27 Temmuz 2020 Pazartesi

DİLİM DİLİM DİL

Bugün, Almanya"da teneffüste arkadaşları tarafından dışlandığı görülen, bunun sebebi diğer öğrencilere sorulduğunda da evde Türkçe konuştuğu olduğu söylenen bir öğrenciyle ilgili bir haber okudum.  "Okulda neden Almanca konuşmak gerekir? Neden Türkçe konuşmamalıyız. Almanca konuşmazsak arkadaşlarımız bizi anlamazlar. " gibi ifadelerle dolu bir paragraf yazma cezasından bahsediyordu haber.  Öğretmenle ilgili şikayetten de. Haberde evde dese de olay okulda geçtiği için Türkçe konuşma da okulda gerçekleşmiş olmalı!

Ceza olunca işin içinde itici geldi önce. Ülkenin dilinde yetkin hissetmiyorsa aralarımda anadilini konuşma da batmamalı insana bence. Bu konuyu politik açıdan değil insani açıdan değerlendirince böyle. Okulumuzda da teneffüste Türkçe bilmelerine rağmen çatır çatır Arapça, Afganca falan konuşan öğrencilerim var. "Hoop durun!" demiyoruz. 

Olay, sınıf içinde geçince tutumum değişiyor birden. Ülkenin bir ya da birkaç resmi dili olduğu gibi bir de eğitim dili var ve olmalı da kanımca. Yabancı dil dersleri, yabancı dille eğitim ayrı mesele. Ortak bir dil olmayınca kapı komşusuyla konuşamayan Balkan halkı gibi olur sınıf ortamı çünkü. "Türkçe konuş!" diye baskı kurman ama dile hakimiyeti için destek olurum. Dilinden kelimeleri falan sorar, farklı kültürü de yok saymam ama İngilizce dersi dışında da  iletişim dilimiz Türkçe olur. Uygulamada durun bu özetle. 

İkisi de okul içi ama iki farklı uygulama gibi gelebilir ama özel ve kamusal alan ayrımı benimki. Teneffüste aradaki iletişim onların özel alanı, öğretim süreci ise kamusal. 

"Elin Almanı yine kafatasçılık yapmış da, dilimizi konuşturmamış." diye bakıyorsak bu habere ve  Almanya'da Türkçe kullanımına,  o zaman "Yerel dilimde eğitim alacağım." diyene de aynı pencereden bakmak gerekiyor. Yoksa iki yüzlü ve taraflı davranmış oluyoruz. 

Politikadan arınmış bir yazı olsun isterdim bunu da ama ne mümkün?!






 

16 Temmuz 2020 Perşembe

SADECE BİR SAKIZ MARKASI DEĞİLDİR O!

Taslağa yazı atma alışkanlığım yok benim. 11 Temmuz gecesi, oturup birden yeniden bir yazı  yazmak istedim, zaten kırk yılda bir yazıyorum, kaydedeyim dursun diye yazmayı frenleyemeyip attım taslağa. Korona dışı gündem yazmak,yazma iştahını da artırıyor sanki!

Sonra e-postalarıma bakarken C.'nin nazik ve sevimli kartını gördüm, yeni normalin nasıl gittiğini soruyordu. İçimi okumuş sanki! Gece gece içimi ısıttı kart :)

Ve taslak yazısı: (Virgülüne dokunmadan)

Korona falan yazmayıp ülke gündeminin çarkları arasına dalmanın dayanılmaz hafifliğini(!) yaşıyorum. Her gün yeni bir çıldırma eşiği ile hızlıca değişiyor gündem.

Başvurmadığım halde adıma görev çıkan ve iptal edebildiğim  27 Haziran 2020 üniversite sınavı bu kez soruların çalınmasıyla gündem olmadı. Bu kadar vukuatsız geçmesi şaşkınlık vericiydi, bu kadar olaysız olamazdı, nayır nolamazdi:) Olmadı da zaten!

