31 Aralık 2016 Cumartesi

YENİ YIL ÖNCE SAĞLIK GETİRSİN

Minnoş bu yılı alerji, ateş, krup derken defalarca acillik olarak bitiriyor. Yarın tekrar kontrolden sonra yatırılıp yatırılmayacağı belli olacak.  Umarım yatmadan evde iyileşir.

Biz de dökülüyoruz, bel ağrısı, ürüne nöbeti, vs. Doğal olarak babamın doğum gününü de  beraber geçirdiğimiz bir gün planlarken evlere dağılmış durumdayız.

Bu yıldan da en büyük temennim, önce tüm sevdiklerimin hayatta ve sağlıklı olması. Bir de, yakın bir arkadaşımın Whatsapp grubumuza attığı, kaynağını bilmediğim şu videodaki dilekleri göndereyim.

Gelenin gideni aratmadığı nice yıllara...



YENİ YIL ÖNCE SAĞLIK GETİRSİN

Minnoş bu yılı alerji, ateş, krup derken defalarca acillik olarak bitiriyor. Yarın tekrar kontrolden sonra yatırılıp yatırılmayacağı belli olacak.  Umarım yatmadan evde iyileşir.

Biz de dökülüyoruz, bel ağrısı, ürüne nöbeti, vs. Doğal olarak babamın doğum gününü de  beraber geçirdiğimiz bir gün planlarken evlere dağılmış durumdayız.

Bu yıldan da en büyük temennim, önce tüm sevdiklerimin hayatta ve sağlıklı olması. Bir de, yakın bir arkadaşımın Whatsapp grubumuza attığı, kaynağını bilmediğim şu videodaki dilekleri göndereyim.

Gelenin gideni aratmadığı nice yıllara...



30 Aralık 2016 Cuma

ERKEN YENİ YIL

Merkür geriye gidiyormuş ya bu aralar, her işim bir ertelemeye ve engellemeye uğruyor, habire bir sürünceme. Ölümcül değiller, yaşarken yoruldum, anlatmak sıkıcı. Hem güzel şeylerden bahsedecektim artık burada.

Daha önce de yazmıştım. Bugün benim Doğu Anadolu'dan kurtulduğum gün. Erken yeni yılım yani. Ankara'ya bayılmam ama o gün uçaktan inip toprağı öpmek istemenin ne olduğunu anlamıştım. İlk ve son kez uçakla dönebilmiştim oradan.  O zamanlar sadece THY seferleri vardı oraya ve 124 TL idi 13 yıl önce düşünün artık! Erken dönebilmek için o zamanki maaşımın yaklaşık 5'te birini gözümü kırpmadan ödemiştim. O zaman, müdürüm dosyamı keyfince beklettiğinden bir tarih öngörüp erkenden bilet alma şansım da yoktu.

Öyle ya da böyle, kurtuldum. Okul, bizim kuşak için can simidi olmuştur hep, öğrenim durumu özrü kullandığım için bu kez de öyle oldu. İstemeden kimsenin yolu düşmesin uzaklara. Gönüllü olsun tüm gidişler. Bu yıl da giderken, erken yeni yılımı not düşmek istedim.




ERKEN YENİ YIL

Merkür geriye gidiyormuş ya bu aralar, her işim bir ertelemeye ve engellemeye uğruyor, habire bir sürünceme. Ölümcül değiller, yaşarken yoruldum, anlatmak sıkıcı. Hem güzel şeylerden bahsedecektim artık burada.

Daha önce de yazmıştım. Bugün benim Doğu Anadolu'dan kurtulduğum gün. Erken yeni yılım yani. Ankara'ya bayılmam ama o gün uçaktan inip toprağı öpmek istemenin ne olduğunu anlamıştım. İlk ve son kez uçakla dönebilmiştim oradan.  O zamanlar sadece THY seferleri vardı oraya ve 124 TL idi 13 yıl önce düşünün artık! Erken dönebilmek için o zamanki maaşımın yaklaşık 5'te birini gözümü kırpmadan ödemiştim. O zaman, müdürüm dosyamı keyfince beklettiğinden bir tarih öngörüp erkenden bilet alma şansım da yoktu.

