Yılbaşı yaklaşmaya başlayıp etrafta süsler, ışıklar ve renkler artmaya başladığından beri yeni yılla ilgili konuşmalar, yorumlar da artıyor haliyle. Kendimizi bildiğimizden beri, eski yıla yaşlı Noel Baba benzetmesiyle edilen vedalar, yeni yılı çıtır Noel Baba ile karşılamalar. Bildiğimiz klişeler...
Daha bitmeden eski yılı kışkışlama merakı, yeni yıla dair abartılı beklentileri de getiriyor. Eski yılı lanetli, gitmesi gereken, çabucak tüketilmesi gereken bir ucube olarak def etme merakı çoğu kişide kolayca gözlemlenebiliyor. Sanki bitmesi beklenen yıl, tüm sevdiklerini götürmüş, bütün doğal afetleri aynı anda yaşamış, evsiz- barksız kalmış, Maslow'un hiyerarşi basamaklarında ilk basamağa bile atlayamamış da, gitmesini bekliyor bu yılın.
Yeni yıl, tabii ki biz beklesek de beklemesek de, istesek de istemesek de gelecek insanoğlu zamanları dilimlere ayırdığından beri ama bu şuursuz neşe, düşündürücü geliyor bana. Eğlenmek için başka sebeplerin bulunamaması, kendi kendini gaza getirip eğlenmek için yılbaşını bir umut kapısı yapıveriyor belki de bazıları için. Eleştirmiyorum, sadece üstünde düşünüp yazıyorum aslında. Altında yatanları anlamaya çalışarak!
Sevdiklerimizi götürmeyen, seveceğimiz yeni şeyler getiren yeni bir yıl gelmesini diliyor, gerçekçi "yılbaşı neşeleri" diliyorum herkese.
26 Aralık 2014 Cuma
YILBAŞI NEŞESİ
Yılbaşı yaklaşmaya başlayıp etrafta süsler, ışıklar ve renkler artmaya başladığından beri yeni yılla ilgili konuşmalar, yorumlar da artıyor haliyle. Kendimizi bildiğimizden beri, eski yıla yaşlı Noel Baba benzetmesiyle edilen vedalar, yeni yılı çıtır Noel Baba ile karşılamalar. Bildiğimiz klişeler...
Daha bitmeden eski yılı kışkışlama merakı, yeni yıla dair abartılı beklentileri de getiriyor. Eski yılı lanetli, gitmesi gereken, çabucak tüketilmesi gereken bir ucube olarak def etme merakı çoğu kişide kolayca gözlemlenebiliyor. Sanki bitmesi beklenen yıl, tüm sevdiklerini götürmüş, bütün doğal afetleri aynı anda yaşamış, evsiz- barksız kalmış, Maslow'un hiyerarşi basamaklarında ilk basamağa bile atlayamamış da, gitmesini bekliyor bu yılın.
Yeni yıl, tabii ki biz beklesek de beklemesek de, istesek de istemesek de gelecek insanoğlu zamanları dilimlere ayırdığından beri ama bu şuursuz neşe, düşündürücü geliyor bana. Eğlenmek için başka sebeplerin bulunamaması, kendi kendini gaza getirip eğlenmek için yılbaşını bir umut kapısı yapıveriyor belki de bazıları için. Eleştirmiyorum, sadece üstünde düşünüp yazıyorum aslında. Altında yatanları anlamaya çalışarak!
Sevdiklerimizi götürmeyen, seveceğimiz yeni şeyler getiren yeni bir yıl gelmesini diliyor, gerçekçi "yılbaşı neşeleri" diliyorum herkese.
Daha bitmeden eski yılı kışkışlama merakı, yeni yıla dair abartılı beklentileri de getiriyor. Eski yılı lanetli, gitmesi gereken, çabucak tüketilmesi gereken bir ucube olarak def etme merakı çoğu kişide kolayca gözlemlenebiliyor. Sanki bitmesi beklenen yıl, tüm sevdiklerini götürmüş, bütün doğal afetleri aynı anda yaşamış, evsiz- barksız kalmış, Maslow'un hiyerarşi basamaklarında ilk basamağa bile atlayamamış da, gitmesini bekliyor bu yılın.
