22 Kasım 2017 Çarşamba

ÇALIŞMAMAYA ÖVGÜ

Blogger yazarlarının çoğu kadın olunca (tam ismini kullanmasa da blog isimlerinden, içerikten ve " Bacım" hitaplarından yola çıkarak varabiliyoruz bu kanıya), annelik, evlilik, evlilik ve özellikle çocuk sonrası ev hanımı olmayı seçme bolca dile getiriliyor. Kimi çocuğa bakım için bir mola verirken, bir kısmı "Kadının yeri evidir." mottosuna sığınmış durumda. Bir kesim de işten, patrondan, iş arkadaşlarından, maaştan, psikolojik tacizden yılmış ve iş yaşamına veda etmiş. Aradığı işe kavuşamayalar da var tabii. Hangi grupta olursa olsun çalışma ya da çalışmana hayatı ister istemez blog gündeminde.

Beni niye ilgilendiriyor kısmına gelince, uzun zaman önce ev hanımlığına övgüler düzen ve çalışma hayatından kendini mahrum bıraktığını (!) yazan bir bloggera denk gelip yazıyı okumamdı. Oturup bir girizgah yazıp taslağa atmış, sonra sakin bir zamana bırakmıştım.

Herhangi birinin evde oturması, oturmadan ev işlerini yapması, hizmetçilerinin olması ya da olmaması beni değil kendisini ve yakın çevresini bağlar, bu kişisel bir karar. Beni bağlayan, kadının çalışma hayatının eş buluncaya kadar süreceğine, çalışma hayatının maddi yönü dışında sosyal ve psikolojik yönleri olduğunu kavrayamayan kafa yapısı, onların rol model olduğu çocukları ve uzun vadede kadına biçilen bu rolün hakim anlayışa dönüşme riski.

Tek bir kişiden yola çıkarak endişe duymuyorum elbette, destekleyici yorumlar, cevremde gördüğüm örnekler, öğrencilerimin bakış açıları ve daha pek çok şey buna sebep. Medyada Demet Şener gibi örnekleri olan kadınlar beni irkilten!


ÇALIŞMAMAYA ÖVGÜ

Blogger yazarlarının çoğu kadın olunca (tam ismini kullanmasa da blog isimlerinden, içerikten ve " Bacım" hitaplarından yola çıkarak varabiliyoruz bu kanıya), annelik, evlilik, evlilik ve özellikle çocuk sonrası ev hanımı olmayı seçme bolca dile getiriliyor. Kimi çocuğa bakım için bir mola verirken, bir kısmı "Kadının yeri evidir." mottosuna sığınmış durumda. Bir kesim de işten, patrondan, iş arkadaşlarından, maaştan, psikolojik tacizden yılmış ve iş yaşamına veda etmiş. Aradığı işe kavuşamayalar da var tabii. Hangi grupta olursa olsun çalışma ya da çalışmana hayatı ister istemez blog gündeminde.

Beni niye ilgilendiriyor kısmına gelince, uzun zaman önce ev hanımlığına övgüler düzen ve çalışma hayatından kendini mahrum bıraktığını (!) yazan bir bloggera denk gelip yazıyı okumamdı. Oturup bir girizgah yazıp taslağa atmış, sonra sakin bir zamana bırakmıştım.

Herhangi birinin evde oturması, oturmadan ev işlerini yapması, hizmetçilerinin olması ya da olmaması beni değil kendisini ve yakın çevresini bağlar, bu kişisel bir karar. Beni bağlayan, kadının çalışma hayatının eş buluncaya kadar süreceğine, çalışma hayatının maddi yönü dışında sosyal ve psikolojik yönleri olduğunu kavrayamayan kafa yapısı, onların rol model olduğu çocukları ve uzun vadede kadına biçilen bu rolün hakim anlayışa dönüşme riski.

Tek bir kişiden yola çıkarak endişe duymuyorum elbette, destekleyici yorumlar, cevremde gördüğüm örnekler, öğrencilerimin bakış açıları ve daha pek çok şey buna sebep. Medyada Demet Şener gibi örnekleri olan kadınlar beni irkilten!


