20 Mart 2015 Cuma

KALBİM KULAĞIMDA ATIYOR:(

Canı tatlı olup eline diken batsa sızlananlardan değilim. Uyuşma hissindense dolguyu iğnesiz yaptırmış bir insan evladıyım hatta ama bugün yüreğim sol kulağımda atıyor. 

Geçen haftadan beri, ortam sessizken ve yatar vaziyetteyken sağ kulağımda dalga sesleri duymaya başlamıştım. Netten araştırınca bunun bir çınlama türü olduğunu ogrendim. Bazı günler sesi duymayınca geçtiğini düşünüp doktora gitmeyi erteledim. Hayatım boyunca akan ve deli gibi temizlediğim kulaklarımın kirini daha önce zarına itmişliğim de var, o da ayrı bir başarı öyküsü:) Yine şüphelendim bu başarıyı tekrarlamış olmaktan ve tahminlerim doğru çıktı!

Ne hikmetse, dalgalanan sağ kulağım iş çıkarmadı da, doktorun bakmayı akıl ettiği sol kulağım sulu ve kuru temizleme cihazlarına direndi, soluğu yıkama biriminde aldım. Zara yapışan ve derinlerdeki kısım, yine bana mısın demedi, gliserin ile yumuşatma görevim haftaya Çarsamba'ya kadar. Günde 3 kere 10 damla gliserin damlat ve diğer kulağın üstüne yatıp 15 dakika bekle gorevi yani.

Siz siz olun, kulağınızı temizlemeye çalışmayın. Bazı kulaklar genetik olarak dolmaya ve akmaya müsait. Bırakın, rutin aralıklarla dolsun, en azından uzman temizlesin. Her yerimiz temiz olsun ama kulak kiri faydalı uzmanlara göre. İlla temizlenecekse de doğru doktora, yoksa acısı fena çıkıyor sonra!

KALBİM KULAĞIMDA ATIYOR:(

Canı tatlı olup eline diken batsa sızlananlardan değilim. Uyuşma hissindense dolguyu iğnesiz yaptırmış bir insan evladıyım hatta ama bugün yüreğim sol kulağımda atıyor. 

Geçen haftadan beri, ortam sessizken ve yatar vaziyetteyken sağ kulağımda dalga sesleri duymaya başlamıştım. Netten araştırınca bunun bir çınlama türü olduğunu ogrendim. Bazı günler sesi duymayınca geçtiğini düşünüp doktora gitmeyi erteledim. Hayatım boyunca akan ve deli gibi temizlediğim kulaklarımın kirini daha önce zarına itmişliğim de var, o da ayrı bir başarı öyküsü:) Yine şüphelendim bu başarıyı tekrarlamış olmaktan ve tahminlerim doğru çıktı!

Ne hikmetse, dalgalanan sağ kulağım iş çıkarmadı da, doktorun bakmayı akıl ettiği sol kulağım sulu ve kuru temizleme cihazlarına direndi, soluğu yıkama biriminde aldım. Zara yapışan ve derinlerdeki kısım, yine bana mısın demedi, gliserin ile yumuşatma görevim haftaya Çarsamba'ya kadar. Günde 3 kere 10 damla gliserin damlat ve diğer kulağın üstüne yatıp 15 dakika bekle gorevi yani.

Siz siz olun, kulağınızı temizlemeye çalışmayın. Bazı kulaklar genetik olarak dolmaya ve akmaya müsait. Bırakın, rutin aralıklarla dolsun, en azından uzman temizlesin. Her yerimiz temiz olsun ama kulak kiri faydalı uzmanlara göre. İlla temizlenecekse de doğru doktora, yoksa acısı fena çıkıyor sonra!

18 Mart 2015 Çarşamba

BUGÜNE DAİR


Eleştirmene rağmen ülkeni seviyorsan, ortak dil ve tarihin birleştirici gücüne inanıyorsan ülkücü, kafatasçı hatta faşist olarak adlandırıldığımız bir dönemdeyiz. Her türlü "izm" ile yaftalanmaya inat milli bayramları ve bazı belirli gün ve haftaları seviyorum. 

Bugün de onlardan biri.

Babam ve büyükbabam askerliklerini Çanakkale'de yapmış. Her ailede olduğu gibi, bu savaşa gidip dönemeyen büyük aile üyelerimiz var. Gitmeden önce de, gördükten sonra da Çanakkale'yi sevdim belki de bu nedenlerle.

 Şu anda aynı yaşlarda gençleri eğitmeye çalıştığım için de, o günün ruhuna ayrı bir saygım var. Büyük Britanya'nın savaşın kucağına attığı ANZAKlara da. 

