12 Mart 2020 Perşembe

OPEL CORSA, TOYOTA CORONA!


OPEL KORSA (KOYARSA), TOYOTA KOR (KOYAR) ONA! Çocukluğumuzun argoya kaçan geyiklerinden biriydi bu başlık. Bugünlerde araba modelinden çok ötede bir anlam taşıyor ve çok da şakası yok!

"Bize bir şey olmaz!"cı bir toplumuz, serde Akdeniz kanı. Gülben Ergen misali  şuursuz bir inanç çogumuzda. Bilgi kirliliği de cabası! 

Bir yandan da Wikipedia'nın bile yıllarca yasak olduğu, depremdeki ölü sayılarının, şehitlerin sayılarının bile indirimli beyan edildiği bilgi sansürlü bir toprak. O yüzden kaç vaka var falan yıllar sonra uyanırız bu duruma da!

Bu akşam, okulların tati olduğu haberi bile böyle muğlak verildi. Kimi anaokuluna ve kreşlere tatil değil diye yorumladı, kimi öğretmene. Whatsapp grupları anlamsız soru ve yorumlarla dolu. Dinlediğini ve okuduğunu yorumlamaktan acizlik değil durum, açıklamaların yarım kalması. 

Sağduyu ile, doğru  önlemlerle ya Japonya gibi az hasarla geçecek bu süreç ya da İtalya gibi cozutacağız!

Gelmeden geçmiş olsun hepimize!

29 Şubat 2020 Cumartesi

EMPATİK VE ANTİPATİK KALEM NASIRI

Beşik gibi sallanmalar, çığ, şehit haberleri... Son iki ay ülkenin üzerinde bütün gezegenler ters dönüp takla atsa, aynı anda retro yapsa falan denk gelir bu kadarı!

Üstüne üstlük, neredeyse bedava yaşadığı bu ülkeden İstanbul'dan Edirne'ye 830 TL taksi parası (haber bültenlerinin yalancısıyım! Her görüşten kanalı izlemeye, yabancı basını da takip etmeye çalışıyorum ama tam bir bilgi kirliliği ve sansürü var.) vermeyi göze alıp Avrupa hayaliyle yanıp tutuşan bir göçmen dalgası da cabası. Yüzlerinde güller açarak, gaz bombalarına rağmen umuda (!) yolculuğu seçmiş durumda yüzbinler!

Daha iyi olacağını düşündüğü şartlar için gitmek insani bir refleks, anlıyorum. Bir yanım gayet empatik, hoşgörülü ve insani. Bir yanım da, öfke dolu. Bu yönümden biraz da utanç duymuyor değilim ama biliyorum ki bu da insani bir tepki. Uğurlarına üstümüze binen vergiler, sosyal yaşamdaki zorluklar, verilen ayrıcalıklar, verilen şehitler falan bir kalemde silinip zil çalıp oynayarak gitmeleri  sinirime dokunuyor.

Ülkelerine dönüp Japonya gibi yoktan bir ülke var edemeyecekler, belli ki öyle bir dertleri de yok zaten! Burası da yettiğince yedirdi içirdi, Avrupa'da da ekmek elden su gölden yaşama umuduyla koşar adım gidiyorlar. Bu da bana nedense nankörlük gibi geliyor. Oysa, ister durur, ister gider! Kötücül bir tip miyim bilemedim, yazının içinde bile kendimi bir aklayıp bir karaladım zaten!

29 Ocak 2020 Çarşamba

0KUL AÇILSA DA DİNLENSEM DEDİRTEN TATİL

"Okul açılsa da dinlensem!" Ağzımdan bu laf bile çıktı bu tatilde.Çalışmak ve sosyalleşmek gündemimi değiştiriyor çünkü!