Yeni yıl, tabii ki biz beklesek de beklemesek de, istesek de istemesek de gelecek insanoğlu zamanları dilimlere ayırdığından beri ama bu şuursuz neşe, düşündürücü geliyor bana. Eğlenmek için başka sebeplerin bulunamaması, kendi kendini gaza getirip eğlenmek için yılbaşını bir umut kapısı yapıveriyor belki de bazıları için. Eleştirmiyorum, sadece üstünde düşünüp yazıyorum aslında. Altında yatanları anlamaya çalışarak!
Sevdiklerimizi götürmeyen, seveceğimiz yeni şeyler getiren yeni bir yıl gelmesini diliyor, gerçekçi "yılbaşı neşeleri" diliyorum herkese.
21 Aralık 2014 Pazar
VELİ TOPLANTISI
Bugün, okulda veli toplantısı vardı. Ara karneler dağıtıldı, notlar ve devamsızlıklarla ilgili resmi olarak bilgilendirildi veliler bu yolla. O yüzden, sınıflarda öğrencilere velilerin notları değil davranışları konuşmak için gelmelerini istediğimi özellikle belirttim geçen haftadan. E-okul çıktığından beri zaten karne öncesi notlar öğrenilebiliyor. Karnenin bir esprisi kalmadı malımunuz.
Not da, çalışmana, konsantrasyonuna, isteğine göre azalıp artabilen bir şey ama ara karnede de, karnede de davranış kısmı yok liselerde ve konuşulması en önemli konu da o bence. Yoksa, olumsuz davranışlar bir çığ gibi büyüyor, yanındakine de bulaşıp kartopu etkisiyle ileride toplum zararına da oluyor. Bu yüzden, olumsuz davranışlar kemikleşmeden, kişiliğin ayrılmaz parçaları haline gelmeden veliyi de dahil edip bertaraf edilebildiği kadar edilsin istiyorum. Kişilik, doğuştan gelen mizaç kadar dönüşüme ve değişime açık karakterden oluşuyor malum.
Bu yüzden, bugün not soranı da, notu yükselmek için konuşmak isteyeni de es geçmedim ama konuyu hep davranışa getirmeye çalıştım manevra yaparak. Bunu yaparken de, olabildiğince olumlu özellik de araya sıkıştırmaya çalışarak. Çünkü bazı velilerin veli toplantısına gelirken ürktüğünü, çocuğuyla ilgili olumsuz sözler duyma beklentisiyle ayaklarının geri geri gittiğini gözlemliyorum yıllardır. Çok kırılgan, el yordamıyla yetiştirdiği çocuğun sosyalleştiğinde problemli olduğunu çaresizce izleyen, izleyici olma dışında bir şey yapamadığı yüzüne her seferinde tokat gibi çarpılan, cep telefonunu elinden düşürmeme gibi konularda evde uygulayamadığı kuralların okulda kesinkes uygulanmasını bekleyen, elinde pimi çekilmiş kendi ürettiği bombayla hayat boyu yaşamaya mahkum...
VELİ TOPLANTISI
Bugün, okulda veli toplantısı vardı. Ara karneler dağıtıldı, notlar ve devamsızlıklarla ilgili resmi olarak bilgilendirildi veliler bu yolla. O yüzden, sınıflarda öğrencilere velilerin notları değil davranışları konuşmak için gelmelerini istediğimi özellikle belirttim geçen haftadan. E-okul çıktığından beri zaten karne öncesi notlar öğrenilebiliyor. Karnenin bir esprisi kalmadı malımunuz.
