun zaman öğrenciydim ve uzun sayılabilecek bir zamandır da öğretmen olarak maalesef ben de her gelen kuşağın sözleşmişcesine bir öncekini arattığına şahit oluyorum. Amaç sadece diploma vermek olunca, dünün ilkokul mezunu bugünün lise mezunundan çok şey biliyor. Bugünkü onca teknolojiye rağmen, ansiklopedi kuşağı araştırmaya daha yatkınmış sanki bu nesilden.

 Sürekli çocuğunun hiperaktif olduğunu söyleyen, tanı konulduğu halde ilaç kullanmadığını ekleyen veli dolu etrafımda. Hiperaktivite, büyüyünce pıtırak gibi açılacak zehir gibi beyinlerin önündeki tek engel onlara kalırsa. Oysa, uzman olmayan bir gözün bile anlayabileceği donuk zeka çocuklar, uzmanlara göreyse eğitilebilir ya da öğretilebilir geri zekalı kategorisinde.

Bugün bahçede nöbetçiydim ve bir yandan oynayan çocukları, davranışlarını, tepkilerini, konuşmalarını daha çok gözlemleme şansım oldu. Toplu sosyal labaratuvar bir nevi. Daha 2. sınıftaki çocuğuna 1. sınıftaki kardeşini emanet eden, sabahçı cocuğu akşam 18.30'a kadar okulda kardeş bekleme görevi veren ebeveynler vardı. "Biz doğuralım, nasılsa çocuklar birbirini büyütür. " kafası.  Batıdaki ve merkez bir okulda durum böyle, düşünün ötesini!

Fazla ahkam kestim, farkındayım ama canım sıkılıyor eğitimin içinin boşalmasına, cehaletin prim yapmasına, öğrenme güçlüğü olan çocuğa yapılan normal dayatmasına da!

OKUL.BAHÇESİNDE GEZİNİRKEN...

Ayhan Sicimoğlu, kalabalık olduğumuza dikkat çekmiş, ülkece daha az ürer ve daha nitelikli insan gücüne sahip olursak AB üyesi olabileceğimizden dem vurmuş, Sabah gazetesi köşe yazarı Yüksel Aytuğ da bunu Gaf Kürsüsü'ne koymuş.

Bu ülkenin yüzde bilmem kaçı aptal, çobanla oyum eşit olmasın vs. belki sert ve biraz elitist söylemler ama çooook uzun zaman öğrenciydim ve uzun sayılabilecek bir zamandır da öğretmen olarak maalesef ben de her gelen kuşağın sözleşmişcesine bir öncekini arattığına şahit oluyorum. Amaç sadece diploma vermek olunca, dünün ilkokul mezunu bugünün lise mezunundan çok şey biliyor. Bugünkü onca teknolojiye rağmen, ansiklopedi kuşağı araştırmaya daha yatkınmış sanki bu nesilden.

 Sürekli çocuğunun hiperaktif olduğunu söyleyen, tanı konulduğu halde ilaç kullanmadığını ekleyen veli dolu etrafımda. Hiperaktivite, büyüyünce pıtırak gibi açılacak zehir gibi beyinlerin önündeki tek engel onlara kalırsa. Oysa, uzman olmayan bir gözün bile anlayabileceği donuk zeka çocuklar, uzmanlara göreyse eğitilebilir ya da öğretilebilir geri zekalı kategorisinde.

Bugün bahçede nöbetçiydim ve bir yandan oynayan çocukları, davranışlarını, tepkilerini, konuşmalarını daha çok gözlemleme şansım oldu. Toplu sosyal labaratuvar bir nevi. Daha 2. sınıftaki çocuğuna 1. sınıftaki kardeşini emanet eden, sabahçı cocuğu akşam 18.30'a kadar okulda kardeş bekleme görevi veren ebeveynler vardı. "Biz doğuralım, nasılsa çocuklar birbirini büyütür. " kafası.  Batıdaki ve merkez bir okulda durum böyle, düşünün ötesini!

Fazla ahkam kestim, farkındayım ama canım sıkılıyor eğitimin içinin boşalmasına, cehaletin prim yapmasına, öğrenme güçlüğü olan çocuğa yapılan normal dayatmasına da!

19 Eylül 2016 Pazartesi

YILIN İLK KARI VE OKUL

Yılın ilk karı Ağrı'ya yağmış. Okullar açılmadan kar tatili hayali kursak mı? :) :) :)

Yok yok, atanamayan bu kadar öğretmen, izinsiz çalışan bu kadar insan varken daha erken bu hayal. İlk günlerin belirsizliği, oturmamışlığı gerer beni okul açılırken ama bu yıl Minnoş'un heyecanını duyuyorum daha çok.

Yeni dönem gerçekten yenilikçi ve yapıcı olsun. Gerçekten eğitim olsun odağımız.

YILIN İLK KARI VE OKUL

Yılın ilk karı Ağrı'ya yağmış. Okullar açılmadan kar tatili hayali kursak mı? :) :) :)

Yok yok, atanamayan bu kadar öğretmen, izinsiz çalışan bu kadar insan varken daha erken bu hayal. İlk günlerin belirsizliği, oturmamışlığı gerer beni okul açılırken ama bu yıl Minnoş'un heyecanını duyuyorum daha çok.

Yeni dönem gerçekten yenilikçi ve yapıcı olsun. Gerçekten eğitim olsun odağımız.

