16 Temmuz 2020 Perşembe

SADECE BİR SAKIZ MARKASI DEĞİLDİR O!

Taslağa yazı atma alışkanlığım yok benim. 11 Temmuz gecesi, oturup birden yeniden bir yazı  yazmak istedim, zaten kırk yılda bir yazıyorum, kaydedeyim dursun diye yazmayı frenleyemeyip attım taslağa. Korona dışı gündem yazmak,yazma iştahını da artırıyor sanki!

Sonra e-postalarıma bakarken C.'nin nazik ve sevimli kartını gördüm, yeni normalin nasıl gittiğini soruyordu. İçimi okumuş sanki! Gece gece içimi ısıttı kart :)

Ve taslak yazısı: (Virgülüne dokunmadan)

Korona falan yazmayıp ülke gündeminin çarkları arasına dalmanın dayanılmaz hafifliğini(!) yaşıyorum. Her gün yeni bir çıldırma eşiği ile hızlıca değişiyor gündem.

Başvurmadığım halde adıma görev çıkan ve iptal edebildiğim  27 Haziran 2020 üniversite sınavı bu kez soruların çalınmasıyla gündem olmadı. Bu kadar vukuatsız geçmesi şaşkınlık vericiydi, bu kadar olaysız olamazdı, nayır nolamazdi:) Olmadı da zaten!

Soruyu okudunuz mu bilmiyorum ama geçmişten günümüze  Mabel Matiz'in sanat geçmişi, beslendiği Neşet Ertaş ve Sezen Aksu gibi isimlerden günümüze esintiler, şarkı sözleri  ile ilgili bir paragraf ve onunla ilgili iki soru  infial yarattı ÖSYM bünyesinde.  Mabel, değer yargılarına uymadığı için soruları iptal ve onları yazanları da soru komisyonundan çıkarma kararı konuşulur oldu.

Kafalarda (kafamda) da deli sorular belirdi:
"Soruları okumadan mı soktunuz o kitapçığa? "
"Mustafa Ceceli, Hülya Koçyiğit, Orhan Gencebay falan olsaydı paragrafta sizin için makbul müydü?Ne vereyim abime?"
" Sorular vukuatı sonrası, Mabel'in farklılıklara dem vurduğu Altın Kelebek konuşması da biçildi. Emir büyük yerden mi?"
" Soruları okurken içlerinden şarkılar mırıldananlara ve minnettar olduklarını söyleyenlere yazık değil mi?"
" Dana gibi paragrafı okuyup doğru cevaplayana da mı acımadınız?"
" Ahlaksızlığın cinsel kimlikle değil seçimlerde olduğunu öğrenemediniz mi? Çocuk gelinleri, ensesti, aile içi şiddeti, vakıflardaki rezillikleri görmezden gelmeyi seçmek."

Üstüne, LCW markası gökkuşağı gibi desenleri ve çok renkli mağaza konseptini değiştirmeye karar verdiğini açıkladı. Gökkuşağı görünce akıllarına ilk olarak yağmur, bulut, romantik düşünceler falan gelen bizim gibi garibanlara inat onların akıllarına ilk gelen LGBT çünkü.

Tüm bunların üstüne, TV'den bildiğim Nuri Harun Ateş'in Ay adlı bir şarkısına denk geldim, altında da yüzlerce homofobik yorumla. "Ben de böyle biriyim." sözleriyle, klipteki gökkuşağı tasarımlı tişörtü ile. Cinsel kimliğini gözümüze sokması şart değil ( sonuçta " Heteroyum, meteroyum, karışmayın bana, ben buyum!"  diye gezinmek de elzem değil)  ama "Evlenmek ve çocuk sahibi olmak istiyorum ama istediğim gibi bir kız bulamadım." diyen 90'lar popçu ve arabeskçilerinden daha samimi geldi bana.

Özetle, artık cinsel kimlikle ilgili tartışmaları özel alandan kamışla dökmesek, insanların ne ürettiği ile ilgilensek, yatak odalarından çıksak artık nasıl olur?  Mabel'in dediği gibi Zor Değil!

