4 Kasım 2014 Salı

RAPORLU HAFTANIN ÖZETİ

Geçen hafta raporlu olunca yuvaya döndüm fırsattan istifade. Zaten Minnoş, Ankara'ya doktora götürülecekti. Her nezle oluşunda ciğerleri doluyor ve hastanelik oluyor. Benden miras genetik yatkınlık olunca da astımdan şüphelenilmişti, o yüzden tavsiye üzerine bulunan bir doktorun yolunu tutması gerekti, ben de onunla alerji uzmanının yolunu tuttum meraktan. 

Gitmeden bir de grip aşısı oldum, kolum balon gibi oldu ilk defa. Daha önce 4 kez aşı oldum, ilk üçünde gripten beterdi halim. Mide bulantısı, baş dönmesi, ses kısıklığı hafta boyunca sürmüştü, tek iyi yanı burun akıntısının olmamasıydı. Bazı bünyeler, bu tepkiyi verirmiş öğrendiğime göre. Bendeki de ne bahtsa, nadir bulunan özelliğim nanemolla bünyem:)

Bütün hafta hastalıkla geçmedi neyse ki! Kardeşim, çalışan bir anne olduğundan Minnoş'a annem ve babam bakıyor hafta içi. Ben de eklendim bakım veren listesine neredeyse 10 gün. Daha doğrusu, yeme, içme, alt temizleme, uyutma gibi temel ihtiyaçları annem halletti, ben işin eğlenceli kısmını devraldım. Sabah 8.30'da, gece geç yatmanın etkisiyle uykulu olsam da, o geliyor diye kalktım. Kahvaltı sonrası abuk subuk müziklerle deli gibi dans edip tepindik, bağırarak şarkıları deforme edip söyledim, onu güldürdüm, güldüm, eğlendim. Sadece 1 gün teze göz atabildim ama değdi. 

Gelmeden 1 gün önce de küçük teyzesi dışında aile fertlerinin olduğu, baba tarafının da dahil olduğu, doktor randevusu nedeniyle gecikmeli kutladığımız bir doğum günü yaptık. Her fırsatta pasta üfleyen Minnoş, bu kez "İyi ki doğdun!" tezahüratı yapan sayısı artınca başka bir mest oldu. Hayran kitlesinin çoğalmasına sevindi yavrucak:) Uyku vakti gelince, yavaş yavaş evlerimizin yoluna koyulduk. 

Babası bizi eve bırakmak üzereyken yaygarayı koparıp evin dış kapısında dikildi. Uyusun diye "Ben aşağıdan bir şeyler alıp geleceğim, sen evde bekle." diye bir martaval çıktı ağzımdan. Çocukcağız, babası bizi bırakıp eve dönünce arkasında beni aramış, "İye, iye" (Teyze, oluyor İYE:) diye. Gecenin köründe ağlama krizlerine girmiş. Çok kötü oldum, her şeyi anladığını unutup gaflete düştüm, yavrucağızı kandırmış bulundum. Alışmamış ağızda martaval patladı anlayacağınız! Minnoş'u üzdüğümle kaldım:(

Üstüne, ertesi gün yola çıkacakken bir de terminalde babası onu oyaladı,  gözden kaybolduğumu önce fark etmedi ama tam arabalarına bineceklerken beni otobüste görüverdi, bir kıyamet de orada koptu. Ağlama krizlerine girmiş arkamdan yine. Dün de önce yattığım odayı, sonra bütün evi aramış bize gelince. Bulamayınca yine ağlamış. Özlenmek güzel de, onu üzmek değil!

RAPORLU HAFTANIN ÖZETİ

Geçen hafta raporlu olunca yuvaya döndüm fırsattan istifade. Zaten Minnoş, Ankara'ya doktora götürülecekti. Her nezle oluşunda ciğerleri doluyor ve hastanelik oluyor. Benden miras genetik yatkınlık olunca da astımdan şüphelenilmişti, o yüzden tavsiye üzerine bulunan bir doktorun yolunu tutması gerekti, ben de onunla alerji uzmanının yolunu tuttum meraktan. 

Gitmeden bir de grip aşısı oldum, kolum balon gibi oldu ilk defa. Daha önce 4 kez aşı oldum, ilk üçünde gripten beterdi halim. Mide bulantısı, baş dönmesi, ses kısıklığı hafta boyunca sürmüştü, tek iyi yanı burun akıntısının olmamasıydı. Bazı bünyeler, bu tepkiyi verirmiş öğrendiğime göre. Bendeki de ne bahtsa, nadir bulunan özelliğim nanemolla bünyem:)

Bütün hafta hastalıkla geçmedi neyse ki! Kardeşim, çalışan bir anne olduğundan Minnoş'a annem ve babam bakıyor hafta içi. Ben de eklendim bakım veren listesine neredeyse 10 gün. Daha doğrusu, yeme, içme, alt temizleme, uyutma gibi temel ihtiyaçları annem halletti, ben işin eğlenceli kısmını devraldım. Sabah 8.30'da, gece geç yatmanın etkisiyle uykulu olsam da, o geliyor diye kalktım. Kahvaltı sonrası abuk subuk müziklerle deli gibi dans edip tepindik, bağırarak şarkıları deforme edip söyledim, onu güldürdüm, güldüm, eğlendim. Sadece 1 gün teze göz atabildim ama değdi. 