11 gündür hastaneye gitmek dışında evden çıkamadım. Önce biraz dönemin yorgunluğunu atmak, kitap-çay keyfi, tv karşısında mala bağlama falan gönüllü ev hayatıydı. Yeğenim okul kapanmadan gripti, onunla da plan yapamayınca gönüllü ev hapsi çok dokunmadı. Annem nefes alsın diye babama ben eşlik ettim. Annemle aynı anda dışarıda olabilmemiz, babamın iyi ve dışarıda olmasına bağlı genelde.

Geçen hafta ortasından itibaren babamın atlattığı enfeksiyona yine yakalanması, nötropeni denilen ateşli halini yaşaması yüzünden akşam girilip gece çıkılan acil, lökosit artırıcı iğneler, Koah için serum ve oksijen takviyesi gibi son 2 yılın rutinini yaşadık.

Sırf evrak işlerini anlamsızca sevdiğim için tuttuğum dosya ve gerekli gereksiz detayları hatırlayan hafızam, doktorlara hasta epikfrizi veren, hastalıkla ilgili detayları bilmesi şart bulunan aile bireyi konumuna soktu beni. Kardeşimin eşine göre, Sağlık Bakanı! Öyle ki, herkesin unuttuğu bir şeyleri benim unutmam "Neden?", "Nasıl?" sorgulamalarına bile neden oluyor :(

Neyse, babamın ateşi düşüp kan değerleri normale döndü ama hastane macerası sonunda küçük kardeşim enfeksiyon kaptı, eşi de doktor muayenesinde ona refakat ederken nasibini aldı. Yeğenimden de annesine geçti grip ve grip evde yatarak geçer mottosuyla inatla doktora gitmeyen kardeşim yüzünden çocuk da eve mahkum kaldı. Günler sonra bugün ikna olup gidiyor doktora.

11 günün sonunda, nihayet yeğenimle buluşabildik bu sayede. Onunlayken gündemimiz değişti :)

4 Ocak 2020 Cumartesi

2020'YE AĞIR GİRİŞ

1 Ocak babamın doğum günü. O gün, yeni yıla girişten daha anlamlı ailemiz için haliyle. 31 Aralık gecesi, ertesi gün herkese tatil diye daha rahat bir araya gelip kutlayabildik.

İyi ki de öyle yapmışız! Tam da 1 Ocak'ta 1956-57'den beri arkadaşı olan M. Amca'yı kaybetti çünkü. Hem de kanserden. Adamcağız, babamı ziyaret ededururken kendisine mide kanseri teşhisi konmuştu daha birkaç ay önce. Daha tedavisi başlamadan, "Saçım dökülürse kızarım." demişti bize geldiğinde ve benim yabanilik etmeyip sohbete katıldığım bir anda. Çok dokunmuştu o laf bana.
 Sürece hazır değildi. Midesi normal gıdaları almayınca mama denilen destek gıdaları da tatlı diye yememiş mesela. En son ayak damarları yoluyla beslenmeye çalışılıyordu.

Çok vakit geçirmesek de, babamla yakınlığı, dedemi andırması, ortak hastalık falan yakın hissettiriyordu kendisini bana. Bir de, kendi doğum gününden 1 gün sonra öldüğünü öğrendim, daha da buruldum.

Yeni yılda en çok sağlık ve kayıpsız olmayı dilemiştim oysa. Böyle başladı, böyle bitmesin!


29 Aralık 2019 Pazar

GRİP AŞISI TECRÜBELERİM

"Risk grubundaki 65 yaş üstü vatandaşlarımızın, 6 aylık-2 yaş arası bebeklerin, gebelerin, aşırı kilolu olanların, huzurevi ve bakımevi gibi ortamlarda yaşayanların, astım, böbrek, şeker, kalp gibi kronik hastalığı olanların, çeşitli hastalıklar nedeniyle bağışıklık sistemi baskılanmış kişilerin grip aşısı olmalarını öneriyoruz." Sağlık Bakanı'nın açıklaması bu. 

