31 Aralık 2020 Perşembe

2020

Babamın çocukluk  arkadaşı M. amcayı kaybederek başlamıştık bu yıla. Hızlı girdik yani.  Üstüne dünya hızına yetişemediğimiz bir virüsle tanıştı. 2020'yi zor unuturuz.

Yine de yeni yıl  gelirken eski yılla değil de yaşananlarla hesaplaşmak gerek bence. 2020 ile çooook büyük hesaplaşmalarım yok çünkü koronaya yakalanmayan,  korona nedeniyle ailesinden ve yakın akrabalarından birini kaybetmeyen,  işini kaybetmeyip maaş almaya devam eden azınlık sayılan gruptayım çok şükür. Can sıkıntıları, tatile gidememeler, kaygılar, günlük telâşlar bonusu bu sürecin, olsun varsın, yeter ki sağlık olsun. Bu kafaya geldim bu yıl birazcık da olsa. Daha çok şeyi dert eden biriyken koronadan çok kanser dönüştürdü beni.

Sağlıklı, mutlu, kayıpsız ve ayıpsız bir yeni yıl olsun.

27 Aralık 2020 Pazar

KIRMIZI ODALI KRALİÇE (!)

Ruh sağlığı uzmanlarının uygulama deneyimlerini kitaplaştırmaları,  hep eleştiriye açık bir konu. Yalom da olsanız (o da transferans ve karşıt transferans konusunda okun ucunda çoğu zaman), danışan/ hasta/ müşteri ne derseniz deyin siz ve onun arasındaki özeli ifşa ediyorsunuzdur bir nevi. İzin de alsanız, karakteristik özellikleri değiştirseniz, eğitim amaçlı sunduğunuzu söyleseniz de eleştiri kaçınılmaz bu alanda. Mahremiyet başta olmak üzere etik sorunsalı devrede çünkü!

Ülkemizde de bu aralar Gülseren Budayıcıoğlu (Ben uzun süre Budaycıoğlu diye kodlamışım kadını, niye ğ yok bu soyadında diye sorgulayarak), gerek kitapları gerekse dizileriyle bu tartışmaların odağı. İzleyicinin ağlama ihtiyacını doyuran, ataerkil, başkanındaki derdi görüp kendi derdini unutmayı hedefleyen, buram buram acı dolu diziler bunlar. Böyle hikayeler elbette yaşanıyor ama dizi sosuna bulanınca üstüne ketçap konmuş pasta tadına geliyor:

Birini "Bu kadının tarzını çok itici buluyorum, aslını öğreneyim." diye okudum kitapların birini  (Madalyonun İçi), ötekini de yılbaşı hediyesi olarak  yeğenime seçtirip kardeşim almış (Kral Kaybederse), öyle okudum. Çabucak bitti bugün itibariyle ama paketi açtığımda nasıl bir ifade takındıysam kardeşim "Beğenmedin." dedi. Paketten çıkan öteki  hediyeye daha insani bir tepki verdim çünkü:( Kitaba değil yazarına olduğunu söyledim bu ifademin. 

Neyse, ötekine göre daha akıcı çünkü daha bütünlüklü. Ötekinde, bir vakanın ilk kısmından 40 sayfa sonra anlatılıyor, arka arkaya okuma çabasıyla ileri geri gitme gibi bir kurgu  ve dizgi sorunu vardı. 

İki kitapta da ortak olan, " Ben acayip duyarlı, empati ve sempati dolu bir psikoterapistim." vurgusu. Bu,  danışanın ağzından da, kendi ifadelerinden de gözümüze çarptırılıp kafamıza kakılıyor.  Çaylı-kahveli, bol ağlamalı ve sarılmalı seanslardan bahsetmiyorum bile. Bahsettim ama:)  Arif Verimli'nin altını çizdiği gibi " panda" kıvamında sarılmalı olanlardan işte:)