Not da, çalışmana, konsantrasyonuna, isteğine göre azalıp artabilen bir şey ama ara karnede de, karnede de davranış kısmı yok liselerde ve konuşulması en önemli konu da o bence. Yoksa, olumsuz davranışlar bir çığ gibi büyüyor, yanındakine de bulaşıp kartopu etkisiyle ileride toplum zararına da oluyor. Bu yüzden, olumsuz davranışlar kemikleşmeden, kişiliğin ayrılmaz parçaları haline gelmeden veliyi de dahil edip bertaraf edilebildiği kadar edilsin istiyorum. Kişilik, doğuştan gelen mizaç kadar dönüşüme ve değişime açık karakterden oluşuyor malum.
Bu yüzden, bugün not soranı da, notu yükselmek için konuşmak isteyeni de es geçmedim ama konuyu hep davranışa getirmeye çalıştım manevra yaparak. Bunu yaparken de, olabildiğince olumlu özellik de araya sıkıştırmaya çalışarak. Çünkü bazı velilerin veli toplantısına gelirken ürktüğünü, çocuğuyla ilgili olumsuz sözler duyma beklentisiyle ayaklarının geri geri gittiğini gözlemliyorum yıllardır. Çok kırılgan, el yordamıyla yetiştirdiği çocuğun sosyalleştiğinde problemli olduğunu çaresizce izleyen, izleyici olma dışında bir şey yapamadığı yüzüne her seferinde tokat gibi çarpılan, cep telefonunu elinden düşürmeme gibi konularda evde uygulayamadığı kuralların okulda kesinkes uygulanmasını bekleyen, elinde pimi çekilmiş kendi ürettiği bombayla hayat boyu yaşamaya mahkum...
17 Aralık 2014 Çarşamba
KUTU KUTU PENSE
"Kutu gibi ev"
"Kutu kutu pense"
"Açtırma kutuyu, söyletme kötüyü"
"Pandora'nın Kutusu"
"Tele Kutu Yarışması"
Hooooooooop! Serbest çağrışım!
Sabahın 6'sında veri toplama ile ilgili bir kabus görüp uyanıp bir daha da uyuyamadığımda, bugünün 17 Aralık olduğu düştü aklıma. Bir yıl önce kutu denince aklımıza gelen şeylere yenisi eklendi: "Ayakkabı Kutusu"!!!
O kutular, doldu, boşaldı. Sahiplerinin canı yanmadan kutu içindeki paralar, yandı, bitti, kül oldu. Yine her zamanki gibi zenginin parası, züğürdün çenesini yordu!
"Kutu kutu pense"
"Açtırma kutuyu, söyletme kötüyü"
"Pandora'nın Kutusu"
"Tele Kutu Yarışması"
Hooooooooop! Serbest çağrışım!
Sabahın 6'sında veri toplama ile ilgili bir kabus görüp uyanıp bir daha da uyuyamadığımda, bugünün 17 Aralık olduğu düştü aklıma. Bir yıl önce kutu denince aklımıza gelen şeylere yenisi eklendi: "Ayakkabı Kutusu"!!!
O kutular, doldu, boşaldı. Sahiplerinin canı yanmadan kutu içindeki paralar, yandı, bitti, kül oldu. Yine her zamanki gibi zenginin parası, züğürdün çenesini yordu!
KUTU KUTU PENSE
"Kutu gibi ev"
"Kutu kutu pense"
"Açtırma kutuyu, söyletme kötüyü"
"Pandora'nın Kutusu"
"Tele Kutu Yarışması"
Hooooooooop! Serbest çağrışım!
Sabahın 6'sında veri toplama ile ilgili bir kabus görüp uyanıp bir daha da uyuyamadığımda, bugünün 17 Aralık olduğu düştü aklıma. Bir yıl önce kutu denince aklımıza gelen şeylere yenisi eklendi: "Ayakkabı Kutusu"!!!
O kutular, doldu, boşaldı. Sahiplerinin canı yanmadan kutu içindeki paralar, yandı, bitti, kül oldu. Yine her zamanki gibi zenginin parası, züğürdün çenesini yordu!
