18 Aralık 2022 Pazar

1986

Bu akşam, Dünya Kupası final maçını izlerken çocukluğuma döndüm. 1986'da, annem küçük kardeşime hamileymiş. Maradonalı Arjantin Milli Takımı'nın o zamanki adıyla Federal (Batı )Almanya karşısındaki şampiyonluk sevincine ortak oluşumuzu hatırlıyorum ama hamilelik detayı yok bende o günlere dair. (Sonra baktım, tam ilk aya denk geliyor, annem de haberdar degildi muhtemelen) Sadece Arjantinli bir çocukmuşum gibi bir taraftarlık ve coşku hissi var ve ekranda sevinç sarhoşu Maradona görüntüsü.

Bu akşam da, 36 yıl öncesine dönüp Messili Arjantin takımını destekledim içten içe. Milli gurur duyamıyorsun, nostalji olsun misali. Spiker, "1978'in 10 numarası tribünde, 1986'ninki gökyüzünde" dedigi anda bende çeşmeler açıldı. O esnada, annem geldi tam da yanıma, yakalandım:)  

Sebebini sordu."Çocukluğuma" dedim. Maradona bahane aslında, o günlere özlem biraz,  aile büyükleri de dahil herkesin sağlıklı ve hayatta olduğu o zamanlara :(

23 Ekim 2022 Pazar

NOSTALJİK

Azra Akın, 2002'de Dünya Güzellik Yarışması'nda en iyi mili kostüm ödülü alan Cemil İpekçi tasarımlı elbisesini paylaşmış. Altta yazan yorumlar, elbiseden çok özelleştirilen/ kapatılan Sümerbank ve diğer fabrikalarla ilgili hep. Son 20 yılın gündemi ve ister istemez politika içeriyor her şey artık. Zonguldak'ta Hacı Sümer diye bir kumasçı sahip çıkmış Sümerbank'a :) Bu da bir şey!

20 yılımızı bir de, korona tatlandırıcıdı, tam oldu. Benim için İstiklal'in Arnavut kaldırımları kadar sembolik Beşiktaş Kazan Meyhanesi bile yenik düştü açılma kapanma rutinine. Bir kere gittin mi derseniz, yok! Eee, o zaman? Ben İstanbul'a ilk gittiğimde de, sonradan Beşiktaş'ta berbat ama merkezi bir evde yaşayıp yanından her geçtiğimde de orada mıydı, meselem o! 

Eskiye ait her detayı tutmak gerekmiyor ama her şeyi de değiştirmek, değişim adına yok etmek bir hastalık. Zonguldak  limanı yenilenirken, Atatürk'ün şehre ilk ayak bastığı yer bile yok edildi. Sembolik bir iz bırakmadan hem de:( 

27 Haziran 2022 Pazartesi

NEGATİF PSİKOLOJİ

Bugün okuldan arandığımda ilk tepkim, okullar kapanmadan önce velilere yönelik bir seminer için ismim yazıldığı için bu havada  ve bir de tatilde bunu haber verecekleri oldu. Telefonu açınca, konunun Üstün Başarı Belgesi olduğunu öğrendim. Biyometrik fotoğraf ve daha önce verilen Başarı Belgesi'ni okula okula iletmem gerekiyormuş.

O andan beri, belgeyi ve varsa bir umut fotoğraf aradım, belge okuldaki dosyada muhtemelen. Fotoğraf ise; nefret etmeme rağmen resmi belgeler için çektirdiğim normal vesikalıktan ibaret. Tüm günüm, bu teknoloji çağında hala fotoğraf derdine düşmek, MEB bunları taratmayıp her seferinde istiyor diye söylenmek, bir yandan ben okulda yokken okula gelen bir fotoğrafçının herkesin biyometrik fotoğrafını çektiğini öğrenip şansıma lanet okumakla ve bir yandan da seminer bitirme derdiyle geçti. Seminer haftası bitti ama piyangodan çıkarcasına sürekli yeni seminer izleme görevi geliyor MEB'den. Söylenmekten konunun odağını unuttum tüm gün :(