Öyle ya da böyle, kurtuldum. Okul, bizim kuşak için can simidi olmuştur hep, öğrenim durumu özrü kullandığım için bu kez de öyle oldu. İstemeden kimsenin yolu düşmesin uzaklara. Gönüllü olsun tüm gidişler. Bu yıl da giderken, erken yeni yılımı not düşmek istedim.




27 Aralık 2016 Salı

GÜLERKEN DÜŞÜNMEK, DÜŞÜNÜRKEN GÜLMEK


Karikatürleri, kısa ve öz ve de doğrudan çaaaaat diye dert anlattıkları için seviyorum. Bir yandan gülümsememek, bir yandan düşünmemek mümkün mü şunu görünce?

Hafiften bir Mona Lisa gülüşü anlattığım. Manidar olduğu kadar manasız.

GÜLERKEN DÜŞÜNMEK, DÜŞÜNÜRKEN GÜLMEK


Karikatürleri, kısa ve öz ve de doğrudan çaaaaat diye dert anlattıkları için seviyorum. Bir yandan gülümsememek, bir yandan düşünmemek mümkün mü şunu görünce?

Hafiften bir Mona Lisa gülüşü anlattığım. Manidar olduğu kadar manasız.

24 Aralık 2016 Cumartesi

YAŞAMIN KIYISINDA GAMSIZ BAYKUŞ

Bu sabah, ağrı sızı ile sabahın köründe uyanıkken birden bir şangırtı ve patırtı koptu. Babam, bu aralar Koah nedeniyle sık sık acillik olup ilaç ve oksijen takviyesi ile ayakta durabildiğinden önce aklıma onun düştüğü geldi (Ben burada yaşamazken bana söylenmeyen düşmeleri var!)  Annem de fırlamış sesle. O penceredeydi. Kalorifer kazanının üstüne briket çökmüş, bacayı kırmış, kaloriferci kendini kurtarmış ama alevler devam ettiği için itfaiye çağrılmış. Doğalgaz şebekesi sokağa geldi ama kömür cennetinde tüm şehirdeki evlere gelmesine zaman var, henüz bu yüzden hala kaloriferci yakıyor kaloriferi.

Neyse, ben itfaiyenin gelecegini haber aldım, yattim yatağa. Sonra bir ara geldi mi diye kontrol ettim, gelmiş. Minnoş için, "İtfaiyeci Sam bize geldi." temalı bir fotoğrafını çeksem mi diye içimden geçti, yetişkin benim çocuk benimi durdutdu ( Mesleki jargon da olsun biraz:) Bknz. TRANSAKSİYONEL ANALİZ) Teli açmaya da üşenmiştim itiraf edeyim.
 
Tekrar yattığımda, annem babama sigortaları attırmayı öneriyor, eşyaları çıkarmayı planlıyor, bir yandan da felaket senaryoları yazıyordu. Bu arada babamı  da sıçratarak uyandırdığımızı söyleyince yine sigarasını içmiş (maalesef hala!), rahatmış diye de serzenişte bulundu.

8 ve 9 Aralık'ta gittiğim İş Güvenliği ve Sağlığı seminerinde, her apartmanda yangın tüpü olması gerektiği ama bizde olmadığı, ilk iş ev tipi bir tane edinmek gerektiği düşüncesi ve kalorifer yanmaz da üşürüm diye battaniyemi de üzerime alma temkinliliği ile öğleye kadar uyudum. Resmen yangın tehlikesi biti mi diye düşünmeden uyudum, resmen!

Minnoş parktayken hiiileyip duran, kongreye gitmeden önce stresten bir adet beyaz tel edinen bendeniz, hayati bir tehlike olunca yatırırdım. Eskişehir'de deprem olduğunda da, dışarı fırlayan üst kat komşumun aksine depremin şiddetine bakmak için haberleri okumuştum netten! Bu nasıl bir şuursuzluktur bilmem. Sanki intihara eğilimliyim de, en ufak bir afet ve kaza bana yardımcı olsun diye beklemedeyim. Oysa güvende olma, hayattaki en önemli önceliklerimden, Maslow amcanın en sevdiğim basamaklarından. Bir yandan genel anlamda daha temkinli ve panik olan kendime şaşıyorum, bir yandan da "İtfaiye çağrılmış, gelmiş, zaten güvendeydim, annem ve babam da olayı takipteydi.Babam da düşmemiş." diyorum. Çözemedim ben beni, anlayan beri gelsin :)


