11 Temmuz 2014 Cuma

KPSS VE G. HALA BAĞLANTISI NE OLA Kİ?!

Küçük kardeşim, bu yıl da KPSS'ye hazırlanıyor. Geçen yıl yarım puanla atanamadığı için çok daha gergin, zaten kaygılı ve güvensiz bir öğrenciyken her an patlamaya hazır bir bomba kıvamına geldi. Geçen hafta ilk aşamayı atlattı ama hükümet, alan sınavı diye yeni bir para kazanma yolu bulduğu için 20 Temmuz'da yine sınav var anlayacağınız.
Gün içinde ve gece, yaz falan dinlemeyip ders çalışırken onu rahatsız etmemek için çok aramıyoruz ama destek olmak, hal hatır sormak için aramadan da duramıyoruz. Biraz önce aradığımda, laf arasında "9 günün kaldı değil mi?" deyince cevabı sert oldu. "Aynı G. halam gibisin, bana hatırlatma, geriliyorum." Yok ben hatırlatmasam, zaman akmayacak belki ama G. halaya benzetilmek de hoştu (!) doğrusu. 

G. halam, babamın ablası, 2 biyolojik halamdan biri. Bir de, halamlarla birbirlerinin annelerinden süt emmiş Ş. halam var ki (süt anne geleneği yok bizde ama başka ne denir belli değil!), kendisini diğerlerinden daha yakın, daha samimi  görürüz. Kan bağı, her şey değil yani. Neyse dağılmadan, G. halam, ailenin felaket tellalıdır. Nerede kim hastalanmış, boşanmış, ölmüş ondan duyarız. Hayatımızda hiç tanımadığımız, bilmem ne amcanın damadının dayısının kızı gibi zincirleme akraba tamlamalarının başına gelen her türlü teraneyi ondan haber alırız. Ben de, aile içinde bir sevgi kelebeği, mutluluk balonu falan sayılmadığımdan,olumsuzluklardan bahsedince ona benzetiliyorum bazen ama yok ben felaketçi değil gerçekçiyim. Kabul etmem G. hala olmayı:)Sözün özü, gerçeği belirtince damgayı yiyiverdim kardeşimden. 

Kişiliğimiz, olaylara verdiğimiz tepkileri nasıl da etkiliyor. Bazılarımızda sınırlı zaman, motivasyonu artırıp hızlı çalışmayı sağlarken, bazılarmızda kaygıdan sürmenaj olmaya giden bir gedik açıyor. Kardeşimde olduğu gibi, hatırlamak bile sinir bozucu oluyor geçen zamanı.

KPSS VE G. HALA BAĞLANTISI NE OLA Kİ?!

Küçük kardeşim, bu yıl da KPSS'ye hazırlanıyor. Geçen yıl yarım puanla atanamadığı için çok daha gergin, zaten kaygılı ve güvensiz bir öğrenciyken her an patlamaya hazır bir bomba kıvamına geldi. Geçen hafta ilk aşamayı atlattı ama hükümet, alan sınavı diye yeni bir para kazanma yolu bulduğu için 20 Temmuz'da yine sınav var anlayacağınız.
Gün içinde ve gece, yaz falan dinlemeyip ders çalışırken onu rahatsız etmemek için çok aramıyoruz ama destek olmak, hal hatır sormak için aramadan da duramıyoruz. Biraz önce aradığımda, laf arasında "9 günün kaldı değil mi?" deyince cevabı sert oldu. "Aynı G. halam gibisin, bana hatırlatma, geriliyorum." Yok ben hatırlatmasam, zaman akmayacak belki ama G. halaya benzetilmek de hoştu (!) doğrusu. 

G. halam, babamın ablası, 2 biyolojik halamdan biri. Bir de, halamlarla birbirlerinin annelerinden süt emmiş Ş. halam var ki (süt anne geleneği yok bizde ama başka ne denir belli değil!), kendisini diğerlerinden daha yakın, daha samimi  görürüz. Kan bağı, her şey değil yani. Neyse dağılmadan, G. halam, ailenin felaket tellalıdır. Nerede kim hastalanmış, boşanmış, ölmüş ondan duyarız. Hayatımızda hiç tanımadığımız, bilmem ne amcanın damadının dayısının kızı gibi zincirleme akraba tamlamalarının başına gelen her türlü teraneyi ondan haber alırız. Ben de, aile içinde bir sevgi kelebeği, mutluluk balonu falan sayılmadığımdan,olumsuzluklardan bahsedince ona benzetiliyorum bazen ama yok ben felaketçi değil gerçekçiyim. Kabul etmem G. hala olmayı:)Sözün özü, gerçeği belirtince damgayı yiyiverdim kardeşimden. 

