21 Mart 2014 Cuma

MAVİ KUŞ VE YARATICILIĞIMIZ

Dün  gece, mavi kuşun ülkemiz semalarında özgürce uçması engellendi. Bu durumun, ülkenin başkalarınca yasakçı olarak tanınması ve iletişim özgürlüğünü baltalaması, siyasi boyutu tartışıladursun. Ülkemiz insanı, yine yasakları delmiş ve mavi kuşu tali yollardan uçurmaya başlamış durumda. Bizden günün birinde çok önemli bir icat, çok tanınmış bir bilim adamı çıkarsa inanıyorum ki bir yasağı delmek uğruna verilen  çabadan doğacak bu. Yoksa durduk yere, bir yaraya merhem olalım, yeni bir çığır açalım derdiyle kılımızı kıpırdatmamız zor görünüyor. Mizah konusunda bile, ne kadar yaratıcı ve komik bir millet olduğumuzu bir engellemeyle karşılaşınca öğrenmedik mi?

MAVİ KUŞ VE YARATICILIĞIMIZ

Dün  gece, mavi kuşun ülkemiz semalarında özgürce uçması engellendi. Bu durumun, ülkenin başkalarınca yasakçı olarak tanınması ve iletişim özgürlüğünü baltalaması, siyasi boyutu tartışıladursun. Ülkemiz insanı, yine yasakları delmiş ve mavi kuşu tali yollardan uçurmaya başlamış durumda. Bizden günün birinde çok önemli bir icat, çok tanınmış bir bilim adamı çıkarsa inanıyorum ki bir yasağı delmek uğruna verilen  çabadan doğacak bu. Yoksa durduk yere, bir yaraya merhem olalım, yeni bir çığır açalım derdiyle kılımızı kıpırdatmamız zor görünüyor. Mizah konusunda bile, ne kadar yaratıcı ve komik bir millet olduğumuzu bir engellemeyle karşılaşınca öğrenmedik mi?

20 Mart 2014 Perşembe

BİR DOĞUM GÜNÜNÜN DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ : ZAMANIN GÖRECELİĞİ

Dün, anneannem tam 84 yaşında oldu. Birlikte nice yıllara da, 70 yaşına girdiği gün tesadüfen bizdeydi ve ona sürpriz bir doğum günü kutlaması hazırlamıştık.O zamanlar, yaş itibariyle de olsa gerek 70'i  bize çok uzak ve büyük görüp "Daha kaç yıl yaşayacak ki!" endişesi taşıdığımızı hatırlıyorum. Şu anda, annem- babam o yaşa yaklaşmış durumdayken bana 70 yaş hiç de yaşlı gelmiyor. 

Zamanın, bizim içinde bulunduğumuz gelişim dönemi ile ne kadar da paralel bir  görecelik içinde olduğunu bir kez daha anlamış bulunuyorum. Ergenlerle ve gençlerle çalışırken neredeyse her gün tecrübe edilen bir durum bu. 16 yaşındaki bir öğrencimiz 2 yıl sonra gireceği üniversite sınavı ile ilgili konuşurken "Oooo 18 çok yaşlı, o yaşta insanın sınava girecek hali kalmaz." demişti bir keresinde:) Çoğu kişinin geriye dönüp o yaşta olmak istediği yaşı yaşlı buluyordu. 

Kıssadan hisse, sayılarla dolu bu yazının özeti Vasfiye Teyze gibi ifade edersek "Zaman, görecelidir. Yeter ki bakmasını bil!"

BİR DOĞUM GÜNÜNÜN DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ : ZAMANIN GÖRECELİĞİ

Dün, anneannem tam 84 yaşında oldu. Birlikte nice yıllara da, 70 yaşına girdiği gün tesadüfen bizdeydi ve ona sürpriz bir doğum günü kutlaması hazırlamıştık.O zamanlar, yaş itibariyle de olsa gerek 70'i  bize çok uzak ve büyük görüp "Daha kaç yıl yaşayacak ki!" endişesi taşıdığımızı hatırlıyorum. Şu anda, annem- babam o yaşa yaklaşmış durumdayken bana 70 yaş hiç de yaşlı gelmiyor. 