YAŞAMIN KIYISINDA GAMSIZ BAYKUŞ

Bu sabah, ağrı sızı ile sabahın köründe uyanıkken birden bir şangırtı ve patırtı koptu. Babam, bu aralar Koah nedeniyle sık sık acillik olup ilaç ve oksijen takviyesi ile ayakta durabildiğinden önce aklıma onun düştüğü geldi (Ben burada yaşamazken bana söylenmeyen düşmeleri var!)  Annem de fırlamış sesle. O penceredeydi. Kalorifer kazanının üstüne briket çökmüş, bacayı kırmış, kaloriferci kendini kurtarmış ama alevler devam ettiği için itfaiye çağrılmış. Doğalgaz şebekesi sokağa geldi ama kömür cennetinde tüm şehirdeki evlere gelmesine zaman var, henüz bu yüzden hala kaloriferci yakıyor kaloriferi.

Neyse, ben itfaiyenin gelecegini haber aldım, yattim yatağa. Sonra bir ara geldi mi diye kontrol ettim, gelmiş. Minnoş için, "İtfaiyeci Sam bize geldi." temalı bir fotoğrafını çeksem mi diye içimden geçti, yetişkin benim çocuk benimi durdutdu ( Mesleki jargon da olsun biraz:) Bknz. TRANSAKSİYONEL ANALİZ) Teli açmaya da üşenmiştim itiraf edeyim.
 
Tekrar yattığımda, annem babama sigortaları attırmayı öneriyor, eşyaları çıkarmayı planlıyor, bir yandan da felaket senaryoları yazıyordu. Bu arada babamı  da sıçratarak uyandırdığımızı söyleyince yine sigarasını içmiş (maalesef hala!), rahatmış diye de serzenişte bulundu.

8 ve 9 Aralık'ta gittiğim İş Güvenliği ve Sağlığı seminerinde, her apartmanda yangın tüpü olması gerektiği ama bizde olmadığı, ilk iş ev tipi bir tane edinmek gerektiği düşüncesi ve kalorifer yanmaz da üşürüm diye battaniyemi de üzerime alma temkinliliği ile öğleye kadar uyudum. Resmen yangın tehlikesi biti mi diye düşünmeden uyudum, resmen!

Minnoş parktayken hiiileyip duran, kongreye gitmeden önce stresten bir adet beyaz tel edinen bendeniz, hayati bir tehlike olunca yatırırdım. Eskişehir'de deprem olduğunda da, dışarı fırlayan üst kat komşumun aksine depremin şiddetine bakmak için haberleri okumuştum netten! Bu nasıl bir şuursuzluktur bilmem. Sanki intihara eğilimliyim de, en ufak bir afet ve kaza bana yardımcı olsun diye beklemedeyim. Oysa güvende olma, hayattaki en önemli önceliklerimden, Maslow amcanın en sevdiğim basamaklarından. Bir yandan genel anlamda daha temkinli ve panik olan kendime şaşıyorum, bir yandan da "İtfaiye çağrılmış, gelmiş, zaten güvendeydim, annem ve babam da olayı takipteydi.Babam da düşmemiş." diyorum. Çözemedim ben beni, anlayan beri gelsin :)


23 Aralık 2016 Cuma

BU SENİN ÖDEVİN!

Bizim okul hala ikili öğretimdeki nadir okullardan (bizim diye bahsetmeye başlamışım). Sürekli tekli öğretime geçileceği söylentisi yayılıyor ama icraat yok.

Sabahçı olan ortaokullar 07.45'te mesaiye başlıyor, ilkokullar ise 13.40'ta. Haliyle minicik çocuklar gün yüzü görmeden günü bitiriyor çünkü çıkış 18.30'da. Sabahtan kalkıp parka falan giden de yok, o saatlerde haftasonu ya da gece yapılmayan ödevler yapılıyor, yaptırılıyor.