Kişiliğimiz, olaylara verdiğimiz tepkileri nasıl da etkiliyor. Bazılarımızda sınırlı zaman, motivasyonu artırıp hızlı çalışmayı sağlarken, bazılarmızda kaygıdan sürmenaj olmaya giden bir gedik açıyor. Kardeşimde olduğu gibi, hatırlamak bile sinir bozucu oluyor geçen zamanı.

6 Temmuz 2014 Pazar

YAZIM GELDİ:)


Pazartesi günü ses kısıklığı ve boğaz ağrısı eşliğindeki halsizliğim de engel olamadı keyfimin kaçmasına. Yaşasın!Tez hocam, yazdıklarımı beğenmiş, üstüne örneklem sayısının artması için girişimlerde bulunmuş, bir de sayı artmasa da mevcut sayının yeterli olduğunu kaynaklarla destekleyince biraz daha ılımlı bir hale gelmişken hissettiklerim öyle bir gönül rahatlığı ki sormayın. (Kadıncağız bir de elleriyle topladığı dutları getirmiş son görüşmemizde. böyle bizim ilişkimiz, ortası, dengesi yok:) Gerçi, bir şeyler yolunda gitmeseydi de, tatil gelmiş, eve ve aileme kavuşmuşum, telafi ederdi ruhum bu durumu.

Aylakça, balkondan görünen denize karşı ayaklarımı uzatıp gün ışığında (zaten sağlıklı olmayan gözlerim doktorada çok yoruldu, gözlerimi kısmadan yapay ışıkta zor okumak) kitap okumak, aylardır hayalimdi. Günlerdir, yeğenimle oynamak, ailemle sohbet etmek, uzun zamandır onları özlememişim gibi sivrileşmek ve yeme-içme gibi temel ihtiyaçlar dışında arayanların beni bulduğu yer, balkon. Telefonu bir kenara atmak, bilgisayarı seyrek açmak, sıcaktan kavrulurken istemezsem dışarı çıkmamak ne lüks.Tüm hayatım böyle geçse, lüks olmaktan öte sıkıcı bir şey haline gelebilir ama özlemle beklenince tadından yenmiyor.

YAZIM GELDİ:)


Pazartesi günü ses kısıklığı ve boğaz ağrısı eşliğindeki halsizliğim de engel olamadı keyfimin kaçmasına. Yaşasın!Tez hocam, yazdıklarımı beğenmiş, üstüne örneklem sayısının artması için girişimlerde bulunmuş, bir de sayı artmasa da mevcut sayının yeterli olduğunu kaynaklarla destekleyince biraz daha ılımlı bir hale gelmişken hissettiklerim öyle bir gönül rahatlığı ki sormayın. (Kadıncağız bir de elleriyle topladığı dutları getirmiş son görüşmemizde. böyle bizim ilişkimiz, ortası, dengesi yok:) Gerçi, bir şeyler yolunda gitmeseydi de, tatil gelmiş, eve ve aileme kavuşmuşum, telafi ederdi ruhum bu durumu.

Aylakça, balkondan görünen denize karşı ayaklarımı uzatıp gün ışığında (zaten sağlıklı olmayan gözlerim doktorada çok yoruldu, gözlerimi kısmadan yapay ışıkta zor okumak) kitap okumak, aylardır hayalimdi. Günlerdir, yeğenimle oynamak, ailemle sohbet etmek, uzun zamandır onları özlememişim gibi sivrileşmek ve yeme-içme gibi temel ihtiyaçlar dışında arayanların beni bulduğu yer, balkon. Telefonu bir kenara atmak, bilgisayarı seyrek açmak, sıcaktan kavrulurken istemezsem dışarı çıkmamak ne lüks.Tüm hayatım böyle geçse, lüks olmaktan öte sıkıcı bir şey haline gelebilir ama özlemle beklenince tadından yenmiyor.