Grip aşısı bir yana her türlü aşıyla ilgili bir tartışma mevcut her yıl olduğu gibi. 10 yıldır falan oluyorum ben. Özellikle Eskişehir'de alerjim astıma dönmeye meylettiğinden ve alerji uzmanı önerdiğinden beri. 

İlk olduğumda, İstanbul'da yaşıyordum, yine doktora sorup olmuştum.Bir hafta boyunca yatak döşek yattım aşı sonrası, midem berbattı, ayağa kalkamadim , okula zor gittim. Doktora sorduğumda, çok az insanın bu yan etkileri yaşadığını söylemişti. Üniversitede falan öbek öbek tuvalet kağıdı( mendil bile dayanmıyordu!) harcanıp  yaz- kış demeden yakalandığım ve neredeyse bir ayda geçirilen griplerden sonra o bir haftaya razı oldum. Bütün yıl gribe yakalanmadan geçti gerçekten de.

Sonraki yıllarda, Eskişehir'de  çok daha soğuğa ve hatfa ayaza denk geldim. Domuz gribi salgını da ikj gittiğim yıl falan başgösterdi. Ben sallansam da yıkılmadan geçirdim bu dönemleri de. 

Burada hava kirliliği, doğalgaza geçemeyen okulun kömür kokusu, nemli hava falan derken hapşırık, öksürük, alerji ve astım belirtileri zirve yaptı bende. Her yıl  Eylül sonu- Ekim  başı gibi başladım eczaneleri yoklamaya. Bu yıla kadar da hep o tavsiye edilen aralikta olabildim aşımı. 

Bu yıl, Kasım oldu, tık yokru aşıdan. Sonra, gazetelerde falan Kasım sonu, o da sınırlı bir şekilde dörtlü koruma sağlayan aşıların geleceğini okudum. Eczanelere ayırtılarak ve sıra beklenerek ulaşıldı bu yıl aşılara. Bir ay bekleyip olabildim ben de. 

Geçen yıllardan farklı olarak eczanelere yasak aşı yapımı. 65 yaş üstüne doktorun yazdığı aşıyı, doğrudan eczabeye gidip temin edebiliyor diğerleri. Oradan da acile gidip olunabiliyor. Ben öyle yaptım. Gerçi öyle gergin bir hemşireye denk geldim ki, iki haftadır sert bir şekilde sıkıp aşı yaptığı kolumun üstüne yatamadım ilk hafta. Hala da kemiğim sızlıyor. Canım tatlı değildir ama canıma okundu resmen. Sağ koluma yaptırsam, yazı falan zor yazardım okulda.( Bunu yazarken, bu postu sol elle yazdığımı fark ettim, deminden beri tam da bahsederken sızladı kolum diye düşünüyordum:) Aşının yan etkisi mi, hemşirenin gazabı mı onu bile ayırt edemedim uzun zaman.Geceleri uyku düzenim de mahvoldu. Lodos mu suçlu, aşı mı bilmiyorum inanın bu kez! Babama bir şey olmadı mesela. Bağışıklığı çok daha güçsüzken hem de!

Demem o ki, aşı koruyor ama bir yandan da bünyeye göre değişen yan etkileri de var. Benim gibi tüm yıl gripten korunmak uğruna bunlarla yüzleşebilirsiniz ya da gribe yakalanmadan bu kışı atlatmanın yollarını biliyor ve uyguluyorsanız uzak da durabilirsiniz.

(Telefondan yazarken, tırnak içindekini kes- yapıştır yapınca diğer kısımlar da bir garip olmuş!)

23 Aralık 2019 Pazartesi

MÜLTECİ ÇOCUK: MİKRO DÜZEY BIR ANALİZ

Ülkedeki neredeyse her okul gihi bizim okul da Birleşmiş Milletler gibi! Afgan, Suriyeli,Özbek, Iraklı mülteciler, dönem başı  ya da sonu demeden, anaokulundan ortaokula dizi dizi, akın akın geliyorlar,geldiler. Gelmeye de devam edecekler!