Ödev yasaklasın, yasaklamasın tartışmasını çok anlamlı bulnuyorum, tekrarı sağlayan,, araştırmaya yönelten çalışmalar yaptırılmalı bence, bunun adına da ödev deniyorsa ödev o zaman. Verilen ödevi ailenin yapması ya da çocuğun tek başına yapamayacağı ödevlerin verikmesiyle ilgili tüm derdim. İlkokul öğrencisine verilen öğrendiği yabancı kelimeyi birkaç kere yazma çalışmasını bile ebeveyn yapıyor. Yamuk yumuk el yazısı hop iki satır sonra düzeliveriyor:) Kontrol edince de notu iliştirivveriyorum ya da veliye doğrudan söylüyorum ödevi onlara vermediğimi.

Şimdi bu kadar laf (yer) kalabalığı neden derseniz, bunları okulda çalışan bir öğretmenin 5'e giden kızını sabahın 5'inde uyandırıp sınava çalıştırdığını söylemesi ve takdir beklemesi getirdi. Çocuk, sınava önceden çalışmamış, ya Sosyal Bilgiler'de olduğu gibi 4 (5 üzerinden) alırsaymış! Geçen yıl öğrencim olan kızı telkinlerle evine yakın okula gönderdi. Özellikle bu denetim hastalığından kurtulması gerektiğini söyleyip öneride bulunanlardan biri de bendim. Anlayacağınız değişen bir durum yok zihniyette. Eğitim seviyesi yükselse de bizdeki maksimum lise mezunu velilerden bir farkı yok. Sonra oturup düşünüyoruz çocukların neden sorumluluk sahibi, bağımsız, içten denetimli olmadıkları hakkında!!!


BU SENİN ÖDEVİN!

Bizim okul hala ikili öğretimdeki nadir okullardan (bizim diye bahsetmeye başlamışım). Sürekli tekli öğretime geçileceği söylentisi yayılıyor ama icraat yok.

Sabahçı olan ortaokullar 07.45'te mesaiye başlıyor, ilkokullar ise 13.40'ta. Haliyle minicik çocuklar gün yüzü görmeden günü bitiriyor çünkü çıkış 18.30'da. Sabahtan kalkıp parka falan giden de yok, o saatlerde haftasonu ya da gece yapılmayan ödevler yapılıyor, yaptırılıyor.

Ödev yasaklasın, yasaklamasın tartışmasını çok anlamlı bulnuyorum, tekrarı sağlayan,, araştırmaya yönelten çalışmalar yaptırılmalı bence, bunun adına da ödev deniyorsa ödev o zaman. Verilen ödevi ailenin yapması ya da çocuğun tek başına yapamayacağı ödevlerin verikmesiyle ilgili tüm derdim. İlkokul öğrencisine verilen öğrendiği yabancı kelimeyi birkaç kere yazma çalışmasını bile ebeveyn yapıyor. Yamuk yumuk el yazısı hop iki satır sonra düzeliveriyor:) Kontrol edince de notu iliştirivveriyorum ya da veliye doğrudan söylüyorum ödevi onlara vermediğimi.

Şimdi bu kadar laf (yer) kalabalığı neden derseniz, bunları okulda çalışan bir öğretmenin 5'e giden kızını sabahın 5'inde uyandırıp sınava çalıştırdığını söylemesi ve takdir beklemesi getirdi. Çocuk, sınava önceden çalışmamış, ya Sosyal Bilgiler'de olduğu gibi 4 (5 üzerinden) alırsaymış! Geçen yıl öğrencim olan kızı telkinlerle evine yakın okula gönderdi. Özellikle bu denetim hastalığından kurtulması gerektiğini söyleyip öneride bulunanlardan biri de bendim. Anlayacağınız değişen bir durum yok zihniyette. Eğitim seviyesi yükselse de bizdeki maksimum lise mezunu velilerden bir farkı yok. Sonra oturup düşünüyoruz çocukların neden sorumluluk sahibi, bağımsız, içten denetimli olmadıkları hakkında!!!


20 Aralık 2016 Salı

İYİ HABER SERVİSİ

Zeliha Kılıç. Bu adı bir yerlere not etmek lazım. PISA da falan ülkece dibe vurmuşken umut ışığımız olabilir o ve onun gibiler.

Doktora düzeyinde bir matematik öğrencisi ABD'de ve artık ödüllü. Haberi de Aziz Sancar vermiş. Hani Nobel ödülü sonrası, "Eşi de Türk değilmiş, kendisi de, zaten burada da yaşamıyor." şeklinde bol bol saçmalanan Aziz Sancar. Bu kez, sadece olumlu bir gündem bulduğumuza sevinip bu haberle de olsa soluk alabilsek keşke.