28 Haziran 2014 Cumartesi

TİK MACERAM VE AÇIK İLETİŞİM


Dün, uzun zamandır beklenen TİK (Tez İzleme Komitesi) vardı. Atlattım. Şeker hastası olup ne yapacağı belli olmayan bir prof pamuk şekeri kıvamına yakındı,diğer üniversiteden gelen zaten hep ılımlı sağolsun. 

Benim hocam ise harikalar yarattı! Günler öncesinden gönderdiğim literatüre dönüt beklerken, yüksek lisans öğrencilerini de araya katıp toplu dönüt şöleni verecekmiş, ben eve gitme planları yaparken geceden e-posta atıp buyurdu, o da sağolsun! Müsait olup olmadığımzı sormuş sözde ama yola çıkacağımı öğrenince sabah arayıp çok kızdığını, teklif bile etmememi söyledi, moralimi bozup gerginliğime gerginlik ekledi. 

Biz Ocak'tan beri veri toplarken sayı yok 300, yok 400 olsun diye artırmaya devam ediyor örneklem sayımızı. Bir de TİK sırasında, diğer hocalar sayının dert olmadığını, bunu destekleyen yayınlar olduğunu dile getirirken, bir makalede 1000 örneklemin mükemmel olduğunu görüp, "Emekli olana kadar veri toplatırmışım öğrencime, mükemmelliyetçiyim ya." deyiverdi kendisiyle dalga geçerek.

Enstitüye dilekçe yazmayı unutup resmi olarak haftaya giriyor gireceğim bir jüri yarattı kendince. Haziran'da girilmesi gereken jüriye girdim ama kağıt üzerinde Temmuz olacak, "Umarım bir sıkıntı çıkmaz" diyerek sıkılıp duruyorum enstitü müdürü hocadan teyidini almama rağmen.Ben her şeyi organize etmişken bir dilekçe yazacak altı üstü ama hatırlatma üstüne hatırlatma yaptığım halde ihale bana kalacaktı.

Tamam ben ters doğmuşum, annemin deyişiyle işlerim önce ters gider, ben toparlarmışım ama bir günde bu kadar sınanınca sınırlarımı aştım. Duygularını kolayca içinde tutamayan, özellikle de bunlar olumsuz duygularsa karşımdakinin yüzüne söylememenin ona haksızlık, bana da yük olduğunu düşünen biri olarak hocaya sabah onun sinirli olabileceğini ama moralimi bozduğunu, babamın ameliyat için beni beklediğini(tatile girince en azından annemle dönüşümlü  refakat edebiliriz diye planlamıştım), onun mükemmeliyetçi olabileceğini ama benim "artık" olmadığımı, dilekçe konusunda da hafızasına hep güvenmiş olduğumu olaylar cereyan ettiğinde söyleyiverdim. Sabah "Aman sakın bir şey söyleme, hoca tezini bırakır." diyen bir arkadaşım bu halimi çılgınca buluyor ama sanırım beni tanıyan herkes, hoca da dahil bu huyumun farkında, o yüzden, gerilmeyip açık iletişimle duygularımızı ifade etmeye devam edebiliyoruz. Can çıkar huy çıkmaz diyenler doğru söylemiş, ne diyeyim:)

TİK MACERAM VE AÇIK İLETİŞİM


Dün, uzun zamandır beklenen TİK (Tez İzleme Komitesi) vardı. Atlattım. Şeker hastası olup ne yapacağı belli olmayan bir prof pamuk şekeri kıvamına yakındı,diğer üniversiteden gelen zaten hep ılımlı sağolsun. 

Benim hocam ise harikalar yarattı! Günler öncesinden gönderdiğim literatüre dönüt beklerken, yüksek lisans öğrencilerini de araya katıp toplu dönüt şöleni verecekmiş, ben eve gitme planları yaparken geceden e-posta atıp buyurdu, o da sağolsun! Müsait olup olmadığımzı sormuş sözde ama yola çıkacağımı öğrenince sabah arayıp çok kızdığını, teklif bile etmememi söyledi, moralimi bozup gerginliğime gerginlik ekledi. 

Biz Ocak'tan beri veri toplarken sayı yok 300, yok 400 olsun diye artırmaya devam ediyor örneklem sayımızı. Bir de TİK sırasında, diğer hocalar sayının dert olmadığını, bunu destekleyen yayınlar olduğunu dile getirirken, bir makalede 1000 örneklemin mükemmel olduğunu görüp, "Emekli olana kadar veri toplatırmışım öğrencime, mükemmelliyetçiyim ya." deyiverdi kendisiyle dalga geçerek.