Gelmeden 1 gün önce de küçük teyzesi dışında aile fertlerinin olduğu, baba tarafının da dahil olduğu, doktor randevusu nedeniyle gecikmeli kutladığımız bir doğum günü yaptık. Her fırsatta pasta üfleyen Minnoş, bu kez "İyi ki doğdun!" tezahüratı yapan sayısı artınca başka bir mest oldu. Hayran kitlesinin çoğalmasına sevindi yavrucak:) Uyku vakti gelince, yavaş yavaş evlerimizin yoluna koyulduk. 

Babası bizi eve bırakmak üzereyken yaygarayı koparıp evin dış kapısında dikildi. Uyusun diye "Ben aşağıdan bir şeyler alıp geleceğim, sen evde bekle." diye bir martaval çıktı ağzımdan. Çocukcağız, babası bizi bırakıp eve dönünce arkasında beni aramış, "İye, iye" (Teyze, oluyor İYE:) diye. Gecenin köründe ağlama krizlerine girmiş. Çok kötü oldum, her şeyi anladığını unutup gaflete düştüm, yavrucağızı kandırmış bulundum. Alışmamış ağızda martaval patladı anlayacağınız! Minnoş'u üzdüğümle kaldım:(

Üstüne, ertesi gün yola çıkacakken bir de terminalde babası onu oyaladı,  gözden kaybolduğumu önce fark etmedi ama tam arabalarına bineceklerken beni otobüste görüverdi, bir kıyamet de orada koptu. Ağlama krizlerine girmiş arkamdan yine. Dün de önce yattığım odayı, sonra bütün evi aramış bize gelince. Bulamayınca yine ağlamış. Özlenmek güzel de, onu üzmek değil!

24 Ekim 2014 Cuma

İYİ Kİ GELDİN:)

Tam 2 yıl önce....

Teyzemi kaybettikten tam 2 yıl 2 hafta sonra...

Teyze yaptın beni telefonuna "Küçük Anne" diye kaydeden  küçük teyzeni ve beni. 

Hissettiğim duyguya isim koymakta zorlanıyorum, diğer teyzene göre adı "aşk" bunun. Herkesin herhangi birine duyabileceği duygudan farklı bir şey olduğunu düşünüyorum senin için hissettiklerimizin. O yüzden aşk da değil, ilk defa tanımlamakta zorluk çekiyorum duygularımı. 

Kendimi farklı yönlerimle tanımamı sağlayan, ağır abla buldukları beni "hoplak, tırlak" birine dönüştüren, yorgunluktan tükenmişken birden deli gibi oyunlar oynamaya başlatan, sesini duyduğumda ve yüzünü gözümün önüne getirdiğimde sırıtmamı sağlayan acayip bir duygu durumu.

Duygularımı- tanımlayamadığım duygularımı- hiç tanımadığım insanlara ifşa etmeme bile sebep oldun. İyi ki varsın, iyi ki geldin, hep sana söylediğim gibi "Hepimiz seni çok seviyoruz."


İYİ Kİ GELDİN:)

Tam 2 yıl önce....

Teyzemi kaybettikten tam 2 yıl 2 hafta sonra...

Teyze yaptın beni telefonuna "Küçük Anne" diye kaydeden  küçük teyzeni ve beni. 

Hissettiğim duyguya isim koymakta zorlanıyorum, diğer teyzene göre adı "aşk" bunun. Herkesin herhangi birine duyabileceği duygudan farklı bir şey olduğunu düşünüyorum senin için hissettiklerimizin. O yüzden aşk da değil, ilk defa tanımlamakta zorluk çekiyorum duygularımı. 

Kendimi farklı yönlerimle tanımamı sağlayan, ağır abla buldukları beni "hoplak, tırlak" birine dönüştüren, yorgunluktan tükenmişken birden deli gibi oyunlar oynamaya başlatan, sesini duyduğumda ve yüzünü gözümün önüne getirdiğimde sırıtmamı sağlayan acayip bir duygu durumu.