İYİ HABER SERVİSİ

Zeliha Kılıç. Bu adı bir yerlere not etmek lazım. PISA da falan ülkece dibe vurmuşken umut ışığımız olabilir o ve onun gibiler.

Doktora düzeyinde bir matematik öğrencisi ABD'de ve artık ödüllü. Haberi de Aziz Sancar vermiş. Hani Nobel ödülü sonrası, "Eşi de Türk değilmiş, kendisi de, zaten burada da yaşamıyor." şeklinde bol bol saçmalanan Aziz Sancar. Bu kez, sadece olumlu bir gündem bulduğumuza sevinip bu haberle de olsa soluk alabilsek keşke.



17 Aralık 2016 Cumartesi

PANDORA'NIN KUTUSU

Politikayı, politika içeren yazılar yazmayı sevmiyorum. Çıkarı, hesabı, art niyeti olmayan birinin politikacı olabileceğine de inanmıyorum, daha doğrusu inandıramadılar sırf hizmet etme aşkına bu yollara baş koyduklarına. Gördüğüm tüm örnekler için geçerli bu. Bunun adı apolitiklik değil belki ama antipolitiklik diyeyim.

Ama...

İstemeden de olsa, gündemle ilgili ne yazsam bir politik eleştiri oluyor mecburen. Bizi yönetenler ya da yönetmeye aday olanlar bulandırıyor ortalığı çünkü. Kendi hesaplaşmaları bitmediği sürece de olan bize olacak. Sürü gibi peşlerinden giden de nasiplenecek, eleştirmeye doyamayan da! Son patlama sonrası, dişe diş kana kan isteyip ortalığı bulandıran da, açılım yapmaktan başka bir halt yapmaya vakti olmayan da, ayakkabı kutusunda öfkeleri biriktiren de (kutu demişken çağrışım yaptı yine yıldönümünde)!

O yüzden, olumsuz gündem falan yazasım yok. Kimseyi ilgilendirmese de, kişisel gündemde kalıp sayfamı temiz tutasım var. En azından bir süre.

PANDORA'NIN KUTUSU

Politikayı, politika içeren yazılar yazmayı sevmiyorum. Çıkarı, hesabı, art niyeti olmayan birinin politikacı olabileceğine de inanmıyorum, daha doğrusu inandıramadılar sırf hizmet etme aşkına bu yollara baş koyduklarına. Gördüğüm tüm örnekler için geçerli bu. Bunun adı apolitiklik değil belki ama antipolitiklik diyeyim.

Ama...

İstemeden de olsa, gündemle ilgili ne yazsam bir politik eleştiri oluyor mecburen. Bizi yönetenler ya da yönetmeye aday olanlar bulandırıyor ortalığı çünkü. Kendi hesaplaşmaları bitmediği sürece de olan bize olacak. Sürü gibi peşlerinden giden de nasiplenecek, eleştirmeye doyamayan da! Son patlama sonrası, dişe diş kana kan isteyip ortalığı bulandıran da, açılım yapmaktan başka bir halt yapmaya vakti olmayan da, ayakkabı kutusunda öfkeleri biriktiren de (kutu demişken çağrışım yaptı yine yıldönümünde)!

O yüzden, olumsuz gündem falan yazasım yok. Kimseyi ilgilendirmese de, kişisel gündemde kalıp sayfamı temiz tutasım var. En azından bir süre.

13 Aralık 2016 Salı

DOĞU FARKI/ GAZİANTEP

İlk görev yerim Doğu Anadolu'daydı. 15 ay sonra yüksek lisans sayesinde kurtulmuştum. Resmen kurtulmuşluk hissi, hala aynı histeyim,yıllar geçse de.

Gaziantep'le ilgili izlenimlerimi bir sonraki yazıda yazasım var. Gezi yazisi yazmayı sevmesem de var bu kez.

