TATİL etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
TATİL etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

1 Şubat 2015 Pazar

MOLA

Ne zamandır tembellik edip.yazmadım, farkındayım. Diğer blogları okumaya devam ettim ama bilgisayar açmak bile gelmedi içimden. Telefonla yazayım bari deyip yazıyorum şimdi de. Benim için büyük, insanlık için ufacık bir adım:)))   
                                                                                                            Tatil başlarken nasıl heyecanlanıp tezle ilgili çalışmayı planlamışsam yüklenip geldim. Yine kafam yapilacak islerle dolu ama tatil yine de tatil. Okumaya, uyumaya, aile ile vakit geçirmeye, teknojiye ara vermeye birebir. Bütün yılı tatilsiz geçiren bir sürü insanın varlığını bilerek az da kalsa yasasın tatil diyorum.

MOLA

Ne zamandır tembellik edip.yazmadım, farkındayım. Diğer blogları okumaya devam ettim ama bilgisayar açmak bile gelmedi içimden. Telefonla yazayım bari deyip yazıyorum şimdi de. Benim için büyük, insanlık için ufacık bir adım:)))   
                                                                                                            Tatil başlarken nasıl heyecanlanıp tezle ilgili çalışmayı planlamışsam yüklenip geldim. Yine kafam yapilacak islerle dolu ama tatil yine de tatil. Okumaya, uyumaya, aile ile vakit geçirmeye, teknojiye ara vermeye birebir. Bütün yılı tatilsiz geçiren bir sürü insanın varlığını bilerek az da kalsa yasasın tatil diyorum.

4 Ekim 2014 Cumartesi

DALYA

Bu benim 100. yazımmış! Evimdeyim, hepimiz bir araya gelebildik:) Evden uzakta olduğum zaman diliminde yani hayatımın yarısında olduğu gibi, bayramlar benim için eve kavuşma vakitleri. Sevmediğim doğu ilinde tayinimin çıkmasını beklediğim günlere denk gelen tek bayram haricinde, tüm bayramlarda ailemle yan yanaydım. Dini ya da milli anlamı hep geri planda kalmıştır bu yüzden bayramlarımın. 

100. yazıyı da, eve kavuşmanın sevinciyle yazayım diye beklettim, bekledim. Dalya derken evde olayım istedim. Salıdan beri buradayım, huzurluyum. Küçük atışmalara başlayacak kadar alıştım ev haline:) 

İyi bayramlar, iyi tatiller, nice 100ler :)

DALYA

Bu benim 100. yazımmış! Evimdeyim, hepimiz bir araya gelebildik:) Evden uzakta olduğum zaman diliminde yani hayatımın yarısında olduğu gibi, bayramlar benim için eve kavuşma vakitleri. Sevmediğim doğu ilinde tayinimin çıkmasını beklediğim günlere denk gelen tek bayram haricinde, tüm bayramlarda ailemle yan yanaydım. Dini ya da milli anlamı hep geri planda kalmıştır bu yüzden bayramlarımın. 

100. yazıyı da, eve kavuşmanın sevinciyle yazayım diye beklettim, bekledim. Dalya derken evde olayım istedim. Salıdan beri buradayım, huzurluyum. Küçük atışmalara başlayacak kadar alıştım ev haline:) 

İyi bayramlar, iyi tatiller, nice 100ler :)

3 Eylül 2014 Çarşamba

DÖNÜŞ ÜSTÜNE

Tatil bitti, geriye döndüm! Bayrama kadar özlemle dolu günler başladı yani. Giderken filtresi elimde kalan, su boşaltamayan makinem ve tez bitince nasılsa taşınacağım, taşınırken daha öncekini de nakliyeciler oraya buraya çarpmıştı diye yenisini almamam, lojmanda bu yıl kalmaya devam edip edememe durumu, tez için veri toplama telaşının devamı (ne uzun sürdü Yarabbi!), okul açılana kadar elimize geçmeyip okulun ilk günü elime tutuşturulacak ders programının ne olacağı endişesi, 2 aydır boş olan evi temizleme... Yuvadan (yuvaya değil!) dönüş, tüm yetişkinlik sorumluluklarını sırtlanmak demek benim için anlayacağınız.

