İŞ etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
İŞ etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

8 Mayıs 2015 Cuma

HAREKETLİ GÜNLER

Bugun hava azıcık puslu olsa da, bahar tam gelemeden yaz da dilini çıkardı buralarda. Ortamda da bir şenlik görülmeye değer!

Görülmeye değer gerçekten. Hem de kelimenin tam anlamıyla! Bir yandan Opera ve Bale Günleri, bir yandan Film Festivali. Haftalar öncesinden gidip gitmeye gönüllü olanların biletini de aldığım, operaların ilki (Puritani) Çarşamba günüydü, yarın sıra balede. Film festivali sona ermeden tek bir film (Güeros) izleyebildim okul çıkışı. 

Bir yandan tezde analizler, bulgular ve tartışma kısımları, bir yandan okulda sınav analizleri, yarın veli toplantısı ve hatta kışın evlerine kapanan arkadaşlarımın dışarı çıkma planları, bebek görmeye gitmeler. Acayip hareketli günler yine. Organize olmayı başarınca hepsi oluyor. Olup olamadığımı bu hafta sonu tezle* ilgili bitirmem gereken işleri yapıp yapmamam belirleyecek.

 *Geçen hafta veri setindeki aksiliklere (Murphy!) rağmen yaptım bir şeyler gönderdim. İçime daha çok sinen bir şeyler yazabilmek için bu hafta yüz yüze görüşmemizi ertelememizi istedim tez hocamdan. Çok özel bir tez yazdığımı, iyi niyet ve çabamı bildiğini yazmış:)Gerçekten minnettarım. Her öğrenci bu gaza ihtiyaç duyuyor zaman zaman. Açık iletişimle ilişkimiz bu kıvama geldi. Daha önceki maceralarımızı biliyorsunuz:)

HAREKETLİ GÜNLER

Bugun hava azıcık puslu olsa da, bahar tam gelemeden yaz da dilini çıkardı buralarda. Ortamda da bir şenlik görülmeye değer!

Görülmeye değer gerçekten. Hem de kelimenin tam anlamıyla! Bir yandan Opera ve Bale Günleri, bir yandan Film Festivali. Haftalar öncesinden gidip gitmeye gönüllü olanların biletini de aldığım, operaların ilki (Puritani) Çarşamba günüydü, yarın sıra balede. Film festivali sona ermeden tek bir film (Güeros) izleyebildim okul çıkışı. 

Bir yandan tezde analizler, bulgular ve tartışma kısımları, bir yandan okulda sınav analizleri, yarın veli toplantısı ve hatta kışın evlerine kapanan arkadaşlarımın dışarı çıkma planları, bebek görmeye gitmeler. Acayip hareketli günler yine. Organize olmayı başarınca hepsi oluyor. Olup olamadığımı bu hafta sonu tezle* ilgili bitirmem gereken işleri yapıp yapmamam belirleyecek.

 *Geçen hafta veri setindeki aksiliklere (Murphy!) rağmen yaptım bir şeyler gönderdim. İçime daha çok sinen bir şeyler yazabilmek için bu hafta yüz yüze görüşmemizi ertelememizi istedim tez hocamdan. Çok özel bir tez yazdığımı, iyi niyet ve çabamı bildiğini yazmış:)Gerçekten minnettarım. Her öğrenci bu gaza ihtiyaç duyuyor zaman zaman. Açık iletişimle ilişkimiz bu kıvama geldi. Daha önceki maceralarımızı biliyorsunuz:)

18 Ekim 2014 Cumartesi

HAYATI ERTELEMEMEK GEREK

Bugün bir arkadaşım FB'ta bir hocasının fotoğrafını beğenmiş, sayfama yansıdı Doçentlik sınavını geçen hoca, "Artık fotoğrafçılık kariyerime başlayabilirim sanırım." gibi bir açıklama yapmış herkese teşekkür edip sevincini paylaşırken.

Üniversite bitene kadar yıllarca süren okul hayatı, derken akademik kariyerle öğrenim hayatına eklenen yıllar. Bunca yıldır içten içe hobilere ayrılacak geniş zamanları beklemek, o zamanların gelmesini özlemek... Başka idealler uğruna hevesleri küllendirip hayatı ertelemek...Belki de hırslar uğruna!

