9 Ağustos 2014 Cumartesi

DAĞINIK YAZI

"Ne ekersen onu biçersin.", çocuk yetiştirmedeki temel motto değil kanımca. Çok iyi niyetli olan ve bütün iyi niyetiyle çocuk yetiştirmeye çalışıp bir sosyopat ebeveyni de olunabiliyor ne yazık ki. Çevresel koşullar, mizaç, medya ve daha bir sürü etken var çocuk hamurunu yoğuran. 

Ama!

Çocuğa gösterilen ilgi ve sevgi, o kadar sihirli bir güç ki, sanki olabilecek bütün olumsuzlukları baştan önleyebilirmiş gibi. Sevgi ve ilgiyle büyüyen her birey, ileride daha güçlü, hayatta daha dik ve mücadeleci olabiliyor.Tüm olumsuzluklara rağmen, onu koşulsuz seven birilerinin olduğunu bilmek ona güç veriyor. Sırtını dayayabileceği birilerinin olması, birilerine arkanızı dönebilmek büyük lüks. Herkeste olmadığı için lüks. 

Birkaç çocuk yetiştirip tecrübelerine dayanarak ahkam kesebilecek biri olmasam da, ailecek gelişimine (ben maalesef çoğu zaman uzaktan) tanık ve dahil olduğumu biri var hayatımızda. Bugün itibariyle 21 buçuk aylık. En iyi yapabildiğimiz şeyi yapıp ilgi ve sevgiyle büyütmeye çalıştığımız. Yukarıda bahsettiğim sırtına dayanılan desteklerden olmaya bilinçsizce teşneyiz belki. Kitaplarda yazan reçete misali "İlgi göster, sev." sloganlarıyla değil içimizden geldiği gibi. İleride de ilişkimizin bugünkü gibi sıcak olmamasından ne kadar kırılabileceğimizi bile konuşarak, bundan korkarak.

Çok dağınık bir yazı oldu farkındayım ama bu aralar Minnoş, sanki 40 yıldır görüşmemişiz gibi boynuma sımsıkı sarılmaya, yanaklarıma ıslak öpücükler kondurmaya başladı, arkamdan ağlayıp gece evlerinde misafir olmaya zorladı beni. Umarım bu yakınlığımız hep sürer hayat boyu. 

NOT: Sürekli çocuğundan bahsedip her konuyu çocuğa bağlayanlara gıcık olurum ben. Onlara döndüm!

DAĞINIK YAZI

"Ne ekersen onu biçersin.", çocuk yetiştirmedeki temel motto değil kanımca. Çok iyi niyetli olan ve bütün iyi niyetiyle çocuk yetiştirmeye çalışıp bir sosyopat ebeveyni de olunabiliyor ne yazık ki. Çevresel koşullar, mizaç, medya ve daha bir sürü etken var çocuk hamurunu yoğuran. 

Ama!

Çocuğa gösterilen ilgi ve sevgi, o kadar sihirli bir güç ki, sanki olabilecek bütün olumsuzlukları baştan önleyebilirmiş gibi. Sevgi ve ilgiyle büyüyen her birey, ileride daha güçlü, hayatta daha dik ve mücadeleci olabiliyor.Tüm olumsuzluklara rağmen, onu koşulsuz seven birilerinin olduğunu bilmek ona güç veriyor. Sırtını dayayabileceği birilerinin olması, birilerine arkanızı dönebilmek büyük lüks. Herkeste olmadığı için lüks. 

Birkaç çocuk yetiştirip tecrübelerine dayanarak ahkam kesebilecek biri olmasam da, ailecek gelişimine (ben maalesef çoğu zaman uzaktan) tanık ve dahil olduğumu biri var hayatımızda. Bugün itibariyle 21 buçuk aylık. En iyi yapabildiğimiz şeyi yapıp ilgi ve sevgiyle büyütmeye çalıştığımız. Yukarıda bahsettiğim sırtına dayanılan desteklerden olmaya bilinçsizce teşneyiz belki. Kitaplarda yazan reçete misali "İlgi göster, sev." sloganlarıyla değil içimizden geldiği gibi. İleride de ilişkimizin bugünkü gibi sıcak olmamasından ne kadar kırılabileceğimizi bile konuşarak, bundan korkarak.

Çok dağınık bir yazı oldu farkındayım ama bu aralar Minnoş, sanki 40 yıldır görüşmemişiz gibi boynuma sımsıkı sarılmaya, yanaklarıma ıslak öpücükler kondurmaya başladı, arkamdan ağlayıp gece evlerinde misafir olmaya zorladı beni. Umarım bu yakınlığımız hep sürer hayat boyu. 

NOT: Sürekli çocuğundan bahsedip her konuyu çocuğa bağlayanlara gıcık olurum ben. Onlara döndüm!