Sorumluluklar yüklenmek, bu sorumlulukların üstesinden gelmeye çalışmak zor da olsa güzel yine de. Hayat hep tatildeki gibi olsa, babam çayı demlese, annem kahvaltıyı hazırlasa şeklinde geçmez hayat! Farkındayım. Tatilde de yapacaklarımın listesini düşünüp kafamı yorsam da, eyleme geçmeme lüksüm vardı, galiba bunu arıyorum. Ailemin özlemiyle birleşince, tatilin bitmesi zor geldi. Yıllardır aynı ruh haliyle başlıyorum yeni eğitim-öğretim yılına. Alıştım ama kanıksayamadım. Ben kolay kolay kanıksayabilen  biri değilim ne de olsa. İnsanları da, olayları da!

DÖNÜŞ ÜSTÜNE

Tatil bitti, geriye döndüm! Bayrama kadar özlemle dolu günler başladı yani. Giderken filtresi elimde kalan, su boşaltamayan makinem ve tez bitince nasılsa taşınacağım, taşınırken daha öncekini de nakliyeciler oraya buraya çarpmıştı diye yenisini almamam, lojmanda bu yıl kalmaya devam edip edememe durumu, tez için veri toplama telaşının devamı (ne uzun sürdü Yarabbi!), okul açılana kadar elimize geçmeyip okulun ilk günü elime tutuşturulacak ders programının ne olacağı endişesi, 2 aydır boş olan evi temizleme... Yuvadan (yuvaya değil!) dönüş, tüm yetişkinlik sorumluluklarını sırtlanmak demek benim için anlayacağınız.

Sorumluluklar yüklenmek, bu sorumlulukların üstesinden gelmeye çalışmak zor da olsa güzel yine de. Hayat hep tatildeki gibi olsa, babam çayı demlese, annem kahvaltıyı hazırlasa şeklinde geçmez hayat! Farkındayım. Tatilde de yapacaklarımın listesini düşünüp kafamı yorsam da, eyleme geçmeme lüksüm vardı, galiba bunu arıyorum. Ailemin özlemiyle birleşince, tatilin bitmesi zor geldi. Yıllardır aynı ruh haliyle başlıyorum yeni eğitim-öğretim yılına. Alıştım ama kanıksayamadım. Ben kolay kolay kanıksayabilen  biri değilim ne de olsa. İnsanları da, olayları da!

19 Ağustos 2014 Salı

ÇOCUKLU OTOBÜSLER VE YOLCULUK HALLERİ

Tam yola çıkmadan önce bir arkadaşım, kendi can sıkıcı yolculuğundan dem vurup insanın eşini seçebiliyorken yanındaki yolcuyu seçememesinin acınasılığına vurgu yapan bir söz paylaşmış. Ben neyse ki seçebildim bu sefer. Annemi de ikna edip bir kaç güne sığdırdığımız şehir dışı tatile giderken...

Otobüs çocuk parkı gibiydi. Yan yana koltuklarda anne üstü çocuk, anne üstü çocuk. Biletler pahalı ama öyle de yola bu şekilde nasıl katlanacakları bize bile dert oldu rahat oturduğumuz halde. Sıcak da cabası. Kalabalıkta çocuk varlığına ve sesine tahammülsüz biri değilim, eğer anne-baba gürültüden ve haylazlıktan rahatsız olup olaylara müdahale ediyorsa. Yok eğer, "Bizim sevimli yumurcak(!), tabii ki haylazlık yapacak, milletin başını şişirecek, millet de buna katlanmak zorunda."  zihniyetine hakim ve duyarsızsa çocuklar değil de, onlar sinirimi bozuyor. Yetişkine kızıyorum anlayacağınız. Onu sen dünyaya getirmeyi seçtin, bana gürültüye hazır olup olmadığımı sormadan! "Dünya yeterince kalabalık, bu kadar çoğalma." deme şansım olurdu sorsaydın! 

Yol boyunca, sinirlerimizi zıplatacak bir aşırı gürültü durumu olmadı neyse ki. Doğaları gereği, acıkıp, sıkılıp, altlarını pisletip ağladı yumurcaklar ama ön koltukta oturan anne, 21 aylık kızı azıcık mızıldansa memesini dayadı ağzına. Biz, kızı "yaşartman dana" görünüşünden ve konuşmasından 2,5- 3 yaşlarında sandık önce. O yaştaki çocuğa, habire üstünü çarşafla örte örte memesini dayayan anneye ifrit oldum ben. Annem çok yadırgamadı, kadının kolayına geldiğini söyledi ama biraz zorlasan ergenliğe girecek çocuklara da böyle şapırdata şapırdata meme emdirmek sinirimi bozuyor benim. Elimde değil. Kulağım şapırtıya takılıyor. Bir arkadaşım da, yürüyen, koşan, konuşan çocuğuna  anne sütü veriyordu. Ben yüzümü ekşitince, çocuk sahibi ve beni yakından tanıyan bir başka arkadaşım "Sen çocuk sahibi olma !" demişti halime gülerek. Hadi anne sütü sağlıklı da, bir sonu olmalı kamuya açık yerlerde şapırdatttırmanın. Rahat da değil üstelik, başına kadar çarşafı ört, ne yaptığın zaten belli! Yol tutmadı da, bu durum tuttu beni. 