17 Eylül 2016 Cumartesi

ÖLÜ SÖVÜCÜLER

Tarık Akan öldükten sonra yine bir grup ortaya çıktı zaman zaman hortlayan, bazen sesi soluğu çıkmayan. Yaşar Nuri Öztürk, Levent Kırca, Vedat Türkali gibi isimler de onların gözüyle zındık, kafir, inançsız, ateist, dinsiz yani kendileri ile aynı pencereden bakmayan herkes gibi kara listede.

Cennetin anahtarını çoktan elinde sanan, " O cennetlik, o kesin cehennemlik" diye insanları kategorize eden, bunu din uğruna yaptığını savunup aymazca şirk koşan cahil takımı, bağnazlar bunlar. Kendı dünyası için de, aynı havayı solumak zorunda kalanlar için de dehşet ve ibret verici varlıkları.

Ürküyorum, iğreniyorum ve acıyorum!


ÖLÜ SÖVÜCÜLER

Tarık Akan öldükten sonra yine bir grup ortaya çıktı zaman zaman hortlayan, bazen sesi soluğu çıkmayan. Yaşar Nuri Öztürk, Levent Kırca, Vedat Türkali gibi isimler de onların gözüyle zındık, kafir, inançsız, ateist, dinsiz yani kendileri ile aynı pencereden bakmayan herkes gibi kara listede.

Cennetin anahtarını çoktan elinde sanan, " O cennetlik, o kesin cehennemlik" diye insanları kategorize eden, bunu din uğruna yaptığını savunup aymazca şirk koşan cahil takımı, bağnazlar bunlar. Kendı dünyası için de, aynı havayı solumak zorunda kalanlar için de dehşet ve ibret verici varlıkları.

Ürküyorum, iğreniyorum ve acıyorum!


14 Eylül 2016 Çarşamba

AT İZİ, İT İZİ

Politika yazmayı, yapmayı, izlemeyi, dinlemeyi sevmem ama bu ülkede kaçmayı başar, yok mümkün değil!

Eylül başında ihraç listeleri yayınlanmaya başlandı. Üniversiteler ve MEB ilgi alanım malum, baktım meraktan. Eleme kriterlerinde bir yamukluk var sanki. Gerçekten adı listede olan, işinden atılan, adı karalanan nasıl aklanır ya da aklanır mı şüpheliyim. Çevremde tanıdıklarını listede görüp dehşete düşenler var, kayyum sonrası işe alındığı halde koleji kapatılıp lisansı iptal olan da var mesela.

Listede, İstanbul'da görev yaparken bir süre aynı okulda çalıştığım bir öğretmen var ki, şaşkınım. Aynı dönemde Anadolu Lisesi öğretmeni olmak sınava tabii idi ve ikimiz de kazanıp atladığımız okullarda norm fazlası olmuştuk gitmeden. Sonra bize yeni bir okul seçme şansı verildi hata onlarda olduğu için ve puanlara dayalı tercih yaptık. Benim puanım ondan 1 puan fazla olduğu için onun da istediği okula ben gittim. Hatta orayı tercih etmememi dilemişti. 

İşin komiği ve garibi, 3 İngilizce kadrosu boş olan Kağıthane Anadolu Lisesi'ne hiçbirimiz atanmadık çünkü orası torpilli görevlerdirme öğretmenlere ayrılmıştı, kadrolu almamışlardı. Zaten sonra tüm Anadolu türü okullara sınavsız herkes atadı bu hükümet ve bildiğiniz gibi bir Anadolu Lisesi'nde değilim şu an. Zaten en fazla Anadolu Teknik Lisesi oldu sınavımın faydası. 

Neyse konuyu dağıtmadan öze geleyim. Şimdi bu öğretmenin güçlü bağlantıları olsa önce benim önüme geçmez miydi? Sendikalı bile değilim ve arkam da yok. Ya gerçekten bağlantısı yok ya da o kadar güçlü değiller. Kafam karıştı benim, at izleri de it izlerine karıştı galiba bu süreçte. Galiba fazla galiba!

AT İZİ, İT İZİ

Politika yazmayı, yapmayı, izlemeyi, dinlemeyi sevmem ama bu ülkede kaçmayı başar, yok mümkün değil!

Eylül başında ihraç listeleri yayınlanmaya başlandı. Üniversiteler ve MEB ilgi alanım malum, baktım meraktan. Eleme kriterlerinde bir yamukluk var sanki. Gerçekten adı listede olan, işinden atılan, adı karalanan nasıl aklanır ya da aklanır mı şüpheliyim. Çevremde tanıdıklarını listede görüp dehşete düşenler var, kayyum sonrası işe alındığı halde koleji kapatılıp lisansı iptal olan da var mesela.

Listede, İstanbul'da görev yaparken bir süre aynı okulda çalıştığım bir öğretmen var ki, şaşkınım. Aynı dönemde Anadolu Lisesi öğretmeni olmak sınava tabii idi ve ikimiz de kazanıp atladığımız okullarda norm fazlası olmuştuk gitmeden. Sonra bize yeni bir okul seçme şansı verildi hata onlarda olduğu için ve puanlara dayalı tercih yaptık. Benim puanım ondan 1 puan fazla olduğu için onun da istediği okula ben gittim. Hatta orayı tercih etmememi dilemişti. 

İşin komiği ve garibi, 3 İngilizce kadrosu boş olan Kağıthane Anadolu Lisesi'ne hiçbirimiz atanmadık çünkü orası torpilli görevlerdirme öğretmenlere ayrılmıştı, kadrolu almamışlardı. Zaten sonra tüm Anadolu türü okullara sınavsız herkes atadı bu hükümet ve bildiğiniz gibi bir Anadolu Lisesi'nde değilim şu an. Zaten en fazla Anadolu Teknik Lisesi oldu sınavımın faydası. 