6 Ağustos 2014 Çarşamba

AĞUSTOS BİR GELDİ, PİR GELDİ

Temmuz ortalarından itibaren benim için geri sayımım başlar. Birlikte şu kadar gün kaldığını, denizi şu kadar zaman göremeyeceğimi söylenir dururum. Cerenmus'un bahsettiği yaşamın Temmuz, Ağustos ve sonra gelecekse diğer dönemleri ile ilgili bir derdim yok ama Ağuıstos'ta bilet ayarlama, boş eve dönüp evi temizleme gibi çabuk çözülecek sorunları dert ederim yıllardır. Bu sorunların asıl kaynağı özlemle baş etme, bunun farkındayım ama terzi ve sökük meselesi işte!

Ağustos geldi pir geldi zaten. Kuzenin kına ve nikahı gibi zorunlu bir etkinlik dolayısıyla il dışına çıkmak gerekti ailecek. Zaten sevmiyorum bu teraneleri ama kuzenin hatrına gittik, toplumsal varlıklarız ya bir de, aman ayıp olmasın.  Minnoş, havale geçirip durduğu için il dışına ilk kez sağlık sorunları nedeniyle çıkmıştı, o da Ankara kırsalına. Bu kez, Öğrenen Anne'nin Seyşeller tatilini falan örnek verip gaza getirdik anne ve babasını, Amasra'da ev tutuldu birkaç günlüğüne. Tabii hepimiz öğrenen anneanne, dede, teyzeler ve enişte olarak gördük ki, Minnoş'un şansına yağmurlu giden hava sağlığına da iyi gelmedi. Erken dönülen tatilde zaten nanemolla olan Minnoş, dün geceyi hastanede geçirdi. Teyzesi benden gelen astıma yatkın alerjik bünye, ömrümüzden ömür aldı. Nefes alırken zorlandığını görmek, nefesimizi tıkadı.  "Hastanelerin yokluğunu görmeyelim ama yolumuz da düşmesin." temennileriyle atlattık bu süreci de. Tekrarı olmasın.Evde olmak güzel:)

AĞUSTOS BİR GELDİ, PİR GELDİ

Temmuz ortalarından itibaren benim için geri sayımım başlar. Birlikte şu kadar gün kaldığını, denizi şu kadar zaman göremeyeceğimi söylenir dururum. Cerenmus'un bahsettiği yaşamın Temmuz, Ağustos ve sonra gelecekse diğer dönemleri ile ilgili bir derdim yok ama Ağuıstos'ta bilet ayarlama, boş eve dönüp evi temizleme gibi çabuk çözülecek sorunları dert ederim yıllardır. Bu sorunların asıl kaynağı özlemle baş etme, bunun farkındayım ama terzi ve sökük meselesi işte!

Ağustos geldi pir geldi zaten. Kuzenin kına ve nikahı gibi zorunlu bir etkinlik dolayısıyla il dışına çıkmak gerekti ailecek. Zaten sevmiyorum bu teraneleri ama kuzenin hatrına gittik, toplumsal varlıklarız ya bir de, aman ayıp olmasın.  Minnoş, havale geçirip durduğu için il dışına ilk kez sağlık sorunları nedeniyle çıkmıştı, o da Ankara kırsalına. Bu kez, Öğrenen Anne'nin Seyşeller tatilini falan örnek verip gaza getirdik anne ve babasını, Amasra'da ev tutuldu birkaç günlüğüne. Tabii hepimiz öğrenen anneanne, dede, teyzeler ve enişte olarak gördük ki, Minnoş'un şansına yağmurlu giden hava sağlığına da iyi gelmedi. Erken dönülen tatilde zaten nanemolla olan Minnoş, dün geceyi hastanede geçirdi. Teyzesi benden gelen astıma yatkın alerjik bünye, ömrümüzden ömür aldı. Nefes alırken zorlandığını görmek, nefesimizi tıkadı.  "Hastanelerin yokluğunu görmeyelim ama yolumuz da düşmesin." temennileriyle atlattık bu süreci de. Tekrarı olmasın.Evde olmak güzel:)