ÇOCUKLU OTOBÜSLER VE YOLCULUK HALLERİ

Tam yola çıkmadan önce bir arkadaşım, kendi can sıkıcı yolculuğundan dem vurup insanın eşini seçebiliyorken yanındaki yolcuyu seçememesinin acınasılığına vurgu yapan bir söz paylaşmış. Ben neyse ki seçebildim bu sefer. Annemi de ikna edip bir kaç güne sığdırdığımız şehir dışı tatile giderken...

Otobüs çocuk parkı gibiydi. Yan yana koltuklarda anne üstü çocuk, anne üstü çocuk. Biletler pahalı ama öyle de yola bu şekilde nasıl katlanacakları bize bile dert oldu rahat oturduğumuz halde. Sıcak da cabası. Kalabalıkta çocuk varlığına ve sesine tahammülsüz biri değilim, eğer anne-baba gürültüden ve haylazlıktan rahatsız olup olaylara müdahale ediyorsa. Yok eğer, "Bizim sevimli yumurcak(!), tabii ki haylazlık yapacak, milletin başını şişirecek, millet de buna katlanmak zorunda."  zihniyetine hakim ve duyarsızsa çocuklar değil de, onlar sinirimi bozuyor. Yetişkine kızıyorum anlayacağınız. Onu sen dünyaya getirmeyi seçtin, bana gürültüye hazır olup olmadığımı sormadan! "Dünya yeterince kalabalık, bu kadar çoğalma." deme şansım olurdu sorsaydın! 

Yol boyunca, sinirlerimizi zıplatacak bir aşırı gürültü durumu olmadı neyse ki. Doğaları gereği, acıkıp, sıkılıp, altlarını pisletip ağladı yumurcaklar ama ön koltukta oturan anne, 21 aylık kızı azıcık mızıldansa memesini dayadı ağzına. Biz, kızı "yaşartman dana" görünüşünden ve konuşmasından 2,5- 3 yaşlarında sandık önce. O yaştaki çocuğa, habire üstünü çarşafla örte örte memesini dayayan anneye ifrit oldum ben. Annem çok yadırgamadı, kadının kolayına geldiğini söyledi ama biraz zorlasan ergenliğe girecek çocuklara da böyle şapırdata şapırdata meme emdirmek sinirimi bozuyor benim. Elimde değil. Kulağım şapırtıya takılıyor. Bir arkadaşım da, yürüyen, koşan, konuşan çocuğuna  anne sütü veriyordu. Ben yüzümü ekşitince, çocuk sahibi ve beni yakından tanıyan bir başka arkadaşım "Sen çocuk sahibi olma !" demişti halime gülerek. Hadi anne sütü sağlıklı da, bir sonu olmalı kamuya açık yerlerde şapırdatttırmanın. Rahat da değil üstelik, başına kadar çarşafı ört, ne yaptığın zaten belli! Yol tutmadı da, bu durum tuttu beni. 

6 Ağustos 2014 Çarşamba

AĞUSTOS BİR GELDİ, PİR GELDİ

Temmuz ortalarından itibaren benim için geri sayımım başlar. Birlikte şu kadar gün kaldığını, denizi şu kadar zaman göremeyeceğimi söylenir dururum. Cerenmus'un bahsettiği yaşamın Temmuz, Ağustos ve sonra gelecekse diğer dönemleri ile ilgili bir derdim yok ama Ağuıstos'ta bilet ayarlama, boş eve dönüp evi temizleme gibi çabuk çözülecek sorunları dert ederim yıllardır. Bu sorunların asıl kaynağı özlemle baş etme, bunun farkındayım ama terzi ve sökük meselesi işte!

