27 Aralık 2020 Pazar

KIRMIZI ODALI KRALİÇE (!)

Ruh sağlığı uzmanlarının uygulama deneyimlerini kitaplaştırmaları,  hep eleştiriye açık bir konu. Yalom da olsanız (o da transferans ve karşıt transferans konusunda okun ucunda çoğu zaman), danışan/ hasta/ müşteri ne derseniz deyin siz ve onun arasındaki özeli ifşa ediyorsunuzdur bir nevi. İzin de alsanız, karakteristik özellikleri değiştirseniz, eğitim amaçlı sunduğunuzu söyleseniz de eleştiri kaçınılmaz bu alanda. Mahremiyet başta olmak üzere etik sorunsalı devrede çünkü!

Ülkemizde de bu aralar Gülseren Budayıcıoğlu (Ben uzun süre Budaycıoğlu diye kodlamışım kadını, niye ğ yok bu soyadında diye sorgulayarak), gerek kitapları gerekse dizileriyle bu tartışmaların odağı. İzleyicinin ağlama ihtiyacını doyuran, ataerkil, başkanındaki derdi görüp kendi derdini unutmayı hedefleyen, buram buram acı dolu diziler bunlar. Böyle hikayeler elbette yaşanıyor ama dizi sosuna bulanınca üstüne ketçap konmuş pasta tadına geliyor:

Birini "Bu kadının tarzını çok itici buluyorum, aslını öğreneyim." diye okudum kitapların birini  (Madalyonun İçi), ötekini de yılbaşı hediyesi olarak  yeğenime seçtirip kardeşim almış (Kral Kaybederse), öyle okudum. Çabucak bitti bugün itibariyle ama paketi açtığımda nasıl bir ifade takındıysam kardeşim "Beğenmedin." dedi. Paketten çıkan öteki  hediyeye daha insani bir tepki verdim çünkü:( Kitaba değil yazarına olduğunu söyledim bu ifademin. 

Neyse, ötekine göre daha akıcı çünkü daha bütünlüklü. Ötekinde, bir vakanın ilk kısmından 40 sayfa sonra anlatılıyor, arka arkaya okuma çabasıyla ileri geri gitme gibi bir kurgu  ve dizgi sorunu vardı. 

İki kitapta da ortak olan, " Ben acayip duyarlı, empati ve sempati dolu bir psikoterapistim." vurgusu. Bu,  danışanın ağzından da, kendi ifadelerinden de gözümüze çarptırılıp kafamıza kakılıyor.  Çaylı-kahveli, bol ağlamalı ve sarılmalı seanslardan bahsetmiyorum bile. Bahsettim ama:)  Arif Verimli'nin altını çizdiği gibi " panda" kıvamında sarılmalı olanlardan işte:)

Röportajlarını okuyunca, üstüne çalışma şartlarının ağırlığı ile ilgili bir köşe yazısını paylaştığı için 5 psikoloğunu isten biraz paldır küldür işten atınca kişiliği ile ilgili biraz yorum sahibi olunabiliyor diye düşünmüştüm ama kitaplar daha net fikir veriyor insana. Satır aralarını okuma şansı bir nevi. Örneğin, danışanının pırlanta bir kolyeyi boynuna takıvermesi, ofisi süsleyen danışan hediyesi biblo ve tesbihler... Öğretmenler gününde de çiçek vs. yüz kızartır, etik olarak yasaktır hediye. Ruh sağlığı alanındaysa  yaptırımı da olur. Yazarken yazmaktan utanmayıp özdenetime bile takılmamış yaptığı şey ve alenen yazmış. Sonrasında, danışanına bunun etiği konusunda bir açıklama bile yaptığını belirten bir ifade bile yok ardında. 







Hiç yorum yok:

Yorum Gönder