En önemli öğretim, Doğu ve Güneydoğu halkı aynıymış algım yıkıldı sanki. Hava daha ılıman olunca, insanların karakteri de daha munis G.Anadolu'da. Misafirperverlik tavan yapmış durumda. Bir örnek yaşadık ki, kendimizi sorguladık. Biz artık yöresel yemeklerden yorulup bir zincirin kafesinde kahvaltı yaparken, üşüyüp yer değiştirmek istedik. Garson yer gösterdi, bir de baktık ki, orada başkaları oturuyor. Adamlar bizi görünce kalkıp yer verdiler. Çok mahçup olup bize boş dendiği için geldiğimizi söyledik. Israr edip yeri bize verdiler. Sanki kafede müşteri değil tüm şehrin misafiri imişiz gibi! Doğu bu anlamda çok farklıydı, ayırttığım otobüs biletleri kendi yakınlarına satılır, düzgün iletişimde tepemize çıkılırdı. Kongre yerini dert etmemin sebeplerinden biri de bu yaşadıklarımdı biraz da. Kıssadan hisse önyargılı olmamak gerekmiş!


Not: Yazasım var deyip taslağa atmışım bu yazıyı ama o arada bir sürü Antep fotoğrafı olan telefonum kafayı yiyip teknik servise gitti. Hem de sadece şarj soketini değiştirmek için ilk teknik servise gidişinde mahvettikleri için 2. kez! Yaparken içine etmek, işte bizim tamir anlayışımız!!!



DOĞU FARKI/ GAZİANTEP

İlk görev yerim Doğu Anadolu'daydı. 15 ay sonra yüksek lisans sayesinde kurtulmuştum. Resmen kurtulmuşluk hissi, hala aynı histeyim,yıllar geçse de.

Gaziantep'le ilgili izlenimlerimi bir sonraki yazıda yazasım var. Gezi yazisi yazmayı sevmesem de var bu kez.

En önemli öğretim, Doğu ve Güneydoğu halkı aynıymış algım yıkıldı sanki. Hava daha ılıman olunca, insanların karakteri de daha munis G.Anadolu'da. Misafirperverlik tavan yapmış durumda. Bir örnek yaşadık ki, kendimizi sorguladık. Biz artık yöresel yemeklerden yorulup bir zincirin kafesinde kahvaltı yaparken, üşüyüp yer değiştirmek istedik. Garson yer gösterdi, bir de baktık ki, orada başkaları oturuyor. Adamlar bizi görünce kalkıp yer verdiler. Çok mahçup olup bize boş dendiği için geldiğimizi söyledik. Israr edip yeri bize verdiler. Sanki kafede müşteri değil tüm şehrin misafiri imişiz gibi! Doğu bu anlamda çok farklıydı, ayırttığım otobüs biletleri kendi yakınlarına satılır, düzgün iletişimde tepemize çıkılırdı. Kongre yerini dert etmemin sebeplerinden biri de bu yaşadıklarımdı biraz da. Kıssadan hisse önyargılı olmamak gerekmiş!


Not: Yazasım var deyip taslağa atmışım bu yazıyı ama o arada bir sürü Antep fotoğrafı olan telefonum kafayı yiyip teknik servise gitti. Hem de sadece şarj soketini değiştirmek için ilk teknik servise gidişinde mahvettikleri için 2. kez! Yaparken içine etmek, işte bizim tamir anlayışımız!!!



18 Kasım 2016 Cuma

KONGRE VE İLK BEYAZ TEL

Son 1.5 aylık gündemim Antep. Daha doğrusu, kongreye bildiri gönderdik, panel önerisi  geldi. O gün bugündür, kabul alacak mı, bilet fiyatları artmadan belli olacak mı, panelist ücreti de bildirili katılımcı ile aynı mı gibi o kadar çok soruya takılı durumdayım ki bunalttım bizimkileri. Habire otel araştırması, kabin bagajı boyutları vs. onları saymıyorum bile.

Panelin adını ve ünvanımı yanlış yazmaları da ayrı. Normalde, akademik çalışmaları yolluk ve yevmiye bazında desteklemesi gerekiyor MEB'in. Bununla ilgili genelgeyi de ekleyip bir dilekçe yazdım, kabul mektubu ve bildiriyi de ekleyerek.Koskoca (!) İl MEM Müdür Yard. konudan bihaber çıktı. Bir sorunsal daha.

