PSİKOLOJİK DANIŞMA etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
PSİKOLOJİK DANIŞMA etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

23 Ekim 2016 Pazar

İÇİMİZDEKİ ÇOCUK

Sadece üzülmek, isyan etmek ya da bilumum olumsuz duygu ve düşünceye boğulmak bu kez de bir işe yaramayacak. Caydırıcı cezalar ve uygun tedaviler devreye konmadığı sürece, bir gün Manisa başka bir gün farklı bir köşeden almaya devam.edeceğiz istismar ve cinayet haberlerini.

İncinen her çocukla beraber, geleceğe umutla bakan içimizdeki çocuklar da kırılıp dökülmeye ve sonunda ne yazık ki ölmeye mahkum :(


İÇİMİZDEKİ ÇOCUK

Sadece üzülmek, isyan etmek ya da bilumum olumsuz duygu ve düşünceye boğulmak bu kez de bir işe yaramayacak. Caydırıcı cezalar ve uygun tedaviler devreye konmadığı sürece, bir gün Manisa başka bir gün farklı bir köşeden almaya devam.edeceğiz istismar ve cinayet haberlerini.

İncinen her çocukla beraber, geleceğe umutla bakan içimizdeki çocuklar da kırılıp dökülmeye ve sonunda ne yazık ki ölmeye mahkum :(


21 Eylül 2016 Çarşamba

OKUL.BAHÇESİNDE GEZİNİRKEN...

Ayhan Sicimoğlu, kalabalık olduğumuza dikkat çekmiş, ülkece daha az ürer ve daha nitelikli insan gücüne sahip olursak AB üyesi olabileceğimizden dem vurmuş, Sabah gazetesi köşe yazarı Yüksel Aytuğ da bunu Gaf Kürsüsü'ne koymuş.

Bu ülkenin yüzde bilmem kaçı aptal, çobanla oyum eşit olmasın vs. belki sert ve biraz elitist söylemler ama çooook uzun zaman öğrenciydim ve uzun sayılabilecek bir zamandır da öğretmen olarak maalesef ben de her gelen kuşağın sözleşmişcesine bir öncekini arattığına şahit oluyorum. Amaç sadece diploma vermek olunca, dünün ilkokul mezunu bugünün lise mezunundan çok şey biliyor. Bugünkü onca teknolojiye rağmen, ansiklopedi kuşağı araştırmaya daha yatkınmış sanki bu nesilden.

 Sürekli çocuğunun hiperaktif olduğunu söyleyen, tanı konulduğu halde ilaç kullanmadığını ekleyen veli dolu etrafımda. Hiperaktivite, büyüyünce pıtırak gibi açılacak zehir gibi beyinlerin önündeki tek engel onlara kalırsa. Oysa, uzman olmayan bir gözün bile anlayabileceği donuk zeka çocuklar, uzmanlara göreyse eğitilebilir ya da öğretilebilir geri zekalı kategorisinde.

Bugün bahçede nöbetçiydim ve bir yandan oynayan çocukları, davranışlarını, tepkilerini, konuşmalarını daha çok gözlemleme şansım oldu. Toplu sosyal labaratuvar bir nevi. Daha 2. sınıftaki çocuğuna 1. sınıftaki kardeşini emanet eden, sabahçı cocuğu akşam 18.30'a kadar okulda kardeş bekleme görevi veren ebeveynler vardı. "Biz doğuralım, nasılsa çocuklar birbirini büyütür. " kafası.  Batıdaki ve merkez bir okulda durum böyle, düşünün ötesini!

Fazla ahkam kestim, farkındayım ama canım sıkılıyor eğitimin içinin boşalmasına, cehaletin prim yapmasına, öğrenme güçlüğü olan çocuğa yapılan normal dayatmasına da!

OKUL.BAHÇESİNDE GEZİNİRKEN...

Ayhan Sicimoğlu, kalabalık olduğumuza dikkat çekmiş, ülkece daha az ürer ve daha nitelikli insan gücüne sahip olursak AB üyesi olabileceğimizden dem vurmuş, Sabah gazetesi köşe yazarı Yüksel Aytuğ da bunu Gaf Kürsüsü'ne koymuş.