Özetle, yine pozitif düşünemeyip olumsuza odaklanıp günümü zehir ettim. Fotoğrafı çektirip belgeyi teslim edene kadar da, bitirilmemiş işler beynimi kemirecek.  Asıl,  "Bu kişi,  dengede kalmayi başardı, kaygılarıyla baş edebiliyor." dendiği gün, hak edeceğim o belgeyi. Gerisi hikaye :)

23 Haziran 2022 Perşembe

G. 36 YAŞINDA

Yaşasaydı, G. bugün 36 oluyordu. Özellikle geceleri mesaj atacak hissinden kurtulmak zor. Yeni atanan bir doktor ya da kanserle ilgili yeni bir gelişme haberini birbirimize aktarmadan geçmedi son 2 yıl.  Hatta şehirde kalan son onkolog da istifa edince, bir Change.org kampanyası başlattım ve ilk o el attı olaya, yerel gazeteye onkolog önündeki kuyruk haberini de yorumuyla o köpürttü. 

En çok yazdığıma katıldığı her an "Dimi" diye yazması, şen şakrak ses tonu ve yaşama azmi kalacak ondan hatıra :( Kardeşim, ' Sadece öfkeni paylaşıyorsun." dese de üzüntümü de paylaşayım istedim. 

10 Haziran 2022 Cuma

G.


Mayıs, iklimi, çiçekleri, az nemi ve okulların son demi ile çok sevdiğim bir ay ama ilk gününden beri art arda ölüm haberi aldım geçen ay. Bir arkadaşım Şubat'ta ölen babasının ölüm haberini üzülürüm diye saklayıp geçen ay bayram esnasında söyledi, 2'ye giden bir öğrencim trafik kazasında kaybetti babasını, öteki gencecik teyzesini kanserden, bir arkadaşımız babaannesini, üniversiteden görüştüğüm tek arkadaşım da annesini,... Bir kötü haber daha almaktan korkarken en vurucusu geldi. 

Yıllar önce,  arkadaşımı E."Hiç arkadaşımı kaybetmedim, nasıl dayanılır bilmiyorum." minvalinde bir şeyler söylemişti, ne  kadar aile odaklı olduğumu, sadece ailemi (özellikle çekirdek) kaybetmekten korktuğumu ve arkadaş kaybını hiç aklıma getirmediğimi o gün fark etmiştim. Aradan yıllar geçti ve ben 21 gün önce ilk kez yaşadım bu kaybı:(  

"Aynı durumu yaşıyoruz, yardım edebileceğim bir şey olursa mutlaka haber verin." dememle başlayan, son iki yıldır özellikle geceleri mesajlarla süren iletişim. Okuldayken, ben ilkokul, o ortaokul kadrosundayken sadece bir selamlaşma ve kısa konuşmadan ibaret mesai arkadaşlığının kanserde boy vermesi. Ailemin tüm fertleri ile  tanışması, tüm çekingenligime rağmen okulca ona moral buluşmaları organize etmelerim, arayıp sormaları için  teşvikler, geceler boyu yazışmalar, bir de nedense eşi ile bile değil sadece benimle paylaştığını sonradan öğrendiğim ağrı, sızı ve yan etkili günler kaldı geriye. Kendi kendime bir arkadaş edinip kaybettim ilk kez. 

Yazılacak, söylenecek çok şey var ama bugünlük bu kadar.

26 Mart 2022 Cumartesi

KARANLIKTA VE SESSİZLİKTE DİYALOG

Karanlıkta Diyalog ile Sessizlikte Diyalog, bugün ilk kez karşılaştığım ve geç keşfettiğime utandığım iki konsept. Youtube'da ayrımcılık ile ilgili bir video izlerken, Kenyalı Joel Moriasi'nin kanalında denk geldim bu müze tarzına. Kendisi, siyahi (Afro-Amerikan da denemez çünkü Kenya, coğrafi olarak uymuyor! Siyahi de, renk belirtiyor, ayrımcılık riski var) olduğu için yaşadığı bazı nahoş durumlardan da bahsediyor kanalında.

