29 Ağustos 2017 Salı

VATAN ŞAŞMAZ OLAYI VE TEK.TARAFLILIK

Şu son olay yani Vatan Şaşmaz cinayeti, sunucu Murat Başoğlu'nun yeğeni ile yaşadığı ensest ilişkiyi unutturdu son 3 gündür. 43 yaşında bir adamın genç denebilecek yaşta vurularak öldürülmesi, üstelik eşinin hamile olduğu iddialarıyla çok vahim. Olayda, bana asıl vahim gelen ise uzman olduğunu iddia eden uzmanlık eğitimi olmayan her psikoloğun ekranlarda ahkam kesmesi, katıl zanlısı Filiz Aker'e OKB (Takıntılı- saplantılı) teşhisi koyması.

Sosyal psikolojide "güzel" olanı masum bulma eğilimimiz var tamam. Bir de, erkek egemen toplumda, kadının davetkar ve talepkar olduğu, masum yüzlü Vatan'ın asla karısını aldatmayacağı genel ve geçer doğru olarak her mecrada kabul görmüş havası var.

Günlerdir izliyorum haber ve yorumları. Her iki ailenin de iddiaları, polis raporları vs. Her bir detay incelenmeden, telefon kayıtları ortaya çıkmadan masum ve suçlu ayrımı yapılmış, karara varılmış çoğu mecrada.

İntihar girişimi, cinayet söylemleri olan silahlara meraklı ve sonuçta hem başkasını, hem kendini öldüren bir kadın var ortada tamam ama zaten katil aranmıyor, ortada duruyor. Saplantılı aşık diye etiketlenen kadının, daha çocukken annesinin ağabeyi tarafından vurulduğu, gençliğinde kaçırıldığı, en yakın arkadaşı tarafından dolandırıldığı,
telefon kayıtlarında ortaya çıktığı söylenen " Paranı şimdi veremem."  ifadesi ve iddialar doğruysa  Vatan Şaşmaz'ın da kadının parasını batırdığı ve evlerini satmak zorunda kaldığı gibi normal psikolojide kalmayı zorlaştıran detaylar bir yana atılıp "saplantılı aşık" yaftası fazla acımasız ve tek taraflı geliyor bana. "Güzel görünümlü, güzel gülüşlü adamlar eşlerini aldatmaz, kadın parası yemez!" nasıl yanlı bir iddia farkında olmadan inanmak istiyoruz belki masumiyete. Oysa sağduyu, birini gömerken ötekini yüceltmekten geçmiyor! Hele ki bilim, her açıdan bakmadan tek taraflı yorumlara dayanmıyor!

VATAN ŞAŞMAZ OLAYI VE TEK.TARAFLILIK

Şu son olay yani Vatan Şaşmaz cinayeti, sunucu Murat Başoğlu'nun yeğeni ile yaşadığı ensest ilişkiyi unutturdu son 3 gündür. 43 yaşında bir adamın genç denebilecek yaşta vurularak öldürülmesi, üstelik eşinin hamile olduğu iddialarıyla çok vahim. Olayda, bana asıl vahim gelen ise uzman olduğunu iddia eden uzmanlık eğitimi olmayan her psikoloğun ekranlarda ahkam kesmesi, katıl zanlısı Filiz Aker'e OKB (Takıntılı- saplantılı) teşhisi koyması.

Sosyal psikolojide "güzel" olanı masum bulma eğilimimiz var tamam. Bir de, erkek egemen toplumda, kadının davetkar ve talepkar olduğu, masum yüzlü Vatan'ın asla karısını aldatmayacağı genel ve geçer doğru olarak her mecrada kabul görmüş havası var.

Günlerdir izliyorum haber ve yorumları. Her iki ailenin de iddiaları, polis raporları vs. Her bir detay incelenmeden, telefon kayıtları ortaya çıkmadan masum ve suçlu ayrımı yapılmış, karara varılmış çoğu mecrada.