Bir kaç işi bir arada yapmaya çalıştığım için  ve ciddi buldukları duruşum nedeniyle, üstüne bu işlerden biri akademik kariyer olduğundan hırslı biri olduğumu söyler beni yakından tanımayanlar. Gece- gündüz oturup ders çalıştığımı, habire makale okuduğumu düşündüklerini sezerim, bana çaktıranlar, dile getirenler de olur. Daha yakından tanıdıklarında resmin öteki yüzünü görüp, hobilerini ertelememeye çalışan, gezmek istiyorsa gezen, sosyal faaliyetlere de zaman ayıran biri olduğumu görünce önyargılarının yıkıldığını söylerler. Azimli olmanın başka şey olduğunu anlatmak zor olur tanımayanlara, İstemem de kendimi anlatmak zorunda kalmayı. 

Çevremde, öğretmen ve lisansüstü öğrencisi olmak üzere iki grup arkadaşım var benim. Aralarında kendini bir çarka hapsedip evden dışarı çıkmayanlar da var, daha önce anlatmıştım birini. Onların gözünde de boşverci ve tembel benim gibiler. İkisinin bir ortası olduğuna ikna olmaları zordur. Ya deli gibi çalışmalı ya da yan gelip yatılmalıdır. 

Sözün özü, hayatı ertelemeden, yapmak istediklerimizi uzak geleceklere ötelemeden yaşayabilmek büyük bir konfor. Bunu başarma mücadelesi vermek lazım!

HAYATI ERTELEMEMEK GEREK

Bugün bir arkadaşım FB'ta bir hocasının fotoğrafını beğenmiş, sayfama yansıdı Doçentlik sınavını geçen hoca, "Artık fotoğrafçılık kariyerime başlayabilirim sanırım." gibi bir açıklama yapmış herkese teşekkür edip sevincini paylaşırken.

Üniversite bitene kadar yıllarca süren okul hayatı, derken akademik kariyerle öğrenim hayatına eklenen yıllar. Bunca yıldır içten içe hobilere ayrılacak geniş zamanları beklemek, o zamanların gelmesini özlemek... Başka idealler uğruna hevesleri küllendirip hayatı ertelemek...Belki de hırslar uğruna!

Bir kaç işi bir arada yapmaya çalıştığım için  ve ciddi buldukları duruşum nedeniyle, üstüne bu işlerden biri akademik kariyer olduğundan hırslı biri olduğumu söyler beni yakından tanımayanlar. Gece- gündüz oturup ders çalıştığımı, habire makale okuduğumu düşündüklerini sezerim, bana çaktıranlar, dile getirenler de olur. Daha yakından tanıdıklarında resmin öteki yüzünü görüp, hobilerini ertelememeye çalışan, gezmek istiyorsa gezen, sosyal faaliyetlere de zaman ayıran biri olduğumu görünce önyargılarının yıkıldığını söylerler. Azimli olmanın başka şey olduğunu anlatmak zor olur tanımayanlara, İstemem de kendimi anlatmak zorunda kalmayı. 

Çevremde, öğretmen ve lisansüstü öğrencisi olmak üzere iki grup arkadaşım var benim. Aralarında kendini bir çarka hapsedip evden dışarı çıkmayanlar da var, daha önce anlatmıştım birini. Onların gözünde de boşverci ve tembel benim gibiler. İkisinin bir ortası olduğuna ikna olmaları zordur. Ya deli gibi çalışmalı ya da yan gelip yatılmalıdır. 

Sözün özü, hayatı ertelemeden, yapmak istediklerimizi uzak geleceklere ötelemeden yaşayabilmek büyük bir konfor. Bunu başarma mücadelesi vermek lazım!

21 Haziran 2014 Cumartesi

KARAR VERME AŞAMASI, AİLE VE DİĞER ETKENLER





Kararsız bir insan sayılmam, yakından tanıyanların gözünde verdiği karardan dönmeyen bir imajım da var,söylerler ama bu hafta içi 5 günlük sürede il dışı tayinler açılınca zorlu bir karar verme aşaması geçirdim. 