"Kutu kutu pense"
"Açtırma kutuyu, söyletme kötüyü"
"Pandora'nın Kutusu"
"Tele Kutu Yarışması"
Hooooooooop! Serbest çağrışım!
Sabahın 6'sında veri toplama ile ilgili bir kabus görüp uyanıp bir daha da uyuyamadığımda, bugünün 17 Aralık olduğu düştü aklıma. Bir yıl önce kutu denince aklımıza gelen şeylere yenisi eklendi: "Ayakkabı Kutusu"!!!
O kutular, doldu, boşaldı. Sahiplerinin canı yanmadan kutu içindeki paralar, yandı, bitti, kül oldu. Yine her zamanki gibi zenginin parası, züğürdün çenesini yordu!
13 Aralık 2014 Cumartesi
TİK TAK TİK TAK
Okulda telefonum hep sessizdedir benim. Perşembe günü, bir ara teneffüste telefona bakacağım tuttu, gördüm ki tez hocam aramış. Ne zamandır dönüt vermesini beklediğim literatür kısmı için görüşme planlayacağımızı düşünerek aradım kendisini. "Cuma gelebilecek misin?" dedi. "Sizinle görüşmeye mi?" diye sordum haliyle. "Yok, G. Hoca buradayken TİK yapalım, 26 Aralık'ta gelemeyebilirmiş." cevabını aldım yani bir gün sonra TİK olacağını haberini alıverdim!
Maceralı son TİK geçmişimden sonra, sürprizlere açığım, o yüzden sürekli Aralık'ta jüri olacağını hatırlattım hocama ama yine takvim şaştı. Emekli olduktan sonra İstanbul'da bir özel üniversitede göreve başlayan jürideki bir başka profesörün takvimine uymak durumunda kaldım bu kez. E tabii, TİK benim olsa da, kararlar benim dışımda!
Perşembe günü, zaten okul yorgunu, Cumalarım boş olmasa nasıl izin alacağımı düşünüp iyice gergin ama bir yandan da "Olsun da, kurtulayım!" kafasında geçti. Okulda müdür değişti, adam daha selam vermedi kimseye, gidip izin almak ya da rapor almamı isterse sabahtan doktora gitmek zorunda kalacaktım, düşündükçe hala sinir oluyorum emrivakiye.
Başı böyle olsa da, sonu iyi oldu neyse ki! Sabah erkenden hoca ile telefonlar ve görüşmeler ile bölünen bir görüşmemiz oldu, TİK için oda hazırlıklarını ve atıştıracakları bir şeyleri hazırlamak da benim işimdi o telaşta. Jüride, ağızlarından bal damladı hocaların. Hatta, tez danışmanım yeni bir şeyler yapmayı önerdiğinde, zaten yeterince yaptığımızı söyleyip onu da frenlediler. Üstüne, mezun olunca özel bir okulda çalışma önerisi de aldım. Devlet memuru zihniyetiyle havalara uçmadım ama düşünülmek gururumu okşadı:
Bütün bu hengamede, yakın arkadaşlarımın birinin doğum gününü de unutmuşum, kişisel tarihimde ilklerden biri! Hengame değil de bunuyorum ya da!
Maceralı son TİK geçmişimden sonra, sürprizlere açığım, o yüzden sürekli Aralık'ta jüri olacağını hatırlattım hocama ama yine takvim şaştı. Emekli olduktan sonra İstanbul'da bir özel üniversitede göreve başlayan jürideki bir başka profesörün takvimine uymak durumunda kaldım bu kez. E tabii, TİK benim olsa da, kararlar benim dışımda!
Perşembe günü, zaten okul yorgunu, Cumalarım boş olmasa nasıl izin alacağımı düşünüp iyice gergin ama bir yandan da "Olsun da, kurtulayım!" kafasında geçti. Okulda müdür değişti, adam daha selam vermedi kimseye, gidip izin almak ya da rapor almamı isterse sabahtan doktora gitmek zorunda kalacaktım, düşündükçe hala sinir oluyorum emrivakiye.