Zamanın, bizim içinde bulunduğumuz gelişim dönemi ile ne kadar da paralel bir  görecelik içinde olduğunu bir kez daha anlamış bulunuyorum. Ergenlerle ve gençlerle çalışırken neredeyse her gün tecrübe edilen bir durum bu. 16 yaşındaki bir öğrencimiz 2 yıl sonra gireceği üniversite sınavı ile ilgili konuşurken "Oooo 18 çok yaşlı, o yaşta insanın sınava girecek hali kalmaz." demişti bir keresinde:) Çoğu kişinin geriye dönüp o yaşta olmak istediği yaşı yaşlı buluyordu. 

Kıssadan hisse, sayılarla dolu bu yazının özeti Vasfiye Teyze gibi ifade edersek "Zaman, görecelidir. Yeter ki bakmasını bil!"

18 Mart 2014 Salı

RAPPORT DEDİKLERİ

Bazen 2, bazen de 3 hafta aralıklarla toplam 14 oturum sürecek Bilişsel Davranışçı Terapi Eğitimi kursumuzun ilk yarısını afiyetle tamamladık geçenlerde. Sabahtan okul, arada tez danışmanımla görüşme sonrası sadece yemek yeme molası sonrası kurs şeklindeki yoğun haftalardan sonra tez danışmanımla her hafta yüz yüze buluşmamaya başlayıp - ölçek hale yola gelince- biraz dinlenip kursa gidebilme dönemim başladı. Akşamları üçer saatlik oturumlarda alanının en iyi isimlerinden, dünyada da bu terapide yönetim kadrosunda yer almayı başarmış birinden yani Mehmet Hakan Türkçapar'dan alıyoruz henüz kuramsal aşamadaki kursumuzu. Okul ayarlarsa süpervizyonlu yani bir uzmanın denetimi- gözetimi altındaki eğitim ise sonraki süreç. 


Kursu alanının önemli bir isminden alıyoruz. Biz yani öğrenciler, akademisyenler, üniversitenin Psikolojik Danışma Merkezi çalışanları maaile, tüm arkdaşlar. Genel izlenimimiz, özellikle daha önce aynı isimden ücret karşılığı bu kursu alanların görüşü son birkaç haftaya kadar çok da olumlu değildi. Hocanın, bir elinin hep telefonunda olması, eski videoları izletmesi nedeniyle sanki dersi bir an önce bitirip Ankara'ya dönüvermek ister gibi  geliyordu bize. Son 2 oturumda ise, gözümüzdeki imajı birden değişiverdi. Aslında değişen, sınıfla iletişim kurmaya başlaması, espriler yapması, derse bizi de katmaya çalışması olmuştu. Psikolojik danışmada, "rapport" dediğimiz psikolojik danışman ve danışan arasındaki kabule, empatiye, saygıya dayalı olumlu ilişkiyi haftalar sonra kuruvermiş, dersin o sıkıcı havasını da, yorgunluk hissimizi de ortadan kaldırıvermiş oluverdi. Kişiler aynı olsa da, iletişim biçimi değişiverince olaylara bakış açımızın da hemen değişiverdiğini de uygulamalı görmüş olduk. Sen nelere kadirsin RAPPORT:)






RAPPORT DEDİKLERİ

Bazen 2, bazen de 3 hafta aralıklarla toplam 14 oturum sürecek Bilişsel Davranışçı Terapi Eğitimi kursumuzun ilk yarısını afiyetle tamamladık geçenlerde. Sabahtan okul, arada tez danışmanımla görüşme sonrası sadece yemek yeme molası sonrası kurs şeklindeki yoğun haftalardan sonra tez danışmanımla her hafta yüz yüze buluşmamaya başlayıp - ölçek hale yola gelince- biraz dinlenip kursa gidebilme dönemim başladı. Akşamları üçer saatlik oturumlarda alanının en iyi isimlerinden, dünyada da bu terapide yönetim kadrosunda yer almayı başarmış birinden yani Mehmet Hakan Türkçapar'dan alıyoruz henüz kuramsal aşamadaki kursumuzu. Okul ayarlarsa süpervizyonlu yani bir uzmanın denetimi- gözetimi altındaki eğitim ise sonraki süreç. 