Röportajlarını okuyunca, üstüne çalışma şartlarının ağırlığı ile ilgili bir köşe yazısını paylaştığı için 5 psikoloğunu isten biraz paldır küldür işten atınca kişiliği ile ilgili biraz yorum sahibi olunabiliyor diye düşünmüştüm ama kitaplar daha net fikir veriyor insana. Satır aralarını okuma şansı bir nevi. Örneğin, danışanının pırlanta bir kolyeyi boynuna takıvermesi, ofisi süsleyen danışan hediyesi biblo ve tesbihler... Öğretmenler gününde de çiçek vs. yüz kızartır, etik olarak yasaktır hediye. Ruh sağlığı alanındaysa  yaptırımı da olur. Yazarken yazmaktan utanmayıp özdenetime bile takılmamış yaptığı şey ve alenen yazmış. Sonrasında, danışanına bunun etiği konusunda bir açıklama bile yaptığını belirten bir ifade bile yok ardında. 







21 Aralık 2020 Pazartesi

NOT

Dönem sonu yaklaşırken not verileceği de açıklandı karnelere. Üstelik yazılı falan gibi daha elle tutulur bir veri de yokken ilkokullar için. 

Mart ayından beri gelgitli eğitim- öğretim döneminde uzaktan ya da yakından, paylaşım yaptığımız her platformdan ulaşan öğrenciler var. Bir de kapı duvar olanlar. Maddi imkanı olmayıp teknolojiye ulaşamayan, sağlık sorunuyla okula gelemeyen olduğu kadar umursamazlıktan  varlık göstermeyen de.

Haftada bir gün okula gidiyoruz imza atmak için ya,  onu da atamıyorum, çoğu öğretmen defteri kendi malı gibi evine götürüyor:( Bugün uzun zamandır canlı derslere giremeyen bir öğrencimi sordum okulda. Telefonu var ama Internet paketi yok  diye biliyorum, belki paket yükleriz diye operatörünü sordum. Babasının emekli olduğunu, ayrıca bir de kömür ocağı sahibi olduğunu öğrenip dumur olmamı sağladı sorum. 

Yine sınıf annesi sistemi ile diğer velilerle iletişim kurmamı sağlayan velim, kendi çocuğunu hiçbir derse sok(a)mıyo. Çocuk evinin karşısındaki okula geldiğinde bile annesi için ağlayan 5.5 aylık doğup güvenli bağlanamayan bir tip. 

Küçük bir okul, sorarak görerek araştırarak kimin ne durumda olduğunu az çok öğrenebiliyor insan. Yine de not vermek benim için tam bir bela bu süreçte. "Öğrenebildiği yanına kar kalsın." deyip dönemi notsuz bitirme kararı vermelerini bekliyorum tepedekilerin. Üste pislemeyi bırakıp!

13 Aralık 2020 Pazar

(A)SOSYAL DEVLET

Kardeşim, okuldan bir arkadaşının akrabası SMA hastası bir bebekle ilgili kampanyadan bahsetti bugün. Henüz 8 aylık. Yardim için ünlülere falan ulaşmaya çalışıyormuş ailesi. 

SMA'da 2 yaş sonrası tedavi yapılamıyor ve ilaç 2.4 milyon dolar. Bir sürü kampanya var ve 2 yaşa en yakın olanı kurtarıp daha küçükleri sonraya bırakmak da genel eğilim kampanyalarda:( 

Sıranın gelmesini beklemek, o esnada tedavi şansının tükenmesi, bir sürü hastalık semptomu, vb. Kimse çocuğuyla sınanmasın!

Kişisel olarak ne yapabiliriz diye uğraşıyorsun bu durumlarda. Maddi yardım, olabildiğince çok insana ulaşmalarına destek. Eee sonra? O para kaçı için toplanabiliyor? 

Türkiye'de 3000 civarı SMA hastası olduğunu okudum. Kişisel desteklerle hepsinin üstesinden gelinmesi çok zor, hatta imkansız. 

Benzerini immünoterapi için akciğer kanseri hastaları da yaşıyor. Oysa sosyal bir devlette, ilaç şu kadarmış, temin edilmiş- edilmemiş kişilerin derdi değil. Bir yerlere kolaylıkla ayrılabilen bütçeler, aynı anda 5 maaş alan kişilerin fazla maaşları falan istenirse insan canını kurtarmak için de kullanılabilir, günü kurtarmak yerine!

Not: Bahsettiğim bebek: Alpaslan Başoğlu-Zonguldak