28 Temmuz 2014 Pazartesi

MAGAZİNDEN TÜREYEN SORULAR

Kenan Doğulu ile yarın Los Angeles'ta evlenecek olan Beren Saat, kına gecesi yapıp kına yakmış. Blogcağızımı magazin köşesi yapmaya niyetim yok, bu haberi de bir yere bağlayacağım tabii:)
Pınar Altuğ şaşaalı bir kına gecesi yapınca, Can Dündar bir yazı döşenmişti bu konuda. Yıllarca birlikte yaşadığın adamla evlenmeden önce kına gecesi düzenleyip akşam da aynı eve dönmenin manasızlığı üzerine. Can Dündar, karısını boynuzlarken yakalanıp yine de tıpış tıpış evine kabul edilen bir adam  (flaş flaş flaş) olduğundan beri çok saygı duymasam da, yazısı duygularıma tercüman olmuştu. Ben de eğer ailesinin ve kişinin meşrebi birlikte yaşamaya, evlenmeden çocuk yapmaya  olumsuz bakmıyorsa, o kadar zaman birlikte yaşadıktan sonra olaya resmiyet kazandırma isteğinin altında yatanları sorgulama ihtiyacı duyarım. Kendince zamanın şartlarına uyduğunu, şehirli gibi  yaşadığını savunup yaşayadururken birden olayı çiftetelliye bağlayan nedenler kafamı kurcalar. Bir yanın kopup gitmek isterken, bir yanın geleneklere bu kadar bağlı olmasının nedenleri...

MAGAZİNDEN TÜREYEN SORULAR

Kenan Doğulu ile yarın Los Angeles'ta evlenecek olan Beren Saat, kına gecesi yapıp kına yakmış. Blogcağızımı magazin köşesi yapmaya niyetim yok, bu haberi de bir yere bağlayacağım tabii:)
Pınar Altuğ şaşaalı bir kına gecesi yapınca, Can Dündar bir yazı döşenmişti bu konuda. Yıllarca birlikte yaşadığın adamla evlenmeden önce kına gecesi düzenleyip akşam da aynı eve dönmenin manasızlığı üzerine. Can Dündar, karısını boynuzlarken yakalanıp yine de tıpış tıpış evine kabul edilen bir adam  (flaş flaş flaş) olduğundan beri çok saygı duymasam da, yazısı duygularıma tercüman olmuştu. Ben de eğer ailesinin ve kişinin meşrebi birlikte yaşamaya, evlenmeden çocuk yapmaya  olumsuz bakmıyorsa, o kadar zaman birlikte yaşadıktan sonra olaya resmiyet kazandırma isteğinin altında yatanları sorgulama ihtiyacı duyarım. Kendince zamanın şartlarına uyduğunu, şehirli gibi  yaşadığını savunup yaşayadururken birden olayı çiftetelliye bağlayan nedenler kafamı kurcalar. Bir yanın kopup gitmek isterken, bir yanın geleneklere bu kadar bağlı olmasının nedenleri...

24 Temmuz 2014 Perşembe

SINAV SONUÇLARININ ARDINDAN

Üniversite sınav sonuçları gibi yerleştirme sonuçları da jet hızıyla açıklandı. Yeni ÖSYM, hız konusunda iddialı görünüyor. Süre azalınca haklarındaki şaibelerin de azalacağını düşünüyorlar sanırım.


Dün, bir sürü ailede ne duygu dalgalanmaları yaşanmıştır. Yıllar önce yaşadığımız gibi. Ben sınava ilk girdiğim yıl, henüz 16 yaşındayken okulda tercihlerimizi ortalarda gezinirken görüp sekreter zannettiğimiz rehber öğretmenle değil tarih öğretmeniyle yapmak zorunda kalmıştım.Kazandığımı öğrendiğimde üzüntüden ağlamıştım çünkü puanımla yerleşebileceğim yerlerden düşük bir  yerdi, sonuçta kayıt olup gitmedim, ertesi yıl bir dolu puanım kesildi yeni sınava girerken. TM öğrencisi olarak Fen alanından bir bölüme yerleşmek de cabası. Ailem, çok bilinçli değildi, etraftaki ilk örnektim, ceremesini çektim yani. Gerçi, istemediğim bir bölümde okumama kararıma destek olan bir ailem vardı, şanslıydım. Sonra istediğim bölüm ve üniversitede, üstelik tam burslu okudum, cebime harçlığım da okul tarafından verilerek. 

Ama!

Sonuçlar her açıklandığında, birileri istediği bölüme yerleşemedi ya da hiç bir yere yerleşemedi diye üzülürken, sırf parası var diye özel okullara giden hatta barajı aşamadığı halde önce misafir öğrenci, sonra asıl öğrenci olan binlercesi geliyor aklıma. Sinir oluyorum özel okulların varlığına. Onlardan birinde keyifle okumama rağmen adil gelmiyor varlıkları.Bu ülkede, gerçekten eğitimde eşitlik yok! Kendini yetersiz, başarısız, çaresiz gören iyi puan almış ama istediğine ulaşamamış bir sürü parlak genç varken, güdük dimağların parayı bastırıp diplomalı olmaları canımı sıkıyor.

SINAV SONUÇLARININ ARDINDAN

Üniversite sınav sonuçları gibi yerleştirme sonuçları da jet hızıyla açıklandı. Yeni ÖSYM, hız konusunda iddialı görünüyor. Süre azalınca haklarındaki şaibelerin de azalacağını düşünüyorlar sanırım.