Bu ülkenin yüzde bilmem kaçı aptal, çobanla oyum eşit olmasın vs. belki sert ve biraz elitist söylemler ama çooook uzun zaman öğrenciydim ve uzun sayılabilecek bir zamandır da öğretmen olarak maalesef ben de her gelen kuşağın sözleşmişcesine bir öncekini arattığına şahit oluyorum. Amaç sadece diploma vermek olunca, dünün ilkokul mezunu bugünün lise mezunundan çok şey biliyor. Bugünkü onca teknolojiye rağmen, ansiklopedi kuşağı araştırmaya daha yatkınmış sanki bu nesilden.

 Sürekli çocuğunun hiperaktif olduğunu söyleyen, tanı konulduğu halde ilaç kullanmadığını ekleyen veli dolu etrafımda. Hiperaktivite, büyüyünce pıtırak gibi açılacak zehir gibi beyinlerin önündeki tek engel onlara kalırsa. Oysa, uzman olmayan bir gözün bile anlayabileceği donuk zeka çocuklar, uzmanlara göreyse eğitilebilir ya da öğretilebilir geri zekalı kategorisinde.

Bugün bahçede nöbetçiydim ve bir yandan oynayan çocukları, davranışlarını, tepkilerini, konuşmalarını daha çok gözlemleme şansım oldu. Toplu sosyal labaratuvar bir nevi. Daha 2. sınıftaki çocuğuna 1. sınıftaki kardeşini emanet eden, sabahçı cocuğu akşam 18.30'a kadar okulda kardeş bekleme görevi veren ebeveynler vardı. "Biz doğuralım, nasılsa çocuklar birbirini büyütür. " kafası.  Batıdaki ve merkez bir okulda durum böyle, düşünün ötesini!

Fazla ahkam kestim, farkındayım ama canım sıkılıyor eğitimin içinin boşalmasına, cehaletin prim yapmasına, öğrenme güçlüğü olan çocuğa yapılan normal dayatmasına da!

4 Haziran 2016 Cumartesi

DOKTORA SONRASI ÖĞRETMENLİKTE SIKIŞMA İHTİMALİ

Seneye yine bu ilkokulda sıkışıp kalacak mıyım bilmemenin verdiği bir tıkanmışlık hissi şimdiden sardı beni. Alan değişikliği şansım var doktora sonrası ama işin garibi zihin engellilerle ilgili kurs almış sınıfçılara açılıyor sistem kaç yıldır. Zaten rehber öğretmen olmak için de doktoraya ne hacet, sosyolog, eğitim programcısı vb. herkes rehber öğretmen bu ülkede! Durum böyleyken ve mevcut profille yıllardır çalışıyorken ögretmen olmak için fazla okumuşum zaten! Ukalalık yapmak istemem ama hissiyatım bu.

Devlet üniversitelerinde adrese teslim açılan kadrolar gözümü korkutuyor. Hocam hala makale taslağımı okumadı, yayın lazım akademik hayatta.

Özel üniversite için jüride yine teklif aldım ama kapı önüne koydukları akademisyenlerin ancak kartları sistemden geçmeyince haberleri oluyor atıldıklarından! Yıllarca devlet memuru olunca sırtını sağlama yaslama, garanti arama hali sinmiş içime. Daha tuzu kuru bir aile olsak, daha cesaretli olabilirdim sanki.
Evde anne ve babama çatıp duruyirum gerginlikten.
Tüm bunları ölçüp tartıp düşünürken bu manzara ve bizimkilerle geçirilen zaman rahatlattı azıcık beni.

DOKTORA SONRASI ÖĞRETMENLİKTE SIKIŞMA İHTİMALİ

Seneye yine bu ilkokulda sıkışıp kalacak mıyım bilmemenin verdiği bir tıkanmışlık hissi şimdiden sardı beni. Alan değişikliği şansım var doktora sonrası ama işin garibi zihin engellilerle ilgili kurs almış sınıfçılara açılıyor sistem kaç yıldır. Zaten rehber öğretmen olmak için de doktoraya ne hacet, sosyolog, eğitim programcısı vb. herkes rehber öğretmen bu ülkede! Durum böyleyken ve mevcut profille yıllardır çalışıyorken ögretmen olmak için fazla okumuşum zaten! Ukalalık yapmak istemem ama hissiyatım bu.

Devlet üniversitelerinde adrese teslim açılan kadrolar gözümü korkutuyor. Hocam hala makale taslağımı okumadı, yayın lazım akademik hayatta.