Ağustos geldi pir geldi zaten. Kuzenin kına ve nikahı gibi zorunlu bir etkinlik dolayısıyla il dışına çıkmak gerekti ailecek. Zaten sevmiyorum bu teraneleri ama kuzenin hatrına gittik, toplumsal varlıklarız ya bir de, aman ayıp olmasın.  Minnoş, havale geçirip durduğu için il dışına ilk kez sağlık sorunları nedeniyle çıkmıştı, o da Ankara kırsalına. Bu kez, Öğrenen Anne'nin Seyşeller tatilini falan örnek verip gaza getirdik anne ve babasını, Amasra'da ev tutuldu birkaç günlüğüne. Tabii hepimiz öğrenen anneanne, dede, teyzeler ve enişte olarak gördük ki, Minnoş'un şansına yağmurlu giden hava sağlığına da iyi gelmedi. Erken dönülen tatilde zaten nanemolla olan Minnoş, dün geceyi hastanede geçirdi. Teyzesi benden gelen astıma yatkın alerjik bünye, ömrümüzden ömür aldı. Nefes alırken zorlandığını görmek, nefesimizi tıkadı.  "Hastanelerin yokluğunu görmeyelim ama yolumuz da düşmesin." temennileriyle atlattık bu süreci de. Tekrarı olmasın.Evde olmak güzel:)

AĞUSTOS BİR GELDİ, PİR GELDİ

Temmuz ortalarından itibaren benim için geri sayımım başlar. Birlikte şu kadar gün kaldığını, denizi şu kadar zaman göremeyeceğimi söylenir dururum. Cerenmus'un bahsettiği yaşamın Temmuz, Ağustos ve sonra gelecekse diğer dönemleri ile ilgili bir derdim yok ama Ağuıstos'ta bilet ayarlama, boş eve dönüp evi temizleme gibi çabuk çözülecek sorunları dert ederim yıllardır. Bu sorunların asıl kaynağı özlemle baş etme, bunun farkındayım ama terzi ve sökük meselesi işte!

Ağustos geldi pir geldi zaten. Kuzenin kına ve nikahı gibi zorunlu bir etkinlik dolayısıyla il dışına çıkmak gerekti ailecek. Zaten sevmiyorum bu teraneleri ama kuzenin hatrına gittik, toplumsal varlıklarız ya bir de, aman ayıp olmasın.  Minnoş, havale geçirip durduğu için il dışına ilk kez sağlık sorunları nedeniyle çıkmıştı, o da Ankara kırsalına. Bu kez, Öğrenen Anne'nin Seyşeller tatilini falan örnek verip gaza getirdik anne ve babasını, Amasra'da ev tutuldu birkaç günlüğüne. Tabii hepimiz öğrenen anneanne, dede, teyzeler ve enişte olarak gördük ki, Minnoş'un şansına yağmurlu giden hava sağlığına da iyi gelmedi. Erken dönülen tatilde zaten nanemolla olan Minnoş, dün geceyi hastanede geçirdi. Teyzesi benden gelen astıma yatkın alerjik bünye, ömrümüzden ömür aldı. Nefes alırken zorlandığını görmek, nefesimizi tıkadı.  "Hastanelerin yokluğunu görmeyelim ama yolumuz da düşmesin." temennileriyle atlattık bu süreci de. Tekrarı olmasın.Evde olmak güzel:)

22 Temmuz 2014 Salı

KURULAR- YAŞLAR

Bugün televizyonu açar açmaz, haberlerde Hakkari'de sokağa çıkma yasağının kalktığına dair bir anons duydum. Ben kaç gündür televizyondan uzak teyze rolümle güle oynaya, şebeklik yapa yapa (Kardeşim, öğrencilerimin bu halimi görseler şoke olacaklarını söylüyor:), bu güzel yaz günleri ve tatil bitmesin deyip mutlu mesut yaşarken, aşiretler arası çatışmaya dönen kavgayı bastırmanın yolunu sade vatandaşı eve tıkmakta bulan devlet gerçeği varmış da habersizmişim.

Oruç başınıza vurur, evden çıkmazsınız; canınız istemez, çıkmazsınız; sıcak rahatsız eder, çıkmazsınız da, bu yüzyılda hala aşiret gerçeği yüzünden evden çıkamamak da ne yahu?!!! Aşiret üyeleri, daha güçlü, daha saldırgan, daha tehlikeli diye al sen olayla ilgisi olmayan insanları eve hapset, hem de gece yarılarına kadar. Kurunun yanında yaşın yanması değil bu, tam anlamıyla kuru için yaşın yanması. Bu ülke gerçekten çok güzel yerler ve insanlarla dolu ama bir o kadar da, haksızlıkla. İnsanlıktan nasibini alamamış bir avuç insan, çoğunluğun özgürlüğünü kısıtlayabiliyor baksanıza!