10 Kasım 2017 Cuma

HAYVAN DEMENİN İLTİFAT SAYILDIĞI YARATIKLAR

Bugün, sunucu Tanem Sivar
(Eski sunucu da olabilir!) ve eşine ait iki köpeğin komşuları tarafından katledildiği haberine denk geldim. Dokümanda bile felç etkisi yaratan domuz zehiri ile zehirlenmiş hayvanlar. Komşusu tarafından tavuk etine sürülerek kasten bahçelerine atılmış zehir.

Okurken dehşete düştüm. Düşmeyen var mıdır bilemedim! Gürültü çıkarıyor falansa sebep, şu anda geçmiş komşularımı düşünüp birkaç cinayetten sanık olmam gerekirdi benim de.  Sizde de durum çok farklı değildir herhalde?! Malum şehir hayatı! Ama doğası gereği havlayan, sen zarar verince diş gösteren bir canlıya karşı bu kadar canavarca davranmak nedir

Hayran haklarıyla ilgili aldığımız yol, insan haklarında aldığınızdan daha vahim olunca, daha çok okuruz bu haberleri!

HAYVAN DEMENİN İLTİFAT SAYILDIĞI YARATIKLAR

Bugün, sunucu Tanem Sivar
(Eski sunucu da olabilir!) ve eşine ait iki köpeğin komşuları tarafından katledildiği haberine denk geldim. Dokümanda bile felç etkisi yaratan domuz zehiri ile zehirlenmiş hayvanlar. Komşusu tarafından tavuk etine sürülerek kasten bahçelerine atılmış zehir.

Okurken dehşete düştüm. Düşmeyen var mıdır bilemedim! Gürültü çıkarıyor falansa sebep, şu anda geçmiş komşularımı düşünüp birkaç cinayetten sanık olmam gerekirdi benim de.  Sizde de durum çok farklı değildir herhalde?! Malum şehir hayatı! Ama doğası gereği havlayan, sen zarar verince diş gösteren bir canlıya karşı bu kadar canavarca davranmak nedir

Hayran haklarıyla ilgili aldığımız yol, insan haklarında aldığınızdan daha vahim olunca, daha çok okuruz bu haberleri!

3 Kasım 2017 Cuma

HAYIRDIR İNŞALLAH!

Son bir haftadır, rüyalarımda kaybettiğim yakınlarımı görüyorum. Anneannem ve dedem birlikte, teyzem onlardan ayrı girdi rüyama. Rüyalarımın ortak yanı, rüyamda canlı olmalarına rağmen rüyanın bir kısmında yaşamıyor olduklarını bilmemdi. 

Kuzenimin ölmüş olduğunu gördüm mesela teyzemli rüyada, bir yandan da " 7 yıl önce ölmemiş olsaydı, evlat acısı yaşayacaktı." dediğimi. Öbür rüyam daha muğlak ama onda da, kızgın haldeki anneannemle ilgili zaten yaşarken de sinirli olduğunu geçirdim içimden rüya boyunca. Dedem yine sessiz sakindi. (Bizim ailenin kadınları, anneannem gibi genelde, baskın, asabi, bu yüzden kalp kırıp bolca vicdan yapan, her biri kendisi çok mülayimmiş gibi ötekini anneannemin Arnavut damarına çekmeyle eleştiren:) 

Bilinçaltı karmaşık bir mekanizma vesselam. Bu aralar, Minnoş 5 yaşına bakmadan ölümden bahseder oldu, bir şey istediği gibi olmayınca "Ben öleyim o zaman!" demeler, sürekli anneannemi hatirlayıp özleme durumu, yaşlılık ve hastalık=ölüm şeması, bizim yaşlı olup olmadığımızı teyit etme ihtiyacı, bir keresinde de " Ben sizden önce öleceğim, biliyorum." deyip yüreğimize indirmesi... (Evde çocuğun yanında ölümden bahsetmesek de, anneannemden sonra hassas bu konuda. Sadece sorularına makul yanıtlar vermeye çalışsak da sevdiği birini kaybetme korkusu yaşıyor çocukcağız!) 