Topu topu Zonguldak il merkezinde tek bir okul açıktı, o da butik okul gibi, az öğrencili bir Anadolu Lisesi. Yıllardır sınavla Anadolu Lisesi öğretmeni olma hakkı kazanıp sınavsız torpilliler yüzünden meslek lisesinde çalışmaya mahkum biri olarak çok cazip, hatta ailem yüz yüze, ben telefonla müdürüyle konuşunca doktoradan dolayı programda esnek davranacağını söyledi, daha da cazip. Zaten ailemi özlemek, yıllardır uzakta yaşamak, onlarla beraber kaç yılımızı beraber geçirebileceğimizi düşünmek vicdanımı zorluyor. Lojmanı da değiştirip taşınma ihtimali de var bir yandan. Bir yandan da, ailemle yaşadığımda 2 araç ya da 1 araç artı yürüme mesafesi. Üstüne psikolojik danışmanların ölçek doldurmada isteksiz olmalarından dolayı (Tembellikleri ayrı bir tez konusu!!!) şimdiye kadar bitirmeyi planladığım ve hala veri toplamaya devam ettiğim tezim. Tayin istesem bu yıl, tez bittiğinde üniversite kadrosu bulduğum yere yine tayin, 2 türlü iş yani.

Bir de, o okulun Roman mahallesiyle karşılıklı olması, benim o yolu kazasız belasız geçebilme endişem eklendi kafa karışıklığıma. Ben ki, lisansını böyle bir mahalleye kurulmuş bir üniversitede tamamlayıp üstüne aynı mahalleye atanıp 3 yıl görev yapmış biriyim ;İstanbul'da. Hatta, bir göreve yetişmek için taksiye binmeye çalıştığımızda şoför o mahalleye giremeyeceğini söylemişti öyle bir kötü imaj yani. Buna rağmen, okuldaki Roman öğrencileri hiç etiketlediğimi hatırlamıyorum hatta Karadenizli ve Doğulu ailelere tercih ettiğimi hatırlıyorum velilerin yaklaşımlarını. Bir de kültüre duyarlı p.d.  kavramıyla ilgili tez yazıyorum ama tedirginliklerim varmış, bir farkındalık kazandım. Geçenlerde yolda annem, kardeşim ve yeğenimle yürürken yolumuzu çevirip laf atan ergen Romana takıldı aklım istemeden. Kendi ellerimle o tercihi yapamadım.

Bu süreçte, özellikle babamla annemin kafasını çok şişirdim. Hatta dün sabah çok uykumu almışım gibi sabahın  5:30'unda kalkıp 6.30'da babamı arayıp yine sordum. Biraz anlayışsız bir annem babam olsa, "Gelmezsen hakkımızı helal etmeyiz, ne öyle oralarda uzakta." deseler, duygu sömürüsü yapsalar daha kolay karar verir miydim bilmiyorum. "Yakınımızda olmanı isteriz ama kendini zora sokma, bitirince buralara yakın bir yerlere bakarız." falan deyince ihale bana kaldı.Kötü bir karar verince "Sizin yüzünüzden." deme hakkımı elimden almış oldular:)Ailesiyle uzakta yaşayıp ilişkileri de uzak olan arkadaşlarımın kalma kararını net alabilmelerine bile imrenecek hale gelmeye yakındım o süreçte. Nihayetinde, en kötü karar bile kararsızlıktan iyiymiş bir kez daha gördüm. Hizmet puanı benden daha yüksek puanlı biri o okula yerleşirse, "Yazsaydım da çıkmayacakmış!" deyip bir ferahlayacağım o derece:)

KARAR VERME AŞAMASI, AİLE VE DİĞER ETKENLER





Kararsız bir insan sayılmam, yakından tanıyanların gözünde verdiği karardan dönmeyen bir imajım da var,söylerler ama bu hafta içi 5 günlük sürede il dışı tayinler açılınca zorlu bir karar verme aşaması geçirdim. 

Topu topu Zonguldak il merkezinde tek bir okul açıktı, o da butik okul gibi, az öğrencili bir Anadolu Lisesi. Yıllardır sınavla Anadolu Lisesi öğretmeni olma hakkı kazanıp sınavsız torpilliler yüzünden meslek lisesinde çalışmaya mahkum biri olarak çok cazip, hatta ailem yüz yüze, ben telefonla müdürüyle konuşunca doktoradan dolayı programda esnek davranacağını söyledi, daha da cazip. Zaten ailemi özlemek, yıllardır uzakta yaşamak, onlarla beraber kaç yılımızı beraber geçirebileceğimizi düşünmek vicdanımı zorluyor. Lojmanı da değiştirip taşınma ihtimali de var bir yandan. Bir yandan da, ailemle yaşadığımda 2 araç ya da 1 araç artı yürüme mesafesi. Üstüne psikolojik danışmanların ölçek doldurmada isteksiz olmalarından dolayı (Tembellikleri ayrı bir tez konusu!!!) şimdiye kadar bitirmeyi planladığım ve hala veri toplamaya devam ettiğim tezim. Tayin istesem bu yıl, tez bittiğinde üniversite kadrosu bulduğum yere yine tayin, 2 türlü iş yani.