Sallıyorum bol keseden
Sağa sola, zor değil
Atıyorum, tutuyorum
Kah tutamıyorum, zor değil
Dönüyorum köşeleri
Dört köşeli, zor değil
Vuruyorum dizlerime
Ah pata küte zor değil
Katıyorum tozu dumana da
Toz değil, toz değil
Biliyorum hepsi havagazı
Söz değil, ah söz değil
Deniyordum seni
Sen seversin bunu
Sevmediysen peki
Sen tamamla sonu
Deniyordum seni
Sen seversin bunu
Sevmediysen peki
Sen tamamla sonu
Sallıyorum bol keseden
Sağa sola, zor değil
Atıyorum, tutuyorum
Kah tutamıyorum, zor değil
Dönüyorum köşeleri
Dört köşeli, zor değil
Vuruyorum dizlerime
Ah pata küte zor değil
Katıyorum tozu dumana da
Toz değil, toz değil
Biliyorum hepsi havagazı
Söz değil, ah söz değil
Deniyordum seni
Sen seversin bunu
Sevmediysen peki
Sen tamamla sonu
Deniyordum seni
Sen seversin bunu
Sevmediysen peki
Sen tamamla sonu
Deniyordum seni
Sen seversin bunu
Sevmediysen peki
Sen tamamla sonu
Deniyordum seni
Sen seversin bunu
Sevmediysen peki
Sen tamamla sonu
Halk ararsan çık saraydan
Ağlıyorsan dön yolundan
Aşka dair konuşursan
Gerisini sen tamamla

Söz: Mete Özgencil
Müzik: Mabel Matiz & Mete Özgencil







11 Temmuz 2020 Cumartesi

OKUMAK

Yeğenim de kuşağının üyeleri gibi okumaktan çok izlemeyi seviyor, okumayı seçmiyor çoğu zaman. Rol modelse konu, ortalık okuyandan geçilmiyor çevresinde. Bebekken babamın gazetesini alıp okuma taklidi yapar,  biraz daha büyüyünce balkonda benimle kitap okurmuş gibi yapardı. Okumayı öğrenince beraber okuruz diye hayal de kurardık. Hatta anaokulu zamanı  benim bir kitabım (tezim) var diye, oturup kitap yazdı :) O zamanlar okuma- yazma bilmiyor diye o söyledi, ben yazdım aslında. Sonra da bilgisayara geçirip fotokopi ile çoğalttım.Geçenlerde de bilgisayara başlık atıp bir cümlesini yazdığı yeni bir öyküye başlamış evinde.

Yazın dünyasına çok uzak olmayan ufaklık, okuma sözkonusu  olduğunda vakti yok! Bir hafta boyunca yaptığımız "challenge" ( o Türkçesini kullanmıyor!) işe yaramış ve 2 günde 8 kitap ile rekorunu kırmıştı. Uzaktan öğrenme döneminde uzak durduğu/ zaman da bulamadığı çocuk kitabı okuma eylemine dönebilmişti bu sayede. Şimdi yeni girişimlerimizi "Ben çok okudum, siz bana zaten yetişemezsiniz." deyip savsaklıyor:) Geceleri "bir sayfa sen, bir sayfa ben" rutini ile oyunla okuyor ya da bilerek berbat okumalarımızı düzeltmek için sayfayı tekrar okuyor (Bir başka oyun)

Son birkaç haftadır kitap mimleri, kitapla ilgili yazılar vs. okudum,  yorum falan yazmadım, hatta amacım yeğenim için yazdığım kitaptan bahsetmekti bu yazıda. Girizgah o kadar uzun oldu ki, gündemim değişti birden:) O yüzden, okuma alışkanlığı ile ilgili yazmaya devam edeyim.

Küçük kardeşim, liseye kadar direndi ders kitabı dışında eline kitap almaya. Evde garip karşıladığımız bir durumdu bizim de o yaşlarda. İsteyip aldığı kitapları yarıda bırakır, bir köşeye atardı. Şimdiyse iyi bir okuyucu, başucunda hep kitabı var. O yüzden, kitap okuma alışkanlığı ile ilgili rol model olmaya, kitap edindirmeye, imkan sunmaya inanıyorum ama sonuçta okumamak da bir tercih. Okuma alışkanlığı olanlarımıza garip gelse de, bazı insanlar da bunu seçmiyor. O yüzden, oyuna çevirme ve teşvik etme dışında zorlayıcı olmamak gerektiğini düşünüyorum, zaten rol model olarak seçtiyse sizi, su yolunu buluyor.