Enstitüye dilekçe yazmayı unutup resmi olarak haftaya giriyor gireceğim bir jüri yarattı kendince. Haziran'da girilmesi gereken jüriye girdim ama kağıt üzerinde Temmuz olacak, "Umarım bir sıkıntı çıkmaz" diyerek sıkılıp duruyorum enstitü müdürü hocadan teyidini almama rağmen.Ben her şeyi organize etmişken bir dilekçe yazacak altı üstü ama hatırlatma üstüne hatırlatma yaptığım halde ihale bana kalacaktı.

Tamam ben ters doğmuşum, annemin deyişiyle işlerim önce ters gider, ben toparlarmışım ama bir günde bu kadar sınanınca sınırlarımı aştım. Duygularını kolayca içinde tutamayan, özellikle de bunlar olumsuz duygularsa karşımdakinin yüzüne söylememenin ona haksızlık, bana da yük olduğunu düşünen biri olarak hocaya sabah onun sinirli olabileceğini ama moralimi bozduğunu, babamın ameliyat için beni beklediğini(tatile girince en azından annemle dönüşümlü  refakat edebiliriz diye planlamıştım), onun mükemmeliyetçi olabileceğini ama benim "artık" olmadığımı, dilekçe konusunda da hafızasına hep güvenmiş olduğumu olaylar cereyan ettiğinde söyleyiverdim. Sabah "Aman sakın bir şey söyleme, hoca tezini bırakır." diyen bir arkadaşım bu halimi çılgınca buluyor ama sanırım beni tanıyan herkes, hoca da dahil bu huyumun farkında, o yüzden, gerilmeyip açık iletişimle duygularımızı ifade etmeye devam edebiliyoruz. Can çıkar huy çıkmaz diyenler doğru söylemiş, ne diyeyim:)

21 Haziran 2014 Cumartesi

KARAR VERME AŞAMASI, AİLE VE DİĞER ETKENLER





Kararsız bir insan sayılmam, yakından tanıyanların gözünde verdiği karardan dönmeyen bir imajım da var,söylerler ama bu hafta içi 5 günlük sürede il dışı tayinler açılınca zorlu bir karar verme aşaması geçirdim. 

Topu topu Zonguldak il merkezinde tek bir okul açıktı, o da butik okul gibi, az öğrencili bir Anadolu Lisesi. Yıllardır sınavla Anadolu Lisesi öğretmeni olma hakkı kazanıp sınavsız torpilliler yüzünden meslek lisesinde çalışmaya mahkum biri olarak çok cazip, hatta ailem yüz yüze, ben telefonla müdürüyle konuşunca doktoradan dolayı programda esnek davranacağını söyledi, daha da cazip. Zaten ailemi özlemek, yıllardır uzakta yaşamak, onlarla beraber kaç yılımızı beraber geçirebileceğimizi düşünmek vicdanımı zorluyor. Lojmanı da değiştirip taşınma ihtimali de var bir yandan. Bir yandan da, ailemle yaşadığımda 2 araç ya da 1 araç artı yürüme mesafesi. Üstüne psikolojik danışmanların ölçek doldurmada isteksiz olmalarından dolayı (Tembellikleri ayrı bir tez konusu!!!) şimdiye kadar bitirmeyi planladığım ve hala veri toplamaya devam ettiğim tezim. Tayin istesem bu yıl, tez bittiğinde üniversite kadrosu bulduğum yere yine tayin, 2 türlü iş yani.

Bir de, o okulun Roman mahallesiyle karşılıklı olması, benim o yolu kazasız belasız geçebilme endişem eklendi kafa karışıklığıma. Ben ki, lisansını böyle bir mahalleye kurulmuş bir üniversitede tamamlayıp üstüne aynı mahalleye atanıp 3 yıl görev yapmış biriyim ;İstanbul'da. Hatta, bir göreve yetişmek için taksiye binmeye çalıştığımızda şoför o mahalleye giremeyeceğini söylemişti öyle bir kötü imaj yani. Buna rağmen, okuldaki Roman öğrencileri hiç etiketlediğimi hatırlamıyorum hatta Karadenizli ve Doğulu ailelere tercih ettiğimi hatırlıyorum velilerin yaklaşımlarını. Bir de kültüre duyarlı p.d.  kavramıyla ilgili tez yazıyorum ama tedirginliklerim varmış, bir farkındalık kazandım. Geçenlerde yolda annem, kardeşim ve yeğenimle yürürken yolumuzu çevirip laf atan ergen Romana takıldı aklım istemeden. Kendi ellerimle o tercihi yapamadım.