Duygularımı- tanımlayamadığım duygularımı- hiç tanımadığım insanlara ifşa etmeme bile sebep oldun. İyi ki varsın, iyi ki geldin, hep sana söylediğim gibi "Hepimiz seni çok seviyoruz."


18 Ekim 2014 Cumartesi

HAYATI ERTELEMEMEK GEREK

Bugün bir arkadaşım FB'ta bir hocasının fotoğrafını beğenmiş, sayfama yansıdı Doçentlik sınavını geçen hoca, "Artık fotoğrafçılık kariyerime başlayabilirim sanırım." gibi bir açıklama yapmış herkese teşekkür edip sevincini paylaşırken.

Üniversite bitene kadar yıllarca süren okul hayatı, derken akademik kariyerle öğrenim hayatına eklenen yıllar. Bunca yıldır içten içe hobilere ayrılacak geniş zamanları beklemek, o zamanların gelmesini özlemek... Başka idealler uğruna hevesleri küllendirip hayatı ertelemek...Belki de hırslar uğruna!

Bir kaç işi bir arada yapmaya çalıştığım için  ve ciddi buldukları duruşum nedeniyle, üstüne bu işlerden biri akademik kariyer olduğundan hırslı biri olduğumu söyler beni yakından tanımayanlar. Gece- gündüz oturup ders çalıştığımı, habire makale okuduğumu düşündüklerini sezerim, bana çaktıranlar, dile getirenler de olur. Daha yakından tanıdıklarında resmin öteki yüzünü görüp, hobilerini ertelememeye çalışan, gezmek istiyorsa gezen, sosyal faaliyetlere de zaman ayıran biri olduğumu görünce önyargılarının yıkıldığını söylerler. Azimli olmanın başka şey olduğunu anlatmak zor olur tanımayanlara, İstemem de kendimi anlatmak zorunda kalmayı. 

Çevremde, öğretmen ve lisansüstü öğrencisi olmak üzere iki grup arkadaşım var benim. Aralarında kendini bir çarka hapsedip evden dışarı çıkmayanlar da var, daha önce anlatmıştım birini. Onların gözünde de boşverci ve tembel benim gibiler. İkisinin bir ortası olduğuna ikna olmaları zordur. Ya deli gibi çalışmalı ya da yan gelip yatılmalıdır. 

Sözün özü, hayatı ertelemeden, yapmak istediklerimizi uzak geleceklere ötelemeden yaşayabilmek büyük bir konfor. Bunu başarma mücadelesi vermek lazım!

HAYATI ERTELEMEMEK GEREK

Bugün bir arkadaşım FB'ta bir hocasının fotoğrafını beğenmiş, sayfama yansıdı Doçentlik sınavını geçen hoca, "Artık fotoğrafçılık kariyerime başlayabilirim sanırım." gibi bir açıklama yapmış herkese teşekkür edip sevincini paylaşırken.

Üniversite bitene kadar yıllarca süren okul hayatı, derken akademik kariyerle öğrenim hayatına eklenen yıllar. Bunca yıldır içten içe hobilere ayrılacak geniş zamanları beklemek, o zamanların gelmesini özlemek... Başka idealler uğruna hevesleri küllendirip hayatı ertelemek...Belki de hırslar uğruna!

Bir kaç işi bir arada yapmaya çalıştığım için  ve ciddi buldukları duruşum nedeniyle, üstüne bu işlerden biri akademik kariyer olduğundan hırslı biri olduğumu söyler beni yakından tanımayanlar. Gece- gündüz oturup ders çalıştığımı, habire makale okuduğumu düşündüklerini sezerim, bana çaktıranlar, dile getirenler de olur. Daha yakından tanıdıklarında resmin öteki yüzünü görüp, hobilerini ertelememeye çalışan, gezmek istiyorsa gezen, sosyal faaliyetlere de zaman ayıran biri olduğumu görünce önyargılarının yıkıldığını söylerler. Azimli olmanın başka şey olduğunu anlatmak zor olur tanımayanlara, İstemem de kendimi anlatmak zorunda kalmayı. 

Çevremde, öğretmen ve lisansüstü öğrencisi olmak üzere iki grup arkadaşım var benim. Aralarında kendini bir çarka hapsedip evden dışarı çıkmayanlar da var, daha önce anlatmıştım birini. Onların gözünde de boşverci ve tembel benim gibiler. İkisinin bir ortası olduğuna ikna olmaları zordur. Ya deli gibi çalışmalı ya da yan gelip yatılmalıdır. 

Sözün özü, hayatı ertelemeden, yapmak istediklerimizi uzak geleceklere ötelemeden yaşayabilmek büyük bir konfor. Bunu başarma mücadelesi vermek lazım!