Neyse konuyu dağıtmadan öze geleyim. Şimdi bu öğretmenin güçlü bağlantıları olsa önce benim önüme geçmez miydi? Sendikalı bile değilim ve arkam da yok. Ya gerçekten bağlantısı yok ya da o kadar güçlü değiller. Kafam karıştı benim, at izleri de it izlerine karıştı galiba bu süreçte. Galiba fazla galiba!

12 Eylül 2016 Pazartesi

" EN İYİ ARKADAŞIM SENSİN."

Bu akşam bunu Minnoş'tan duydum. Acayip bir mutluluk duydum. Sonra da kaygı.

Bir dahaki ay 4 olacak ufaklık ve yaşıtlarından sürekli görüştürüldüğü bir çocuk olmadı bugüne kadar. Kardeşim ve eşinin çalışma temposu, çocuklu ailelerle iş dışında sık bir araya gelme çabalarının olmayışı, bu yaşa kadar anne- babası işteyken bakım veren konumundaki annem ve babamın park dışında çocuklu bir çevre ve enerjilerinin olmayışı yetişkin dünyasında korunaklı bir dünya yarattı Minnoş'a. Ben bazen okula, benimle birlikte derse bile soktum idareden onayla ama onların da en küçüğü yine büyük kaçtı. Apartmandaki yaşıtları sayılabilecek çocuklar ise üç kardeşle kendi kendilerine büyüdü.  Ergen kuzeni dışında çocuk da yok ailede. Bizim kuzenler ve çocukları il dışında, onlarla çok sık görüşemiyor. Çevrede anne-babası dışında bizim sağlayacağımız bir çocuk grubu yok özetle.

Sırf yaşıtı olsun diye bir spor grubuna kattık, onda da kardeşim pes etti. Annelik tarzını eleştirdiğimizde de olmuyor, sussak da, sonuçta ben yaya olarak çift araçla kendim götüremeyeceğim için pes ettim
(Ehliyetim yok, o ayrı konu!).

Yani işin özü, ilişkimizin kalitesi açısından çok mıtluyum ama kaygılıyım da. Önümüzdeki hafta kreşe başlayacak ve ilk defa anneanne, dede, teyzeler, enişte ve ebeveyn zincirinin dışına çıkacak. Umarım örselenmez.

Herşeye rağmen yaşasın teyzelik :)

" EN İYİ ARKADAŞIM SENSİN."

Bu akşam bunu Minnoş'tan duydum. Acayip bir mutluluk duydum. Sonra da kaygı.

Bir dahaki ay 4 olacak ufaklık ve yaşıtlarından sürekli görüştürüldüğü bir çocuk olmadı bugüne kadar. Kardeşim ve eşinin çalışma temposu, çocuklu ailelerle iş dışında sık bir araya gelme çabalarının olmayışı, bu yaşa kadar anne- babası işteyken bakım veren konumundaki annem ve babamın park dışında çocuklu bir çevre ve enerjilerinin olmayışı yetişkin dünyasında korunaklı bir dünya yarattı Minnoş'a. Ben bazen okula, benimle birlikte derse bile soktum idareden onayla ama onların da en küçüğü yine büyük kaçtı. Apartmandaki yaşıtları sayılabilecek çocuklar ise üç kardeşle kendi kendilerine büyüdü.  Ergen kuzeni dışında çocuk da yok ailede. Bizim kuzenler ve çocukları il dışında, onlarla çok sık görüşemiyor. Çevrede anne-babası dışında bizim sağlayacağımız bir çocuk grubu yok özetle.

Sırf yaşıtı olsun diye bir spor grubuna kattık, onda da kardeşim pes etti. Annelik tarzını eleştirdiğimizde de olmuyor, sussak da, sonuçta ben yaya olarak çift araçla kendim götüremeyeceğim için pes ettim
(Ehliyetim yok, o ayrı konu!).

Yani işin özü, ilişkimizin kalitesi açısından çok mıtluyum ama kaygılıyım da. Önümüzdeki hafta kreşe başlayacak ve ilk defa anneanne, dede, teyzeler, enişte ve ebeveyn zincirinin dışına çıkacak. Umarım örselenmez.

Herşeye rağmen yaşasın teyzelik :)

BAYRAMLIK


Kötü haberlerin alınmadığı, sözde değil gerçekten bayram tadında günlerin yaşandığı bir bayram olsun. 12 Eylül'e denk gelse de, tarih tekerrür etmesin bugün. Tatili ve sevdikletimizi kavuştursun :) Karikatür tadında geçsin.



BAYRAMLIK


Kötü haberlerin alınmadığı, sözde değil gerçekten bayram tadında günlerin yaşandığı bir bayram olsun. 12 Eylül'e denk gelse de, tarih tekerrür etmesin bugün. Tatili ve sevdikletimizi kavuştursun :) Karikatür tadında geçsin.



4 Eylül 2016 Pazar

YAPMAYIP YIKARKEN...

Fotoğrafta gördüğünüz yıkıntı, ilkokul yıllarımı geçirdiğim okuldan geriye kalanlar :(

Babamın, kardeşlerimin ve aileden pek çok kişinin okuluydu. Yaş almış insanların sevdiği, değer verdiği, alıştığı şeyler zamanla ellerinden kayar gider ya, öyle bir burukluk çöktü içime. Kardeşim "Bilseydik Minnoş'a gösterirdik bizim okulumuz diye" deyince daha da fazla buruldum.