Bir de, o okulun Roman mahallesiyle karşılıklı olması, benim o yolu kazasız belasız geçebilme endişem eklendi kafa karışıklığıma. Ben ki, lisansını böyle bir mahalleye kurulmuş bir üniversitede tamamlayıp üstüne aynı mahalleye atanıp 3 yıl görev yapmış biriyim ;İstanbul'da. Hatta, bir göreve yetişmek için taksiye binmeye çalıştığımızda şoför o mahalleye giremeyeceğini söylemişti öyle bir kötü imaj yani. Buna rağmen, okuldaki Roman öğrencileri hiç etiketlediğimi hatırlamıyorum hatta Karadenizli ve Doğulu ailelere tercih ettiğimi hatırlıyorum velilerin yaklaşımlarını. Bir de kültüre duyarlı p.d.  kavramıyla ilgili tez yazıyorum ama tedirginliklerim varmış, bir farkındalık kazandım. Geçenlerde yolda annem, kardeşim ve yeğenimle yürürken yolumuzu çevirip laf atan ergen Romana takıldı aklım istemeden. Kendi ellerimle o tercihi yapamadım.

Bu süreçte, özellikle babamla annemin kafasını çok şişirdim. Hatta dün sabah çok uykumu almışım gibi sabahın  5:30'unda kalkıp 6.30'da babamı arayıp yine sordum. Biraz anlayışsız bir annem babam olsa, "Gelmezsen hakkımızı helal etmeyiz, ne öyle oralarda uzakta." deseler, duygu sömürüsü yapsalar daha kolay karar verir miydim bilmiyorum. "Yakınımızda olmanı isteriz ama kendini zora sokma, bitirince buralara yakın bir yerlere bakarız." falan deyince ihale bana kaldı.Kötü bir karar verince "Sizin yüzünüzden." deme hakkımı elimden almış oldular:)Ailesiyle uzakta yaşayıp ilişkileri de uzak olan arkadaşlarımın kalma kararını net alabilmelerine bile imrenecek hale gelmeye yakındım o süreçte. Nihayetinde, en kötü karar bile kararsızlıktan iyiymiş bir kez daha gördüm. Hizmet puanı benden daha yüksek puanlı biri o okula yerleşirse, "Yazsaydım da çıkmayacakmış!" deyip bir ferahlayacağım o derece:)

18 Mart 2014 Salı

RAPPORT DEDİKLERİ

Bazen 2, bazen de 3 hafta aralıklarla toplam 14 oturum sürecek Bilişsel Davranışçı Terapi Eğitimi kursumuzun ilk yarısını afiyetle tamamladık geçenlerde. Sabahtan okul, arada tez danışmanımla görüşme sonrası sadece yemek yeme molası sonrası kurs şeklindeki yoğun haftalardan sonra tez danışmanımla her hafta yüz yüze buluşmamaya başlayıp - ölçek hale yola gelince- biraz dinlenip kursa gidebilme dönemim başladı. Akşamları üçer saatlik oturumlarda alanının en iyi isimlerinden, dünyada da bu terapide yönetim kadrosunda yer almayı başarmış birinden yani Mehmet Hakan Türkçapar'dan alıyoruz henüz kuramsal aşamadaki kursumuzu. Okul ayarlarsa süpervizyonlu yani bir uzmanın denetimi- gözetimi altındaki eğitim ise sonraki süreç. 


