Minnoş, olumsuz deneyimleri ile ilgili çok ketum bir çocuk. Resmen yaratıcı drama, oyun ne varsa devreye sokup ağzından laf alarak ilk gün sınıfta ağlamayan tek çocukken nasıl anne- babasından ağlama krizleriyle ayrılamayan, bizden kendi evine gitmek istemeyen (çünkü bizde kalınca okula gitmiyordu) bir çocuk haline döndü öğrendik.
Geçen yıl Ekim'den bu Eylül'e kadar güven kazanması,okulu sevimli kılma, kaygısını azaltma kısacası korkutan öğretmenin travmalarını onarma çabasıyla geçti. O 6 günde, geceleri kabuslar, yemek yiyememe nedeniyle kilo verme (kardeşim de üzüntüden aynı durundaydı), hastanelik olmasına varan bir dizi olumsuzluk yaşadık. Ev, Milli Eğitim Şura Salonu gibi öğretmen kaynıyor ama birimiz gidip öğretmenle konuşamıyoruz. Anne-babayla aynı okuldaki çocuğu kapıdan burnunu uzatıp göremiyorlar. Sadece kural ve müfredat önemli çünkü. Disipliniyle övünen bir öğretmen de bazı veliler için aynı derecede önemli. Bizim aradığımız, azıcık çocuk görsün, sosyalleşsin, toplum içinde uyumlu bir birey gibi davransından öteye gitmiyordu oysa. Bu yüzden 6 gün sürdü macera, okul hayatı bitti, kendi deyimiyle "Anneanne Okulu" na döndü :)
Arada anne- babasının okulunda öğretmenini görüp korktu, okula adım atmaktan kaçındı ve en son anaokulu binası yanınca resmen sevindi çocuk. Gözle görülür bir sevinç, bir daha gitmeyeceğine dair inancı pekişti.
Bu yıl, benim okulumda tüm bunlardan haberi olan, sevecen ve katı kuralları olmayan bir öğretmeni var. Henüz 4 olmamışken tam gün okul ve öğretmenin kuralcı tutumu onu zorlamışken, 5e ramak kala çok çabuk adapte olduğu bir okulu oldu.
Hayattaki en büyük şanslardan birinin küçükken iyi bir öğretmene sahip olmak olduğu söylenir ya, gerçekten şans. Birilerinin aynı kabusu yaşamasına neden olmadığımı, şanssızlık olarak anılmamak istediğimi biliyorum bir kez daha.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder