20 Kasım 2023 Pazartesi

SOSYAL MEDYA VE ACININ İFŞASI

Ayşenur Parlak hayatını kaybetmiş. 12 yaşından itibaren farklı kanser türleriyle yüzleşip mücadele etmiş bir hastadan öte sosyal medya fenomeniydi kendisi. 

Paylaşımlarından, katıldığı programlardan ve en çok da geçen yıl kanserden kaybettiğim arkadaşım G. ile kardeşimin takibinden biliyorum. "Paylaşımın suyunu çıkardı." deyip kardeşim takibi bırakmıştı. G. de  "Ben oğluma her şeyi para ile alırken, o sponsor ile yaşıyor." diye isyan etmişti bir gün, oğluna akülü araba almaya çalışırken. O araba, G. öldükten 10 gün sonra, oğlunun 4. yaş doğum günü hediyesi olarak apartman komşularının toplanıp aldıkları bir hediye olabildi ancak :(

Ölünün arkasından konuşmama, en azından kötü bahsetmeme geleneği hakim bir toplumun parçasıyız. Aynı girdabın (hastalığın) içinde olan bir hasta yakını olarak, takip etmesem de, her karşıma çıktığında üzüldüm yaşına ve çocuğuyla geçireceği zamanı tedaviye harcamasına, yakınlarına, acılarına ve bu hastalığın etkilediği her şeye.

Bir yandan da, tek kanser hastası ve yakınları onlarmış gibi sosyal medya paylaşımları sayesinde iş güç değiştiren, yüklü bir maddi refaha ulaşan, biraz da haybeye para kazanılan yaşamı yadırgadım her seferinde. En son, küçücük kızının mezar ziyaretini bile paylaşan eşini görünce "yuh" bile çektim az önce.  Biraz daha fazla kişi görecek, bundan daha çok para gelecek diye küçük bir çocuğu da alet etmeseydiniz, acısına saygı gösterseydiniz baba olarak.

8 Kasım 2023 Çarşamba

KIRMIZI BALON'UN DÜŞÜNDÜRÜCÜ SONU

Her yıl, 2. sınıflarımla izlediğim bir kısa film var: Kırmızı Balon. 34 dakikalık, ödüllü bir Fransız filmi. Çok az diyaloğun olduğu, İngilizce ve Türkçe altyazılı, başrolünde yönetmenin oğlu Pascal Lamorisse'in yer aldığı bir film bu. Hatta küçük kız kardeş de var bir sahnede yanlış hatırlamıyorsam. 1956 yapımı ve henüz 6 yaşındaki bir çocuk ile arkadaş olarak benimsediği bir balonun öyküsü anlatılan. Filmin sonunda, oyuncunun şimdiki fotoğrafını akıllı tahtadan göstermeden önce, yaşlılık tahminlerinin 12 yaş olması gülümsetti beni. Kendileri 7 olunca, 12 yaşlı kalıyor:)

Defalarca izledim ve her seferinde açıklama yaparken  çocukların gördükleri detaylardan da etkilenerek keyiflendim filmi izlerken. Perdeleri ve ışıkları kapayıp sinema ortamı oluşturup izliyoruz, patlamış mısırlı zamanlarımız da oldu. (Boğaza kaçan şeftali çekirdekli başka bir olaydan sonra çekinir oldum yiyecekli her eylemden. Beslenme saatinde bile ayrı bir tedirginlik! Çocuk koşar düşer, sorumlu öğretmen; kaleminin ucu kırılır yine öğretmen, öğretmene saldırmaya hazır veliler için her hareketi 100 kere, 1000 kere düşünmek dert bu coğrafyada!)

Filmi keyifle izleyip sona erdiğinde, bir öğrencim herkesin takıldığı sona değil de, yerdeki balona takıldı. Filmin sonunu anlatmadan nasıl anlatırım bakalım:) Çocuk, balonu orada bırakacak mı, almayacak mı kaygısıyla doldu çocukcağız. "Kesin geri dönüp alır, arkadaşını orada bırakmaz, merak etme." diye yorum yaparak bitirmek zorunda kaldım seansı hayal gücüne ket vurmak uğruna, üzülmesin diye. Çocuk dünyası çok masum, yetişkinler o hamuru düzgün yoğursa, hor ellerde şekil almasa! Bir de, onları hayatta bıraksa!