Kursu alanının önemli bir isminden alıyoruz. Biz yani öğrenciler, akademisyenler, üniversitenin Psikolojik Danışma Merkezi çalışanları maaile, tüm arkdaşlar. Genel izlenimimiz, özellikle daha önce aynı isimden ücret karşılığı bu kursu alanların görüşü son birkaç haftaya kadar çok da olumlu değildi. Hocanın, bir elinin hep telefonunda olması, eski videoları izletmesi nedeniyle sanki dersi bir an önce bitirip Ankara'ya dönüvermek ister gibi  geliyordu bize. Son 2 oturumda ise, gözümüzdeki imajı birden değişiverdi. Aslında değişen, sınıfla iletişim kurmaya başlaması, espriler yapması, derse bizi de katmaya çalışması olmuştu. Psikolojik danışmada, "rapport" dediğimiz psikolojik danışman ve danışan arasındaki kabule, empatiye, saygıya dayalı olumlu ilişkiyi haftalar sonra kuruvermiş, dersin o sıkıcı havasını da, yorgunluk hissimizi de ortadan kaldırıvermiş oluverdi. Kişiler aynı olsa da, iletişim biçimi değişiverince olaylara bakış açımızın da hemen değişiverdiğini de uygulamalı görmüş olduk. Sen nelere kadirsin RAPPORT:)






RAPPORT DEDİKLERİ

Bazen 2, bazen de 3 hafta aralıklarla toplam 14 oturum sürecek Bilişsel Davranışçı Terapi Eğitimi kursumuzun ilk yarısını afiyetle tamamladık geçenlerde. Sabahtan okul, arada tez danışmanımla görüşme sonrası sadece yemek yeme molası sonrası kurs şeklindeki yoğun haftalardan sonra tez danışmanımla her hafta yüz yüze buluşmamaya başlayıp - ölçek hale yola gelince- biraz dinlenip kursa gidebilme dönemim başladı. Akşamları üçer saatlik oturumlarda alanının en iyi isimlerinden, dünyada da bu terapide yönetim kadrosunda yer almayı başarmış birinden yani Mehmet Hakan Türkçapar'dan alıyoruz henüz kuramsal aşamadaki kursumuzu. Okul ayarlarsa süpervizyonlu yani bir uzmanın denetimi- gözetimi altındaki eğitim ise sonraki süreç. 


Kursu alanının önemli bir isminden alıyoruz. Biz yani öğrenciler, akademisyenler, üniversitenin Psikolojik Danışma Merkezi çalışanları maaile, tüm arkdaşlar. Genel izlenimimiz, özellikle daha önce aynı isimden ücret karşılığı bu kursu alanların görüşü son birkaç haftaya kadar çok da olumlu değildi. Hocanın, bir elinin hep telefonunda olması, eski videoları izletmesi nedeniyle sanki dersi bir an önce bitirip Ankara'ya dönüvermek ister gibi  geliyordu bize. Son 2 oturumda ise, gözümüzdeki imajı birden değişiverdi. Aslında değişen, sınıfla iletişim kurmaya başlaması, espriler yapması, derse bizi de katmaya çalışması olmuştu. Psikolojik danışmada, "rapport" dediğimiz psikolojik danışman ve danışan arasındaki kabule, empatiye, saygıya dayalı olumlu ilişkiyi haftalar sonra kuruvermiş, dersin o sıkıcı havasını da, yorgunluk hissimizi de ortadan kaldırıvermiş oluverdi. Kişiler aynı olsa da, iletişim biçimi değişiverince olaylara bakış açımızın da hemen değişiverdiğini de uygulamalı görmüş olduk. Sen nelere kadirsin RAPPORT:)






15 Şubat 2014 Cumartesi

TARTIŞMA ADABI

Dün akşamın köründe yaptığımız toplantı, gündem maddelerinin ağır ağır okunması ile ruhumuzu teslim etmeye ramak kala bitiverdi. Sükunet içinde, iyi dilek ve temennilerle değildi bu bitiş. Bir curcuna,
bir kıyamet, bir apar topar bitiş oldu.

Öğrencilerden birinin türbanla okula gelmeye başlaması, bunu bir öğretmen arkadaşımızın aktarması, öğrencilerin türbanlı arkadaşlarına bir şey demeyen okul idaresine dilekçe yazıp okula makyajla gelip gelemeyeceğini sorması, yönetmelikçe yasak olmasına rağmen bir müsteşarın "Rahatsız olan dilekçe yazar, öğrenci türbanla okula gelebilir." dediğinin iletilmesi pimi çekiverdi. Öğretmenlerden biri (!), "Şapka kanunu var, herkes şapka taksın, öğretmenler de makyaj yapmasın o zaman." gibi farklı, abes ve yüksek perdeden bağırıp çağırmaya başladı. Konunun türban tartışması olmadığını, öğrencinin yönetmelikte yer almayan bir kılık-kıyafet ile okula gelmesine karşı olunduğunu anlayamayacak kadar duyargalarını kapatan bu adam; bağırmaya başlayınca müdür apar topar toplantıyı kapatıverdi. 