Soruyu okudunuz mu bilmiyorum ama geçmişten günümüze  Mabel Matiz'in sanat geçmişi, beslendiği Neşet Ertaş ve Sezen Aksu gibi isimlerden günümüze esintiler, şarkı sözleri  ile ilgili bir paragraf ve onunla ilgili iki soru  infial yarattı ÖSYM bünyesinde.  Mabel, değer yargılarına uymadığı için soruları iptal ve onları yazanları da soru komisyonundan çıkarma kararı konuşulur oldu.

Kafalarda (kafamda) da deli sorular belirdi:
"Soruları okumadan mı soktunuz o kitapçığa? "
"Mustafa Ceceli, Hülya Koçyiğit, Orhan Gencebay falan olsaydı paragrafta sizin için makbul müydü?Ne vereyim abime?"
" Sorular vukuatı sonrası, Mabel'in farklılıklara dem vurduğu Altın Kelebek konuşması da biçildi. Emir büyük yerden mi?"
" Soruları okurken içlerinden şarkılar mırıldananlara ve minnettar olduklarını söyleyenlere yazık değil mi?"
" Dana gibi paragrafı okuyup doğru cevaplayana da mı acımadınız?"
" Ahlaksızlığın cinsel kimlikle değil seçimlerde olduğunu öğrenemediniz mi? Çocuk gelinleri, ensesti, aile içi şiddeti, vakıflardaki rezillikleri görmezden gelmeyi seçmek."

Üstüne, LCW markası gökkuşağı gibi desenleri ve çok renkli mağaza konseptini değiştirmeye karar verdiğini açıkladı. Gökkuşağı görünce akıllarına ilk olarak yağmur, bulut, romantik düşünceler falan gelen bizim gibi garibanlara inat onların akıllarına ilk gelen LGBT çünkü.

Tüm bunların üstüne, TV'den bildiğim Nuri Harun Ateş'in Ay adlı bir şarkısına denk geldim, altında da yüzlerce homofobik yorumla. "Ben de böyle biriyim." sözleriyle, klipteki gökkuşağı tasarımlı tişörtü ile. Cinsel kimliğini gözümüze sokması şart değil ( sonuçta " Heteroyum, meteroyum, karışmayın bana, ben buyum!"  diye gezinmek de elzem değil)  ama "Evlenmek ve çocuk sahibi olmak istiyorum ama istediğim gibi bir kız bulamadım." diyen 90'lar popçu ve arabeskçilerinden daha samimi geldi bana.

Özetle, artık cinsel kimlikle ilgili tartışmaları özel alandan kamışla dökmesek, insanların ne ürettiği ile ilgilensek, yatak odalarından çıksak artık nasıl olur?  Mabel'in dediği gibi Zor Değil!

Sallıyorum bol keseden
Sağa sola, zor değil
Atıyorum, tutuyorum
Kah tutamıyorum, zor değil
Dönüyorum köşeleri
Dört köşeli, zor değil
Vuruyorum dizlerime
Ah pata küte zor değil
Katıyorum tozu dumana da
Toz değil, toz değil
Biliyorum hepsi havagazı
Söz değil, ah söz değil
Deniyordum seni
Sen seversin bunu
Sevmediysen peki
Sen tamamla sonu
Deniyordum seni
Sen seversin bunu
Sevmediysen peki
Sen tamamla sonu
Sallıyorum bol keseden
Sağa sola, zor değil
Atıyorum, tutuyorum
Kah tutamıyorum, zor değil
Dönüyorum köşeleri
Dört köşeli, zor değil
Vuruyorum dizlerime
Ah pata küte zor değil
Katıyorum tozu dumana da
Toz değil, toz değil
Biliyorum hepsi havagazı
Söz değil, ah söz değil
Deniyordum seni
Sen seversin bunu
Sevmediysen peki
Sen tamamla sonu
Deniyordum seni
Sen seversin bunu
Sevmediysen peki
Sen tamamla sonu
Deniyordum seni
Sen seversin bunu
Sevmediysen peki
Sen tamamla sonu
Deniyordum seni
Sen seversin bunu
Sevmediysen peki
Sen tamamla sonu
Halk ararsan çık saraydan
Ağlıyorsan dön yolundan
Aşka dair konuşursan
Gerisini sen tamamla