Özel üniversite için jüride yine teklif aldım ama kapı önüne koydukları akademisyenlerin ancak kartları sistemden geçmeyince haberleri oluyor atıldıklarından! Yıllarca devlet memuru olunca sırtını sağlama yaslama, garanti arama hali sinmiş içime. Daha tuzu kuru bir aile olsak, daha cesaretli olabilirdim sanki.
Evde anne ve babama çatıp duruyirum gerginlikten.
Tüm bunları ölçüp tartıp düşünürken bu manzara ve bizimkilerle geçirilen zaman rahatlattı azıcık beni.

28 Mayıs 2016 Cumartesi

DR. OETKER DOÇENT OLSUN!:)))

27 Mayıs, ülkenin tarihinden farklı bir anlam ifade ediyor kişisel tarihimde.

Ben bitmeden doktora bitti:)


DR. OETKER DOÇENT OLSUN!:)))

27 Mayıs, ülkenin tarihinden farklı bir anlam ifade ediyor kişisel tarihimde.

Ben bitmeden doktora bitti:)


25 Ocak 2016 Pazartesi

SELFİTİS

Selfitis kelimesini daha önce duyanınız var mı bilmiyorum. Ben duymamıştım. Her takıntı ve saplantıya bir isim verildiği gibi sürekli özçekim yapıp paylaşmak da bir rahatsızlık olarak görülmüş ve bir isim konulmuş buna da. 

 Habire hastaneden baygın bakışlı, serum şişeli, yatar vaziyette fotoğraflar paylaşan yakınlarımı görünce bir baktım alanyazına (bildiğimiz literatür ama artık bilimsel ortamda kullanımına çok izin verilmiyor , elim alışsın bari:)  İleri derecesi bile varmış selfitisin. Korkarım yakında doğum videoları da kahve- kitap- battaniye üçlüsü gibi yaygınlaşır ya da kuzenimin öngördüğü gibi tuvalet sonrası "Rahatlamış hissediyor" yorumlu fotoğraflar!

SELFİTİS

Selfitis kelimesini daha önce duyanınız var mı bilmiyorum. Ben duymamıştım. Her takıntı ve saplantıya bir isim verildiği gibi sürekli özçekim yapıp paylaşmak da bir rahatsızlık olarak görülmüş ve bir isim konulmuş buna da. 

 Habire hastaneden baygın bakışlı, serum şişeli, yatar vaziyette fotoğraflar paylaşan yakınlarımı görünce bir baktım alanyazına (bildiğimiz literatür ama artık bilimsel ortamda kullanımına çok izin verilmiyor , elim alışsın bari:)  İleri derecesi bile varmış selfitisin. Korkarım yakında doğum videoları da kahve- kitap- battaniye üçlüsü gibi yaygınlaşır ya da kuzenimin öngördüğü gibi tuvalet sonrası "Rahatlamış hissediyor" yorumlu fotoğraflar!

29 Kasım 2015 Pazar

UFFF YİNE TEZ!

    Haftalardır bilgisayarımı açmıyordum. Telefondan blog yazısı yazmaktan da bir türlü keyif alamadım çünkü fotoğraf ekleme, kes- kopyala işlerini beceremiyorum bu meretten. Eeee telefondan yazınca da kuru kuru oluyor haliyle. 

     Bilgisayarı tezi hatırlattığı için açamadığımı fark ettim az önce:) Malum ben 24 Eylül'de sabahın köründe tez danışmanıma göndermiştim tezi , burada bahsetmiştim, okumasını bekler haldeyim. Bu yıl bitmeden savunmaya girmemizi o da istiyormuş ama vakit sıkıntısı varmış! Bende de sabır sıkıntısı var!!!  O okuyacak, ben düzelteceğim, diğer hocalar okuyacak... Kendisi Anabilim Dalı Başkanı ve çok yoğun. Farkındayım ama beklemek de sinirlerimi bozuyor elimde olmadan.

    Aralık geldi çattı! İçim kabardı. Pimi çekilmiş bomba misali geziyorum etrafta. Bu hafta TEOG nedeniyle milletin yurtdışı tatiline gidebileceği bir tatil sürem oldu, onda bile kımıldamadım yerimden. Beklemekten gergin bir halde tükettim günleri. Yazmadan önce bu kadar gerildiğimin farkında bile değildim ama doldum. O okuduktan sonra bana düzeltmelik ne kadar iş çıkacağını bilmemenin gerginliği bu. Okuduklarını beğendiğini söylemişti en son ama o kadar detaycı ki daha önce bahsettiğim gibi 3 tez öğrencisi kaçırmışlığı var. Hatta biri son 3 sayfa düzeltmede bırakmış. Neyse...