Makro düzeyde, ülkeye ve dünyaya bedelleri tartışıladursun, mikro evrenimizde yani okulda,mahallede, şehirde ödeniyor tüm bedeller. Giysisinden kırtasiye ihtiyacına,yemeğinden etkinlik biletlerine tüm ihtiyaçları sınıftaki diğer veliler, öğretmenler, kantin tarafınfan üstleniliyor. Hatta kitapçıların örnek kitapları bile maddi durunu daha kötü bir TC vatandaşı çocuk varsa bile misafire ayrılıyor tüm pay. Şaşaalı doğum günü partileri kutlayan bir mülteci, kitaba para vermeyi zarar görüyor çoğunlukla!

Tüm ayrıcalıklara rağmen ailelerini mutlu etmek de zor!
Sınıf içi, kız ve erkek yan yana oturmasından doğan baş ağrıları yaşanıyor, öğretmeni bu yüzden şikayet etmeler,vs. Aldıkları  dil kursuna rağmen, o dili bilmeyen öğretmenlerle ısrarla kendi dillerinde anlaşmaya çalışmaları da cabası! Kültüre duyarlılık tamam da, bizim kültürün de dinamikleri, sınıf düzeni de var bir yandan. Misafirin evin düzenine uyması değil düzeni bozması bir nevi yapılan.

Tüm bu hengamenin ortasında, en masumu çocuklar tabii! Yeni bir dile, alfabeye, arkadaşlara, oyunlara alışmaya çalışmak ilk onların derdi oluyor. En çok onlar örselense de, doğaları gereği en çok onlar uyum sağlıyor ortama. Okul birinciliğine oynuyor Iraklı bir öğrencim mesela.

Bana bu yazıyı yazdıran, haftasonu bazı velilerimizin gemiyle Yunanistan'a kaçması oldu. Kendilerince daha medeni ve refah bir yerlere kaçtılar belki ama buradaki gibi kucaklar mı onları Komşu? Hiç sanmıyorum. Giderken, yeni bir dil, alfabe falan da düşündüklerini sanmam. Buradaki gibi ekmek elden su gölden yaşayıp, üstüne AB pasaportu almak da zor! Yetişkinler, evden çıkmadan, dil öğrenmeden, sadece kendi sosyal çevresiyle bir dünya kuracak belki yardım alabilirse. Çocuklarsa gerçek dünyanın içine gümmmm diye düşecek yine!








7 Aralık 2019 Cumartesi

DÜZENİ DEĞİŞTİR(E)MEYECEK YAZI

Şule Çet'in babası, bu sabah bir haber programına konuktu. Hani şu intihar ettiği iddia edilmesine rağmen öldürüldüğü iddia edilen genç kadının babası.

Ağırlaştırılmış müebbet beklerken iyi hal indirimi ile cezası müebbete dönüştürülen sanıklardan biri hakkında canının yandığından bahsediyordu. Mahkeme salonunda kendisine dönüp "Kızına sahip çıksaydın, gece 11'de dışarı göndermeseydin!" dediğini, "Bu mu iyi hal!" diye veryansın ederek anlatıyordu.

Her kadın cinayetinde, saldırıda, vs. savunmamız gece dışarı çıkmak,  gece bir erkeğin  evine gitmek düzeyinde hala. Herkesin kendisini korumaya alması, yabancılarla mesafesini ayarlaması gerekli ama evinin içinde en yakınları tarafından, hem de gündüz vakti öldürülen, saldırıya uğrayan kadınlar yokmuş gibi bu bahanelere sığınmak da, erkek ya da erkek egemen kafalı kadın yargıçların verdiği kararlar da kabak tadı verdi. Cinsiyetten öte, insan olmayı unutmak da!

2 Aralık 2019 Pazartesi

ÇOCUK DÜNYASINDAKİ REHBERİM

Dersimi seviyorum. İngilizce öğretirken, çizgi film karakterlerinden, iklim koşullarına bir sürü konu hakkında da paylaşım yapmak mümkün çocuklarla.