İşte bunların tümü birikmiş içimde! 22 yıldır dedemi ikinci görüşüm rüyamda yani kaybettiklerimle ilgili çok rüya görmemiştim şimdiye dek. Aynı haftaya denk gelince bir garip oldum. Uzun bir süre sadece rüyalarda kalsın ölüm, sizin için de!

HAYIRDIR İNŞALLAH!

Son bir haftadır, rüyalarımda kaybettiğim yakınlarımı görüyorum. Anneannem ve dedem birlikte, teyzem onlardan ayrı girdi rüyama. Rüyalarımın ortak yanı, rüyamda canlı olmalarına rağmen rüyanın bir kısmında yaşamıyor olduklarını bilmemdi. 

Kuzenimin ölmüş olduğunu gördüm mesela teyzemli rüyada, bir yandan da " 7 yıl önce ölmemiş olsaydı, evlat acısı yaşayacaktı." dediğimi. Öbür rüyam daha muğlak ama onda da, kızgın haldeki anneannemle ilgili zaten yaşarken de sinirli olduğunu geçirdim içimden rüya boyunca. Dedem yine sessiz sakindi. (Bizim ailenin kadınları, anneannem gibi genelde, baskın, asabi, bu yüzden kalp kırıp bolca vicdan yapan, her biri kendisi çok mülayimmiş gibi ötekini anneannemin Arnavut damarına çekmeyle eleştiren:) 

Bilinçaltı karmaşık bir mekanizma vesselam. Bu aralar, Minnoş 5 yaşına bakmadan ölümden bahseder oldu, bir şey istediği gibi olmayınca "Ben öleyim o zaman!" demeler, sürekli anneannemi hatirlayıp özleme durumu, yaşlılık ve hastalık=ölüm şeması, bizim yaşlı olup olmadığımızı teyit etme ihtiyacı, bir keresinde de " Ben sizden önce öleceğim, biliyorum." deyip yüreğimize indirmesi... (Evde çocuğun yanında ölümden bahsetmesek de, anneannemden sonra hassas bu konuda. Sadece sorularına makul yanıtlar vermeye çalışsak da sevdiği birini kaybetme korkusu yaşıyor çocukcağız!) 

İşte bunların tümü birikmiş içimde! 22 yıldır dedemi ikinci görüşüm rüyamda yani kaybettiklerimle ilgili çok rüya görmemiştim şimdiye dek. Aynı haftaya denk gelince bir garip oldum. Uzun bir süre sadece rüyalarda kalsın ölüm, sizin için de!

27 Ekim 2017 Cuma

ÜNVAN MERAKI VE GEÇ KALINMIŞ BİR BELGESEL ÖNERİSİ

Türkiye eski güzellerinden, Abdülhamid'in soyundan biriyle evlilik geçirmiş, çocuk sahihi olmuş, boşanmış Manolya Onur, liposuction sonrası akciğeriyle ilgili bir sorun yaşayıp hayata veda etmiş. 62 yaşında, yaşca küçük sevgilisi, eski eşinin sonraki eşlerine açtığı tazminat davası, Demet Şener, Ahu Yağtu gibi medyatik isimlere sosyal medyadan laf sokmalarıyla meşhur bir magazin figürü özetle.

Nette bir tarama yapılınca, ne iş yaptığı değil bu detaylar çıkıyor ortaya. Bu yazının konusu da aslında Manolya Onur değil, ölümünden sonra kızının yazdığı yazı, daha doğrusu yazının altıma yazdığı unvan. PRENSES NİLÜFER JAH.  Önce, hangi ülkenin prensesi diye düşündüm, baktım Osmanlı kökenli bir aile, bir ayağı da Hindistan'mış. Alt tarafı tweet atmışsın, unvanın kime, neye yarıyor?  Monarşik düzene geçtik de haberimiz mi yok? İmza atarken de kullanıyor musun prenses titrini?

Gülse Birsel'in ŞU YAZISI , şu konudaki tüm hissiyatımı (zı) özetliyor aslında. Kadın, ironik ve vurucu bir şekilde anlatmış durumu, gayet zekice aynı zamanda.