Gelelim müzeyeeee! Görme ve işitme engelliler ile empati kurmanın, karanlıkta herkesin eşit olduğunu vurgulayan derdiyle kurulmuş bir müze. Gayrettepe Metro İstasyon'unda. Önceden yürüme mesafesindeymiş son oturduğum ev ama müze kurulmamış o dönem.

Engelliler Haftası kutlamaları konusunda görevliyim bu yıl ve İstanbul'da yaşasak kesin oraya gezi düzenlemek isterdim. Sadece Çanakkale ve Ankara gezilerine onay var ve öğrenciler ile gitmek hayal. Yeğenimle görebilmeyi çok isterim ama. Küçük şehre sinir oldum yine durduk yere, iyi mi? 😀

15 Mart 2022 Salı

SMA KUMBARASI

Okulda bir öğretmenimiz SMA gönüllüsü. Şu anda yayınları takip etmek ve arada paylaşım yapmak dışında bir faaliyet yok. Bu yüzden, burada bazı lokanta ve kafelerde gördüğüm kumbaralardan bahsettim ona. 

Valilik onaylı kumbaralar, kasa yanına konuyor ve isteyen müşteri para öderken katkıda bulunuyor kampanyalara. Bunları konuşup bazı yerlerle bağlantı kurmaya çalışırken, " Güvenli bir yere konulsa da, çalınmasa!" dedi. Üstüne çikolata kutusu konulup korunmaya alınan kumbara görmüştüm ama alıp da götürüldüğü aklıma gelmemişti. Hala saf bir yanım var hayata karşı!

Eve gelince, arama motoruna  "SMA kumbarası" yazıp kafelerle bağlantı kurmanın başka yolları da var mı diye ararken karşıma sürekli çalınan SMA bağış kumbarası haberi çıktı.  Damlaya damlaya göl olması için zaman ve kiloyla yarışan ailelerin umudunu da çalan bir sürü vicdansızla yüzleşirken bir kez daha utandım insanlıktan 😞 



12 Mart 2022 Cumartesi

1987 KIŞI: RETRO

1987 kışını hatırlayanlar parmak kaldırsın! Karın bacak boyumuzda olduğu, okulların  tatil edildiği o efsanevi kış. Hakkında şarkı bile var, o dönemin çocukları gibi mutlu olmayı temenni eden. 

Aybar etkisi ile,  hava 1987 kışı gibi olacak diye bir beklenti vardı burada da bu hafta. Pamuk gibi yağdı  çabucak eridi, yine yağdı, yine eridi ama adı yetti ve 10 Mart'ta kar tatili oldu.  Malum merdivenli ve yokuşlu şehir. 

Acayip nostalji yaptım o gün. (Ergen ağzından kalma: Nostalji  yapmak.) İkinci kez abla olduğum o kışa geri döndüm. Kar tatili, doğum heyecanı, tek kanallı dönemde Salı günleri izlediğimiz Yavru Kuş dizisini bebek sesi eşliğinde yine izleme azni 😀 Annem, gece yarısı evde doğum yapmış, sabah da kardeşimle beni kantar almaya halama göndermişlerdi. Yürüme mesafesi olarak kısacık yol, karda bata çıka uzamıştı. 

Bazen şakayla karışık o soğukta yola koyulmaya laf da söylerim annemlere. Aynı yaşlardaki yeğenimi, bugün olsa karda bir yere yollamaz mesela. Keza zamane çocukları yan sokaktaki evleri için servisle gidip geliyor okula. Neyse konuyu dağıtmadan, 35 yıl öncesinin havasına bu kez hiç kara batıp çıkmadan, evde yayılarak, okuyarak, yazarak, dinleyerek tanıklık ettim. Karla bu mesafeyi seviyorum.