İlkokulda kendi yazdığım şiiri törende okurken nasıl bir ruh halendeysem, her yıl aynı duygularla karşılıyorum bu günü. Savaşın galibi de olunsa, kaybettiklerimizden dolayı mağlubuz aslında. Savaşlar olmasa da, kutlayacak galibiyetletimiz de olmasa keşke.

BUGÜNE DAİR


Eleştirmene rağmen ülkeni seviyorsan, ortak dil ve tarihin birleştirici gücüne inanıyorsan ülkücü, kafatasçı hatta faşist olarak adlandırıldığımız bir dönemdeyiz. Her türlü "izm" ile yaftalanmaya inat milli bayramları ve bazı belirli gün ve haftaları seviyorum. 

Bugün de onlardan biri.

Babam ve büyükbabam askerliklerini Çanakkale'de yapmış. Her ailede olduğu gibi, bu savaşa gidip dönemeyen büyük aile üyelerimiz var. Gitmeden önce de, gördükten sonra da Çanakkale'yi sevdim belki de bu nedenlerle.

 Şu anda aynı yaşlarda gençleri eğitmeye çalıştığım için de, o günün ruhuna ayrı bir saygım var. Büyük Britanya'nın savaşın kucağına attığı ANZAKlara da. 

İlkokulda kendi yazdığım şiiri törende okurken nasıl bir ruh halendeysem, her yıl aynı duygularla karşılıyorum bu günü. Savaşın galibi de olunsa, kaybettiklerimizden dolayı mağlubuz aslında. Savaşlar olmasa da, kutlayacak galibiyetletimiz de olmasa keşke.

17 Mart 2015 Salı

SOKAKTAKİ İHMALİN GETİRDİĞİ VAHŞET

Blog yazarları arasında sokakta hayranlar olsun mu, olmasın mı tartışması yaşanırken burnumun dibindeki olay son noktayı koydu. Köpekleri beslemek üzere onlara et vermeye çalışan genç kadın, sokak köpekleri tarafından parçalandı.

Bu bölgede bu kadar köpek oldugunu kar her yeri bastırana, tatile neden olana kadar fark etmemiştim. Bir de, etrafımda kopeklerle ilgili kaygıları tavan yapan arkadaşlarım olmasa belki bu kadar gözüme batmayacaktı. Hayvanları okşayabilme, tüylerine dokunabilme konusunda mesafemi yıkmaya çalışan biri olamasam da, onlarla ilişkim zarar vermeme ve korkup kaçmama üzerine kurulu kendimi bildim bileli. 

Ama!

Bu son olay, bu kadar yakında olunca köpeklerden korktuğu için otobüsten inip evine kadar ki mesafeyi taksiylet kat eden ya da netten köpeksavar sipariş eden arkadaşlarımın kaygılarının boşa olmadığını görüyorum. Onlara zarar verme niyetiyle değil besleme amacıyla yaklaşan birine böyle vahşice saldıracak düzeye getirdiysek bu hayvanları, birşeyleri eksik ve yanlış yaptık demektir. Aç kalmalarına, üşümelerine, devşirildikleri kurt refleksiyle davranmalarına umursamaz tavrımız, nasılsa bir yolunu bulup yaşarlar anlayışımız neden olmuştur bu olaya. 

Özetle, sokakta zaten var olanları katletmemeli, barınaklara hapsetmemeli ama denetimsiz, yiyeceksiz, aşısız, gözetimsiz bırakmamalı yerel yönetimler. Yeni sokak hayvanlarının üreyip durmasını da engellemeli!

SOKAKTAKİ İHMALİN GETİRDİĞİ VAHŞET

Blog yazarları arasında sokakta hayranlar olsun mu, olmasın mı tartışması yaşanırken burnumun dibindeki olay son noktayı koydu. Köpekleri beslemek üzere onlara et vermeye çalışan genç kadın, sokak köpekleri tarafından parçalandı.

Bu bölgede bu kadar köpek oldugunu kar her yeri bastırana, tatile neden olana kadar fark etmemiştim. Bir de, etrafımda kopeklerle ilgili kaygıları tavan yapan arkadaşlarım olmasa belki bu kadar gözüme batmayacaktı. Hayvanları okşayabilme, tüylerine dokunabilme konusunda mesafemi yıkmaya çalışan biri olamasam da, onlarla ilişkim zarar vermeme ve korkup kaçmama üzerine kurulu kendimi bildim bileli. 

Ama!