Kursu alanının önemli bir isminden alıyoruz. Biz yani öğrenciler, akademisyenler, üniversitenin Psikolojik Danışma Merkezi çalışanları maaile, tüm arkdaşlar. Genel izlenimimiz, özellikle daha önce aynı isimden ücret karşılığı bu kursu alanların görüşü son birkaç haftaya kadar çok da olumlu değildi. Hocanın, bir elinin hep telefonunda olması, eski videoları izletmesi nedeniyle sanki dersi bir an önce bitirip Ankara'ya dönüvermek ister gibi  geliyordu bize. Son 2 oturumda ise, gözümüzdeki imajı birden değişiverdi. Aslında değişen, sınıfla iletişim kurmaya başlaması, espriler yapması, derse bizi de katmaya çalışması olmuştu. Psikolojik danışmada, "rapport" dediğimiz psikolojik danışman ve danışan arasındaki kabule, empatiye, saygıya dayalı olumlu ilişkiyi haftalar sonra kuruvermiş, dersin o sıkıcı havasını da, yorgunluk hissimizi de ortadan kaldırıvermiş oluverdi. Kişiler aynı olsa da, iletişim biçimi değişiverince olaylara bakış açımızın da hemen değişiverdiğini de uygulamalı görmüş olduk. Sen nelere kadirsin RAPPORT:)






11 Mart 2014 Salı

ÇOCUKLAR GÜLSÜN/ÖLSÜN DİYE


Pek sevimli ve sempatik bulamadığım Gülben Ergen'in ömrü hayatında yaptığı/ yapacağı en hayırlı şey, ülkenin her bir yanına anaokulları yapılmasına öncülük. Kampanyanın adı da, amacına hizmet eder durumda: Çocuklar Gülsün Diye. Özellikle kırsal ve imkanları kısıtlı yerlere yapılıyor okullar. Bu şekilde, eğitimin ilk basamağına da ulaşma imkanı tanınıyor. 

Yukarıdaki girizgahı basın bülteni niyetine yazmadım. Ben bu işi yapmaya başladığımdan, özellikle de bu okula geldiğimden beri çocukların gülmelerinden çok ölmelerine şahit olmuş durumdayım. En son, geçen haftaki trafik kazasından bahsetmiştim. Bu yılın başından beri kaza, hastalık (kanser dahil), ölüm haberleri alıp duruyoruz liseli çocuklardan. Onlar, çocuk olmadıklarının savaşını verirken yaşam savaşında bir yerlere takılıp düşüveriyorlar. Bugün, bir de bizimkilerle yaşıt Berkin Elvan'ın ölümünü duyunca,  sebebin acımasızlığını bilince ve üstelik ölüme yapılan "O da oralarda dolaşmasaymış." yorumlarından haberdar olunca ne dense boş, ne yazılsa anlamsız!

ÇOCUKLAR GÜLSÜN/ÖLSÜN DİYE


Pek sevimli ve sempatik bulamadığım Gülben Ergen'in ömrü hayatında yaptığı/ yapacağı en hayırlı şey, ülkenin her bir yanına anaokulları yapılmasına öncülük. Kampanyanın adı da, amacına hizmet eder durumda: Çocuklar Gülsün Diye. Özellikle kırsal ve imkanları kısıtlı yerlere yapılıyor okullar. Bu şekilde, eğitimin ilk basamağına da ulaşma imkanı tanınıyor. 