6 Mart 2022 Pazar

BOYKOT

Körfez Savaşı'nı televizyondan izlemek durumunda kalan bir kuşağın mensubu olarak, Milenyum'da savaşların bilim, teknoloji ve akıl dolu olacağını, sıcak çatışmaların yok olacağını hayal ederdim. Z kuşağının dilinden, bu günkü durumumuz:Hayaller... Hayatlar... 😞

Savaşın galibi yok, savaş şöyle böyle dememiz nafile çünkü birileri canı istiyor ya da gaza geldi diye savaşıp duracak, biz de şahit olup derdimize dert ekleyeceğiz. Azıcık duyarlı olan herkes, din, ırk ve coğrafya gözetmeden savaşın mağdurları ile gönül birliği yapacak. Bir kısımsa, sadece  'Ukraynalı kadın mülteciler'e kucak açacak!

Savaş sınırları dışındaki ülkelerde de, savaş boykotları da yine,  İtalya'ya kızıp Roma Hukuku kitabı yakma zekasında devam edecek görünüyor. Tolstoy, Dostoyevski gibi yazarların kitaplarının müfredattan çıkarılması, Rus bestecilerin eserlerinin repertuvarlarda yer almaması gibi akla ziyan protestolar! Hadi şimdi yasakladınız, hafızalarda yer almasını, okunan romanlardan kalanları ne yapacaksınız? Hafızaları temizleyip boykot sona erince geri mi yükleyeceksiniz?

4 Mart 2022 Cuma

MASKE KİMSİN SEN?

 Saldım çayıra, Mevlam kayıra mantığıyla maske konusunda bir gevşeklik getirildi bu hafta.  Özdenetim abidesi halkımız(!), mesafe ve havalandırma yeterliyse kapalı alanda da maske takmayabileceğini öğrendi. Öyle havada bir tanım ki bizim ülkeye göre. 

Bugün, diş hastanesinde annemin uyardığı bir genç kız, hastaneler bu kapsam dışında olmasına rağmen, " Siz takıyorsunuz, yeterli!" diye bir savunma yaptı daha biraz önce. (Yine bir hastaneden bildiriyorum!) 

Dolmuşta falan zaten tek cam açılsa, yeterli havalandırma var deyip maskeyi indiren bir güruh olacak, okullarda hala maske zorunlu ama gel de ergenlere anlat! Daha katı kurallar varkn bile, " Öğretmenin maske tak derse  takma, şikayet ederim."diyen veli biliyorum ben. 

Bilal'e anlatır gibi tek tek  "Orada yasak, burada değil" diye tabela asılmadıkça insanların sağduyusuna kaldık. Açık havada maskeye devam edip bekliyorum sonucu. 

27 Şubat 2022 Pazar

KARA

2 gün önce, kaçak bir maden ocağında göçük oldu burada yine. Bir öğrencim, 10 yaşında babasız kaldı. Ağabeyi eski öğrencimiz, o da 12 zaten. Bir de, daha küçükleri varmış. 

Buraya geldiğimden beri ilk değil bu tarz ölümlerde babasını kaybeden öğrencimin olması. Her seferinde, aynı yürek tutulması, en çok çocuklara üzülmek! 

İstanbul'da yaşarken de, görev yaptığım ilk yıldan bir öğrencim göçük altında kalıp can vermişti. Televizyonda haberlerde izleyip donup kalmıştım. Hüngür hüngür  ağlamıştım fakir ve zavallı haline, ekranda sadece bir isim olarak yer almasına.

"Fıtratında var!" denilip öylesine görmezden gelinen bir konu ki, kaçak ocaklar, kaçak olmasa da iş güvenliğinin hiçe sayıldığı yapılar ve kaçınılmaz kazalar, daha doğrusu cinayetler! Üstelik bu olayda, ocağın sahibi de kendi ailesinden. Geçim derdinden ya da paragözlükten, yok olup giden bir hayat ve geride kalanların acısı. Anlatabilirse birileri o çocuklarabu yaşta fıtratında illa babasız kalmak mı vardı diye, bize de susmak düşecek.