Onca yıl ergenlerle çalıştıktan sonra, buraya gelirken düzgün açık kadro olsa yine lise seçerdim belki de, çünkü öğretmenlik anlamında çocuklarla çok dip dibe bir hayatım olmamıştı uzun zamandır. En son, kendisi de bir yetişkin olan küçük kardeşimin çocukluğunda bu kadar aşinaydım bir çocuğa.

Yeğenim olmasa zor cesaret ederdim ilkokula. Onunla izlediklerimiz, konuştuklarımız, gözlemlerimiz, saçmalamalarımız... Bir çocukla çocuk ya da ona yoldaş olup ne paylaşılıyorsa onlar rehber oldu bana. Onun sayesinde, son 7 yıldır ders anlatmanın da ötesinde bir literatür sahibi oldum çocuk dünyası hakkında.  Kafa Topu 2, Masha ve Koca Ayı, Kral Şakir, kavga veya coşku sebepleri falan çocuklarla diyaloğumu kolaylaştıran ne varsa ona borçluyum. Yoksa, aramızdaki yaş farkından dolayı kitaplardan ve gözlemle edinilmiş bir yakınlığım olacaktı çocuk dünyasıyla. İyi ki var  <3 

18 Kasım 2019 Pazartesi

ANNE OLUNCA FARKINA VARDIM :)

"Ünlü manken hamile olduğunu doğurunca öğrendi

Avustralyalı 23 yaşındaki model Erin Langmeid, gebeliğinin 37. haftasında banyoda doğum sancısı yaşayınca hamile olduğunu öğrendi."

Haber, cümlesi cümlesine böyle! Eskiden duyduğumuz, şehir efsanesi gibi anlatılan ve eskiye ait bulup yadırgamadığımız...Bu devirde olunca, şaka gibi gelen türden. Anneler falan "Anne olunca farkına vardım ki, ..." derler ya, bu durum kelimenin tam karşılığı olmuş :) 

Önce şaşırıp sonra insanlık hali deyip geçecektim, geçemedim. Olay, Uganda'da falan geçmiyor çünkü! Bana neyse, "Hiç mi başka belirtileri dikkate almadın be kadın? Bu geniş algılayışla çocuk yetiştireceksin" diyesim geldi.  Dedim, rahatladım :)


12 Kasım 2019 Salı

TEKRAR MERHABA

Buraya yazmaya kadar ara vereceğimi düşünmemiştim. Kafamda yazdım durdum yaklaşık 1 yıllık zaman diliminde.

Bir yandan her yazdığımın sadece kanser değil hastalık  günlüğü olmasından çekindim. Babamla birlikte hepimizin bağışıklığı çöktü sanki, aynı anda bol bol hastalandık ailecek. Hastane görmek istemediğiniz bit dönemde, bol bol hastanelik olduk.

Yaşıyor, nefes alıyor, iyi haberler de alıyoruz diye sevinip akciğer çok hayati bir organ diye de ürküyoruz. Ortası yok!

Bunları yaşarken havadan sudan yazayım, birilerini ve bur şeyleri eleştireyim diye niyetlendim sıklıkla. Yemedi! Süreçte (yazmadığım için belki) deli gibi konuşan ve paylaşan bir tip oldum, kardeşlerim daha ketumken ben onkoloji servisindeki hastalar ve  yakınları ile sohbet ederken yakaladım kendimi. Sırada beklerken bile. Bazen araştırmacı hasta yakını, bazen psikolojik danışmanlık mezunu gibi ana konuştum işte!Oysa yabancılarla konuşurken çekinirim ben! Bir organa ket vurunca diğeri gaza geldi.

Bugün blogumu açtığım günün yıldönümü. Madem kapatmaya elim gitmedi bu kadar sürede, yazmaya devam etmek istedim. Tekrar merhaba bu yüzden :)