17 Ekim 2014 Cuma

SÜRÜ PSİKOLOJİSİ

Geç kalkabileceğim bir günde alışkanlıkla erken kalkınca televizyonu açıp haberlere göz attım bolca zaplayarak. O esnada Karaman'da uçurumdan atlayan bir koyunun arkasından tek tek atlayarak boyunları kırılan, telef olan bir koyun sürüsünün haberi takıldı gözüme. Geri gidip izledim haberi. 

Koyun milletinin düşünemeden öndekini takip edip "sürü psikolojisi" ile uçuruma atlaması ne kadar beklenen bir şeyse, düşünmeye muktedir ama bundan aciz insan evlatlarını DÜŞÜNDÜM  haberden sonra!

SÜRÜ PSİKOLOJİSİ

Geç kalkabileceğim bir günde alışkanlıkla erken kalkınca televizyonu açıp haberlere göz attım bolca zaplayarak. O esnada Karaman'da uçurumdan atlayan bir koyunun arkasından tek tek atlayarak boyunları kırılan, telef olan bir koyun sürüsünün haberi takıldı gözüme. Geri gidip izledim haberi. 

Koyun milletinin düşünemeden öndekini takip edip "sürü psikolojisi" ile uçuruma atlaması ne kadar beklenen bir şeyse, düşünmeye muktedir ama bundan aciz insan evlatlarını DÜŞÜNDÜM  haberden sonra!

13 Ekim 2014 Pazartesi

HABERDAR OLMA HAKKI

Minnoş, dün gece acillik olmuş, gece hastanede yatmış yine. Tabii ben bunu hastaneden çıktıklarında, küçük kardeşim sayesinde öğrendim. Bana da, ona da söylenmemiş üzülmeyelim diye.

Ailemin bizi üzüntülerden koruma mekanizması bu şekilde işliyor çoğu zaman. Çaresi olmayan, bir katkımızın olamayacağı, sadece üzülmekle yetineceğimizi düşündükleri olayları saklamayı tercih ediyorlar. Dedemin ve babaannemin ölümü bir süre saklanmıştı, babam bayılıp düşünce, Minnoş yine hastanelik olunca da durum değişmedi. Bulaşıcı mıdır bilmem, eniştem de teyzemin kanserin son evresinde olduğunu hepimizden saklamıştı biz onu ilk evrede zannedip umutla beklerken. Şoku atlatmamız uzun sürdü haliyle.

Süreç ya da sonuç olumsuz da olsa, saklanmaması taraftarıyım. Sevdiklerimizi korumak, üzmemek adına olumsuzlukları saklamak onları olumsuzluklar karşısında hazırlıklı kılmıyor, olumsuzluklara karşı aniden bir emrivakiyle karşı karşıya bırakıveriyor. İçsel bir süreçten geçip kabullenmeye giden yola hazırlık yapabilecekken, pat diye süreçten habersiz sonucun içine itiveriyor. 

Hayat, maalesef her zaman olumlu gelişmelerle selamlamıyor bizi. Koruma dürtüsüyle gerçekleri saklamak, haber alma özgürlüğü kadar gardımızı almayı da engelliyor bence. 

HABERDAR OLMA HAKKI

Minnoş, dün gece acillik olmuş, gece hastanede yatmış yine. Tabii ben bunu hastaneden çıktıklarında, küçük kardeşim sayesinde öğrendim. Bana da, ona da söylenmemiş üzülmeyelim diye.

Ailemin bizi üzüntülerden koruma mekanizması bu şekilde işliyor çoğu zaman. Çaresi olmayan, bir katkımızın olamayacağı, sadece üzülmekle yetineceğimizi düşündükleri olayları saklamayı tercih ediyorlar. Dedemin ve babaannemin ölümü bir süre saklanmıştı, babam bayılıp düşünce, Minnoş yine hastanelik olunca da durum değişmedi. Bulaşıcı mıdır bilmem, eniştem de teyzemin kanserin son evresinde olduğunu hepimizden saklamıştı biz onu ilk evrede zannedip umutla beklerken. Şoku atlatmamız uzun sürdü haliyle.

Süreç ya da sonuç olumsuz da olsa, saklanmaması taraftarıyım. Sevdiklerimizi korumak, üzmemek adına olumsuzlukları saklamak onları olumsuzluklar karşısında hazırlıklı kılmıyor, olumsuzluklara karşı aniden bir emrivakiyle karşı karşıya bırakıveriyor. İçsel bir süreçten geçip kabullenmeye giden yola hazırlık yapabilecekken, pat diye süreçten habersiz sonucun içine itiveriyor. 

Hayat, maalesef her zaman olumlu gelişmelerle selamlamıyor bizi. Koruma dürtüsüyle gerçekleri saklamak, haber alma özgürlüğü kadar gardımızı almayı da engelliyor bence.