Dışarıda hala yüksek sesli bir tartışma yaşanmaktaydı en son. Toplum içinde konuşma adabı olmayan bir yetişkinin, öğretmen olması, bir sürü çocuğa, ergene, gence örnek teşkil etmesi ne acı. Söyleneni anlamayan çünkü dinlemeyi bilmeyen, baştan haklı olduğunu, her tartışmanın kavga ile sonuçlanması gerektiğini zanneden, bağırıp çağırmanın haklılık göstergesi olduğunu zanneden bir adamın, ne kadar örnek olabileceği tartışılır. Kişisel olarak şu ana kadar bir sorun yaşamamış olsak da, bu manzaradan sonra saygı duymak mümkün değil bu tavra. Öğretim başka, eğitim başka şeyler. Diploma cahilliği alıyormuş sadece. 


TARTIŞMA ADABI

Dün akşamın köründe yaptığımız toplantı, gündem maddelerinin ağır ağır okunması ile ruhumuzu teslim etmeye ramak kala bitiverdi. Sükunet içinde, iyi dilek ve temennilerle değildi bu bitiş. Bir curcuna,
bir kıyamet, bir apar topar bitiş oldu.

Öğrencilerden birinin türbanla okula gelmeye başlaması, bunu bir öğretmen arkadaşımızın aktarması, öğrencilerin türbanlı arkadaşlarına bir şey demeyen okul idaresine dilekçe yazıp okula makyajla gelip gelemeyeceğini sorması, yönetmelikçe yasak olmasına rağmen bir müsteşarın "Rahatsız olan dilekçe yazar, öğrenci türbanla okula gelebilir." dediğinin iletilmesi pimi çekiverdi. Öğretmenlerden biri (!), "Şapka kanunu var, herkes şapka taksın, öğretmenler de makyaj yapmasın o zaman." gibi farklı, abes ve yüksek perdeden bağırıp çağırmaya başladı. Konunun türban tartışması olmadığını, öğrencinin yönetmelikte yer almayan bir kılık-kıyafet ile okula gelmesine karşı olunduğunu anlayamayacak kadar duyargalarını kapatan bu adam; bağırmaya başlayınca müdür apar topar toplantıyı kapatıverdi. 

Dışarıda hala yüksek sesli bir tartışma yaşanmaktaydı en son. Toplum içinde konuşma adabı olmayan bir yetişkinin, öğretmen olması, bir sürü çocuğa, ergene, gence örnek teşkil etmesi ne acı. Söyleneni anlamayan çünkü dinlemeyi bilmeyen, baştan haklı olduğunu, her tartışmanın kavga ile sonuçlanması gerektiğini zanneden, bağırıp çağırmanın haklılık göstergesi olduğunu zanneden bir adamın, ne kadar örnek olabileceği tartışılır. Kişisel olarak şu ana kadar bir sorun yaşamamış olsak da, bu manzaradan sonra saygı duymak mümkün değil bu tavra. Öğretim başka, eğitim başka şeyler. Diploma cahilliği alıyormuş sadece. 


4 Ocak 2014 Cumartesi

MAAŞ ZAMLARI VE ALTTA YAZAN YORUMLAR


Malum yine Ocak ayı geldi çattı. Her yıl olduğu gibi listeler halinde, çarşaf çarşaf zamlı haliyle memur maaşları medyada yer almaya başladı. Bir şekilde, maaş sormanın çok da kibar bir davranış olmadığını algılamayan tanıdıklar da dahil diğer herkes, memurların o güne kadarki maaşları ile ilgili doğruları söylemediklerini düşünmeye başladılar. 

Hemen hemen her gazete, dergi ve bilumum  yazılı- görsel ya da işitsel medya zemininde maaşlar; çocuk yardımı, eş yardımı, dil tazminatı ve benzeri unsurlarla giydirilmiş haliyle yayınlanıyor ve bu durum da, sanki ülkenin tüm memurları refah içinde yaşıyor gibi bir manzara çiziliyor. İçinde olmasam, ben bile ikna olacağım o paraları aldığıma. Aynı meslek mensuplarının  ilk yılında aldıkları söylenen o paraları, on küsur yılı devirmişken göremedim daha! 