İntihar girişimi, cinayet söylemleri olan silahlara meraklı ve sonuçta hem başkasını, hem kendini öldüren bir kadın var ortada tamam ama zaten katil aranmıyor, ortada duruyor. Saplantılı aşık diye etiketlenen kadının, daha çocukken annesinin ağabeyi tarafından vurulduğu, gençliğinde kaçırıldığı, en yakın arkadaşı tarafından dolandırıldığı,
telefon kayıtlarında ortaya çıktığı söylenen " Paranı şimdi veremem."  ifadesi ve iddialar doğruysa  Vatan Şaşmaz'ın da kadının parasını batırdığı ve evlerini satmak zorunda kaldığı gibi normal psikolojide kalmayı zorlaştıran detaylar bir yana atılıp "saplantılı aşık" yaftası fazla acımasız ve tek taraflı geliyor bana. "Güzel görünümlü, güzel gülüşlü adamlar eşlerini aldatmaz, kadın parası yemez!" nasıl yanlı bir iddia farkında olmadan inanmak istiyoruz belki masumiyete. Oysa sağduyu, birini gömerken ötekini yüceltmekten geçmiyor! Hele ki bilim, her açıdan bakmadan tek taraflı yorumlara dayanmıyor!

28 Ağustos 2017 Pazartesi

BALKANLAR İZLENİMLERİ- BÖLÜM 1


11 Ağustos akşamı 21.30'da
İstanbul'dan başlayıp 19 Ağustos'ta yine orada biten bir Büyük Balkanlar turuna katıldım bu yaz. Öncesinde bir gün önceden kuzenime gittim, sonra da iki gece daha kaldım İstanbul'da.  Burada yurtdışı turları okullar açıkken yapılıyor maalesef, o takvim de bana uymuyor. Bir de ben büyükşehirlerde yaşarken, her tatil fırsatında ailemin yanına koştuğumdan oralardan kendi evimden tatile çıkma lüksümü de ötelemişim hep. Bu da geç bir farkındalık!

Neyse, otobüsle 8 gün dere tepe 8 ülke ne kadar gezilerse öyle gezdik Gezi yazısı olmayacak bu yazı, baştan söyleyeyim. İzlenimlerimi yazmayı seviyorum diye yazmışımdır daha önce. O halde gelsin izlenenler:
 Belgrad Moskova Otel (Einstein kalmış burada)
 Selanik Atatürk Müzesi ( Doğduğu ev, orijinal haliyle korunmamış, 2010'dan beri bu haliyle Şişli'deki müze gibi maalesef!)

1- Yunanistan, Makedonya, Arnavutluk, Hırvatistan, Karadağ, Bosna- Hersek, Sırbistan ve Bulgaristan rotamızdı. Ekonomilerini düzeltmeye yardımcı olduğumuzdan mı yoksa komşuluk ilişkilerinin gelişmişlik derecesinden midir bilmem, en sıcak ve güleryüzlü davrananlar Yunanlılar idi. Aynı izlenimi, bir hafta sonra oralarda olan bir arkadaşım da edinmiş.

Balkan Türkleri, bu sınıflandırmanın dışında tabii. Hemen iletişim kuran, Türk lirasını kabul eden esnaf da çok.

2- Rehberin anlattığına göre Türk turistler sayesinde tembelliği ile meşhur Karadağlılar üç Türkçe kelime öğrenmişler: Yavaş, sabır ve bekle:)

Ohrid'de (Okunuşu Ohri) festival varken denk geldik ve yarim saat sipariş vermek, bilinmez bir zamana da siparişin gelmesi olasılığına karşı garson tarafından uyarıldık. 5 mekan değiştirip en son sokak satıcısına sığındık. Mostar (Bosna-Hersek) 'da bulunan Türk kafesi dışında, hep bekledik. Bizim garsonların güleryüzlü ve eli çabuk olmasına hayran kalıp bir daha. Beklemekten çatlatarak işkence edilebilecek bir milletiz biz, düşmanlarımıza duyurulur:)
İşte Mostar Köprüsü ( Yıkıldıktan sonra inşa edilen haliyle tabii!)

