TATİL etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
TATİL etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

14 Nisan 2014 Pazartesi

YANLIŞ KELİME: HIRS

TATİL DEYİNCE başlıklı yazımda anlatmıştım. Netteki oyunlara çok meraklı olmayan ben, "Kelimelik" adlı oyunu oynamaya başladım. Bu oyun, "scrabble" mantığının interaktif bir şekilde bilgisayar ya da telefon aracılığıyla oynanmasına dayalı. Kelime üretip beyin jimnastiği yapmak için birebir. 

Tatilden dönünce, çevremde de bu oyunu oynayan arkadaşlarım olduğunu öğrendim. Yabancılarla oynamaktansa, oyun üstüne geyik yapma şansımız da olsun ve aynı anda oyunun başına kurulalım diye birlikte oynuyoruz. Böylece, karşı tarafın atağını saatlerce beklemeden oyun oynamak mümkün olabiliyor. Birbirimize mesajlar iletebileceğimiz bir sohbet kısmının olması da cabası. Yoğunsak, uyuyacaksak, oyuna sonra devam etmek istiyorsak birbirimizi haberdar edebiliyoruz hatta yenene tebrik mesajları iletebiliyoruz.Oyunu oynayanların  kelime hazinesi kadar şansa da sahip olması gerekiyor. Öyle kelimeler üretebileceğiniz noktalarda, sesli harf gelmeyince bir şey yazmanız mümkün olamıyor. "Sesli gelmiyor!" diye dertleniyoruz. Genelde birbiriyle iletişim kurabilen, nazları birbirine geçen kişiler olunca rakipler, oyun çok keyifli çünkü bir yandan eğlenip, bir yandan da bulmaca çözer vaziyetteyiz. Birbirimizi motive de ediyoruz, "Bir dahakine olur." diyoruz. Buraya kadar her şey yolunda yani. Yalnız, grubumuzda bir arkadaşımız var ki, hırs küpü. Size sesli harf gelmezse, tepkisi "Teslim ol kısmına bas!", "Yazamayacaksan bekletme" falan oluyor. Genelde, onunla oynarken sesli harf fakiriyim ben. Kitap falan okumayı sevmediğini söyleyen bu arkadaşa sesli harf yağıyor ve kelimeleri art arda dizebiliyor, harf gelmeyince de hırslandığını ifade ediyor. Şansı rast gitsin ama ben, bir oyunu bile rekabet ortamına çevirdiği için onunla oynarken diğerleriyle oynarken aldığım keyfi almadığımı fark ediyorum bir süredir. Oyunu yavaştan oynayıp önce eş zamanlı oynadığım diğerlerine cevap verip, onun yeni oyun isteklerini görmezden gelebiliyorum. Galiba ben hayatımın her alanında azimli insanları sevdim ama hırslılardan uzak durmaya çalıştım. Bunu çoğu zaman bilinçli yaptım, ipleri koparma ihtiyacı duydum çünkü enerjimi sömürüyorlarmış gibi gelmiştir hep. Üniversitede "Kendi notlarımdan önce seninkine bakıyorum." diyen de, azmetse kendisiyle yarışacak ama hırsından başkasını hedef alan diğerleri de... 

YANLIŞ KELİME: HIRS

TATİL DEYİNCE başlıklı yazımda anlatmıştım. Netteki oyunlara çok meraklı olmayan ben, "Kelimelik" adlı oyunu oynamaya başladım. Bu oyun, "scrabble" mantığının interaktif bir şekilde bilgisayar ya da telefon aracılığıyla oynanmasına dayalı. Kelime üretip beyin jimnastiği yapmak için birebir. 