İşin en vahim kısmı da, zamla ilgili tüm haberlerde nefret kusan bir grubun olması. Zamma konu olan insanların çok yatıp az çalıştıklarını, maaş artışını hak etmediklerini dile getirip haklarını helal etmeyenler; yorum döşeme yarışına giriyorlar. Her meslek grubunda çürük elmalar var mutlaka, memurların bir kısmı da garanti bir işe sahip olmanın rehavetini taşımaktalar ama bu durum, medyada yer alan maaş artışlarının şişirilme olduğu gerçeğini değiştirmiyor. Bu haberler; memurlar için değil işçiler, dişçiler,yemişçiler, her kim için yapılırsa aynı zihniyet yine nefretini kusuyor. Kendinden olmayanın kazandığına kafayı takmaktan, habere odaklanamıyor. Demem o ki, nefret kusulacaksa, şişirilme, yalan dolan, balon haberlere kusulsa daha sağduyulu olur. 

MAAŞ ZAMLARI VE ALTTA YAZAN YORUMLAR


Malum yine Ocak ayı geldi çattı. Her yıl olduğu gibi listeler halinde, çarşaf çarşaf zamlı haliyle memur maaşları medyada yer almaya başladı. Bir şekilde, maaş sormanın çok da kibar bir davranış olmadığını algılamayan tanıdıklar da dahil diğer herkes, memurların o güne kadarki maaşları ile ilgili doğruları söylemediklerini düşünmeye başladılar. 

Hemen hemen her gazete, dergi ve bilumum  yazılı- görsel ya da işitsel medya zemininde maaşlar; çocuk yardımı, eş yardımı, dil tazminatı ve benzeri unsurlarla giydirilmiş haliyle yayınlanıyor ve bu durum da, sanki ülkenin tüm memurları refah içinde yaşıyor gibi bir manzara çiziliyor. İçinde olmasam, ben bile ikna olacağım o paraları aldığıma. Aynı meslek mensuplarının  ilk yılında aldıkları söylenen o paraları, on küsur yılı devirmişken göremedim daha! 

İşin en vahim kısmı da, zamla ilgili tüm haberlerde nefret kusan bir grubun olması. Zamma konu olan insanların çok yatıp az çalıştıklarını, maaş artışını hak etmediklerini dile getirip haklarını helal etmeyenler; yorum döşeme yarışına giriyorlar. Her meslek grubunda çürük elmalar var mutlaka, memurların bir kısmı da garanti bir işe sahip olmanın rehavetini taşımaktalar ama bu durum, medyada yer alan maaş artışlarının şişirilme olduğu gerçeğini değiştirmiyor. Bu haberler; memurlar için değil işçiler, dişçiler,yemişçiler, her kim için yapılırsa aynı zihniyet yine nefretini kusuyor. Kendinden olmayanın kazandığına kafayı takmaktan, habere odaklanamıyor. Demem o ki, nefret kusulacaksa, şişirilme, yalan dolan, balon haberlere kusulsa daha sağduyulu olur. 

15 Aralık 2013 Pazar

AKLA ZİYAN İŞTİGALLER-!!

Ne yiyeceğine, ne giyeceğine, kimlerle nasıl ilişki kuracağına, kaç kilo alıp kaç kilo vereceğine, hangi işlerde kimlerle çalışacağına, hayatına kimleri alıp kimleri hayatının dışında bırakacağına, bitireceği okullara, öğrenmesi gerekenlere ve tüm bunların doğru zamanlamasına karar veremeyen ademoğulları! Düşünmeyin, taşınmayın hatta kendi kendinize kaşınmayın bile!Tüm bunlara sizin için "Yaşam Koç"unuz karar versin, uygulaması size düşsün. O da size verdiği akılla, Ferrari'sini Satan Bilge'nin arabayı satış hikayesini anlattığı kitabının geliriyle gıcır gıcır yeni arabalar alabilmesi misali köşeyi dönsün! O olmazsa sizler birer köşe yastığısınız ya zaten:)

AKLA ZİYAN İŞTİGALLER-!!

