19 Mart 2017 Pazar

HATIRLAMAK...

Büyükbabam, dedem ve babaannemin hangi gün doğdukları bilinmezdi ama belki Cumhuriyet çocuğu olduğundan, belki de babası öğretmen olduğundan anneannemin doğum tarihini gün, ay ve yıl olarak bilirdik. Yaşasaydı bugün tam 87 olacaktı.

Ailenin özel gün hatırlatma görevlisi olarak dayanamayıp kardeşlerime hatırlattım, "Hatırlamıyorsa anneme söyleme!" oldu ilk tepkileri. Neyse ki hatırlamıyor. "Hatırlamak lanettir." denir ya, çok tutmasam da bu lafı bazen cidden yoruyor, olumsuzluklar söz konusuysa unutmak daha sağaltıcı geliyor. Yine de unutmamak, hep hatırlamak, kısmen de olsa lanetlenmek olurdu çünkü unutmak cidden korkutucu ve bilinmez geliyor bana. Bu yüzden belki de özlemle baş etmeye razı olmak!

HATIRLAMAK...

Büyükbabam, dedem ve babaannemin hangi gün doğdukları bilinmezdi ama belki Cumhuriyet çocuğu olduğundan, belki de babası öğretmen olduğundan anneannemin doğum tarihini gün, ay ve yıl olarak bilirdik. Yaşasaydı bugün tam 87 olacaktı.

Ailenin özel gün hatırlatma görevlisi olarak dayanamayıp kardeşlerime hatırlattım, "Hatırlamıyorsa anneme söyleme!" oldu ilk tepkileri. Neyse ki hatırlamıyor. "Hatırlamak lanettir." denir ya, çok tutmasam da bu lafı bazen cidden yoruyor, olumsuzluklar söz konusuysa unutmak daha sağaltıcı geliyor. Yine de unutmamak, hep hatırlamak, kısmen de olsa lanetlenmek olurdu çünkü unutmak cidden korkutucu ve bilinmez geliyor bana. Bu yüzden belki de özlemle baş etmeye razı olmak!

7 Mart 2017 Salı

BU CEPHEDE DEĞİŞEN BİR ŞEY YOK!


Aslında karikatür ( bir eliyle gül veren, ötekiyle döven adam) ülkenin halini özetlemekte. Üstüne istatistiki veriler, haberler ve yorum eklemeye çok gerek yok.

Emekçi kadınlar dışında (evde ya da dışarıda), tüm gün AVM gezen, eş ya da  anne-baba parası yiyen, tüm hayatı üretmeden geçen kadınlarla aynı organları paylaşmak dışında ortak nokta bulamasam da, tüm kadınlar için daha güvenli ve adil bir dünya umut edip son veriyorum yazıya.

BU CEPHEDE DEĞİŞEN BİR ŞEY YOK!


Aslında karikatür ( bir eliyle gül veren, ötekiyle döven adam) ülkenin halini özetlemekte. Üstüne istatistiki veriler, haberler ve yorum eklemeye çok gerek yok.

Emekçi kadınlar dışında (evde ya da dışarıda), tüm gün AVM gezen, eş ya da  anne-baba parası yiyen, tüm hayatı üretmeden geçen kadınlarla aynı organları paylaşmak dışında ortak nokta bulamasam da, tüm kadınlar için daha güvenli ve adil bir dünya umut edip son veriyorum yazıya.

3 Mart 2017 Cuma

SPOR VE CENTİLMENLİK YAN YANA GELMEZ Mİ?

Bir önceki yazıda Samsun'da miniklerin cimnastik (elim hep jimnastik yazmaya gidiyor!) yarışmasından bahsetmiştim biraz. Daha doğrusu oraya gidiş nedenlerimden biri olduğundan.

İlk gün 7-9 yaş kızlar, sonra da erkeklerin yarışları vardı. Isınma ve antremanları da izledik erken gidince. Neyse, ben gösteriler sırasındaki seyirci tavrına taktım o günden beri. 

Mersin ve Sakarya'da da eşzamanlı yarışmalar vardı, orada durum nasıldı bilmiyorum ama bizdeki seyircinin sporu izlenceden öte salt rekabet olarak gördüğü netti. Yahu minicik çocuklar binbir işkenceyle o kadar hareket çalışmışlar, heyecandan titriyorlar, alkışla bir zahmet. Yok, herkes kendi şehrinin ekibini alkışlayacak, gerisi rakip! Dayım, ben ve eşi, her çıkanı alkışladık, cılız alkış sesinden millet bize dönüp bakınca tedirgin oldum, anormal olan bizim yaptığımız gibi. Hani futbolda da güzel bir hareketi karşı takım yapsa da destekleyip küfür yiyenler gibi!