1 Temmuz 2020 Çarşamba

YOLUN YARISI

1 Temmuz...
Yılın tam yarısı oldu. Normalde Kabotaj Bayramı, en minik kuzenimin doğum günü falan.

2020 söz konusu olunca, diğer yarısının farklı ve tabii ki olumlu geçmesini dilediğim bir gün. Taaamm ortasından bıçakla kesilmiş gibi geride kalmasını umduğum!

18 Haziran 2020 Perşembe

İTİNAYLA DERT DİNLENİR, ŞİŞİLİR!

"Ağlıyorum ama niye ağladığımı bilmiyorum." Bir sinir boşalması anında yeğenimin dediği bu cümledeki ruh halini yaşadım hafta boyu. Netten müze gez, bol bol oku, okul işlerini hallet, telefonla etkileş, odaya kapan kafa dinle gibi bir rutinle geçen aylarda bu haftaki gibi bunalmamıştım.

Uzaktan ve gıyaben tanıdığım insanların kalp krizi nedeniyle ani ölüm haberleri, üstüne yine yeni kanser teşhisleri ile içim katıldı hafta boyu. Üstüne sırf bunaldığında gece yarısı falan demeden saatlerce konuşup derdini anlatan arkadaşım da tüm derdini, kedereni, irinini üstüme boşaltıp rahatladı 2 gece. Bir de " Sen soğukkanlısın, dert etmezsin çoğu şeyi!" deyip!

Aile içinde  yüksek sesle söylenip burada yazıp bir de kukumav kuşu gibi düşününce yakın arkadaş dediğim bile bu kadar tanıyor, sadece anlatma ihtiyacı duyup dert sorma gereği duymuyor diye de ayrıca düşünür oldum! Sonra üniversite yurdundan itibaren hep dinleyen olduğumu fark ettim yine. Sünger gibi sorunları emdiğimin ayrımına vardım bir kez daha. Şimdi bir de diplomalı olunca görevim gibi algılandığını da.  Üstelik arkadaşlık ilişkilerimin geneline yayılmış bir durum bu.

Dinlemeyi ve etkileşimi seviyorum ama rollerin değişmemesi canımı sıktı bir kez daha. Arayıp saatlerce kimseye dert yanmamak, sorunları paylaşmamak da bir seçim, bu rolü yüklenmek de aynı şekilde. Kendime yetiyorum, bir şekilde hallediyorum demek de. Sorun, bunların birikmesi ve yük olarak algılamak, sorun da burada başlıyor zaten.


25 Mayıs 2020 Pazartesi

DALGA KONUSU

Öncelikle iyi bayramlar, geçmiş 19 Mayıs da dahil! Sosyal mesafeyo ne kadar korudunuz bilmiyorum ama 4 günlük sokağa çıkma yasağı öncesi Cuma gününden aile büyüklerinin yanına gidenler olmuş uzak çevremde.

Havalar güzel, vakalar az diye bir rehavet çöktü genele. Burada ilçeler arası geçiş bile yasaktı ama yarın gece kalkıyor yasak. AVM falan açıkken zaten lçelerden akın olurdu normalde de, şimdi bu yasak sonrası iyice coşulabilir. Zaten yurtiçi ve yurtdışı seferler de minik havaalanında başlayınca değmeyin keyiflere! Hoop gelsin 2.dalga:( Yerel gazetede deniz mevsimi ne zaman başlayacak haberleri varken görülen dalga, başka dalga olacak bu gidişle.

Turizm bakanının oteli ve turizm şirketi, milletvekillerinin avmsi ve inşaat şirketi falan olan bir ülkede, sınır da yasak da çıkarlarına dokunana kadar demek ki! Onlara bakın dalganıza demek dışında ne gelir elden!