       Yazıp rahatladım. Ev halkı sıkıldı aynı şeyleri duymaktan. Burada bir de sizin kafanızı (okuduğunuza göre öncelikle gözünüzü:) şişireyim dedim. 

UFFF YİNE TEZ!

    Haftalardır bilgisayarımı açmıyordum. Telefondan blog yazısı yazmaktan da bir türlü keyif alamadım çünkü fotoğraf ekleme, kes- kopyala işlerini beceremiyorum bu meretten. Eeee telefondan yazınca da kuru kuru oluyor haliyle. 

     Bilgisayarı tezi hatırlattığı için açamadığımı fark ettim az önce:) Malum ben 24 Eylül'de sabahın köründe tez danışmanıma göndermiştim tezi , burada bahsetmiştim, okumasını bekler haldeyim. Bu yıl bitmeden savunmaya girmemizi o da istiyormuş ama vakit sıkıntısı varmış! Bende de sabır sıkıntısı var!!!  O okuyacak, ben düzelteceğim, diğer hocalar okuyacak... Kendisi Anabilim Dalı Başkanı ve çok yoğun. Farkındayım ama beklemek de sinirlerimi bozuyor elimde olmadan.

    Aralık geldi çattı! İçim kabardı. Pimi çekilmiş bomba misali geziyorum etrafta. Bu hafta TEOG nedeniyle milletin yurtdışı tatiline gidebileceği bir tatil sürem oldu, onda bile kımıldamadım yerimden. Beklemekten gergin bir halde tükettim günleri. Yazmadan önce bu kadar gerildiğimin farkında bile değildim ama doldum. O okuduktan sonra bana düzeltmelik ne kadar iş çıkacağını bilmemenin gerginliği bu. Okuduklarını beğendiğini söylemişti en son ama o kadar detaycı ki daha önce bahsettiğim gibi 3 tez öğrencisi kaçırmışlığı var. Hatta biri son 3 sayfa düzeltmede bırakmış. Neyse...

       Yazıp rahatladım. Ev halkı sıkıldı aynı şeyleri duymaktan. Burada bir de sizin kafanızı (okuduğunuza göre öncelikle gözünüzü:) şişireyim dedim. 

13 Aralık 2014 Cumartesi

TİK TAK TİK TAK

Okulda telefonum hep sessizdedir benim. Perşembe günü, bir ara teneffüste telefona bakacağım tuttu, gördüm ki tez hocam aramış. Ne zamandır dönüt vermesini beklediğim literatür kısmı için görüşme planlayacağımızı düşünerek aradım kendisini. "Cuma gelebilecek misin?" dedi. "Sizinle görüşmeye mi?" diye sordum haliyle. "Yok, G. Hoca buradayken TİK yapalım, 26 Aralık'ta gelemeyebilirmiş." cevabını aldım yani bir gün sonra TİK olacağını haberini alıverdim!

Maceralı son TİK geçmişimden sonra, sürprizlere açığım,  o yüzden sürekli Aralık'ta jüri olacağını hatırlattım hocama ama yine takvim şaştı. Emekli olduktan sonra İstanbul'da bir özel üniversitede göreve başlayan jürideki bir başka profesörün takvimine uymak durumunda kaldım bu kez. E tabii, TİK benim olsa da, kararlar benim dışımda!

Perşembe günü, zaten okul yorgunu, Cumalarım boş olmasa nasıl izin alacağımı düşünüp iyice gergin ama bir yandan da "Olsun da, kurtulayım!" kafasında geçti. Okulda müdür değişti, adam daha selam vermedi kimseye, gidip izin almak ya da rapor almamı isterse sabahtan doktora gitmek zorunda kalacaktım, düşündükçe hala sinir oluyorum emrivakiye. 

Başı böyle olsa da, sonu iyi oldu neyse ki! Sabah erkenden hoca ile telefonlar ve görüşmeler ile bölünen bir görüşmemiz oldu, TİK için oda hazırlıklarını ve atıştıracakları bir şeyleri hazırlamak da benim işimdi o telaşta. Jüride, ağızlarından bal damladı hocaların. Hatta, tez danışmanım yeni bir şeyler yapmayı önerdiğinde, zaten yeterince yaptığımızı söyleyip onu da frenlediler. Üstüne, mezun olunca özel bir okulda çalışma önerisi de aldım. Devlet memuru zihniyetiyle havalara uçmadım ama düşünülmek gururumu okşadı:

Bütün bu hengamede, yakın arkadaşlarımın birinin doğum gününü de unutmuşum, kişisel tarihimde ilklerden biri! Hengame değil de bunuyorum ya da!