Sporu, spor olsun diye yapmayıp, bu şekilde algılamadığımız sürece, hep rakiplerimiz olacak, hep cılız alkışlar, hep bir kaybeden!

SPOR VE CENTİLMENLİK YAN YANA GELMEZ Mİ?

Bir önceki yazıda Samsun'da miniklerin cimnastik (elim hep jimnastik yazmaya gidiyor!) yarışmasından bahsetmiştim biraz. Daha doğrusu oraya gidiş nedenlerimden biri olduğundan.

İlk gün 7-9 yaş kızlar, sonra da erkeklerin yarışları vardı. Isınma ve antremanları da izledik erken gidince. Neyse, ben gösteriler sırasındaki seyirci tavrına taktım o günden beri. 

Mersin ve Sakarya'da da eşzamanlı yarışmalar vardı, orada durum nasıldı bilmiyorum ama bizdeki seyircinin sporu izlenceden öte salt rekabet olarak gördüğü netti. Yahu minicik çocuklar binbir işkenceyle o kadar hareket çalışmışlar, heyecandan titriyorlar, alkışla bir zahmet. Yok, herkes kendi şehrinin ekibini alkışlayacak, gerisi rakip! Dayım, ben ve eşi, her çıkanı alkışladık, cılız alkış sesinden millet bize dönüp bakınca tedirgin oldum, anormal olan bizim yaptığımız gibi. Hani futbolda da güzel bir hareketi karşı takım yapsa da destekleyip küfür yiyenler gibi!

Sporu, spor olsun diye yapmayıp, bu şekilde algılamadığımız sürece, hep rakiplerimiz olacak, hep cılız alkışlar, hep bir kaybeden!

28 Şubat 2017 Salı

MESAFE

Geçen hafta nasıl geçti anlamadım. Gece kardeşimde kalıp sabah 7.30'da Bartın'a, oradan hoop Samsun'a gittim. Eve dönüşüm dün sabah olabildi. Tabii önce sabah 4.30 civarı Bartın, birkaç saat uyku ve yine Zonguldak. Kahvaltı, duş ve okul.

Derdin neydi de gittin derseniz, benim minik kuzen 6.5 yaşında ve cimnastik takımına seçildi. Anadolu Yıldızları adı verilen ülke seçmelerinde Bartın ekibindeydi. Hem ona destek olmak, hem de öğretmenliğimin ilk yılında tanışıp, tayin sonrası hiç yüzyüze buluşamadığımız öğretmen arkadaşımla buluşmaktı amacım. Bir taşla iki kuş yani.

Yıllardır sadece telefonla görüşüp, tüm gelişmeleri saatlerce konuşmanın verdiği yakınlıkla o kadar zevkli bir buluşma oldu ki, sanki hiç ara verilmemiş görüşmeye, geçen hafta beraber sinemaya gitmişiz de yine randevulaşmış gibiydik. Oysa ben bıraktığımda ilk eşiyle evli ve tek çocuklu idi, şimdi ikinci evlilik ve iki çocuklu hayatta. O kiloluydu, ben tüy sıklet. Ben o zamana göre kilo aldım, o zayıfladı mesela.

Görsel de 10 yıl demiş ama bizim ara çok daha fazla.
Dile kolay 29.12
2003 ve 26.02.2017 arası koca bir boşluk. Yine de, aileden uzakta, sevmediğiniz bir yerde yaşamak, sanki asker arkadaşlığı gibi kalıcı dostluklar bırakıyor geride. Araya mesafe girse de, kalbe girmiyor o mesafeler. Bunu tekrar test etmek çok keyifliydi, not düşmek istedim.

MESAFE

Geçen hafta nasıl geçti anlamadım. Gece kardeşimde kalıp sabah 7.30'da Bartın'a, oradan hoop Samsun'a gittim. Eve dönüşüm dün sabah olabildi. Tabii önce sabah 4.30 civarı Bartın, birkaç saat uyku ve yine Zonguldak. Kahvaltı, duş ve okul.

Derdin neydi de gittin derseniz, benim minik kuzen 6.5 yaşında ve cimnastik takımına seçildi. Anadolu Yıldızları adı verilen ülke seçmelerinde Bartın ekibindeydi. Hem ona destek olmak, hem de öğretmenliğimin ilk yılında tanışıp, tayin sonrası hiç yüzyüze buluşamadığımız öğretmen arkadaşımla buluşmaktı amacım. Bir taşla iki kuş yani.