Söz: Mete Özgencil
Müzik: Mabel Matiz & Mete Özgencil







11 Temmuz 2020 Cumartesi

OKUMAK

Yeğenim de kuşağının üyeleri gibi okumaktan çok izlemeyi seviyor, okumayı seçmiyor çoğu zaman. Rol modelse konu, ortalık okuyandan geçilmiyor çevresinde. Bebekken babamın gazetesini alıp okuma taklidi yapar,  biraz daha büyüyünce balkonda benimle kitap okurmuş gibi yapardı. Okumayı öğrenince beraber okuruz diye hayal de kurardık. Hatta anaokulu zamanı  benim bir kitabım (tezim) var diye, oturup kitap yazdı :) O zamanlar okuma- yazma bilmiyor diye o söyledi, ben yazdım aslında. Sonra da bilgisayara geçirip fotokopi ile çoğalttım.Geçenlerde de bilgisayara başlık atıp bir cümlesini yazdığı yeni bir öyküye başlamış evinde.

Yazın dünyasına çok uzak olmayan ufaklık, okuma sözkonusu  olduğunda vakti yok! Bir hafta boyunca yaptığımız "challenge" ( o Türkçesini kullanmıyor!) işe yaramış ve 2 günde 8 kitap ile rekorunu kırmıştı. Uzaktan öğrenme döneminde uzak durduğu/ zaman da bulamadığı çocuk kitabı okuma eylemine dönebilmişti bu sayede. Şimdi yeni girişimlerimizi "Ben çok okudum, siz bana zaten yetişemezsiniz." deyip savsaklıyor:) Geceleri "bir sayfa sen, bir sayfa ben" rutini ile oyunla okuyor ya da bilerek berbat okumalarımızı düzeltmek için sayfayı tekrar okuyor (Bir başka oyun)

Son birkaç haftadır kitap mimleri, kitapla ilgili yazılar vs. okudum,  yorum falan yazmadım, hatta amacım yeğenim için yazdığım kitaptan bahsetmekti bu yazıda. Girizgah o kadar uzun oldu ki, gündemim değişti birden:) O yüzden, okuma alışkanlığı ile ilgili yazmaya devam edeyim.

Küçük kardeşim, liseye kadar direndi ders kitabı dışında eline kitap almaya. Evde garip karşıladığımız bir durumdu bizim de o yaşlarda. İsteyip aldığı kitapları yarıda bırakır, bir köşeye atardı. Şimdiyse iyi bir okuyucu, başucunda hep kitabı var. O yüzden, kitap okuma alışkanlığı ile ilgili rol model olmaya, kitap edindirmeye, imkan sunmaya inanıyorum ama sonuçta okumamak da bir tercih. Okuma alışkanlığı olanlarımıza garip gelse de, bazı insanlar da bunu seçmiyor. O yüzden, oyuna çevirme ve teşvik etme dışında zorlayıcı olmamak gerektiğini düşünüyorum, zaten rol model olarak seçtiyse sizi, su yolunu buluyor.

1 Temmuz 2020 Çarşamba

YOLUN YARISI

1 Temmuz...
Yılın tam yarısı oldu. Normalde Kabotaj Bayramı, en minik kuzenimin doğum günü falan.

2020 söz konusu olunca, diğer yarısının farklı ve tabii ki olumlu geçmesini dilediğim bir gün. Taaamm ortasından bıçakla kesilmiş gibi geride kalmasını umduğum!