KURULAR- YAŞLAR

Bugün televizyonu açar açmaz, haberlerde Hakkari'de sokağa çıkma yasağının kalktığına dair bir anons duydum. Ben kaç gündür televizyondan uzak teyze rolümle güle oynaya, şebeklik yapa yapa (Kardeşim, öğrencilerimin bu halimi görseler şoke olacaklarını söylüyor:), bu güzel yaz günleri ve tatil bitmesin deyip mutlu mesut yaşarken, aşiretler arası çatışmaya dönen kavgayı bastırmanın yolunu sade vatandaşı eve tıkmakta bulan devlet gerçeği varmış da habersizmişim.

Oruç başınıza vurur, evden çıkmazsınız; canınız istemez, çıkmazsınız; sıcak rahatsız eder, çıkmazsınız da, bu yüzyılda hala aşiret gerçeği yüzünden evden çıkamamak da ne yahu?!!! Aşiret üyeleri, daha güçlü, daha saldırgan, daha tehlikeli diye al sen olayla ilgisi olmayan insanları eve hapset, hem de gece yarılarına kadar. Kurunun yanında yaşın yanması değil bu, tam anlamıyla kuru için yaşın yanması. Bu ülke gerçekten çok güzel yerler ve insanlarla dolu ama bir o kadar da, haksızlıkla. İnsanlıktan nasibini alamamış bir avuç insan, çoğunluğun özgürlüğünü kısıtlayabiliyor baksanıza!

17 Temmuz 2014 Perşembe

KUTLAMALAR HAFTASI ve BA MİNNOŞU

2 gündür bilgisayarı açmadan yaşıyorum. Kelimelik oynadığımız arkadaşlarım merak edip sohbet kısmına not düşmüş, nerelerde olduğumu sormuş, biri aradı hatta:) Biz bu kadar sık arayıp sorar mıydık birbirimizi? İyi oldu gerçi.
 Annemin de güzel yaptığı ıspanaklı pasta görseli.


Deniz ayağının altındayken denize girme, onu  izle, kitap oku, yeğenin (Ba ya da Minnoş diyeyim, böyle "kocacığım kocacığım" diyen tipler gibi sinir oldum kendime "yeğenim" derken, ondan izin almadan adını da kullanamam:) ile oyna derken günler geçedursun, bu hafta 2 özel gün var ailede. Bizimkilerin 39. evlilik yıldönümü (39 dile kolay, bizim kuşağa zor) ve kardeşimin eşinin doğum günü. Ayın 13.ünde Ba, anneanne ve dedesine aldığımız pastanın  mumlarını üfledi. Şimdi her şeyden habersiz bir şekilde uyuyor, akşama bir pasta daha üfleyecek. O. nun da(doğum günü kişisi) kutlamadan haberi yok, kardeşimle kahvaltıya davetli olduğunu zannediyor. Doğum günü 19 Temmuz ama sınav için Ankara'ya gidecekleri için erkene aldık kutlamayı. Babam, sipariş pastayı aldı, üzerinde Ba.'nın dilinden bir mesaj olan pastayı. Nerede ne zaman kutlama olacaksa, nerede pasta ve mum varsa, başrolde Ba!

KUTLAMALAR HAFTASI ve BA MİNNOŞU

2 gündür bilgisayarı açmadan yaşıyorum. Kelimelik oynadığımız arkadaşlarım merak edip sohbet kısmına not düşmüş, nerelerde olduğumu sormuş, biri aradı hatta:) Biz bu kadar sık arayıp sorar mıydık birbirimizi? İyi oldu gerçi.
 Annemin de güzel yaptığı ıspanaklı pasta görseli.