3- Rehber eşliğinde, hiç konuşmadan gezdiğimiz anlarda bile, yerel halkın kendi arasında bizi gösterip "Turkas" vb. İfadeleri dikkat çekiciydi.

Demek ki, Cinliler, Japonlar gibi bizi birbirimize benzeten özelliklerimiz var. Grupça içinden çıkamadık çünkü fiziksel özelliklerimiz her telden çalıyordu, olsa olsa fevri ve aceleci yanımızdır diye karar verdik sonunda.

4-Euro üzerinden maaş alanlar çok şanslı. Yeme- içme gerçekten hesaplı Balkanlar'da. Örneğin; bira, buzlu çay ve 2 büyük patates kızartması 8.20 idi Selanik'te. Denize nazır güzel bir kafede üstelik. Biz TL kazananlar habire 4'le çarpıp bunalıma girdik. Paramız, biraz daha değerli olsaydı diye söylenip durduk.

Tura, 7 sabah kahvaltısı ve 5 akşam yemekleri dahil olduğu için, daha çok keyfi yemek yedik. Öğle yemeğinde, yanımızdaki alıştırmalılar, dondurma, kahve vs. ile geçiştirip bol bol gezdim ben.Tiran'da lokantada sipariş beklerken 1.5 saat çöp olup sadece panaromik gezince ders oldu, öğle yemeğine vakit harcamadık grupla.

Birkaç da fotoğraf paylaşıp sonraya erteliyorum devamı. Görüşmek üzere:)





BALKANLAR İZLENİMLERİ- BÖLÜM 1


11 Ağustos akşamı 21.30'da
İstanbul'dan başlayıp 19 Ağustos'ta yine orada biten bir Büyük Balkanlar turuna katıldım bu yaz. Öncesinde bir gün önceden kuzenime gittim, sonra da iki gece daha kaldım İstanbul'da.  Burada yurtdışı turları okullar açıkken yapılıyor maalesef, o takvim de bana uymuyor. Bir de ben büyükşehirlerde yaşarken, her tatil fırsatında ailemin yanına koştuğumdan oralardan kendi evimden tatile çıkma lüksümü de ötelemişim hep. Bu da geç bir farkındalık!

Neyse, otobüsle 8 gün dere tepe 8 ülke ne kadar gezilerse öyle gezdik Gezi yazısı olmayacak bu yazı, baştan söyleyeyim. İzlenimlerimi yazmayı seviyorum diye yazmışımdır daha önce. O halde gelsin izlenenler:
 Belgrad Moskova Otel (Einstein kalmış burada)
 Selanik Atatürk Müzesi ( Doğduğu ev, orijinal haliyle korunmamış, 2010'dan beri bu haliyle Şişli'deki müze gibi maalesef!)

1- Yunanistan, Makedonya, Arnavutluk, Hırvatistan, Karadağ, Bosna- Hersek, Sırbistan ve Bulgaristan rotamızdı. Ekonomilerini düzeltmeye yardımcı olduğumuzdan mı yoksa komşuluk ilişkilerinin gelişmişlik derecesinden midir bilmem, en sıcak ve güleryüzlü davrananlar Yunanlılar idi. Aynı izlenimi, bir hafta sonra oralarda olan bir arkadaşım da edinmiş.

Balkan Türkleri, bu sınıflandırmanın dışında tabii. Hemen iletişim kuran, Türk lirasını kabul eden esnaf da çok.

2- Rehberin anlattığına göre Türk turistler sayesinde tembelliği ile meşhur Karadağlılar üç Türkçe kelime öğrenmişler: Yavaş, sabır ve bekle:)

Ohrid'de (Okunuşu Ohri) festival varken denk geldik ve yarim saat sipariş vermek, bilinmez bir zamana da siparişin gelmesi olasılığına karşı garson tarafından uyarıldık. 5 mekan değiştirip en son sokak satıcısına sığındık. Mostar (Bosna-Hersek) 'da bulunan Türk kafesi dışında, hep bekledik. Bizim garsonların güleryüzlü ve eli çabuk olmasına hayran kalıp bir daha. Beklemekten çatlatarak işkence edilebilecek bir milletiz biz, düşmanlarımıza duyurulur:)
İşte Mostar Köprüsü ( Yıkıldıktan sonra inşa edilen haliyle tabii!)