Konuyu BİMER'e yazdım, doktoralı ögretmenleri bir e-posta grubunda birleştiren bir üst düzey yöneticiye durumu anlattım, adam doğrudan ilgili konuyu anlamayan personelin adını istedi. Derdim kişileri şikayet etnek değil kurumdaki bilgi eksikliği  yazdım sinirlenip. "Hemen pes etmeyin, geleceğimizsiniz."yazmış ,ne alaka ise. Ben bu kurumla müsteşarlık düzeyinde bile iletişim kuramıyorum anlayacağız.

Geçen sürenin özeti, babamın saçımda beyaz bir tel bulması.Genetik olarak saçları geç beyazlayan bir sülaleyiz, bu ilk beyaz telin stresten mi, yaşlılık alametinden mi sayılacağını zaman gösterecek ama dünyada ne dertler varken çözülebilecek olanlar için dertlenmemeyi ögrenneliyim.

KONGRE VE İLK BEYAZ TEL

Son 1.5 aylık gündemim Antep. Daha doğrusu, kongreye bildiri gönderdik, panel önerisi  geldi. O gün bugündür, kabul alacak mı, bilet fiyatları artmadan belli olacak mı, panelist ücreti de bildirili katılımcı ile aynı mı gibi o kadar çok soruya takılı durumdayım ki bunalttım bizimkileri. Habire otel araştırması, kabin bagajı boyutları vs. onları saymıyorum bile.

Panelin adını ve ünvanımı yanlış yazmaları da ayrı. Normalde, akademik çalışmaları yolluk ve yevmiye bazında desteklemesi gerekiyor MEB'in. Bununla ilgili genelgeyi de ekleyip bir dilekçe yazdım, kabul mektubu ve bildiriyi de ekleyerek.Koskoca (!) İl MEM Müdür Yard. konudan bihaber çıktı. Bir sorunsal daha.

Konuyu BİMER'e yazdım, doktoralı ögretmenleri bir e-posta grubunda birleştiren bir üst düzey yöneticiye durumu anlattım, adam doğrudan ilgili konuyu anlamayan personelin adını istedi. Derdim kişileri şikayet etnek değil kurumdaki bilgi eksikliği  yazdım sinirlenip. "Hemen pes etmeyin, geleceğimizsiniz."yazmış ,ne alaka ise. Ben bu kurumla müsteşarlık düzeyinde bile iletişim kuramıyorum anlayacağız.

Geçen sürenin özeti, babamın saçımda beyaz bir tel bulması.Genetik olarak saçları geç beyazlayan bir sülaleyiz, bu ilk beyaz telin stresten mi, yaşlılık alametinden mi sayılacağını zaman gösterecek ama dünyada ne dertler varken çözülebilecek olanlar için dertlenmemeyi ögrenneliyim.

12 Kasım 2016 Cumartesi

BLOG 3 DEMİŞKEN

Blogu açalı 3 yıl olmuş bugün. Ne zamandır bir şeyler yazmak niyetiyle açıp vazgeçtiğim, diğer blog yazılarını okumayı bile zaman zaman es geçtiğim günler geçirmişim. Yazmasam bile okumaktan vazgeçmezdim buraları. Belli bir nedeni de yok, genel bir rehavet havası hakim ruhumda.

Dün birden niye yazıyorum ki, kime ne ne yaşadığından, ne düşünüp ne hissettiğinden fikri doğdu içime.

Başladığın gün bitir kafası bir nevi. Sonra, yarım bırakmama saplantısı mı, huyu mu desem o galip geldi. Eskiden olduğu kadar katı ve net olmasam da, yarım bırakamamalarım.baskın çıktı. Ağır aksak da olsa yola devam yani!

BLOG 3 DEMİŞKEN

Blogu açalı 3 yıl olmuş bugün. Ne zamandır bir şeyler yazmak niyetiyle açıp vazgeçtiğim, diğer blog yazılarını okumayı bile zaman zaman es geçtiğim günler geçirmişim. Yazmasam bile okumaktan vazgeçmezdim buraları. Belli bir nedeni de yok, genel bir rehavet havası hakim ruhumda.

Dün birden niye yazıyorum ki, kime ne ne yaşadığından, ne düşünüp ne hissettiğinden fikri doğdu içime.