Deniz ayağının altındayken denize girme, onu  izle, kitap oku, yeğenin (Ba ya da Minnoş diyeyim, böyle "kocacığım kocacığım" diyen tipler gibi sinir oldum kendime "yeğenim" derken, ondan izin almadan adını da kullanamam:) ile oyna derken günler geçedursun, bu hafta 2 özel gün var ailede. Bizimkilerin 39. evlilik yıldönümü (39 dile kolay, bizim kuşağa zor) ve kardeşimin eşinin doğum günü. Ayın 13.ünde Ba, anneanne ve dedesine aldığımız pastanın  mumlarını üfledi. Şimdi her şeyden habersiz bir şekilde uyuyor, akşama bir pasta daha üfleyecek. O. nun da(doğum günü kişisi) kutlamadan haberi yok, kardeşimle kahvaltıya davetli olduğunu zannediyor. Doğum günü 19 Temmuz ama sınav için Ankara'ya gidecekleri için erkene aldık kutlamayı. Babam, sipariş pastayı aldı, üzerinde Ba.'nın dilinden bir mesaj olan pastayı. Nerede ne zaman kutlama olacaksa, nerede pasta ve mum varsa, başrolde Ba!

6 Temmuz 2014 Pazar

YAZIM GELDİ:)


Pazartesi günü ses kısıklığı ve boğaz ağrısı eşliğindeki halsizliğim de engel olamadı keyfimin kaçmasına. Yaşasın!Tez hocam, yazdıklarımı beğenmiş, üstüne örneklem sayısının artması için girişimlerde bulunmuş, bir de sayı artmasa da mevcut sayının yeterli olduğunu kaynaklarla destekleyince biraz daha ılımlı bir hale gelmişken hissettiklerim öyle bir gönül rahatlığı ki sormayın. (Kadıncağız bir de elleriyle topladığı dutları getirmiş son görüşmemizde. böyle bizim ilişkimiz, ortası, dengesi yok:) Gerçi, bir şeyler yolunda gitmeseydi de, tatil gelmiş, eve ve aileme kavuşmuşum, telafi ederdi ruhum bu durumu.

Aylakça, balkondan görünen denize karşı ayaklarımı uzatıp gün ışığında (zaten sağlıklı olmayan gözlerim doktorada çok yoruldu, gözlerimi kısmadan yapay ışıkta zor okumak) kitap okumak, aylardır hayalimdi. Günlerdir, yeğenimle oynamak, ailemle sohbet etmek, uzun zamandır onları özlememişim gibi sivrileşmek ve yeme-içme gibi temel ihtiyaçlar dışında arayanların beni bulduğu yer, balkon. Telefonu bir kenara atmak, bilgisayarı seyrek açmak, sıcaktan kavrulurken istemezsem dışarı çıkmamak ne lüks.Tüm hayatım böyle geçse, lüks olmaktan öte sıkıcı bir şey haline gelebilir ama özlemle beklenince tadından yenmiyor.

YAZIM GELDİ:)


Pazartesi günü ses kısıklığı ve boğaz ağrısı eşliğindeki halsizliğim de engel olamadı keyfimin kaçmasına. Yaşasın!Tez hocam, yazdıklarımı beğenmiş, üstüne örneklem sayısının artması için girişimlerde bulunmuş, bir de sayı artmasa da mevcut sayının yeterli olduğunu kaynaklarla destekleyince biraz daha ılımlı bir hale gelmişken hissettiklerim öyle bir gönül rahatlığı ki sormayın. (Kadıncağız bir de elleriyle topladığı dutları getirmiş son görüşmemizde. böyle bizim ilişkimiz, ortası, dengesi yok:) Gerçi, bir şeyler yolunda gitmeseydi de, tatil gelmiş, eve ve aileme kavuşmuşum, telafi ederdi ruhum bu durumu.

Aylakça, balkondan görünen denize karşı ayaklarımı uzatıp gün ışığında (zaten sağlıklı olmayan gözlerim doktorada çok yoruldu, gözlerimi kısmadan yapay ışıkta zor okumak) kitap okumak, aylardır hayalimdi. Günlerdir, yeğenimle oynamak, ailemle sohbet etmek, uzun zamandır onları özlememişim gibi sivrileşmek ve yeme-içme gibi temel ihtiyaçlar dışında arayanların beni bulduğu yer, balkon. Telefonu bir kenara atmak, bilgisayarı seyrek açmak, sıcaktan kavrulurken istemezsem dışarı çıkmamak ne lüks.Tüm hayatım böyle geçse, lüks olmaktan öte sıkıcı bir şey haline gelebilir ama özlemle beklenince tadından yenmiyor.

3 Mayıs 2014 Cumartesi

LEYLEK HAVADA...GÖÇMEN KUŞ YOLLARDA...