Bu son olay, bu kadar yakında olunca köpeklerden korktuğu için otobüsten inip evine kadar ki mesafeyi taksiylet kat eden ya da netten köpeksavar sipariş eden arkadaşlarımın kaygılarının boşa olmadığını görüyorum. Onlara zarar verme niyetiyle değil besleme amacıyla yaklaşan birine böyle vahşice saldıracak düzeye getirdiysek bu hayvanları, birşeyleri eksik ve yanlış yaptık demektir. Aç kalmalarına, üşümelerine, devşirildikleri kurt refleksiyle davranmalarına umursamaz tavrımız, nasılsa bir yolunu bulup yaşarlar anlayışımız neden olmuştur bu olaya. 

Özetle, sokakta zaten var olanları katletmemeli, barınaklara hapsetmemeli ama denetimsiz, yiyeceksiz, aşısız, gözetimsiz bırakmamalı yerel yönetimler. Yeni sokak hayvanlarının üreyip durmasını da engellemeli!

13 Mart 2015 Cuma

RENKLİ TELEVİZYON

13 Mart 1985.
Tam 30 yıl önce, bizim eve renkli televizyon girmişti. Siyah- beyaz izlediğimiz reklamları, şekerlerin gerçek rengini görmenin heyecanını hatırlıyorum. Kıyafetlerin rengini tahmin etmek yerine gerçeğinin görmenin heyecanı...

O günlerden bugüne, bilgisayar, net, cep telefonu, akıllı telefon gibi nice yenilik, nice teknoloji girdi hayatımıza. Her teknolojik gelismeyi ucundan kıyısından yakaladık biz 70lerin sonu ya da 80lerin başında doğanlar. Diğer kuşaklardan farklı olan yanımız, çocukluğumuz, ergenliğimiz. gençliğimiz ve yetiskinliğimiz hep bir teknolojik gelişmeyle özdeşleşti. Sizi bilmem ama belki çocuk saflığından, hiçbiri renkli televizyon kadar heyecan vermedi.

RENKLİ TELEVİZYON

13 Mart 1985.
Tam 30 yıl önce, bizim eve renkli televizyon girmişti. Siyah- beyaz izlediğimiz reklamları, şekerlerin gerçek rengini görmenin heyecanını hatırlıyorum. Kıyafetlerin rengini tahmin etmek yerine gerçeğinin görmenin heyecanı...

O günlerden bugüne, bilgisayar, net, cep telefonu, akıllı telefon gibi nice yenilik, nice teknoloji girdi hayatımıza. Her teknolojik gelismeyi ucundan kıyısından yakaladık biz 70lerin sonu ya da 80lerin başında doğanlar. Diğer kuşaklardan farklı olan yanımız, çocukluğumuz, ergenliğimiz. gençliğimiz ve yetiskinliğimiz hep bir teknolojik gelişmeyle özdeşleşti. Sizi bilmem ama belki çocuk saflığından, hiçbiri renkli televizyon kadar heyecan vermedi.

7 Mart 2015 Cumartesi

KA- DIN

Yarının Dünya Kadınlar Günü (aslında emekçi kadınlar!) olması dolayısıyla, eli kalem tutan, ağzı laf yapan, düşünmeye zahmet eden herkesin yazacak birkaç satırı, edecek birkaç kelamı ve üretecek fikri olacak bol bol. 9 Mart olduğunda ise, gündemimiz değişiverecek, nasılsa dünyada özellikle bu ülkede sık sık değişiverdiği gibi. 

         O yüzden, geçen yıl yazdığım şu yazıda olduğu gibi, kadın olduğumuz için cezalı ve mazlum hissettirmeyen mutlu azınlıktan sayılmamı sağlayan aileme teşekkür etmek, aynı şansa sahip olmayanları görüp halime şükredebilmekten utanmak dışında bir şey yapmak gelmiyor içimden.

KA- DIN

Yarının Dünya Kadınlar Günü (aslında emekçi kadınlar!) olması dolayısıyla, eli kalem tutan, ağzı laf yapan, düşünmeye zahmet eden herkesin yazacak birkaç satırı, edecek birkaç kelamı ve üretecek fikri olacak bol bol. 9 Mart olduğunda ise, gündemimiz değişiverecek, nasılsa dünyada özellikle bu ülkede sık sık değişiverdiği gibi. 

         O yüzden, geçen yıl yazdığım şu yazıda olduğu gibi, kadın olduğumuz için cezalı ve mazlum hissettirmeyen mutlu azınlıktan sayılmamı sağlayan aileme teşekkür etmek, aynı şansa sahip olmayanları görüp halime şükredebilmekten utanmak dışında bir şey yapmak gelmiyor içimden.