Yapmayıp yıkan, kuşaklar arası dağlar yaratan zihniyetimize yine kırgın ve kızgınım. İyiye odaklanmak ne zor buralarda!

YAPMAYIP YIKARKEN...

Fotoğrafta gördüğünüz yıkıntı, ilkokul yıllarımı geçirdiğim okuldan geriye kalanlar :(

Babamın, kardeşlerimin ve aileden pek çok kişinin okuluydu. Yaş almış insanların sevdiği, değer verdiği, alıştığı şeyler zamanla ellerinden kayar gider ya, öyle bir burukluk çöktü içime. Kardeşim "Bilseydik Minnoş'a gösterirdik bizim okulumuz diye" deyince daha da fazla buruldum.

Yapmayıp yıkan, kuşaklar arası dağlar yaratan zihniyetimize yine kırgın ve kızgınım. İyiye odaklanmak ne zor buralarda!

31 Ağustos 2016 Çarşamba

YAZ GEÇER*

Başlık Murathan Mungan'dan alıntı olsa da, buralarda yazdan kalan güzel günler yaşama ümidim kalsa da takvimlere göre (tabii miladi takvimlere) göre yazın son günü bugün.

Önce bunaltıcı bir sıcakla başlayıp sağanak yağışla devam eden gün, sonrasında yaza döndü yine. Sonbahar geleceğini bir ara hatırlattı yani.

Özetle, yaz geçer, seminer mevsimi gelir bizim buralara...

YAZ GEÇER*

Başlık Murathan Mungan'dan alıntı olsa da, buralarda yazdan kalan güzel günler yaşama ümidim kalsa da takvimlere göre (tabii miladi takvimlere) göre yazın son günü bugün.

Önce bunaltıcı bir sıcakla başlayıp sağanak yağışla devam eden gün, sonrasında yaza döndü yine. Sonbahar geleceğini bir ara hatırlattı yani.

Özetle, yaz geçer, seminer mevsimi gelir bizim buralara...

28 Ağustos 2016 Pazar

BİR BEBEĞİN ÖLÜMÜ YÜREK FERAHLATIR MI?

Bir bebeğin ölümü yürek ferahlatır mı?

Normal şartlarda bu soruya "evet" yanıtı veren insan, insan değildir değil mi? O kadar anormal ki artık yaşananlar, cinsel saldırıya uğrayan bebeciğin artık bu vahşilerle aynı havayı solumayacak olması bile yüreğimize su serpebiliyor. Travma ile başlayan hayat ne kadar normal olurduyu düşünmek zorunda kalmamak, sapığın ilk afla çıkıp yeniden dadanma ihtimalini es geçebilmek, vb. sonsuz olumsuz seçenek!

O kadar sıyırdı ki bu ülke kafayı, bir bebeğin ölümünden onun kurtuluşu olarak ferahlık duyabiliyoruz. Çoğul konuşmayayım peki, bende durum bu ve böyle düşünmekten ürküyorum utançla karışık.

BİR BEBEĞİN ÖLÜMÜ YÜREK FERAHLATIR MI?

Bir bebeğin ölümü yürek ferahlatır mı?

Normal şartlarda bu soruya "evet" yanıtı veren insan, insan değildir değil mi? O kadar anormal ki artık yaşananlar, cinsel saldırıya uğrayan bebeciğin artık bu vahşilerle aynı havayı solumayacak olması bile yüreğimize su serpebiliyor. Travma ile başlayan hayat ne kadar normal olurduyu düşünmek zorunda kalmamak, sapığın ilk afla çıkıp yeniden dadanma ihtimalini es geçebilmek, vb. sonsuz olumsuz seçenek!

O kadar sıyırdı ki bu ülke kafayı, bir bebeğin ölümünden onun kurtuluşu olarak ferahlık duyabiliyoruz. Çoğul konuşmayayım peki, bende durum bu ve böyle düşünmekten ürküyorum utançla karışık.

20 Ağustos 2016 Cumartesi

ALTI ÇİZİLİ SATIRLAR

Oyuncu Hazar Ergüçlü ile yapılan bir röportajda kitapların altını çizerek okuma alışkanlığı olup olmadığı sorulmuş. Soruyu görünce yanıtı okumadan kendi yanıtıma dalıp gittim.

Ders kitapları ve test kitaplarımı kardeşlerime veya başkasına devrederin diye çizmeden okur, notlarımı kağıda alırdım küçükken. Kütüphanemi paylaşmam gerekmeyen, en fazla geçici bir süre ödünç verdiğim yetişkinlik dönemimde de durum farklı değil oysa ki. Tez yazarken çevrimiçi okuduğum akademik yayınlarda altını cizdim kitaplarımın sadece.

Başka bir zaman diliminde bambaşka duygular hissettirmesi ihtimali kadar kitabın üzerinde en ufak bir leke, bir kıvrıda olduğu gibi altı çizili satırlardan rahatsız olmam etkili bunda. Bir de galiba birileriyle paylaşınca  o anki duygularımın ifşa olması endişesi. Belki saçma ama kitabın geneli ile ilgili fikir beyan etmekte bir sakınca görmezken, hangi satırlatdan etkilendiğimi birilerinin görme ihtimalinden hoşlanmadığım gerçeğiyle yüzleştim birden. Blog yaz ama ifşa olmayla ilgili derdin olsun, bu ne yaman bir çelişki!