Ne yiyeceğine, ne giyeceğine, kimlerle nasıl ilişki kuracağına, kaç kilo alıp kaç kilo vereceğine, hangi işlerde kimlerle çalışacağına, hayatına kimleri alıp kimleri hayatının dışında bırakacağına, bitireceği okullara, öğrenmesi gerekenlere ve tüm bunların doğru zamanlamasına karar veremeyen ademoğulları! Düşünmeyin, taşınmayın hatta kendi kendinize kaşınmayın bile!Tüm bunlara sizin için "Yaşam Koç"unuz karar versin, uygulaması size düşsün. O da size verdiği akılla, Ferrari'sini Satan Bilge'nin arabayı satış hikayesini anlattığı kitabının geliriyle gıcır gıcır yeni arabalar alabilmesi misali köşeyi dönsün! O olmazsa sizler birer köşe yastığısınız ya zaten:)

23 Kasım 2013 Cumartesi

AKLA ZİYAN İŞTİGALLER!- !

Öyle bir işle/meslekle iştigal ettiğinizi düşünün ki, aslında öyle bir iş/meslek olmasın?! Aylak aylak gezen, hayatta kendisinden başka kimseye faydası olmayan bir gruba para, tanınırlık ve yalancı itibar kazandırmak için ortaya çıkarılmış olsun yani! Bu tanım çok muğlak ya da gerçek dışı gelebilir ama son zamanlarda özellikle medyanın pompaladığı öyle iştigaller var ki, iş deseniz değil, meslek deseniz hiç değil çünkü ne emek ne de eğitim gerek bu iştigaller için.Son zamanlarda farklı TV kanallarında moda eleştirmenliği, moda polisliği gibi tanımlanan bir işimsi durum var dikkatimi çeken. "Başımdan aşağı kaynar sular döküldü!", " Bu halde sokağa çıkmak utanç verici!" gibi yorumları, toplumsal bir felaket sonrası değil, kendilerince kötü giyindiğine inandıkları adamcıklar/kadıncıklar için yapıyorlar. Programların yarısında TVlerinizi açsanız, bu yorumların muhatabını birine saldırmış falan zannedersiniz. Bir de bu yorumları yaparken suratlarının aldığı ekşimsi hal de gülünesi. O anda, "Bu ayı da kurtardık, bir baltaya sap olmadan olmuş gibi yaptık, paralar cukka, tanınırlık da cabası, gelsin yeni işler!" diyen ve o ekşi suratların altında sırıtan bir maske olduğu da aşikar. 
Özetle, ya sinirimizi bozma pahasına göz attığımız ya da bir grup insanın gerçekten eleştirileri ciddiye alıp izlediği bu programlar, birilerini fena halde nemalandırıyor:(

AKLA ZİYAN İŞTİGALLER!- !

Öyle bir işle/meslekle iştigal ettiğinizi düşünün ki, aslında öyle bir iş/meslek olmasın?! Aylak aylak gezen, hayatta kendisinden başka kimseye faydası olmayan bir gruba para, tanınırlık ve yalancı itibar kazandırmak için ortaya çıkarılmış olsun yani! Bu tanım çok muğlak ya da gerçek dışı gelebilir ama son zamanlarda özellikle medyanın pompaladığı öyle iştigaller var ki, iş deseniz değil, meslek deseniz hiç değil çünkü ne emek ne de eğitim gerek bu iştigaller için.Son zamanlarda farklı TV kanallarında moda eleştirmenliği, moda polisliği gibi tanımlanan bir işimsi durum var dikkatimi çeken. "Başımdan aşağı kaynar sular döküldü!", " Bu halde sokağa çıkmak utanç verici!" gibi yorumları, toplumsal bir felaket sonrası değil, kendilerince kötü giyindiğine inandıkları adamcıklar/kadıncıklar için yapıyorlar. Programların yarısında TVlerinizi açsanız, bu yorumların muhatabını birine saldırmış falan zannedersiniz. Bir de bu yorumları yaparken suratlarının aldığı ekşimsi hal de gülünesi. O anda, "Bu ayı da kurtardık, bir baltaya sap olmadan olmuş gibi yaptık, paralar cukka, tanınırlık da cabası, gelsin yeni işler!" diyen ve o ekşi suratların altında sırıtan bir maske olduğu da aşikar. 
Özetle, ya sinirimizi bozma pahasına göz attığımız ya da bir grup insanın gerçekten eleştirileri ciddiye alıp izlediği bu programlar, birilerini fena halde nemalandırıyor:(