Başı böyle olsa da, sonu iyi oldu neyse ki! Sabah erkenden hoca ile telefonlar ve görüşmeler ile bölünen bir görüşmemiz oldu, TİK için oda hazırlıklarını ve atıştıracakları bir şeyleri hazırlamak da benim işimdi o telaşta. Jüride, ağızlarından bal damladı hocaların. Hatta, tez danışmanım yeni bir şeyler yapmayı önerdiğinde, zaten yeterince yaptığımızı söyleyip onu da frenlediler. Üstüne, mezun olunca özel bir okulda çalışma önerisi de aldım. Devlet memuru zihniyetiyle havalara uçmadım ama düşünülmek gururumu okşadı:
Bütün bu hengamede, yakın arkadaşlarımın birinin doğum gününü de unutmuşum, kişisel tarihimde ilklerden biri! Hengame değil de bunuyorum ya da!
TİK TAK TİK TAK
Okulda telefonum hep sessizdedir benim. Perşembe günü, bir ara teneffüste telefona bakacağım tuttu, gördüm ki tez hocam aramış. Ne zamandır dönüt vermesini beklediğim literatür kısmı için görüşme planlayacağımızı düşünerek aradım kendisini. "Cuma gelebilecek misin?" dedi. "Sizinle görüşmeye mi?" diye sordum haliyle. "Yok, G. Hoca buradayken TİK yapalım, 26 Aralık'ta gelemeyebilirmiş." cevabını aldım yani bir gün sonra TİK olacağını haberini alıverdim!
Maceralı son TİK geçmişimden sonra, sürprizlere açığım, o yüzden sürekli Aralık'ta jüri olacağını hatırlattım hocama ama yine takvim şaştı. Emekli olduktan sonra İstanbul'da bir özel üniversitede göreve başlayan jürideki bir başka profesörün takvimine uymak durumunda kaldım bu kez. E tabii, TİK benim olsa da, kararlar benim dışımda!
Perşembe günü, zaten okul yorgunu, Cumalarım boş olmasa nasıl izin alacağımı düşünüp iyice gergin ama bir yandan da "Olsun da, kurtulayım!" kafasında geçti. Okulda müdür değişti, adam daha selam vermedi kimseye, gidip izin almak ya da rapor almamı isterse sabahtan doktora gitmek zorunda kalacaktım, düşündükçe hala sinir oluyorum emrivakiye.
Başı böyle olsa da, sonu iyi oldu neyse ki! Sabah erkenden hoca ile telefonlar ve görüşmeler ile bölünen bir görüşmemiz oldu, TİK için oda hazırlıklarını ve atıştıracakları bir şeyleri hazırlamak da benim işimdi o telaşta. Jüride, ağızlarından bal damladı hocaların. Hatta, tez danışmanım yeni bir şeyler yapmayı önerdiğinde, zaten yeterince yaptığımızı söyleyip onu da frenlediler. Üstüne, mezun olunca özel bir okulda çalışma önerisi de aldım. Devlet memuru zihniyetiyle havalara uçmadım ama düşünülmek gururumu okşadı:
Bütün bu hengamede, yakın arkadaşlarımın birinin doğum gününü de unutmuşum, kişisel tarihimde ilklerden biri! Hengame değil de bunuyorum ya da!
Maceralı son TİK geçmişimden sonra, sürprizlere açığım, o yüzden sürekli Aralık'ta jüri olacağını hatırlattım hocama ama yine takvim şaştı. Emekli olduktan sonra İstanbul'da bir özel üniversitede göreve başlayan jürideki bir başka profesörün takvimine uymak durumunda kaldım bu kez. E tabii, TİK benim olsa da, kararlar benim dışımda!