TİK TAK TİK TAK

Okulda telefonum hep sessizdedir benim. Perşembe günü, bir ara teneffüste telefona bakacağım tuttu, gördüm ki tez hocam aramış. Ne zamandır dönüt vermesini beklediğim literatür kısmı için görüşme planlayacağımızı düşünerek aradım kendisini. "Cuma gelebilecek misin?" dedi. "Sizinle görüşmeye mi?" diye sordum haliyle. "Yok, G. Hoca buradayken TİK yapalım, 26 Aralık'ta gelemeyebilirmiş." cevabını aldım yani bir gün sonra TİK olacağını haberini alıverdim!

Maceralı son TİK geçmişimden sonra, sürprizlere açığım,  o yüzden sürekli Aralık'ta jüri olacağını hatırlattım hocama ama yine takvim şaştı. Emekli olduktan sonra İstanbul'da bir özel üniversitede göreve başlayan jürideki bir başka profesörün takvimine uymak durumunda kaldım bu kez. E tabii, TİK benim olsa da, kararlar benim dışımda!

Perşembe günü, zaten okul yorgunu, Cumalarım boş olmasa nasıl izin alacağımı düşünüp iyice gergin ama bir yandan da "Olsun da, kurtulayım!" kafasında geçti. Okulda müdür değişti, adam daha selam vermedi kimseye, gidip izin almak ya da rapor almamı isterse sabahtan doktora gitmek zorunda kalacaktım, düşündükçe hala sinir oluyorum emrivakiye. 

Başı böyle olsa da, sonu iyi oldu neyse ki! Sabah erkenden hoca ile telefonlar ve görüşmeler ile bölünen bir görüşmemiz oldu, TİK için oda hazırlıklarını ve atıştıracakları bir şeyleri hazırlamak da benim işimdi o telaşta. Jüride, ağızlarından bal damladı hocaların. Hatta, tez danışmanım yeni bir şeyler yapmayı önerdiğinde, zaten yeterince yaptığımızı söyleyip onu da frenlediler. Üstüne, mezun olunca özel bir okulda çalışma önerisi de aldım. Devlet memuru zihniyetiyle havalara uçmadım ama düşünülmek gururumu okşadı:

Bütün bu hengamede, yakın arkadaşlarımın birinin doğum gününü de unutmuşum, kişisel tarihimde ilklerden biri! Hengame değil de bunuyorum ya da!

3 Aralık 2014 Çarşamba

BAHARI BEKLEYEN KUMRU

Yine yuvada, yine raporlu bir haftadayım. Anneannem de bizde,Minnoş da dahil 4 kuşak bir aradayız. 

Aile saadeti yaşamak bir yana, havalar bu kadar kasvetli olunca yazı yazmak bile zor geldi. Sonradan gördüğüm çağrılara, aramalara bile dönmeye tembellik ettiğim bir ruh hali! Oysa, yol kenarında otobüs beklerken mis gibi bir havayı arkamda bırakıp geldim. Ben gelmeden önceki günlerde orası da ayazdı, şimdi burası da yağmur çamur kaç gündür.

Mahvedecekse güzel havalar mahvetsin beni. Yaş aldıkça ılık günleri daha çok özler oldum. Balıkçı kazaklar giymeyi, çizmeler, botlar almayı severken azıcık güneşi görmek içimde kelebekler uçuruyor artık.Yaza hiç düşkün olamadım ezelden beri ama baharlar mis. Bekleme tuşuma basıldı sanki, beklemedeyim. 

BAHARI BEKLEYEN KUMRU

Yine yuvada, yine raporlu bir haftadayım. Anneannem de bizde,Minnoş da dahil 4 kuşak bir aradayız. 

Aile saadeti yaşamak bir yana, havalar bu kadar kasvetli olunca yazı yazmak bile zor geldi. Sonradan gördüğüm çağrılara, aramalara bile dönmeye tembellik ettiğim bir ruh hali! Oysa, yol kenarında otobüs beklerken mis gibi bir havayı arkamda bırakıp geldim. Ben gelmeden önceki günlerde orası da ayazdı, şimdi burası da yağmur çamur kaç gündür.