3- Rehber eşliğinde, hiç konuşmadan gezdiğimiz anlarda bile, yerel halkın kendi arasında bizi gösterip "Turkas" vb. İfadeleri dikkat çekiciydi.

Demek ki, Cinliler, Japonlar gibi bizi birbirimize benzeten özelliklerimiz var. Grupça içinden çıkamadık çünkü fiziksel özelliklerimiz her telden çalıyordu, olsa olsa fevri ve aceleci yanımızdır diye karar verdik sonunda.

4-Euro üzerinden maaş alanlar çok şanslı. Yeme- içme gerçekten hesaplı Balkanlar'da. Örneğin; bira, buzlu çay ve 2 büyük patates kızartması 8.20 idi Selanik'te. Denize nazır güzel bir kafede üstelik. Biz TL kazananlar habire 4'le çarpıp bunalıma girdik. Paramız, biraz daha değerli olsaydı diye söylenip durduk.

Tura, 7 sabah kahvaltısı ve 5 akşam yemekleri dahil olduğu için, daha çok keyfi yemek yedik. Öğle yemeğinde, yanımızdaki alıştırmalılar, dondurma, kahve vs. ile geçiştirip bol bol gezdim ben.Tiran'da lokantada sipariş beklerken 1.5 saat çöp olup sadece panaromik gezince ders oldu, öğle yemeğine vakit harcamadık grupla.

Birkaç da fotoğraf paylaşıp sonraya erteliyorum devamı. Görüşmek üzere:)





26 Ağustos 2017 Cumartesi

TATİL YORGUNLUĞU

Yurtdışından döneli tam 1 hafta, Istanbul'dan döneli 5 gün olmuş. Zaman nasıl geçti bilmiyorum. Hazır boyanmış ve temizlenmiş eve, hazır yemeklere falan geldim ama hala yorgunum. 3 gündür yine dışarıdaydım. Tatilin yorgunluğunu atmak için yeni bir tatil lazım denir ya, o kafadayım :)

TATİL YORGUNLUĞU

Yurtdışından döneli tam 1 hafta, Istanbul'dan döneli 5 gün olmuş. Zaman nasıl geçti bilmiyorum. Hazır boyanmış ve temizlenmiş eve, hazır yemeklere falan geldim ama hala yorgunum. 3 gündür yine dışarıdaydım. Tatilin yorgunluğunu atmak için yeni bir tatil lazım denir ya, o kafadayım :)

9 Ağustos 2017 Çarşamba

ÖZ ÇEKEME!

2 hafta olmuş yazmayalı, arada yazmaya başlayıp sildim, yazıp taslağa attım yarım yamalak yazıyı. Sonra oturup ahkam kesmekten vazgeçip öyle bıraktım.

Hayatın koşturmacası, tatil rehaveti, evde tadilat  yorgunluğu ve badana hazırlığı gibi işler, yurtdışına ilk çıkış hazırlıkları (geç oldu, güç olmasın!) hepsi bir arada.

Kendi rutinimde dönerken belki de sizlerin medyadan şahit olduğunuz bir olay cereyan etti dün buralarda. Kars'tan kuzeniyle çalışmaya gelen 17 yaşındaki bir genç, ötekini kurtarmaya çalışırken dalgalara kapıldı.Bugün ailesi çadır kurmuş bekliyordu. Dün tüm telaşa, bugünse koluna girilip volta artırılan ailesine tanık olduk ailecek. Bir de, film izler gibi çocuğunu da kapıp gelenlere. Kardeşim, özçekime şahit olmuş ki artık kanım dondu:(

Bazıları insan olmakta zorlanıyor, insan olan da onlarla aynı havayı solumakta zorluk çekiyor!!!