ALTI ÇİZİLİ SATIRLAR

Oyuncu Hazar Ergüçlü ile yapılan bir röportajda kitapların altını çizerek okuma alışkanlığı olup olmadığı sorulmuş. Soruyu görünce yanıtı okumadan kendi yanıtıma dalıp gittim.

Ders kitapları ve test kitaplarımı kardeşlerime veya başkasına devrederin diye çizmeden okur, notlarımı kağıda alırdım küçükken. Kütüphanemi paylaşmam gerekmeyen, en fazla geçici bir süre ödünç verdiğim yetişkinlik dönemimde de durum farklı değil oysa ki. Tez yazarken çevrimiçi okuduğum akademik yayınlarda altını cizdim kitaplarımın sadece.

Başka bir zaman diliminde bambaşka duygular hissettirmesi ihtimali kadar kitabın üzerinde en ufak bir leke, bir kıvrıda olduğu gibi altı çizili satırlardan rahatsız olmam etkili bunda. Bir de galiba birileriyle paylaşınca  o anki duygularımın ifşa olması endişesi. Belki saçma ama kitabın geneli ile ilgili fikir beyan etmekte bir sakınca görmezken, hangi satırlatdan etkilendiğimi birilerinin görme ihtimalinden hoşlanmadığım gerçeğiyle yüzleştim birden. Blog yaz ama ifşa olmayla ilgili derdin olsun, bu ne yaman bir çelişki!

13 Ağustos 2016 Cumartesi

TİN TİN TİNNİTUS

Bu hoş tınılı isme aldannamak gerek. Öyle tin tin yakışmıyor, dannnn diye çöküveriyor hayatımıza.

"Kalbim kulağımda atıyor!" diye dert yanıp acaba kurcaladım da mı oldu diye eseflendiğim bir dönemde, kulağım  uğuldarken  biraz uğraş ve ıstırapla yıkanmış ve rahatlamıştım. Geçen Aralık'ta yine doluluk hissi ve onun yarattığı rahatsızlıkla özel bir hastaneye gittim sıra beklememek için. Kulağım kendi kendini temizleyrmiyor ve yine yıkandı. Asıl dert ondan sonra başladı zaten. Geçen macerada yıkatma sonrası hassasiyet yaşadığım sol kulağım bu kez çınlamadan uğultuya, kalp atışından deniz kabuğunun içindeki gizemli sese kadar her türlü sesi dinletir oldu bana. Ortam sessizse iç sesiniz dışarı fırlayacak gibi kulaktan beyne gittiğini hissettiren bir hisle hem de!

Aralık'tan en son düne kadar 2 işitme testi, 1 kan testi, 1 aylık Menier (işitme kaybı, uğultu, kulakta dolgunluk, baş dönmesi gibi belirtileri olan bir hastalık) ilacını ay boyunca kullanma ve son çare beyin tomografisine kadar tüm teşhis yöntemleti denendi üzerimde.

Bu beslenme tarzıyla hala normal kan değerlerine, normalden iyi duyan kulaklara ve yıllar önce aldığım kafa darbesi ve boyun düzleşmesine rağmen problemsiz bir beyne sahip olduğum çıktı ortaya. Tomografi sadece sinüzitimi gösterdi. Üzülsem mi sevinsem mi bilemedim çünkü görünür bir sebep yok ama durumda da değişen bir şey yok.  Aylardır o kadar çok okudum ki durumla ilgili bir tez de bunun üzerine yazabilirim:)  Okuyup bulduğum teşhisi doktor hiç dillendirmedi, hatta doktorlar ( yıkayanla birlikte bu üçüncü doktordu!) ama beyin tomografidi için verilen kâğıtta okudum aynı ismi: Tinnitus.

Kulağa su ya da saç teli kaçması, boyun düzleşmesi, alerji, yüksek sese maruz kalmak gibi sebeplerin yanısıra hiç sebepsiz bu sıkıntıyı yaşayanlar da var hem de yıllarca. Başlı başına bir hastalık değil hastalık habercisi bulan doktorlar da mevcut. Benim durumumda, doktor kafaya takmamamı, strese bağlı olduğunu, yıkatma ile ilgisi olmadığını söylese de, siz siz olun bu belirtileri ciddiye alın derim. Altında bir sebep olnasa da, benim gibi sağlık konusunda çok evhamlı ve ilgili olnayan birini bile doktor doktor dolaştıracak kadar büyük bir bela çünkü!


TİN TİN TİNNİTUS

Bu hoş tınılı isme aldannamak gerek. Öyle tin tin yakışmıyor, dannnn diye çöküveriyor hayatımıza.

"Kalbim kulağımda atıyor!" diye dert yanıp acaba kurcaladım da mı oldu diye eseflendiğim bir dönemde, kulağım  uğuldarken  biraz uğraş ve ıstırapla yıkanmış ve rahatlamıştım. Geçen Aralık'ta yine doluluk hissi ve onun yarattığı rahatsızlıkla özel bir hastaneye gittim sıra beklememek için. Kulağım kendi kendini temizleyrmiyor ve yine yıkandı. Asıl dert ondan sonra başladı zaten. Geçen macerada yıkatma sonrası hassasiyet yaşadığım sol kulağım bu kez çınlamadan uğultuya, kalp atışından deniz kabuğunun içindeki gizemli sese kadar her türlü sesi dinletir oldu bana. Ortam sessizse iç sesiniz dışarı fırlayacak gibi kulaktan beyne gittiğini hissettiren bir hisle hem de!