Geçen perşembeden beri toplamda 3 bölge arasında yolculuk halinde olduğumdan, blog yazmak bir yana mesaj kutuma gelen 2 yorumu bile sonradan görüp cevaplayabildim (Teknik aksaklığı da bertaraf edip yorum almak çok iyi geldi:)
Bu mevsimde, göçmen kuşlar misali hafta sonlarına da olsa sıkıştırdığım mini tatiller yapma ihtiyacım hasıl olur.Kuzenime göre, bu mevsim benim "Paskalya Bayramı'm":) Bu sefer kaç haftadır, "Bu hafta uygun değil, sonra gideyim." dediğim İstanbul'a, 10 yılımı geçirdiğim vazgeçilmezime gittim. Çok da planlı olmadı bu seyahat. Akşam kuzenimle yazışırken "Yüz yüze konuşalım." dedik. O gelemiyordu,"Gel" dedi. Üstüne bir arkadaşım, ne zaman oraya gideceğimi sordu, zaten erteleyip duruyordum, geceden sırt çantamı hazırladım ama yorgun olursam gitmemeye karar veririm diye bilet falan ayırtmadım. Sabah kalktım, boynum tutuktu, okula gittim, bir enerji, bir enerji, okul sonrası atladım gittim terminale. Cuma günüm boş benim, perşembe akşam kurs vardı, ilk defa ektim vicdan azabı duyarak ama "Bu aralar hocalar bile ekiyor kursu!" diye de kendimi rahatlatarak. Züğürt tesellisi, kendini kandırma, adı neyse işte ondan:) Eğitim-öğretim işlerine bir mola verdim yani.


Pazar günü dönsem de, araya bol sohbetli,hasret gidermeli (10 ay olmuş!) gezmeli hatta bir de kültürel etkinlikli - Orhan Veli 100 yaşında sergisi, Onu da sonra anlatırım:)- bir tatil sıkıştırdım. Çok iyi geldi.Yetmedi, salı günü uzun zamandır beklediğim alerji testini olmaya doktora gittim, doktor astıma yatkınlık buldu, "Astımsınız diyemem ama değilsiniz de diyemem." mealli bir açıklama yaptı. Rapor aldım 2 gün, perşembe 1 Mayıs tatilini de fırsat bilip Zonguldak'a geldim nekahat evresinde. 1 saniye farkla hızlı treni kaçırdığım bir yolculukla ulaştım yuvaya. Murhpy eksik olmasın!


LEYLEK HAVADA...GÖÇMEN KUŞ YOLLARDA...

Geçen perşembeden beri toplamda 3 bölge arasında yolculuk halinde olduğumdan, blog yazmak bir yana mesaj kutuma gelen 2 yorumu bile sonradan görüp cevaplayabildim (Teknik aksaklığı da bertaraf edip yorum almak çok iyi geldi:)
Bu mevsimde, göçmen kuşlar misali hafta sonlarına da olsa sıkıştırdığım mini tatiller yapma ihtiyacım hasıl olur.Kuzenime göre, bu mevsim benim "Paskalya Bayramı'm":) Bu sefer kaç haftadır, "Bu hafta uygun değil, sonra gideyim." dediğim İstanbul'a, 10 yılımı geçirdiğim vazgeçilmezime gittim. Çok da planlı olmadı bu seyahat. Akşam kuzenimle yazışırken "Yüz yüze konuşalım." dedik. O gelemiyordu,"Gel" dedi. Üstüne bir arkadaşım, ne zaman oraya gideceğimi sordu, zaten erteleyip duruyordum, geceden sırt çantamı hazırladım ama yorgun olursam gitmemeye karar veririm diye bilet falan ayırtmadım. Sabah kalktım, boynum tutuktu, okula gittim, bir enerji, bir enerji, okul sonrası atladım gittim terminale. Cuma günüm boş benim, perşembe akşam kurs vardı, ilk defa ektim vicdan azabı duyarak ama "Bu aralar hocalar bile ekiyor kursu!" diye de kendimi rahatlatarak. Züğürt tesellisi, kendini kandırma, adı neyse işte ondan:) Eğitim-öğretim işlerine bir mola verdim yani.


Pazar günü dönsem de, araya bol sohbetli,hasret gidermeli (10 ay olmuş!) gezmeli hatta bir de kültürel etkinlikli - Orhan Veli 100 yaşında sergisi, Onu da sonra anlatırım:)- bir tatil sıkıştırdım. Çok iyi geldi.Yetmedi, salı günü uzun zamandır beklediğim alerji testini olmaya doktora gittim, doktor astıma yatkınlık buldu, "Astımsınız diyemem ama değilsiniz de diyemem." mealli bir açıklama yaptı. Rapor aldım 2 gün, perşembe 1 Mayıs tatilini de fırsat bilip Zonguldak'a geldim nekahat evresinde. 1 saniye farkla hızlı treni kaçırdığım bir yolculukla ulaştım yuvaya. Murhpy eksik olmasın!