Dün, bir sürü ailede ne duygu dalgalanmaları yaşanmıştır. Yıllar önce yaşadığımız gibi. Ben sınava ilk girdiğim yıl, henüz 16 yaşındayken okulda tercihlerimizi ortalarda gezinirken görüp sekreter zannettiğimiz rehber öğretmenle değil tarih öğretmeniyle yapmak zorunda kalmıştım.Kazandığımı öğrendiğimde üzüntüden ağlamıştım çünkü puanımla yerleşebileceğim yerlerden düşük bir  yerdi, sonuçta kayıt olup gitmedim, ertesi yıl bir dolu puanım kesildi yeni sınava girerken. TM öğrencisi olarak Fen alanından bir bölüme yerleşmek de cabası. Ailem, çok bilinçli değildi, etraftaki ilk örnektim, ceremesini çektim yani. Gerçi, istemediğim bir bölümde okumama kararıma destek olan bir ailem vardı, şanslıydım. Sonra istediğim bölüm ve üniversitede, üstelik tam burslu okudum, cebime harçlığım da okul tarafından verilerek. 

Ama!

Sonuçlar her açıklandığında, birileri istediği bölüme yerleşemedi ya da hiç bir yere yerleşemedi diye üzülürken, sırf parası var diye özel okullara giden hatta barajı aşamadığı halde önce misafir öğrenci, sonra asıl öğrenci olan binlercesi geliyor aklıma. Sinir oluyorum özel okulların varlığına. Onlardan birinde keyifle okumama rağmen adil gelmiyor varlıkları.Bu ülkede, gerçekten eğitimde eşitlik yok! Kendini yetersiz, başarısız, çaresiz gören iyi puan almış ama istediğine ulaşamamış bir sürü parlak genç varken, güdük dimağların parayı bastırıp diplomalı olmaları canımı sıkıyor.

22 Temmuz 2014 Salı

KURULAR- YAŞLAR

Bugün televizyonu açar açmaz, haberlerde Hakkari'de sokağa çıkma yasağının kalktığına dair bir anons duydum. Ben kaç gündür televizyondan uzak teyze rolümle güle oynaya, şebeklik yapa yapa (Kardeşim, öğrencilerimin bu halimi görseler şoke olacaklarını söylüyor:), bu güzel yaz günleri ve tatil bitmesin deyip mutlu mesut yaşarken, aşiretler arası çatışmaya dönen kavgayı bastırmanın yolunu sade vatandaşı eve tıkmakta bulan devlet gerçeği varmış da habersizmişim.

Oruç başınıza vurur, evden çıkmazsınız; canınız istemez, çıkmazsınız; sıcak rahatsız eder, çıkmazsınız da, bu yüzyılda hala aşiret gerçeği yüzünden evden çıkamamak da ne yahu?!!! Aşiret üyeleri, daha güçlü, daha saldırgan, daha tehlikeli diye al sen olayla ilgisi olmayan insanları eve hapset, hem de gece yarılarına kadar. Kurunun yanında yaşın yanması değil bu, tam anlamıyla kuru için yaşın yanması. Bu ülke gerçekten çok güzel yerler ve insanlarla dolu ama bir o kadar da, haksızlıkla. İnsanlıktan nasibini alamamış bir avuç insan, çoğunluğun özgürlüğünü kısıtlayabiliyor baksanıza!

KURULAR- YAŞLAR

Bugün televizyonu açar açmaz, haberlerde Hakkari'de sokağa çıkma yasağının kalktığına dair bir anons duydum. Ben kaç gündür televizyondan uzak teyze rolümle güle oynaya, şebeklik yapa yapa (Kardeşim, öğrencilerimin bu halimi görseler şoke olacaklarını söylüyor:), bu güzel yaz günleri ve tatil bitmesin deyip mutlu mesut yaşarken, aşiretler arası çatışmaya dönen kavgayı bastırmanın yolunu sade vatandaşı eve tıkmakta bulan devlet gerçeği varmış da habersizmişim.

Oruç başınıza vurur, evden çıkmazsınız; canınız istemez, çıkmazsınız; sıcak rahatsız eder, çıkmazsınız da, bu yüzyılda hala aşiret gerçeği yüzünden evden çıkamamak da ne yahu?!!! Aşiret üyeleri, daha güçlü, daha saldırgan, daha tehlikeli diye al sen olayla ilgisi olmayan insanları eve hapset, hem de gece yarılarına kadar. Kurunun yanında yaşın yanması değil bu, tam anlamıyla kuru için yaşın yanması. Bu ülke gerçekten çok güzel yerler ve insanlarla dolu ama bir o kadar da, haksızlıkla. İnsanlıktan nasibini alamamış bir avuç insan, çoğunluğun özgürlüğünü kısıtlayabiliyor baksanıza!