Mahvedecekse güzel havalar mahvetsin beni. Yaş aldıkça ılık günleri daha çok özler oldum. Balıkçı kazaklar giymeyi, çizmeler, botlar almayı severken azıcık güneşi görmek içimde kelebekler uçuruyor artık.Yaza hiç düşkün olamadım ezelden beri ama baharlar mis. Bekleme tuşuma basıldı sanki, beklemedeyim. 

22 Kasım 2014 Cumartesi

KARIŞIK

Önceki hafta sonu eve kapanıp teze yoğunlaştığımdan beri evde oturup kafa dinleme, sosyalleşmeme isteği doğdu bende. Havalar da gelgitli olunca dışarı çıkmak zulüm oldu sanki. Üstüne beden de eşlik etti havalara, dökülüyor. 

Tüm bunlara ek bu hafta, sanki inadına dokuz Çarşamba bir araya geldi durumunda. Tez danışmanımla buluşmak için randevulaşma (O, yine yoğunluktan unuttu!), doktorda saatlerce muayene, film çekimi, kontrol üçgeninde dikilmece, aç bilaç beklemenin ve yorgunluğun akşama kulak-baş ve boyun ağrısı olarak geri dönmesi, Bilişsel Davranışçı Terapi Kursu aylar öncesinde bitmesine rağmen sınavının bugün yapılmış olması, arkadaşımın tez danışmanıyla sorun yaşadığı için 10 saat derse girdiğim günün akşamında buluşup konuşmak istemesi... Bir de bu aralar ailemi çok özledim ama TİK'in erkene alınması ihtimali yüzünden plan yapamıyorum. Yazarken yoruldum!

O gün zorlayıcı olsa da, arkadaşımla buluşmam, eve kapanma döngümü kırdı. Birlikte 2 akşam yemeği sonrası bugün de sinema. Daha geç saatte olmasın diye ben başka filme girdim gerçi. Sırf sınav sonrası  kafa boşaltmak için romantik komedi seçtim. Bugün vizyondaki ilk günü olan Karışık Kaset'i. Geyikti, ihtiyaca cevap verdi yani. Çok sanatsal bir şey beklemiyordum, öyle de çıktı. 

Tüm filmle ilgili takıldığım bir şey var yalnız: Babasının arşivini ve yazdıklarını kullanıp babasının ölümünden sonra onun bir türlü bitiremediği kitabı bitiren oğul, kitabı kendi adıyla bastırıyor. İntihal değil mi bu? Git, romantik komedide buna takıl! Mesleki deformasyon resmen:)


KARIŞIK

Önceki hafta sonu eve kapanıp teze yoğunlaştığımdan beri evde oturup kafa dinleme, sosyalleşmeme isteği doğdu bende. Havalar da gelgitli olunca dışarı çıkmak zulüm oldu sanki. Üstüne beden de eşlik etti havalara, dökülüyor. 

Tüm bunlara ek bu hafta, sanki inadına dokuz Çarşamba bir araya geldi durumunda. Tez danışmanımla buluşmak için randevulaşma (O, yine yoğunluktan unuttu!), doktorda saatlerce muayene, film çekimi, kontrol üçgeninde dikilmece, aç bilaç beklemenin ve yorgunluğun akşama kulak-baş ve boyun ağrısı olarak geri dönmesi, Bilişsel Davranışçı Terapi Kursu aylar öncesinde bitmesine rağmen sınavının bugün yapılmış olması, arkadaşımın tez danışmanıyla sorun yaşadığı için 10 saat derse girdiğim günün akşamında buluşup konuşmak istemesi... Bir de bu aralar ailemi çok özledim ama TİK'in erkene alınması ihtimali yüzünden plan yapamıyorum. Yazarken yoruldum!

O gün zorlayıcı olsa da, arkadaşımla buluşmam, eve kapanma döngümü kırdı. Birlikte 2 akşam yemeği sonrası bugün de sinema. Daha geç saatte olmasın diye ben başka filme girdim gerçi. Sırf sınav sonrası  kafa boşaltmak için romantik komedi seçtim. Bugün vizyondaki ilk günü olan Karışık Kaset'i. Geyikti, ihtiyaca cevap verdi yani. Çok sanatsal bir şey beklemiyordum, öyle de çıktı. 