Tatilden dönünce, çevremde de bu oyunu oynayan arkadaşlarım olduğunu öğrendim. Yabancılarla oynamaktansa, oyun üstüne geyik yapma şansımız da olsun ve aynı anda oyunun başına kurulalım diye birlikte oynuyoruz. Böylece, karşı tarafın atağını saatlerce beklemeden oyun oynamak mümkün olabiliyor. Birbirimize mesajlar iletebileceğimiz bir sohbet kısmının olması da cabası. Yoğunsak, uyuyacaksak, oyuna sonra devam etmek istiyorsak birbirimizi haberdar edebiliyoruz hatta yenene tebrik mesajları iletebiliyoruz.Oyunu oynayanların  kelime hazinesi kadar şansa da sahip olması gerekiyor. Öyle kelimeler üretebileceğiniz noktalarda, sesli harf gelmeyince bir şey yazmanız mümkün olamıyor. "Sesli gelmiyor!" diye dertleniyoruz. Genelde birbiriyle iletişim kurabilen, nazları birbirine geçen kişiler olunca rakipler, oyun çok keyifli çünkü bir yandan eğlenip, bir yandan da bulmaca çözer vaziyetteyiz. Birbirimizi motive de ediyoruz, "Bir dahakine olur." diyoruz. Buraya kadar her şey yolunda yani. Yalnız, grubumuzda bir arkadaşımız var ki, hırs küpü. Size sesli harf gelmezse, tepkisi "Teslim ol kısmına bas!", "Yazamayacaksan bekletme" falan oluyor. Genelde, onunla oynarken sesli harf fakiriyim ben. Kitap falan okumayı sevmediğini söyleyen bu arkadaşa sesli harf yağıyor ve kelimeleri art arda dizebiliyor, harf gelmeyince de hırslandığını ifade ediyor. Şansı rast gitsin ama ben, bir oyunu bile rekabet ortamına çevirdiği için onunla oynarken diğerleriyle oynarken aldığım keyfi almadığımı fark ediyorum bir süredir. Oyunu yavaştan oynayıp önce eş zamanlı oynadığım diğerlerine cevap verip, onun yeni oyun isteklerini görmezden gelebiliyorum. Galiba ben hayatımın her alanında azimli insanları sevdim ama hırslılardan uzak durmaya çalıştım. Bunu çoğu zaman bilinçli yaptım, ipleri koparma ihtiyacı duydum çünkü enerjimi sömürüyorlarmış gibi gelmiştir hep. Üniversitede "Kendi notlarımdan önce seninkine bakıyorum." diyen de, azmetse kendisiyle yarışacak ama hırsından başkasını hedef alan diğerleri de... 

30 Mart 2014 Pazar

POZİTİF AYRIMCILIK

Apolitik olmakla suçlanan bir kuşağın çocuğu olarak, ulu orta politika konuşulmasından, fikirlerimizin birilerine dikta edilmesinden oldum olası hoşlanmam. Herkesin oy hakkını sandıkta kullanıp rengini bu şekilde belli etmesinden yanayım.

Malum, bugün ülkemizde yerel seçimler dolayısıyla hareketli saatler yaşanmakta. Ben de, yarın da okulların tatil olmasını fırsat bilip ailemin yanına kaçmak yerine burada kalıp sorumluluğumu yerine getirmeyi seçtim. sorumluluğun olmadığı yerde haktan da bahsedilemeyeceğine inanıyorum çünkü.

Bu kadar girizgahtan sonra sadede gelirsem, özellikle muhtar adayları hakkında afişlerini görmenin ötesinde bir fikrim yoktu ve yolda kafama takılanı uygulamaya karar verdim. "Bir muhtar adayını diğerlerinden farklı kılan ya yaşı, ya cinsiyetidir. Bunca yıl, her koltukta erkekleri gördük de ne oldu?! " diye düşünüp hemcinsimi kayırdım, tek kadın adaya pozitif ayrımcılık yapıverdim. Diğerlerinden daha üstün nitelikli birini sırf kadın diye seçmeye karşıyım ama öbür adaylar da, mahalleliye beyin ameliyatı yapacak değiller bu adaydan farklı olarak sayın okur. Kadın aday seçilirse, umarım kadın duyarlılığını kaybetmez ve "erkek gibi kadın" olmaz.