Yıllardır sadece telefonla görüşüp, tüm gelişmeleri saatlerce konuşmanın verdiği yakınlıkla o kadar zevkli bir buluşma oldu ki, sanki hiç ara verilmemiş görüşmeye, geçen hafta beraber sinemaya gitmişiz de yine randevulaşmış gibiydik. Oysa ben bıraktığımda ilk eşiyle evli ve tek çocuklu idi, şimdi ikinci evlilik ve iki çocuklu hayatta. O kiloluydu, ben tüy sıklet. Ben o zamana göre kilo aldım, o zayıfladı mesela.

Görsel de 10 yıl demiş ama bizim ara çok daha fazla.
Dile kolay 29.12
2003 ve 26.02.2017 arası koca bir boşluk. Yine de, aileden uzakta, sevmediğiniz bir yerde yaşamak, sanki asker arkadaşlığı gibi kalıcı dostluklar bırakıyor geride. Araya mesafe girse de, kalbe girmiyor o mesafeler. Bunu tekrar test etmek çok keyifliydi, not düşmek istedim.

19 Şubat 2017 Pazar

PARAVOLLEY VE CAM TERAS

Haberlerde Safranbolu Tokatlı Kanyonu üzerindeki cam teras üzerinde gerçekleşen paravolley maçlarına denk geldim. Etkinlik Türkiye Bedensel Engelliler Spor Federasyonu tarafından düzenlenmiş, dikkat çekmesi için de burası seçilmiş.

Paravolley, üzerinden "parayı buldu, voleyi vurdu" tarzı bayat esprilerin yapılamayacağı ciddi bir spor. Paralize yani felçli bireylerin, fiziksel engellilerin oturarak oynadıkları voleybol bildiğim kadarıyla. Farklı illerden gelen sporcuların bir arada olması, futbol ya da basketbol dışında  da profesyonel bir sporun haberlerde yer alması çok güzel de...

İşin desi şu ki, 2015 ve 2016 Eylül aylarında sadece bir yıl arayla gittiğim cam teras, ilkinde gerçekten cam gibi parlak görüntü veriyor, 80 metre yukarıdan mis gibi fotoğraf da çekiyordunuz. İkinci gidişte ise, cam çamkıran çıkmış, aşağısını çizilmiş gözlük camı arkasından ya da tozlu pencereden izler gibiydik. Demem o ki, tek örneği ABD'de var diye gurur duyulan teras, oralardaki kadar özeni görememiş anlaşılan. O yüzden, bizim usulde bakılan bu yapı, muhtemelen bizim usulde de yapılmıştır. Bu kadar etkinliğe çökmesin, yeni engeller yaratmasın diye umarak izledim tüm haberi.

PARAVOLLEY VE CAM TERAS

Haberlerde Safranbolu Tokatlı Kanyonu üzerindeki cam teras üzerinde gerçekleşen paravolley maçlarına denk geldim. Etkinlik Türkiye Bedensel Engelliler Spor Federasyonu tarafından düzenlenmiş, dikkat çekmesi için de burası seçilmiş.

Paravolley, üzerinden "parayı buldu, voleyi vurdu" tarzı bayat esprilerin yapılamayacağı ciddi bir spor. Paralize yani felçli bireylerin, fiziksel engellilerin oturarak oynadıkları voleybol bildiğim kadarıyla. Farklı illerden gelen sporcuların bir arada olması, futbol ya da basketbol dışında  da profesyonel bir sporun haberlerde yer alması çok güzel de...

İşin desi şu ki, 2015 ve 2016 Eylül aylarında sadece bir yıl arayla gittiğim cam teras, ilkinde gerçekten cam gibi parlak görüntü veriyor, 80 metre yukarıdan mis gibi fotoğraf da çekiyordunuz. İkinci gidişte ise, cam çamkıran çıkmış, aşağısını çizilmiş gözlük camı arkasından ya da tozlu pencereden izler gibiydik. Demem o ki, tek örneği ABD'de var diye gurur duyulan teras, oralardaki kadar özeni görememiş anlaşılan. O yüzden, bizim usulde bakılan bu yapı, muhtemelen bizim usulde de yapılmıştır. Bu kadar etkinliğe çökmesin, yeni engeller yaratmasın diye umarak izledim tüm haberi.