İmza:  Dr. Kalem Nasırı :)
(Unvanımı belirtmeden blog yazısı yazmayacağım artık! Prenses olamadım ama olan unvanımı ziyan etmek caiz değildir :) :) :)

NOT: Prenses demişken, belki izlemişsinizdir ama Lady Diana'nın ölümünün 20. yılında yayınlanan belgeseli izlemenizi öneririm. Prenseslik, bazıları için hava atma sevebilen, bazıları için de zor zanaat!

ÜNVAN MERAKI VE GEÇ KALINMIŞ BİR BELGESEL ÖNERİSİ

Türkiye eski güzellerinden, Abdülhamid'in soyundan biriyle evlilik geçirmiş, çocuk sahihi olmuş, boşanmış Manolya Onur, liposuction sonrası akciğeriyle ilgili bir sorun yaşayıp hayata veda etmiş. 62 yaşında, yaşca küçük sevgilisi, eski eşinin sonraki eşlerine açtığı tazminat davası, Demet Şener, Ahu Yağtu gibi medyatik isimlere sosyal medyadan laf sokmalarıyla meşhur bir magazin figürü özetle.

Nette bir tarama yapılınca, ne iş yaptığı değil bu detaylar çıkıyor ortaya. Bu yazının konusu da aslında Manolya Onur değil, ölümünden sonra kızının yazdığı yazı, daha doğrusu yazının altıma yazdığı unvan. PRENSES NİLÜFER JAH.  Önce, hangi ülkenin prensesi diye düşündüm, baktım Osmanlı kökenli bir aile, bir ayağı da Hindistan'mış. Alt tarafı tweet atmışsın, unvanın kime, neye yarıyor?  Monarşik düzene geçtik de haberimiz mi yok? İmza atarken de kullanıyor musun prenses titrini?

Gülse Birsel'in ŞU YAZISI , şu konudaki tüm hissiyatımı (zı) özetliyor aslında. Kadın, ironik ve vurucu bir şekilde anlatmış durumu, gayet zekice aynı zamanda.

İmza:  Dr. Kalem Nasırı :)
(Unvanımı belirtmeden blog yazısı yazmayacağım artık! Prenses olamadım ama olan unvanımı ziyan etmek caiz değildir :) :) :)

NOT: Prenses demişken, belki izlemişsinizdir ama Lady Diana'nın ölümünün 20. yılında yayınlanan belgeseli izlemenizi öneririm. Prenseslik, bazıları için hava atma sevebilen, bazıları için de zor zanaat!

16 Ekim 2017 Pazartesi

ANAOKULU TRAVMASI


Uzun uzun yazıp taslakta bıraktığım bir yazıda, Minnoş'un geçen yıl toplamda okul deneyimini anlattım, yaşarken de yazarken de içim kıyıldığı için orada öylece bıraktım. Benimle defalarca okulda derse girip mutlu mutlu eve dönen, anne- babasının okuluna keyifle ziyarete giden çocuk, 6 günde okulun/ okulların civarından geçmez hale gelmişti.

Minnoş, olumsuz deneyimleri ile ilgili çok ketum bir çocuk. Resmen yaratıcı drama, oyun ne varsa devreye sokup ağzından laf alarak ilk gün sınıfta ağlamayan tek çocukken nasıl anne- babasından ağlama krizleriyle ayrılamayan, bizden kendi evine gitmek istemeyen (çünkü bizde kalınca okula gitmiyordu) bir çocuk haline döndü öğrendik. 

Geçen yıl Ekim'den bu Eylül'e kadar güven kazanması,okulu sevimli kılma, kaygısını azaltma kısacası korkutan öğretmenin travmalarını onarma çabasıyla geçti. O 6 günde, geceleri kabuslar, yemek yiyememe nedeniyle kilo verme (kardeşim de üzüntüden aynı durundaydı), hastanelik olmasına varan bir dizi olumsuzluk yaşadık. Ev, Milli Eğitim Şura Salonu gibi öğretmen kaynıyor ama birimiz gidip öğretmenle  konuşamıyoruz. Anne-babayla aynı okuldaki çocuğu kapıdan burnunu uzatıp göremiyorlar. Sadece kural ve müfredat önemli çünkü. Disipliniyle övünen bir öğretmen de bazı veliler için aynı derecede önemli. Bizim aradığımız, azıcık çocuk görsün, sosyalleşsin, toplum içinde uyumlu bir birey gibi davransından öteye gitmiyordu oysa. Bu yüzden 6 gün sürdü macera, okul hayatı bitti, kendi  deyimiyle "Anneanne Okulu" na döndü :) 

Arada anne- babasının okulunda öğretmenini görüp korktu, okula adım atmaktan kaçındı ve en son anaokulu binası yanınca resmen sevindi çocuk. Gözle görülür bir sevinç, bir daha gitmeyeceğine  dair inancı pekişti. 