12 Nisan 2020 Pazar

KORONA GÜNLERİNDE EĞİTİM-ÖĞRETİM İŞLERİ


Korona hakkında yazmak istemiyorum ama 16 Mart'tan beri devam eden zorunlu evde eğitim sürecinden bahsederken adını anmış oldum taçlı virüs hazretlerinin.

Devlette ve özelde durum biraz farklı işliyor gözlemlerime göre. Özel okullar öğretmene verdikleri paranın karşılığını almak için neredeyse gün boyu Zoom gibi yüz yüze platformlardan derse zorluyor öğretmenleri. En yakın örnekler,  kardeşim ve eşi benim için. Haftasonu bile okul toplantıları ile çalıştırılıyorlar. Anne- babası o okulda diye orada okuyan yeğenim, sabah 8.15'te ebeveyn mesaj söyle başlayıp yine onları beklediği 17.15 mesaisini özleyecek diye korkuyorum. O kadar bıkkın ki ödevlerden, her gün saatlerce yapılan Zoom derslerinden, geçen gün kendince protesto edip canlı bağlantıya katılmamış! Daha ilkokul bir ve haftasonu bile mola yok. Verilen ödevler de, öğretmenin verdiğini deftere geçirmek gibi hamallık ağırlıklı:( Yaratıcılık, araştırma, öğrenmeyi öğretme falan sıralamada yok gibi!

Devlet okullarında durum nispeten daha esnek ama yine konular geri kalmasın diye bir türlü oturmayan EBA aracılığıyla da, Whatsapp, Zoom gibi platformlarla da derslere devam ediliyor. Bazı öğretmen gruplarında, " Bakın ne güzel zoom yaptım.", " En çok etkinliği ben gönderdim.","EBA puanım 1500." gibi sidik yarıştırma paylaşımları mevcut! Ne de olsa en mükemmel öğretmenler onlar :)

Okul idareleri de, özelde biraz daha rekabetçi ama devlette de öğrenciye müşteri gözüyle bakanlar dolu. Başlarda, etkinliklerinizi okul grubuna göndermeye, çocuklarla Zoom görüntülerini paylaşmaya yönelik idareci dayatmaları boldu. Geçen hafta, Zoom programının bazı öğretmenlerden ücret kesintisi bir söylenti olarak gazetelere yansıyınca, MEB öğrencilerin bilgilerinin paylaşılamayacağına ve öğretmenlere zorunlu tutulamayacağına dair bir yazı yayınlayınca idareler biraz geri adım attı. 

Üniversitelerde görev yapan tanıdıklarıma gelince, onlar yetişkin bir grupla daha sistematik götürüyor bu işi. Bizde EBA hep eksik ve hazırlıksız kalırken, çoğu üniversite teknolojik donanımın her öğrencide daha fazla olasılıkla işler daha iyi yürüyor orada. 

Bizde yaş grubu da küçük olunca, telefonu, tableti, bilgisayarı olmayan,olsa da yönergeleri büyüklerle takip eden bir kitle var. Telefonda, EBA'ya bağlandığında cep operatörleri anlaşmalı ama iş tablete falan gelince, yok! Bir de, öyle bir program yapılmış ki 1 ve 2'ler giremiyor sisteme çünkü onları dahil etmemişler ama bizden istenen onlara da kaynak göndermemiz. Böyle mantıklı, böyle akıl karı bir sistem:)

Tüm bu hengamede ben ne yapıyorum derseniz, normalde her sınıfa haftada 1 gün dersim olduğundan ve normal şartlarda çok ödevci bir öğretmen de olmadığımdan, haftada 1 paylaşım, konu anlatımı yapıyorum. EBA'ya girmeyi başarana motivasyon mesajı atıyorum arada. Korona ile ilgili basit dille anlatılmış bir slayt gönderdim geçen.Bugün de 4. sınıflarıma mektup yazdım. Bu günlerde biraz moral olsun, biraz da ailelerin istemeden salabilecekleri korkuyu atmaları için. Her şey okul dersi değil sonuçta, hayatın kendisi bir ders.

3 Nisan 2020 Cuma

CEZALI ŞEHİR

Kirli hava, maden, maden ve hava yüzünden kanser  ve KOAH, astım gibi kronik hastalıklar, işsizlik nedeniyle yıllarca göç alan şehirde göç verme eğilimi ile oluşan  yaşlı nüfus...