ÖZ ÇEKEME!

2 hafta olmuş yazmayalı, arada yazmaya başlayıp sildim, yazıp taslağa attım yarım yamalak yazıyı. Sonra oturup ahkam kesmekten vazgeçip öyle bıraktım.

Hayatın koşturmacası, tatil rehaveti, evde tadilat  yorgunluğu ve badana hazırlığı gibi işler, yurtdışına ilk çıkış hazırlıkları (geç oldu, güç olmasın!) hepsi bir arada.

Kendi rutinimde dönerken belki de sizlerin medyadan şahit olduğunuz bir olay cereyan etti dün buralarda. Kars'tan kuzeniyle çalışmaya gelen 17 yaşındaki bir genç, ötekini kurtarmaya çalışırken dalgalara kapıldı.Bugün ailesi çadır kurmuş bekliyordu. Dün tüm telaşa, bugünse koluna girilip volta artırılan ailesine tanık olduk ailecek. Bir de, film izler gibi çocuğunu da kapıp gelenlere. Kardeşim, özçekime şahit olmuş ki artık kanım dondu:(

Bazıları insan olmakta zorlanıyor, insan olan da onlarla aynı havayı solumakta zorluk çekiyor!!!


23 Temmuz 2017 Pazar

ANALİZLER

Magazin basını, kimin kiminle ne yaptığını değil de kimin hangi ruh haliyle neyi, niçin yaptığını takip etme aracı benim açımdan. İnsanı kapsayan herşey psikolojiyi de ilgilendiriyor, dolayısıyla rehberlik ve psikolojik danışma okumuş beni de.

En son Alişan, nişanlısı ile ilgili bir röportaj vermiş. Ayağına terlik getirmesini beklediği, cumhurbaşkanına söz verdiği  ve yaşı 41 olduğu için evlenmeye karar verdiği, çok seksi, cazip ve güzel kategorisine girmediği için eş olarak seçtiği gibi satır başları var röportajın. Bir grup, kadını yerin dibine soktuğu için boğazlamak istiyor Alişan'ı, bir grup ise kendinden buluyor, bağrına basıyor. Beni de zaten röportajdan çok, bu yorumlar bitiriyor:) Sosyoloji okunsa tez yazılır, doktora derecesi alınır, o derece!

Bir kısım kadın için, erkeğe terlik sunmak, ayağını yıkamak (o suyu ziyan etmeyip içmek, iyi iğrençleşmeyeyim!), erkeği hürmet edilesi bir varlık olarak girmek bir yaşam biçimi, bunu biliyoruz.

Okuyup meslek sahibi olsa da, maddi olarak eşine bağımlı olmasa da bazı kadınların mayası, eşit şartlarda devgi, saygı ve güven ilişkisine uymuyor. Bünye, erkeği hep olmazsa olmaz, o olmadan yaşanmaz, gitmemesi için hizmetten ödün verilmez bir korunmaz duruma sokuyor. Eşit bir düzlemde, mutlu ve huzurlaysa bir erkeği hayatında tutan kadından temel farkları,mizahtan öte yetiştirilme tarzı bence yani işin psikolojik boyutundan daha baskın sosyolojik yanı. Ailede kız ve erkek çocuk ayrımı yapılmamış, kızlar erkeğin yatağını, yemeğini hazırlamaya amade yetiştirilmemiş, birey olarak değerli kılınmışsa büyüdüğünde illa bir erkekle var olma derdi olmuyor kadının. Evli ya da bekar, yalnız ya da partnerli hep aynı dik duruş sağlanabiliyor o zaman, kendisine değer vermeyen karşı cinse sırt dönebilme tavrı da.