Aralık'tan en son düne kadar 2 işitme testi, 1 kan testi, 1 aylık Menier (işitme kaybı, uğultu, kulakta dolgunluk, baş dönmesi gibi belirtileri olan bir hastalık) ilacını ay boyunca kullanma ve son çare beyin tomografisine kadar tüm teşhis yöntemleti denendi üzerimde.

Bu beslenme tarzıyla hala normal kan değerlerine, normalden iyi duyan kulaklara ve yıllar önce aldığım kafa darbesi ve boyun düzleşmesine rağmen problemsiz bir beyne sahip olduğum çıktı ortaya. Tomografi sadece sinüzitimi gösterdi. Üzülsem mi sevinsem mi bilemedim çünkü görünür bir sebep yok ama durumda da değişen bir şey yok.  Aylardır o kadar çok okudum ki durumla ilgili bir tez de bunun üzerine yazabilirim:)  Okuyup bulduğum teşhisi doktor hiç dillendirmedi, hatta doktorlar ( yıkayanla birlikte bu üçüncü doktordu!) ama beyin tomografidi için verilen kâğıtta okudum aynı ismi: Tinnitus.

Kulağa su ya da saç teli kaçması, boyun düzleşmesi, alerji, yüksek sese maruz kalmak gibi sebeplerin yanısıra hiç sebepsiz bu sıkıntıyı yaşayanlar da var hem de yıllarca. Başlı başına bir hastalık değil hastalık habercisi bulan doktorlar da mevcut. Benim durumumda, doktor kafaya takmamamı, strese bağlı olduğunu, yıkatma ile ilgisi olmadığını söylese de, siz siz olun bu belirtileri ciddiye alın derim. Altında bir sebep olnasa da, benim gibi sağlık konusunda çok evhamlı ve ilgili olnayan birini bile doktor doktor dolaştıracak kadar büyük bir bela çünkü!


11 Ağustos 2016 Perşembe

AĞUSTOS BÖCEĞİ

Geçen Ağustos'ta da az yazdığımı fark ettim. Yaprak kımıldamayan, çok nemli günler bunlar ve rehavete kapıldım gidiyorum.

Belki de ilk defa organize  bir şekilde  uzun tura çıkalım dedik, kardeşim ve eşi ile Karadeniz ve Batum  turuna çıkacaktık 7 Ağustos'ta ama izinlerin iptali vurdu bizi. Bir sonraki de 21 Ağustos'ta ama kardeşim okulların açılmasına az kalıyor diye vazgeçti, yalnız gitmek de sıkar sanki. Bir sürü şeyi tek başına yapmaya bayılıyorum ama uzun tatilde itici geliyor ne hikmetse!

Yazının devamını uzun uzun yazmıştım, kaydedemeden silinmiş demin. Yine yazmaya bile üşendim, o derece, hatta hazır sofraya bile kurulmaya usanır haldeyim. Eşiği atlasam depresyon diyeceğim bir adım ötesine de, değil!

Ha gayret kısa bir kültür turu ayarlasam sanki gidecek bu uyuntu hal. O bile zul geliyor. Paradoks yani!!!

AĞUSTOS BÖCEĞİ

Geçen Ağustos'ta da az yazdığımı fark ettim. Yaprak kımıldamayan, çok nemli günler bunlar ve rehavete kapıldım gidiyorum.

Belki de ilk defa organize  bir şekilde  uzun tura çıkalım dedik, kardeşim ve eşi ile Karadeniz ve Batum  turuna çıkacaktık 7 Ağustos'ta ama izinlerin iptali vurdu bizi. Bir sonraki de 21 Ağustos'ta ama kardeşim okulların açılmasına az kalıyor diye vazgeçti, yalnız gitmek de sıkar sanki. Bir sürü şeyi tek başına yapmaya bayılıyorum ama uzun tatilde itici geliyor ne hikmetse!

Yazının devamını uzun uzun yazmıştım, kaydedemeden silinmiş demin. Yine yazmaya bile üşendim, o derece, hatta hazır sofraya bile kurulmaya usanır haldeyim. Eşiği atlasam depresyon diyeceğim bir adım ötesine de, değil!

Ha gayret kısa bir kültür turu ayarlasam sanki gidecek bu uyuntu hal. O bile zul geliyor. Paradoks yani!!!

30 Temmuz 2016 Cumartesi

ÖMÜRLÜK DERS PLANI

Telefonu karıştırırken notlar kısmında çok sinirli bir anımda yazdığım bu notu buldum. Hepimiz birşeylerin aymazı, bazı durumların cahiliyiz, yeter ki kabul edelim, öğrenmeyi reddetmeyelim.
Gerek gündelik yaşamda, gerekse hatta ve özellikle mesleki yaşamda bu planı birebir yaşadığım, duvara konuştuğumu düşündüğüm çok oluyor. Gram İngilizce bilmeden dersim hakkında ahkam kesen, çocuk gelişiminden bihaber olduğu yetiştirdiği çocuktan ve tavrından belli olan veliden, iyi niyetli bir tavırla yaklaşsa da nota davranıştan çok değer veren idarecilerden sıtkım sıyrıldı özellikle bu yıl. Tezle uğraşıp akademik dünyayla cebelleşirken bunlarla uğraşmak daha da yük bindirdi omuzlarıma.

Mesleki yaşam dışında daha az didindim cehaletle mücadelede ama belediye otobüsünde, sokakta, mağazalarda, bilumum çevrede kol gezdiği oldu hep. Hayat denen şey galiba biraz da bu yani bilmediğini bildiğini sanana, bilgi sahibi olmadan fikir beyan edenle mücadele.