Perşembe günü, zaten okul yorgunu, Cumalarım boş olmasa nasıl izin alacağımı düşünüp iyice gergin ama bir yandan da "Olsun da, kurtulayım!" kafasında geçti. Okulda müdür değişti, adam daha selam vermedi kimseye, gidip izin almak ya da rapor almamı isterse sabahtan doktora gitmek zorunda kalacaktım, düşündükçe hala sinir oluyorum emrivakiye.
Başı böyle olsa da, sonu iyi oldu neyse ki! Sabah erkenden hoca ile telefonlar ve görüşmeler ile bölünen bir görüşmemiz oldu, TİK için oda hazırlıklarını ve atıştıracakları bir şeyleri hazırlamak da benim işimdi o telaşta. Jüride, ağızlarından bal damladı hocaların. Hatta, tez danışmanım yeni bir şeyler yapmayı önerdiğinde, zaten yeterince yaptığımızı söyleyip onu da frenlediler. Üstüne, mezun olunca özel bir okulda çalışma önerisi de aldım. Devlet memuru zihniyetiyle havalara uçmadım ama düşünülmek gururumu okşadı:
Bütün bu hengamede, yakın arkadaşlarımın birinin doğum gününü de unutmuşum, kişisel tarihimde ilklerden biri! Hengame değil de bunuyorum ya da!
8 Aralık 2014 Pazartesi
KİŞİSEL TARİHE YANLIŞLARLA DOLU NOT DÜŞMEK
Yuvadan döndüğüm gün, kardeşim ve eşi beni terminale bırakmak üzere eve geldiler. Babamla B. (kardeşimin eşi), Hakan Şükür'ün milletvekili olmasına rağmen sosyal medyada "bazı" yerine "bağzı" yazması, Türkçe'nin doğru kullanımı üzerine bir sohbete giriştiler.
Sosyal medyada, hali hazırda bir editörümüz de yokken, yanlışlar yapmak olası. Kendi kendimizin editörüyken aynı barizlikte yazım yanlışı yapan bloglara takıldı aklım. Hata yapan ama bunu yazılar boyunca sürdüren, doğal olarak yanlışlara takılmaktan okuyucunun okumasını zorlaştıran. Tez yazarken, dergilerde editörlük de yapan bir danışmana sahip olduğumdan noktalı virgülü yanlış kullansam uyarı alabiliyorum, daha çok dikkat etsem de bazen gözden kaçabiliyor ama dikkat etmeye çalışıyorum. Bahsettiğim bloglarda ise sanki dikkat konusunda bir ihmal var çünkü ısrarla değişmiyor hatalar. Ayrı yazılması gereken "ki" ve "de"ler kavuşmuş, birleşik yazılması gerekenlerse gurbete düşmüş, kesme işaretleri başka bir gezegene gitmiş...
Haber programlarında da alt yazılarda aynı hatalar yapılan bir ülkedeyiz, tamam ama kişisel tarihimize yanlışlarla dolu satırlarla iz bırakmaya çalışmak,önce kendimize, sonra okuyanlara haksızlık gibi geliyor.
Ben okuyucu olarak yazım yanlışlarına takılırım, içeriğe olan ilgimi kaybedip dikkatimi yazıya vermeye başlarım. Kalem ya da klavye kullanırken biraz özen beklerim. Bu, kişisel bir takıntı da olabilir, bir gereklilik de! Yoruma açık yani.
Sosyal medyada, hali hazırda bir editörümüz de yokken, yanlışlar yapmak olası. Kendi kendimizin editörüyken aynı barizlikte yazım yanlışı yapan bloglara takıldı aklım. Hata yapan ama bunu yazılar boyunca sürdüren, doğal olarak yanlışlara takılmaktan okuyucunun okumasını zorlaştıran. Tez yazarken, dergilerde editörlük de yapan bir danışmana sahip olduğumdan noktalı virgülü yanlış kullansam uyarı alabiliyorum, daha çok dikkat etsem de bazen gözden kaçabiliyor ama dikkat etmeye çalışıyorum. Bahsettiğim bloglarda ise sanki dikkat konusunda bir ihmal var çünkü ısrarla değişmiyor hatalar. Ayrı yazılması gereken "ki" ve "de"ler kavuşmuş, birleşik yazılması gerekenlerse gurbete düşmüş, kesme işaretleri başka bir gezegene gitmiş...