22 Nisan 2014 Salı

EN SEVDİĞİM TOPLUMSAL ROL: TEYZELİK

Yeğenim (minnoşumuz), 2 gün sonra tam 1.5 yaşında olacak. Bir yandan Çocuk Bayramı, bir yandan da buçuklu doğum günü için geçen Cuma ona bir kart attım. Geçen yıl da 6 aylıkken kart atmıştım yıllar sonraya anı kalsın diye.İlk çocuk olduğumdan mıdır nedir, ilk kitabını ben alayım, onun ağzından ailenin kadınlarına ilk ben Anneler Günü kartı yazayım gibi telaşlarım var. Hep bir özel an, anı biriktirme telaşı!

Yakaladığım her fırsatta yuvama dönmeye, netten görüşmeye çalışsam da yeğenimden uzakta olmak, onun gelişim evrelerine seyrek aralıklarla tanıklık etmek inanılmaz bir vicdan azabı yaşamama neden oluyor. Doktora uğruna, tez danışmanımla daha rahat görüşeyim diye biraz daha uzakta kalmak zor geliyor. Yıllar sonra, "kesin dönüş"ten bahsetmeye başlamış durumdayım bu yüzden. Oysa ben, her fırsatta koşarak gitmeye alıştığım şehre yerleşmeyip misafir olmaya alışkınım yıllardır.Bir yandan, zaten sevdiklerinin başına bir şeyler gelmesinden deli gibi korkan ben, yeni endişeler ve korkular geliştirme rekorları kırıyorum.Bir yandan da hayalden hayale koşuyorum. Birlikte çıkacağımız tatilleri, üniversitede yanımda okumasını (demek ki yine farklı bir şehirde olacağım:)falan hayal ederken yakalıyorum kendimi. 2 teyzeye sahip olduğu için, hayallerime ortak koşan da var. Kardeşimle onun dahil olduğu tatil planlarını kendi adımıza ayrı ayrı yaptığımızı fark ediyoruz.Hayali bile güzel geliyor. 

Teyze olmak ne acayip bir şeymiş!



EN SEVDİĞİM TOPLUMSAL ROL: TEYZELİK

Yeğenim (minnoşumuz), 2 gün sonra tam 1.5 yaşında olacak. Bir yandan Çocuk Bayramı, bir yandan da buçuklu doğum günü için geçen Cuma ona bir kart attım. Geçen yıl da 6 aylıkken kart atmıştım yıllar sonraya anı kalsın diye.İlk çocuk olduğumdan mıdır nedir, ilk kitabını ben alayım, onun ağzından ailenin kadınlarına ilk ben Anneler Günü kartı yazayım gibi telaşlarım var. Hep bir özel an, anı biriktirme telaşı!

Yakaladığım her fırsatta yuvama dönmeye, netten görüşmeye çalışsam da yeğenimden uzakta olmak, onun gelişim evrelerine seyrek aralıklarla tanıklık etmek inanılmaz bir vicdan azabı yaşamama neden oluyor. Doktora uğruna, tez danışmanımla daha rahat görüşeyim diye biraz daha uzakta kalmak zor geliyor. Yıllar sonra, "kesin dönüş"ten bahsetmeye başlamış durumdayım bu yüzden. Oysa ben, her fırsatta koşarak gitmeye alıştığım şehre yerleşmeyip misafir olmaya alışkınım yıllardır.Bir yandan, zaten sevdiklerinin başına bir şeyler gelmesinden deli gibi korkan ben, yeni endişeler ve korkular geliştirme rekorları kırıyorum.Bir yandan da hayalden hayale koşuyorum. Birlikte çıkacağımız tatilleri, üniversitede yanımda okumasını (demek ki yine farklı bir şehirde olacağım:)falan hayal ederken yakalıyorum kendimi. 2 teyzeye sahip olduğu için, hayallerime ortak koşan da var. Kardeşimle onun dahil olduğu tatil planlarını kendi adımıza ayrı ayrı yaptığımızı fark ediyoruz.Hayali bile güzel geliyor. 

Teyze olmak ne acayip bir şeymiş!