ÖMÜRLÜK DERS PLANI

Telefonu karıştırırken notlar kısmında çok sinirli bir anımda yazdığım bu notu buldum. Hepimiz birşeylerin aymazı, bazı durumların cahiliyiz, yeter ki kabul edelim, öğrenmeyi reddetmeyelim.
Gerek gündelik yaşamda, gerekse hatta ve özellikle mesleki yaşamda bu planı birebir yaşadığım, duvara konuştuğumu düşündüğüm çok oluyor. Gram İngilizce bilmeden dersim hakkında ahkam kesen, çocuk gelişiminden bihaber olduğu yetiştirdiği çocuktan ve tavrından belli olan veliden, iyi niyetli bir tavırla yaklaşsa da nota davranıştan çok değer veren idarecilerden sıtkım sıyrıldı özellikle bu yıl. Tezle uğraşıp akademik dünyayla cebelleşirken bunlarla uğraşmak daha da yük bindirdi omuzlarıma.

Mesleki yaşam dışında daha az didindim cehaletle mücadelede ama belediye otobüsünde, sokakta, mağazalarda, bilumum çevrede kol gezdiği oldu hep. Hayat denen şey galiba biraz da bu yani bilmediğini bildiğini sanana, bilgi sahibi olmadan fikir beyan edenle mücadele.



28 Temmuz 2016 Perşembe

SENDEN ÖNCE BEN: KİM KİMDEN ÖNCE?

Genel itibariyle çok satan kitaplara karşı mesafeli bir duruşum var. Biraz dursun, demlensin, sonra okunabilir kategorimdeler. Senden Önce Ben, kardeşimin edebiyat öğretmen bir arkadaşından ödünç aldığı, çok da bayılmamış ama sonunun tahminlerin zıt yönünde bitmesinden hoşlandığım bir kitaptı.

Sinemaya gitmek isteyip de animasyon ve korku filmleriyle dolu yaz döneminde izleyebileceğim seçenek yok diye filmine de gitmiş oldum.  Alışveriş merkezinde vakit geçirirken annemle pat diye karar verip 19.00 seansına giriverdik, salonda toplam 6 kişiydik. Salon kapatmış gibi olduk :) Anneme de konudan  bahsetmemiştim, burada da yazmam tabii ki ama genelde kitaptan uyarlanmış filmler hayal kırıklığı yaratır ya üzerimizde, bu kez öyle olmadı. Sinema dili, kitapta eleştirilen sürekli aynı fiillerin kullanılması tekdüzeliğinden uzak ve akıcıydı. Güzel manzaralı ve ters köşe bir film izlemek isterseniz aklınızda bulunsun.

SENDEN ÖNCE BEN: KİM KİMDEN ÖNCE?

Genel itibariyle çok satan kitaplara karşı mesafeli bir duruşum var. Biraz dursun, demlensin, sonra okunabilir kategorimdeler. Senden Önce Ben, kardeşimin edebiyat öğretmen bir arkadaşından ödünç aldığı, çok da bayılmamış ama sonunun tahminlerin zıt yönünde bitmesinden hoşlandığım bir kitaptı.

Sinemaya gitmek isteyip de animasyon ve korku filmleriyle dolu yaz döneminde izleyebileceğim seçenek yok diye filmine de gitmiş oldum.  Alışveriş merkezinde vakit geçirirken annemle pat diye karar verip 19.00 seansına giriverdik, salonda toplam 6 kişiydik. Salon kapatmış gibi olduk :) Anneme de konudan  bahsetmemiştim, burada da yazmam tabii ki ama genelde kitaptan uyarlanmış filmler hayal kırıklığı yaratır ya üzerimizde, bu kez öyle olmadı. Sinema dili, kitapta eleştirilen sürekli aynı fiillerin kullanılması tekdüzeliğinden uzak ve akıcıydı. Güzel manzaralı ve ters köşe bir film izlemek isterseniz aklınızda bulunsun.

26 Temmuz 2016 Salı

DON KİŞOT

 Okuduğumuz kitap türleri ruh halimize göre değişir ya, tez yazarken kendi gündemimden kaçmak için romanlar bir sığınaktı, şimdi de öyle. Haberleri izlemeyip kurgulanmış dünyalara dalmak iyi geliyor.

Çocukken okuduğum ve izlediğim Don Kişot'a yetişkin gözüyle bakmak istedim bu kez. Bazı listelerde dünyanın en çok okunan kitabı olarak geçiyor.

Zararsız ve iyi niyetli delilikten doğan macera, bir yandan kafa boşaltırken bir yandan da dolu dolu düşündürdü. Deliliğe maruz kalacaksak böylesi olsun :)

DON KİŞOT

 Okuduğumuz kitap türleri ruh halimize göre değişir ya, tez yazarken kendi gündemimden kaçmak için romanlar bir sığınaktı, şimdi de öyle. Haberleri izlemeyip kurgulanmış dünyalara dalmak iyi geliyor.

Çocukken okuduğum ve izlediğim Don Kişot'a yetişkin gözüyle bakmak istedim bu kez. Bazı listelerde dünyanın en çok okunan kitabı olarak geçiyor.

Zararsız ve iyi niyetli delilikten doğan macera, bir yandan kafa boşaltırken bir yandan da dolu dolu düşündürdü. Deliliğe maruz kalacaksak böylesi olsun :)

22 Temmuz 2016 Cuma

KARA DELİK

"Oraya mı kaçsam, buraya mı?", " Bu ülkede yaşanmaz, gitmeli!" gibi söylemlerde bulunmak sinirime dokunuyor benim. İnsanların gelecek için, çocuklar için, ülke için endişelenmesi için çok haklı gerekçeleri var ama kaçıp gitmek, buraları istemediğin zihniyetlere bırakmak, kendimi kurtarayım yeter diye düşünmek fazla bencillik değil mi?