POZİTİF AYRIMCILIK

Apolitik olmakla suçlanan bir kuşağın çocuğu olarak, ulu orta politika konuşulmasından, fikirlerimizin birilerine dikta edilmesinden oldum olası hoşlanmam. Herkesin oy hakkını sandıkta kullanıp rengini bu şekilde belli etmesinden yanayım.

Malum, bugün ülkemizde yerel seçimler dolayısıyla hareketli saatler yaşanmakta. Ben de, yarın da okulların tatil olmasını fırsat bilip ailemin yanına kaçmak yerine burada kalıp sorumluluğumu yerine getirmeyi seçtim. sorumluluğun olmadığı yerde haktan da bahsedilemeyeceğine inanıyorum çünkü.

Bu kadar girizgahtan sonra sadede gelirsem, özellikle muhtar adayları hakkında afişlerini görmenin ötesinde bir fikrim yoktu ve yolda kafama takılanı uygulamaya karar verdim. "Bir muhtar adayını diğerlerinden farklı kılan ya yaşı, ya cinsiyetidir. Bunca yıl, her koltukta erkekleri gördük de ne oldu?! " diye düşünüp hemcinsimi kayırdım, tek kadın adaya pozitif ayrımcılık yapıverdim. Diğerlerinden daha üstün nitelikli birini sırf kadın diye seçmeye karşıyım ama öbür adaylar da, mahalleliye beyin ameliyatı yapacak değiller bu adaydan farklı olarak sayın okur. Kadın aday seçilirse, umarım kadın duyarlılığını kaybetmez ve "erkek gibi kadın" olmaz.

14 Şubat 2014 Cuma

YOLCULUK VE DEĞİŞEN RUH HALİM

Yolcu olma hallerim değişkendir benim. Gitmek istediğim bir yere, özlediklerimin ve sevdiklerimin yanına gidiyorsam pamuk şekeri kıvamında biri oluveriyorum ya da kendimi öyle hafif hissediyorum. Gerçi, pamuk şekerin içine bile keyif verici maddeler koyup okul önlerinde sattıklarını duyduğum günden beri, pamuk şekerinden bile çekinir oldum o ayrı! Neyse konuyu dağıtmayayım, isteğe bağlı yolculuklarımda, yanımdaki yolcunun gereksiz sohbet girişimlerine bile tahammül gösterir, sorularını kısa cevaplarla geçiştirmemeye çalışırım. Yol boyunca, kitap okumak da yolculuğun artılarından olur, yanıma kar kalır. 
Aynı ben, zorunluluktan yola çıkmışsam yanımdaki yolcunun fazladan kapladığı her santimin hesabını yapar, bana bulaşmasın diye cama bakar, kesik kesik cevaplar veririm. Yolculuk bitmek bilmez, uzadıkça uzar. Aynı yoldan geçen dönüş arabalarına imrenen gözlerle bakarım. Vasıta ve yolcu aynı olsa da, güzergah değişince ruh halim, ortama uyum sağlama eşiğim birden değişiveriyor. Alerjik bünyem bile daha fazla tepki veriyor farklı güzergahlara. Öksürme ve hapşırma nöbetlerim nüksediyor, klima sanki bir başka üfürüyor. Sözün özü, değişken ruh halinden muzdarip terzi, kendi söküğünü dikemiyor. Hayata farklı bir pencereden bakıyor ayrı güzergahlarda.