Bu süreçte, özellikle babamla annemin kafasını çok şişirdim. Hatta dün sabah çok uykumu almışım gibi sabahın  5:30'unda kalkıp 6.30'da babamı arayıp yine sordum. Biraz anlayışsız bir annem babam olsa, "Gelmezsen hakkımızı helal etmeyiz, ne öyle oralarda uzakta." deseler, duygu sömürüsü yapsalar daha kolay karar verir miydim bilmiyorum. "Yakınımızda olmanı isteriz ama kendini zora sokma, bitirince buralara yakın bir yerlere bakarız." falan deyince ihale bana kaldı.Kötü bir karar verince "Sizin yüzünüzden." deme hakkımı elimden almış oldular:)Ailesiyle uzakta yaşayıp ilişkileri de uzak olan arkadaşlarımın kalma kararını net alabilmelerine bile imrenecek hale gelmeye yakındım o süreçte. Nihayetinde, en kötü karar bile kararsızlıktan iyiymiş bir kez daha gördüm. Hizmet puanı benden daha yüksek puanlı biri o okula yerleşirse, "Yazsaydım da çıkmayacakmış!" deyip bir ferahlayacağım o derece:)

KARAR VERME AŞAMASI, AİLE VE DİĞER ETKENLER





Kararsız bir insan sayılmam, yakından tanıyanların gözünde verdiği karardan dönmeyen bir imajım da var,söylerler ama bu hafta içi 5 günlük sürede il dışı tayinler açılınca zorlu bir karar verme aşaması geçirdim. 

Topu topu Zonguldak il merkezinde tek bir okul açıktı, o da butik okul gibi, az öğrencili bir Anadolu Lisesi. Yıllardır sınavla Anadolu Lisesi öğretmeni olma hakkı kazanıp sınavsız torpilliler yüzünden meslek lisesinde çalışmaya mahkum biri olarak çok cazip, hatta ailem yüz yüze, ben telefonla müdürüyle konuşunca doktoradan dolayı programda esnek davranacağını söyledi, daha da cazip. Zaten ailemi özlemek, yıllardır uzakta yaşamak, onlarla beraber kaç yılımızı beraber geçirebileceğimizi düşünmek vicdanımı zorluyor. Lojmanı da değiştirip taşınma ihtimali de var bir yandan. Bir yandan da, ailemle yaşadığımda 2 araç ya da 1 araç artı yürüme mesafesi. Üstüne psikolojik danışmanların ölçek doldurmada isteksiz olmalarından dolayı (Tembellikleri ayrı bir tez konusu!!!) şimdiye kadar bitirmeyi planladığım ve hala veri toplamaya devam ettiğim tezim. Tayin istesem bu yıl, tez bittiğinde üniversite kadrosu bulduğum yere yine tayin, 2 türlü iş yani.

Bir de, o okulun Roman mahallesiyle karşılıklı olması, benim o yolu kazasız belasız geçebilme endişem eklendi kafa karışıklığıma. Ben ki, lisansını böyle bir mahalleye kurulmuş bir üniversitede tamamlayıp üstüne aynı mahalleye atanıp 3 yıl görev yapmış biriyim ;İstanbul'da. Hatta, bir göreve yetişmek için taksiye binmeye çalıştığımızda şoför o mahalleye giremeyeceğini söylemişti öyle bir kötü imaj yani. Buna rağmen, okuldaki Roman öğrencileri hiç etiketlediğimi hatırlamıyorum hatta Karadenizli ve Doğulu ailelere tercih ettiğimi hatırlıyorum velilerin yaklaşımlarını. Bir de kültüre duyarlı p.d.  kavramıyla ilgili tez yazıyorum ama tedirginliklerim varmış, bir farkındalık kazandım. Geçenlerde yolda annem, kardeşim ve yeğenimle yürürken yolumuzu çevirip laf atan ergen Romana takıldı aklım istemeden. Kendi ellerimle o tercihi yapamadım.