İşte Münih de bugün bir yara aldı, geçen Nice'in aldığı gibi. O zaman bugünden itibaren onlar da mı kaçacak delik arayacak?

Sessiz durmamak, düzenin adamı olmamak ya da yapabilecek her ne varsa...

Kaçmaktan bahsediyorsak, insanlık değişmedikçe hangi deliğe kaçsak halimiz değişmeyecek. Uzayda bir kara delik bulup sığınmak dışında insanın gazabından kaçacak bir başka delik yok!!!

KARA DELİK

"Oraya mı kaçsam, buraya mı?", " Bu ülkede yaşanmaz, gitmeli!" gibi söylemlerde bulunmak sinirime dokunuyor benim. İnsanların gelecek için, çocuklar için, ülke için endişelenmesi için çok haklı gerekçeleri var ama kaçıp gitmek, buraları istemediğin zihniyetlere bırakmak, kendimi kurtarayım yeter diye düşünmek fazla bencillik değil mi?

İşte Münih de bugün bir yara aldı, geçen Nice'in aldığı gibi. O zaman bugünden itibaren onlar da mı kaçacak delik arayacak?

Sessiz durmamak, düzenin adamı olmamak ya da yapabilecek her ne varsa...

Kaçmaktan bahsediyorsak, insanlık değişmedikçe hangi deliğe kaçsak halimiz değişmeyecek. Uzayda bir kara delik bulup sığınmak dışında insanın gazabından kaçacak bir başka delik yok!!!

16 Temmuz 2016 Cumartesi

ÇEMBER

Dün gece, hayatlarında birkaç darbe yaşamış ebeveynimden farklı bir ruh hali içinde oldum haberi ilk duyduğumda. Aklımdan bir an için " Gitsinler de nasıl olursa olsun!" geçti yalan yok. Demokrasi, bu yolla gitmesin tabii, herkes sandıkla gidecekse gitsin.

1980 darbesine İstanbul'da doktor muayenesine gitmiş, buraya geri dönmeye çalışırken yakalanmışız. Yaş itibariyle hatırlamadığım ama darbe ile ilgili tek anım bu benim. Sokağa çıkma yasağı, eve dönememek, dün trafikte kalanlar gibi dönebileceğinden emin olamamak, evde ekmek kalıp kalmadığına takılmak gibi insani boyut bence vahim olan. Yoksa, bu girişimi kimler çıkardı, düzmece miydi, madem demokrasiyi savunmaya gittin meydana cihada gidermiş gibi ezan okumak niye, üst üste dizi tekrarı yayınlayan hükümet kanalı Atv neden habere geçmek için bu kadar çok bekledi, bu olaydan da kahramanlık destanı çıkaracak mı yine baştaki gibi soruların yanıtları, gündelik yaşam dertleri arasında boğulmaya mahkum.

Çemberin içinde de, dışında da olamayan, üstüne basmaktan korkanları da gösteriyor bu gibi olaylar.  Her patlama haberi sonrasında korkup kendini eve hapsetmeyi seçen bir arkadaşıma İstanbul'da olup olmadığını sordum,, bir gece önce yoldaydı çünkü. Cevap, "Buradan yazışmayalım." oldu. Kişisel yazışmalar bile ürkek, başına bir şey gelir paranoyasıyla sarılmış. Bu girişime ya da bu hükümetin icraatlerine karşı genel olarak  yapılan bu, sus, sin ve bekle!

ÇEMBER

Dün gece, hayatlarında birkaç darbe yaşamış ebeveynimden farklı bir ruh hali içinde oldum haberi ilk duyduğumda. Aklımdan bir an için " Gitsinler de nasıl olursa olsun!" geçti yalan yok. Demokrasi, bu yolla gitmesin tabii, herkes sandıkla gidecekse gitsin.

1980 darbesine İstanbul'da doktor muayenesine gitmiş, buraya geri dönmeye çalışırken yakalanmışız. Yaş itibariyle hatırlamadığım ama darbe ile ilgili tek anım bu benim. Sokağa çıkma yasağı, eve dönememek, dün trafikte kalanlar gibi dönebileceğinden emin olamamak, evde ekmek kalıp kalmadığına takılmak gibi insani boyut bence vahim olan. Yoksa, bu girişimi kimler çıkardı, düzmece miydi, madem demokrasiyi savunmaya gittin meydana cihada gidermiş gibi ezan okumak niye, üst üste dizi tekrarı yayınlayan hükümet kanalı Atv neden habere geçmek için bu kadar çok bekledi, bu olaydan da kahramanlık destanı çıkaracak mı yine baştaki gibi soruların yanıtları, gündelik yaşam dertleri arasında boğulmaya mahkum.

Çemberin içinde de, dışında da olamayan, üstüne basmaktan korkanları da gösteriyor bu gibi olaylar.  Her patlama haberi sonrasında korkup kendini eve hapsetmeyi seçen bir arkadaşıma İstanbul'da olup olmadığını sordum,, bir gece önce yoldaydı çünkü. Cevap, "Buradan yazışmayalım." oldu. Kişisel yazışmalar bile ürkek, başına bir şey gelir paranoyasıyla sarılmış. Bu girişime ya da bu hükümetin icraatlerine karşı genel olarak  yapılan bu, sus, sin ve bekle!