Tüm filmle ilgili takıldığım bir şey var yalnız: Babasının arşivini ve yazdıklarını kullanıp babasının ölümünden sonra onun bir türlü bitiremediği kitabı bitiren oğul, kitabı kendi adıyla bastırıyor. İntihal değil mi bu? Git, romantik komedide buna takıl! Mesleki deformasyon resmen:)


11 Kasım 2014 Salı

BAYKUŞUMSU

Bugün dersim normalden geç başlıyordu ve ilk defa saatin çalışıyla uyandım uzun zamandır. Saati kursam bile öncesinde uyanıveriyorum çok uzun süredir. Çalışırken sabahın köründe kalkan biri olsam da saattin çalmasından önce uyanıyorum, hafta sonu da bu alışkanlıkla erkenden ayağa dikiliyorum. Yazın da gecenin körü mefhumu sabahın ilk ışıklarına varmaya başlıyor, yine 6 saat civarı uyuyabiliyorum. 

İnsanların uyku düzeni açısından tavuklar ve baykuşlar olarak sınıflandırıldığını bilirdim. Kendimi de çocukken bile erken yatamayan biri olarak baykuş sınıfına sokmam zor olmadı. Çok küçükken bile uzun bir süre "Uykudan Önce" programından, "Haydi çocuklar uykuya!" çağrısından ciddi şekilde nefret ettim. Akşam haberleri sırasında yere yastık koyup uyuyakalan kuzenlerime de hiç imrenmedim o yaşlarda. Hala saat 21:30'da televizyonda beliren uyku uyarısını görünce benim gibi çocukların ne düşündüklerini iyi bildiğimi düşünürken yakalarım kendimi. Ailem de pes etmişti erken yatmamız konusunda diretme hususunda, yatsam da saatlerce dönüp duracağımı bilirlerdi. 

Nitekim,  bu yazıda belirtildiğine göre ben hafta içi baykuş değilmişim. Uykusunu alınca uyanan "normal" sınıfına giriyormuşum. Hafta sonu ve tatillerdeyse gece yarısından sonra yattığım için  baykuş olduğuma göre, yarı baykuş yarı normal insan kıvamında baykuşumsu  bir yaratık oluyorum sanırım.

Bu yaşıma giridm yeni bir şey daha öğrendim. Kısa günün karı diyelim de, şapka olmayınca a üstünde, anlam da çek çek uzasın cinsinden...

BAYKUŞUMSU

Bugün dersim normalden geç başlıyordu ve ilk defa saatin çalışıyla uyandım uzun zamandır. Saati kursam bile öncesinde uyanıveriyorum çok uzun süredir. Çalışırken sabahın köründe kalkan biri olsam da saattin çalmasından önce uyanıyorum, hafta sonu da bu alışkanlıkla erkenden ayağa dikiliyorum. Yazın da gecenin körü mefhumu sabahın ilk ışıklarına varmaya başlıyor, yine 6 saat civarı uyuyabiliyorum. 

İnsanların uyku düzeni açısından tavuklar ve baykuşlar olarak sınıflandırıldığını bilirdim. Kendimi de çocukken bile erken yatamayan biri olarak baykuş sınıfına sokmam zor olmadı. Çok küçükken bile uzun bir süre "Uykudan Önce" programından, "Haydi çocuklar uykuya!" çağrısından ciddi şekilde nefret ettim. Akşam haberleri sırasında yere yastık koyup uyuyakalan kuzenlerime de hiç imrenmedim o yaşlarda. Hala saat 21:30'da televizyonda beliren uyku uyarısını görünce benim gibi çocukların ne düşündüklerini iyi bildiğimi düşünürken yakalarım kendimi. Ailem de pes etmişti erken yatmamız konusunda diretme hususunda, yatsam da saatlerce dönüp duracağımı bilirlerdi. 

Nitekim,  bu yazıda belirtildiğine göre ben hafta içi baykuş değilmişim. Uykusunu alınca uyanan "normal" sınıfına giriyormuşum. Hafta sonu ve tatillerdeyse gece yarısından sonra yattığım için  baykuş olduğuma göre, yarı baykuş yarı normal insan kıvamında baykuşumsu  bir yaratık oluyorum sanırım.

Bu yaşıma giridm yeni bir şey daha öğrendim. Kısa günün karı diyelim de, şapka olmayınca a üstünde, anlam da çek çek uzasın cinsinden...