YOLCULUK VE DEĞİŞEN RUH HALİM

Yolcu olma hallerim değişkendir benim. Gitmek istediğim bir yere, özlediklerimin ve sevdiklerimin yanına gidiyorsam pamuk şekeri kıvamında biri oluveriyorum ya da kendimi öyle hafif hissediyorum. Gerçi, pamuk şekerin içine bile keyif verici maddeler koyup okul önlerinde sattıklarını duyduğum günden beri, pamuk şekerinden bile çekinir oldum o ayrı! Neyse konuyu dağıtmayayım, isteğe bağlı yolculuklarımda, yanımdaki yolcunun gereksiz sohbet girişimlerine bile tahammül gösterir, sorularını kısa cevaplarla geçiştirmemeye çalışırım. Yol boyunca, kitap okumak da yolculuğun artılarından olur, yanıma kar kalır. 
Aynı ben, zorunluluktan yola çıkmışsam yanımdaki yolcunun fazladan kapladığı her santimin hesabını yapar, bana bulaşmasın diye cama bakar, kesik kesik cevaplar veririm. Yolculuk bitmek bilmez, uzadıkça uzar. Aynı yoldan geçen dönüş arabalarına imrenen gözlerle bakarım. Vasıta ve yolcu aynı olsa da, güzergah değişince ruh halim, ortama uyum sağlama eşiğim birden değişiveriyor. Alerjik bünyem bile daha fazla tepki veriyor farklı güzergahlara. Öksürme ve hapşırma nöbetlerim nüksediyor, klima sanki bir başka üfürüyor. Sözün özü, değişken ruh halinden muzdarip terzi, kendi söküğünü dikemiyor. Hayata farklı bir pencereden bakıyor ayrı güzergahlarda.


2 Şubat 2014 Pazar

TATİL DEYİNCE

Tatil denince aklına deniz, kum, güneş üçlüsü gelenlerden değilim. Denize sahip şanslı şehirlerden birinde doğup büyümüş biri olarak denizin varlığına, kokusuna özlem duyarım, ulaşım yolu olarak çok severim ama saatlerce tuza, kuma bulanıp vakit geçirme mantığını bunca yıllık ömrümde benimseyemedim (Çok da sayılmaz ama:)


Şu aralar okullar kapandı ya, bir mola verme şansı oldu. Gelip geçen Milli Eğitim Bakanları, eğitimle ilgisi olan olmayan herkesin iddia ettiği gibi öyle 3-5 ay tatil yapmıyor öğretmenler. Bütün dönem, insana maruz kalmanın  daha doğrusu kafa yorgunluğu için tatilin süresi değil niteliği önemli zaten. Makine ile uğraşmak daha az yorucudur tahminim. Bir de, eş zamanlı öğrenci olunca tatil daha da anlamlı geliyor bünyeme. 

Kıssadan hisse, haftasonu sınav görevleri nedeniyle zaten kısalmış olan tatilin bitmesine az kaldı. Tezle ilgili okuyup yazmam gerekenleri dert etmesem, geç yatıp geç kalkmak, ailemle zaman geçirmek, istemezsem evden çıkmamak, istiflediğim kitaplarıma dalmak, yeni keşfettiğim Kelimelik oyununu oynamak dünyalara bedel:)))


FOTOĞRAFLAR, Zonguldak'tan.

TATİL DEYİNCE

Tatil denince aklına deniz, kum, güneş üçlüsü gelenlerden değilim. Denize sahip şanslı şehirlerden birinde doğup büyümüş biri olarak denizin varlığına, kokusuna özlem duyarım, ulaşım yolu olarak çok severim ama saatlerce tuza, kuma bulanıp vakit geçirme mantığını bunca yıllık ömrümde benimseyemedim (Çok da sayılmaz ama:)


Şu aralar okullar kapandı ya, bir mola verme şansı oldu. Gelip geçen Milli Eğitim Bakanları, eğitimle ilgisi olan olmayan herkesin iddia ettiği gibi öyle 3-5 ay tatil yapmıyor öğretmenler. Bütün dönem, insana maruz kalmanın  daha doğrusu kafa yorgunluğu için tatilin süresi değil niteliği önemli zaten. Makine ile uğraşmak daha az yorucudur tahminim. Bir de, eş zamanlı öğrenci olunca tatil daha da anlamlı geliyor bünyeme. 

Kıssadan hisse, haftasonu sınav görevleri nedeniyle zaten kısalmış olan tatilin bitmesine az kaldı. Tezle ilgili okuyup yazmam gerekenleri dert etmesem, geç yatıp geç kalkmak, ailemle zaman geçirmek, istemezsem evden çıkmamak, istiflediğim kitaplarıma dalmak, yeni keşfettiğim Kelimelik oyununu oynamak dünyalara bedel:)))


FOTOĞRAFLAR, Zonguldak'tan.