Korona günlerinde uzun zamandır olumlu anlamda  hiçbir yerde giremediği listelerde zirve yaptı Zonguldak. En son, ben ilkokuldayken falan ülkenin en gelişmiş 9.şehri falandı.  Sonra, sadece madene bağlı ekonomi yüzünden hep geriye, daha geriye :(

Bugün itibariyle, Cumhurbaşkanı ile giriş ve çıkışların yasaklandığını duyurdu. 1991'deki büyük madenci yürüyüşünden beri  o zamanların başbakanı T. Özal'ın ifadesiyle "cezalı" şehri bu kez andı bir siyasetçi. O da, bir yasak bildirmek için!

26 Mart 2020 Perşembe

GERÇEKLİK ALGISI

Annem bugün,  "Ütü yapmam lazım!" deyince nereye gittiğini,  niye ütü yapacağını sordum. Birden afalladı. " Hiç mi çıkamayacağız?" dedi gayet masumane :)

Gönüllü olarak  uzun zamandır evdeydi 65 yaşa yasak gelmeden önce de ama ne kadar zamana yayılacağını bilmediğimiz bu süreç, gerçeklik algısını da değiştiriyor.

Ben de, 15 gündür evdeyim.Uzaktan izlediğimiz denizi, uzak bir diyara aitmiş gibi görüyorum bir süredir. Whatsapp, telefon vs. olmasa sosyal varlıklar olduğumuzu unutacağız. Bir soyutlanna hali.

Bir yandan da, bolca vakit. Mesela ütü falan- mikroplar ölsün diye çarşaf, vs.ütüleyen biri değilseniz- çıktı çoğumuzun hayatından. Dışarısı ile ilgili işler de mecburiyetten yok oldu. Apartman merdivenine kafa takamayacak kadar yoğun gündemler. Kitap okuyup kafa dağıtmaya, keyifli bir şeyler izlemeye, evde de sosyal mesafeyi koruyup sohbet etmeye vakit ayırma zamanı artık. Bu günler de geçecek!

14 Mart 2020 Cumartesi

İNSANLIĞIN TEK ORTAK YANI!

Birbirlerine kapanan sınırlar, iptal edilen seferler bir yana tüm dünya ortak bir düşmana karşı savaşta.

Aşısı bulunsa yine bencilce yerel hareket eder, başka ülkelerle paylaşmaz belki ilk etapta mucit ülke. O zamana kadar, insanlık Covid-19'a karşı tek yürek. Bu çağın fanileri olarak bir daha denk gelemeyebiliriz bir UFO saldırısına kadar (Gülme efekti, somurtan surat, kaygılı bir ünlem, tekmili birden)

12 Mart 2020 Perşembe

OPEL CORSA, TOYOTA CORONA!


OPEL KORSA (KOYARSA), TOYOTA KOR (KOYAR) ONA! Çocukluğumuzun argoya kaçan geyiklerinden biriydi bu başlık. Bugünlerde araba modelinden çok ötede bir anlam taşıyor ve çok da şakası yok!

"Bize bir şey olmaz!"cı bir toplumuz, serde Akdeniz kanı. Gülben Ergen misali  şuursuz bir inanç çogumuzda. Bilgi kirliliği de cabası! 

Bir yandan da Wikipedia'nın bile yıllarca yasak olduğu, depremdeki ölü sayılarının, şehitlerin sayılarının bile indirimli beyan edildiği bilgi sansürlü bir toprak. O yüzden kaç vaka var falan yıllar sonra uyanırız bu duruma da!

Bu akşam, okulların tati olduğu haberi bile böyle muğlak verildi. Kimi anaokuluna ve kreşlere tatil değil diye yorumladı, kimi öğretmene. Whatsapp grupları anlamsız soru ve yorumlarla dolu. Dinlediğini ve okuduğunu yorumlamaktan acizlik değil durum, açıklamaların yarım kalması. 

Sağduyu ile, doğru  önlemlerle ya Japonya gibi az hasarla geçecek bu süreç ya da İtalya gibi cozutacağız!

Gelmeden geçmiş olsun hepimize!