Yukarıdaki girizgahı basın bülteni niyetine yazmadım. Ben bu işi yapmaya başladığımdan, özellikle de bu okula geldiğimden beri çocukların gülmelerinden çok ölmelerine şahit olmuş durumdayım. En son, geçen haftaki trafik kazasından bahsetmiştim. Bu yılın başından beri kaza, hastalık (kanser dahil), ölüm haberleri alıp duruyoruz liseli çocuklardan. Onlar, çocuk olmadıklarının savaşını verirken yaşam savaşında bir yerlere takılıp düşüveriyorlar. Bugün, bir de bizimkilerle yaşıt Berkin Elvan'ın ölümünü duyunca,  sebebin acımasızlığını bilince ve üstelik ölüme yapılan "O da oralarda dolaşmasaymış." yorumlarından haberdar olunca ne dense boş, ne yazılsa anlamsız!

9 Mart 2014 Pazar

ÇOK MUTLU OL 1987 KAR TATİLİNDEKİ ÇOCUK GİBİ


Her okul dönüşünde heyecanla kontrol ederdik gelip gelmediğini. Giysilerini denerdik, cinsiyetini bilmezdik ama sen de bizden ol isterdik. Bir de bizim gibi 8’inde doğ diye beklemiştik. Hep yaptığın gibi aklına estiği gibi geldin karla kaplı 10 Mart’ta. Sabah kalktığımızda sürpriz yumurta misali evdeydin. “Anneme bir şey olsaydı daha çok üzülürdüm, seni daha tanımıyorum” diye önce annemi öptüm, sonra seni. Hayatımızın sonraki yıllarında önceliğimiz değişti. Herkesin ilk düşündüğü ve taviz verdiği kişiydin. Değişmeyen şeyler de oldu tabii ki, ışıl ışıl bakan gözlerin, cıvıl cıvıl (!) sesin, taleplerin, disiplinin ve sosyal kelebekliğin.


Bir de doğduğun günkü gibi kar bekleniyor bu 10 Mart’ta da. 27 yıl sonra. Hep birlikte nice yıllara. Şarkıda söylendiği gibi “ Çok mutlu ol 1987 kar tatilindeki çocuk gibi.” O gün bizim olduğumuz gibi.

Her yıl olduğu gibi bir mani döşerim yine ama önce şiire yeltenip düzyazıya dönmek gelid içimden bu kez. 

ÇOK MUTLU OL 1987 KAR TATİLİNDEKİ ÇOCUK GİBİ


Her okul dönüşünde heyecanla kontrol ederdik gelip gelmediğini. Giysilerini denerdik, cinsiyetini bilmezdik ama sen de bizden ol isterdik. Bir de bizim gibi 8’inde doğ diye beklemiştik. Hep yaptığın gibi aklına estiği gibi geldin karla kaplı 10 Mart’ta. Sabah kalktığımızda sürpriz yumurta misali evdeydin. “Anneme bir şey olsaydı daha çok üzülürdüm, seni daha tanımıyorum” diye önce annemi öptüm, sonra seni. Hayatımızın sonraki yıllarında önceliğimiz değişti. Herkesin ilk düşündüğü ve taviz verdiği kişiydin. Değişmeyen şeyler de oldu tabii ki, ışıl ışıl bakan gözlerin, cıvıl cıvıl (!) sesin, taleplerin, disiplinin ve sosyal kelebekliğin.


Bir de doğduğun günkü gibi kar bekleniyor bu 10 Mart’ta da. 27 yıl sonra. Hep birlikte nice yıllara. Şarkıda söylendiği gibi “ Çok mutlu ol 1987 kar tatilindeki çocuk gibi.” O gün bizim olduğumuz gibi.

Her yıl olduğu gibi bir mani döşerim yine ama önce şiire yeltenip düzyazıya dönmek gelid içimden bu kez.