31 Ocak 2014 Cuma

YUVAYA DÖNÜŞ: ZONGULDAK

Sınav görevlerim nedeniyle gecikmeler olsa da yuvaya döndüm. Farklı şehirlerde yaşam kursam, bu şehirlerin bazılarını çok fazla sevip benimsesem, iyi arkadaşlar ve sevdiğim bir çevre edinsem de benim için yuva hala ailemin yaşadığı yer. Üniversite dolayısıyla il dışına çıkıp hala dönmemiş olsam da, Mevlana'nın tarif ettiği gibi bir ayağım pergelin sabit ucu misali bu şehirde, Zonguldak'ta. Diğer ayak, dünyayı çevrelemeye teşne.


Her ergen gibi 18 yaşına geldiğimde, farklı bir yerde yaşayacağım hayali kurardım. Gerçekleşti. Hem de kaç şehirde. Gitmek, daha bir değerbilirlik getiriyor arkada kalanlara. Dışarıdan bakabilme şansı veriyor. Kaçarak gitmemiştim, her seferinde tatil fırsatı yaratıp koşarak geliyorum. İçindeyken de, dışındayken de eksiklerini görüp çok eleştiriyorum bu şehrin. Nostalji yapıp bir zamanlar Türkiye'nin en gelişmiş 9. şehri olduğunu hatırlıyorum ve göç alan şehirken, göç vermeye başlamasına üzülüyorum.Üniversite mezunu birinin memuriyet dışında çok da yaşam şansı bulamaması içimi acıtıyor falan. Hava kirliliği almış başını gidiyor, başka şehirlerden gelenlerin dumanlı bulması da bu yüzden. Yine de, düzayak karasal şehirlerden gelenlerin zorlandığı merdivenli şehrin havası, merdivenleri bana hala keyif veriyor. Bir Zonguldaklı olarak tepesiz, rampasız şehirlerde daha tıknefes olup yoruluyorum, merdivenleri tırmanmayı, bu çok katlı şehirde yol almayı seviyorum.

YUVAYA DÖNÜŞ: ZONGULDAK

Sınav görevlerim nedeniyle gecikmeler olsa da yuvaya döndüm. Farklı şehirlerde yaşam kursam, bu şehirlerin bazılarını çok fazla sevip benimsesem, iyi arkadaşlar ve sevdiğim bir çevre edinsem de benim için yuva hala ailemin yaşadığı yer. Üniversite dolayısıyla il dışına çıkıp hala dönmemiş olsam da, Mevlana'nın tarif ettiği gibi bir ayağım pergelin sabit ucu misali bu şehirde, Zonguldak'ta. Diğer ayak, dünyayı çevrelemeye teşne.


Her ergen gibi 18 yaşına geldiğimde, farklı bir yerde yaşayacağım hayali kurardım. Gerçekleşti. Hem de kaç şehirde. Gitmek, daha bir değerbilirlik getiriyor arkada kalanlara. Dışarıdan bakabilme şansı veriyor. Kaçarak gitmemiştim, her seferinde tatil fırsatı yaratıp koşarak geliyorum. İçindeyken de, dışındayken de eksiklerini görüp çok eleştiriyorum bu şehrin. Nostalji yapıp bir zamanlar Türkiye'nin en gelişmiş 9. şehri olduğunu hatırlıyorum ve göç alan şehirken, göç vermeye başlamasına üzülüyorum.Üniversite mezunu birinin memuriyet dışında çok da yaşam şansı bulamaması içimi acıtıyor falan. Hava kirliliği almış başını gidiyor, başka şehirlerden gelenlerin dumanlı bulması da bu yüzden. Yine de, düzayak karasal şehirlerden gelenlerin zorlandığı merdivenli şehrin havası, merdivenleri bana hala keyif veriyor. Bir Zonguldaklı olarak tepesiz, rampasız şehirlerde daha tıknefes olup yoruluyorum, merdivenleri tırmanmayı, bu çok katlı şehirde yol almayı seviyorum.