Ha sanmam ki, bu açıklamalardan sonra nişanlısı Alişan'ı terketsin. 5 yıl önce tanışmış, adam arada defalarca başkalarıyla evlenme planları yapmış, artık cumhurbaşkanına evlilik sözü verdiğinde ona denk gelmiş! O böyle baksa, evliliğe tutulacak söz diye bakan bir adama bulaşmazdı zaten!

Uzun lafın kısası, bu tarz ilişkileri  ve yaklaşımları görünce, " İyi ki kızımız olmuş!" diye büyüten, ters düştüğümüz anlarda bile sesimizi baskılamayan tüm aileme teşekkür edesim geliyor. Bugün kaybedeli tam 2 yıl oldu ama dik.duruşlu anneannem hepimizde çok etkili. O bazı açılardan bize göre daha geleneksel olsa da, ailedeki tüm kadınlar onun sayesinde dimdik!

ANALİZLER

Magazin basını, kimin kiminle ne yaptığını değil de kimin hangi ruh haliyle neyi, niçin yaptığını takip etme aracı benim açımdan. İnsanı kapsayan herşey psikolojiyi de ilgilendiriyor, dolayısıyla rehberlik ve psikolojik danışma okumuş beni de.

En son Alişan, nişanlısı ile ilgili bir röportaj vermiş. Ayağına terlik getirmesini beklediği, cumhurbaşkanına söz verdiği  ve yaşı 41 olduğu için evlenmeye karar verdiği, çok seksi, cazip ve güzel kategorisine girmediği için eş olarak seçtiği gibi satır başları var röportajın. Bir grup, kadını yerin dibine soktuğu için boğazlamak istiyor Alişan'ı, bir grup ise kendinden buluyor, bağrına basıyor. Beni de zaten röportajdan çok, bu yorumlar bitiriyor:) Sosyoloji okunsa tez yazılır, doktora derecesi alınır, o derece!

Bir kısım kadın için, erkeğe terlik sunmak, ayağını yıkamak (o suyu ziyan etmeyip içmek, iyi iğrençleşmeyeyim!), erkeği hürmet edilesi bir varlık olarak girmek bir yaşam biçimi, bunu biliyoruz.

Okuyup meslek sahibi olsa da, maddi olarak eşine bağımlı olmasa da bazı kadınların mayası, eşit şartlarda devgi, saygı ve güven ilişkisine uymuyor. Bünye, erkeği hep olmazsa olmaz, o olmadan yaşanmaz, gitmemesi için hizmetten ödün verilmez bir korunmaz duruma sokuyor. Eşit bir düzlemde, mutlu ve huzurlaysa bir erkeği hayatında tutan kadından temel farkları,mizahtan öte yetiştirilme tarzı bence yani işin psikolojik boyutundan daha baskın sosyolojik yanı. Ailede kız ve erkek çocuk ayrımı yapılmamış, kızlar erkeğin yatağını, yemeğini hazırlamaya amade yetiştirilmemiş, birey olarak değerli kılınmışsa büyüdüğünde illa bir erkekle var olma derdi olmuyor kadının. Evli ya da bekar, yalnız ya da partnerli hep aynı dik duruş sağlanabiliyor o zaman, kendisine değer vermeyen karşı cinse sırt dönebilme tavrı da.

Ha sanmam ki, bu açıklamalardan sonra nişanlısı Alişan'ı terketsin. 5 yıl önce tanışmış, adam arada defalarca başkalarıyla evlenme planları yapmış, artık cumhurbaşkanına evlilik sözü verdiğinde ona denk gelmiş! O böyle baksa, evliliğe tutulacak söz diye bakan bir adama bulaşmazdı zaten!

Uzun lafın kısası, bu tarz ilişkileri  ve yaklaşımları görünce, " İyi ki kızımız olmuş!" diye büyüten, ters düştüğümüz anlarda bile sesimizi baskılamayan tüm aileme teşekkür edesim geliyor. Bugün kaybedeli tam 2 yıl oldu ama dik.duruşlu anneannem hepimizde çok etkili. O bazı açılardan bize göre daha geleneksel olsa da, ailedeki tüm kadınlar onun sayesinde dimdik!