Bu yıl, benim okulumda tüm bunlardan haberi olan, sevecen ve katı kuralları olmayan bir öğretmeni var.  Henüz 4 olmamışken tam gün okul ve öğretmenin kuralcı tutumu onu zorlamışken, 5e ramak kala çok çabuk adapte olduğu bir okulu oldu. 

Hayattaki en büyük şanslardan birinin küçükken iyi bir öğretmene sahip olmak olduğu söylenir ya, gerçekten şans. Birilerinin aynı kabusu yaşamasına neden olmadığımı, şanssızlık olarak anılmamak istediğimi biliyorum bir kez daha.  

ANAOKULU TRAVMASI


Uzun uzun yazıp taslakta bıraktığım bir yazıda, Minnoş'un geçen yıl toplamda okul deneyimini anlattım, yaşarken de yazarken de içim kıyıldığı için orada öylece bıraktım. Benimle defalarca okulda derse girip mutlu mutlu eve dönen, anne- babasının okuluna keyifle ziyarete giden çocuk, 6 günde okulun/ okulların civarından geçmez hale gelmişti.

Minnoş, olumsuz deneyimleri ile ilgili çok ketum bir çocuk. Resmen yaratıcı drama, oyun ne varsa devreye sokup ağzından laf alarak ilk gün sınıfta ağlamayan tek çocukken nasıl anne- babasından ağlama krizleriyle ayrılamayan, bizden kendi evine gitmek istemeyen (çünkü bizde kalınca okula gitmiyordu) bir çocuk haline döndü öğrendik. 

Geçen yıl Ekim'den bu Eylül'e kadar güven kazanması,okulu sevimli kılma, kaygısını azaltma kısacası korkutan öğretmenin travmalarını onarma çabasıyla geçti. O 6 günde, geceleri kabuslar, yemek yiyememe nedeniyle kilo verme (kardeşim de üzüntüden aynı durundaydı), hastanelik olmasına varan bir dizi olumsuzluk yaşadık. Ev, Milli Eğitim Şura Salonu gibi öğretmen kaynıyor ama birimiz gidip öğretmenle  konuşamıyoruz. Anne-babayla aynı okuldaki çocuğu kapıdan burnunu uzatıp göremiyorlar. Sadece kural ve müfredat önemli çünkü. Disipliniyle övünen bir öğretmen de bazı veliler için aynı derecede önemli. Bizim aradığımız, azıcık çocuk görsün, sosyalleşsin, toplum içinde uyumlu bir birey gibi davransından öteye gitmiyordu oysa. Bu yüzden 6 gün sürdü macera, okul hayatı bitti, kendi  deyimiyle "Anneanne Okulu" na döndü :) 

Arada anne- babasının okulunda öğretmenini görüp korktu, okula adım atmaktan kaçındı ve en son anaokulu binası yanınca resmen sevindi çocuk. Gözle görülür bir sevinç, bir daha gitmeyeceğine  dair inancı pekişti. 

Bu yıl, benim okulumda tüm bunlardan haberi olan, sevecen ve katı kuralları olmayan bir öğretmeni var.  Henüz 4 olmamışken tam gün okul ve öğretmenin kuralcı tutumu onu zorlamışken, 5e ramak kala çok çabuk adapte olduğu bir okulu oldu. 

Hayattaki en büyük şanslardan birinin küçükken iyi bir öğretmene sahip olmak olduğu söylenir ya, gerçekten şans. Birilerinin aynı kabusu yaşamasına neden olmadığımı, şanssızlık olarak anılmamak istediğimi biliyorum bir kez daha.