Bu süreçte, özellikle babamla annemin kafasını çok şişirdim. Hatta dün sabah çok uykumu almışım gibi sabahın  5:30'unda kalkıp 6.30'da babamı arayıp yine sordum. Biraz anlayışsız bir annem babam olsa, "Gelmezsen hakkımızı helal etmeyiz, ne öyle oralarda uzakta." deseler, duygu sömürüsü yapsalar daha kolay karar verir miydim bilmiyorum. "Yakınımızda olmanı isteriz ama kendini zora sokma, bitirince buralara yakın bir yerlere bakarız." falan deyince ihale bana kaldı.Kötü bir karar verince "Sizin yüzünüzden." deme hakkımı elimden almış oldular:)Ailesiyle uzakta yaşayıp ilişkileri de uzak olan arkadaşlarımın kalma kararını net alabilmelerine bile imrenecek hale gelmeye yakındım o süreçte. Nihayetinde, en kötü karar bile kararsızlıktan iyiymiş bir kez daha gördüm. Hizmet puanı benden daha yüksek puanlı biri o okula yerleşirse, "Yazsaydım da çıkmayacakmış!" deyip bir ferahlayacağım o derece:)

18 Haziran 2014 Çarşamba

DÖNÜT ALMAK


İlgimi çeken, takip ettiğim bazı bloglara yorum yazıyorum zaman zaman. Yazıyı yazana bir yorum bırakmanın, aynı ya da farklı fikirde olduğumuzu belirtmenin teşvik edici bir yanı olduğuna da inanıyorum. En azından benim için durum böyle. Yazdıklarıma yorum bırakılması, tanımadığım insanlarla bir tanışıklık hissi uyandırıyor ve o yorum hakkında düşünmek de bir nevi beyin jimnastiği gibi geliyor bana. 

Aynı şekilde, bıraktığım yorumlara da yazarın bir cevap vermesini beklediğimi fark ettim. Yorumların umursandığını, okunduğunu görme ihtiyacı belki de. Bunun sadece benimle ilgili bir durum olmadığını düşünüyorum çünkü hayatımız boyunca toplumsal varlıklar olarak kendimizden emin olup olmadığımızdan bağımsız olarak başkalarının duygularını ve düşüncelerini merak eder dururuz. Bunu sorarak öğrenebildiklerimiz kadar, sorma şansımız olmayanların fikrini de merak ederiz. Bu yüzden, insanlar zahmet edip yazdıklarıma yorum bırakınca bir şeyler yazmadan geçemiyorum. Yazdıklarını paylaşıp, yoruma açık bırakan ama yorum bırakanlardan dönütü esirgeyenleri de çözemiyorum. Sadece gidiş bileti almak gibi ucu açık...Cevapsız mektuplar gibi boşa yazılmış...

DÖNÜT ALMAK


İlgimi çeken, takip ettiğim bazı bloglara yorum yazıyorum zaman zaman. Yazıyı yazana bir yorum bırakmanın, aynı ya da farklı fikirde olduğumuzu belirtmenin teşvik edici bir yanı olduğuna da inanıyorum. En azından benim için durum böyle. Yazdıklarıma yorum bırakılması, tanımadığım insanlarla bir tanışıklık hissi uyandırıyor ve o yorum hakkında düşünmek de bir nevi beyin jimnastiği gibi geliyor bana. 

Aynı şekilde, bıraktığım yorumlara da yazarın bir cevap vermesini beklediğimi fark ettim. Yorumların umursandığını, okunduğunu görme ihtiyacı belki de. Bunun sadece benimle ilgili bir durum olmadığını düşünüyorum çünkü hayatımız boyunca toplumsal varlıklar olarak kendimizden emin olup olmadığımızdan bağımsız olarak başkalarının duygularını ve düşüncelerini merak eder dururuz. Bunu sorarak öğrenebildiklerimiz kadar, sorma şansımız olmayanların fikrini de merak ederiz. Bu yüzden, insanlar zahmet edip yazdıklarıma yorum bırakınca bir şeyler yazmadan geçemiyorum. Yazdıklarını paylaşıp, yoruma açık bırakan ama yorum bırakanlardan dönütü esirgeyenleri de çözemiyorum. Sadece gidiş bileti almak gibi ucu açık...Cevapsız mektuplar gibi boşa yazılmış...