Haber programlarında da alt yazılarda aynı hatalar yapılan bir ülkedeyiz, tamam ama kişisel tarihimize yanlışlarla dolu satırlarla iz bırakmaya çalışmak,önce kendimize, sonra okuyanlara haksızlık gibi geliyor.
KİŞİSEL TARİHE YANLIŞLARLA DOLU NOT DÜŞMEK
Yuvadan döndüğüm gün, kardeşim ve eşi beni terminale bırakmak üzere eve geldiler. Babamla B. (kardeşimin eşi), Hakan Şükür'ün milletvekili olmasına rağmen sosyal medyada "bazı" yerine "bağzı" yazması, Türkçe'nin doğru kullanımı üzerine bir sohbete giriştiler.
Sosyal medyada, hali hazırda bir editörümüz de yokken, yanlışlar yapmak olası. Kendi kendimizin editörüyken aynı barizlikte yazım yanlışı yapan bloglara takıldı aklım. Hata yapan ama bunu yazılar boyunca sürdüren, doğal olarak yanlışlara takılmaktan okuyucunun okumasını zorlaştıran. Tez yazarken, dergilerde editörlük de yapan bir danışmana sahip olduğumdan noktalı virgülü yanlış kullansam uyarı alabiliyorum, daha çok dikkat etsem de bazen gözden kaçabiliyor ama dikkat etmeye çalışıyorum. Bahsettiğim bloglarda ise sanki dikkat konusunda bir ihmal var çünkü ısrarla değişmiyor hatalar. Ayrı yazılması gereken "ki" ve "de"ler kavuşmuş, birleşik yazılması gerekenlerse gurbete düşmüş, kesme işaretleri başka bir gezegene gitmiş...
Haber programlarında da alt yazılarda aynı hatalar yapılan bir ülkedeyiz, tamam ama kişisel tarihimize yanlışlarla dolu satırlarla iz bırakmaya çalışmak,önce kendimize, sonra okuyanlara haksızlık gibi geliyor.
Ben okuyucu olarak yazım yanlışlarına takılırım, içeriğe olan ilgimi kaybedip dikkatimi yazıya vermeye başlarım. Kalem ya da klavye kullanırken biraz özen beklerim. Bu, kişisel bir takıntı da olabilir, bir gereklilik de! Yoruma açık yani.
Sosyal medyada, hali hazırda bir editörümüz de yokken, yanlışlar yapmak olası. Kendi kendimizin editörüyken aynı barizlikte yazım yanlışı yapan bloglara takıldı aklım. Hata yapan ama bunu yazılar boyunca sürdüren, doğal olarak yanlışlara takılmaktan okuyucunun okumasını zorlaştıran. Tez yazarken, dergilerde editörlük de yapan bir danışmana sahip olduğumdan noktalı virgülü yanlış kullansam uyarı alabiliyorum, daha çok dikkat etsem de bazen gözden kaçabiliyor ama dikkat etmeye çalışıyorum. Bahsettiğim bloglarda ise sanki dikkat konusunda bir ihmal var çünkü ısrarla değişmiyor hatalar. Ayrı yazılması gereken "ki" ve "de"ler kavuşmuş, birleşik yazılması gerekenlerse gurbete düşmüş, kesme işaretleri başka bir gezegene gitmiş...
Haber programlarında da alt yazılarda aynı hatalar yapılan bir ülkedeyiz, tamam ama kişisel tarihimize yanlışlarla dolu satırlarla iz bırakmaya çalışmak,önce kendimize, sonra okuyanlara haksızlık gibi geliyor.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)