18 Şubat 2022 Cuma

YORUCU HAFTA

Korona muhabiri gibi olacak ama şehirde ve okulda vakalar patladı! Kemoterapi beklerken de, akla iç açıcı konu gelmiyor, yine hastane, hastalık falan da olsa yazayım dedim. 

Koronayı bu kadar  dibimde hissetmemiştim  diyeceğim ama  yok! Aklıma 5 Aralık 2020'de, biz babamı enfeksiyon doktoru var diye yol tepip uzak bir hastaneye götürmüşken, babamın uçan kuşla selamı sabahı esirgemeyen kişiliği sayesinde, maskesiz bir adamla muhabbeti geldi. Adam, ağzının dibine kadar eğilip sohbet ederken uyarınız nafile oldu. Sonra, adamın reçetesini yanlışlıkla bize verdiler o gidince: Nur topu gibi pozitif ! Bir şey olmadı o gün ama nasıl oldu bilmiyorum.

Geçen hafta da, yine zümre toplantısı vardı, okuldan aç çıkacaklarını  söyledi  3 arkadaş, 4 kişi aynı arabayla normalde toplu taşıma ile 2 araç olan başka  bir okula gidecektik. Neyse, toplantı öncesi yemek yeme faslı. Ertesi gün, gruptan biri sesinin kısıldığını, test yaptırdığını haber verdi. Sonuç: Pozitif.  Bizde bir şey yok şükür.

Evde ortak alanlarda maske  biri yanıma gelince maske derken fena oldum. Bir de, başka öğretmen yokmuş gibi beni bu okulla birlikte başka okula görevlendirmisler, kimsenin adı verilmemiş idareler tarafından, bizimkiler sazan. Yonetmelik, en az hizmet puanı olan görevlendirilir diyor, kimsenin kanun nizam taktığı yok. 2 araç  bir sürü insanla temas ve hastane için boş mesai saatinin kalmaması da bonus eziyet. Babamın durumunu ciddiye aldılar. Kanser bir işe yaradıysa buna yaradı. İptali için yok onunla konuş, yok dilekçe yaz, gerginlikten midem gitti, üstüne maske de astımı zorladı, anladım ki haksızlığa dayanmıyor. Bu diyarlarda, dayın yoksa  mağdursun da mağdursun 😞

Kendime de kızdım, baş edemedim kaygıyla, babamı da gerdim diye. Evrak gelene kadar da, hala son anda bir aksilik çıkacak endişesi. Adaletsizlik ne güvensiz yapmış bizi!

24 Ocak 2022 Pazartesi

COVIRGIN OLMAK

Covirgin,biraz ilaç adı gibi geliyor kulağa, Novalgine falan gibi. Oysa, pandeminin başından bugüne kadar Covid-19 konusunda bakir kalanlara verilen admış. 

Şom ağızlı bir tipim, bunu yazar ve yarın Covirgin unvanım yok oluverir birden ama nedense salakça bir mutluluk ve gurur var bünyede. Okula, hastaneye, salgın yokmuş gibi şuursuzca maskesiz, önlemsiz dolaşan güruha rağmen Covirgin olmak!

Yaşama sıkı sıkı tutunmak, hasta olmaktan korkmak falan değil korona olmama çabam. Birinin sebebi olmak, en büyük korkularımdan biri. Trafikte birinin ölümüne sebep olmak gibi bir vicdan azabı korkusu. O yüzden, korona olup da kendini karantinaya almayan, bunu saklayan, maske takmayan, toplum içinde yaşama kurallarını bilmeyen, bencil tiplerden iyice nefret eder oldum. Nefret ağır bir yük ama koronanın azıcık aklı olsa da, yok etse bu canlı türlerini diye düşünüp utanıyorum sonra kendimden. Onlar utanmadan ortalarda gezerken!