Başladığın gün bitir kafası bir nevi. Sonra, yarım bırakmama saplantısı mı, huyu mu desem o galip geldi. Eskiden olduğu kadar katı ve net olmasam da, yarım bırakamamalarım.baskın çıktı. Ağır aksak da olsa yola devam yani!

23 Ekim 2016 Pazar

İÇİMİZDEKİ ÇOCUK

Sadece üzülmek, isyan etmek ya da bilumum olumsuz duygu ve düşünceye boğulmak bu kez de bir işe yaramayacak. Caydırıcı cezalar ve uygun tedaviler devreye konmadığı sürece, bir gün Manisa başka bir gün farklı bir köşeden almaya devam.edeceğiz istismar ve cinayet haberlerini.

İncinen her çocukla beraber, geleceğe umutla bakan içimizdeki çocuklar da kırılıp dökülmeye ve sonunda ne yazık ki ölmeye mahkum :(


İÇİMİZDEKİ ÇOCUK

Sadece üzülmek, isyan etmek ya da bilumum olumsuz duygu ve düşünceye boğulmak bu kez de bir işe yaramayacak. Caydırıcı cezalar ve uygun tedaviler devreye konmadığı sürece, bir gün Manisa başka bir gün farklı bir köşeden almaya devam.edeceğiz istismar ve cinayet haberlerini.

İncinen her çocukla beraber, geleceğe umutla bakan içimizdeki çocuklar da kırılıp dökülmeye ve sonunda ne yazık ki ölmeye mahkum :(


15 Ekim 2016 Cumartesi

DİZİ DİZİ İNCİLER

Televizyonda son bir aydır yeni sezonun başlamasıyla, yine dizi ve yarışma enflasyonu da aldı başını gidiyor. İşin dizi kısmına çok odaklanamıyorum ezelden beri. Çok az diziyi baştan sona takip edebiliyorum tüm bölümleriyle.

Aynı konuların her sezona yayıldığı, mankenden bozma (eğitim almadıysa fena!) oyuncuların başrolde, usta tiyatrocuların çeşni olarak yer aldığı, sonunu baştan kestirebildiğimiz, esas kız ve oğlanın yanlış anlamalarıyla dolu, iyinin sonunda hep kazandığı, klişe cenneti neredeyse tümü. Türkiye ekranlarında Kore dizileri yıkabiliyor sanki bu genellemeleri. Tabii o da düzgün uyarlanabilir ve Türk filmlerinden aşırma replikleri ile doldurulmazsa.

Doktora uygulama derslerinde bazı üniversiteli danışanlarım, Kore dizilerine hayran olduklarını hatta Korece öğrenmeye başladıklarını söylediklerinde çok aşina değildim bu mevzulara. Zamanla iyi örneklere denk gelince, ters köşe sonlar cazip geldi bana da. Her karakterin içinde iyi ve kötünün barınabilmesi, esas kız ya da oğlanın da dokuz canlı olmayıp ölümlü olması, özetle gerçekçilik çekici geldi bana. Hayat Şarkısı, fena bir örnek sayılmaz şimdilik. Çok fazla sulandırılmadı henüz.

DİZİ DİZİ İNCİLER

Televizyonda son bir aydır yeni sezonun başlamasıyla, yine dizi ve yarışma enflasyonu da aldı başını gidiyor. İşin dizi kısmına çok odaklanamıyorum ezelden beri. Çok az diziyi baştan sona takip edebiliyorum tüm bölümleriyle.

Aynı konuların her sezona yayıldığı, mankenden bozma (eğitim almadıysa fena!) oyuncuların başrolde, usta tiyatrocuların çeşni olarak yer aldığı, sonunu baştan kestirebildiğimiz, esas kız ve oğlanın yanlış anlamalarıyla dolu, iyinin sonunda hep kazandığı, klişe cenneti neredeyse tümü. Türkiye ekranlarında Kore dizileri yıkabiliyor sanki bu genellemeleri. Tabii o da düzgün uyarlanabilir ve Türk filmlerinden aşırma replikleri ile doldurulmazsa.

Doktora uygulama derslerinde bazı üniversiteli danışanlarım, Kore dizilerine hayran olduklarını hatta Korece öğrenmeye başladıklarını söylediklerinde çok aşina değildim bu mevzulara. Zamanla iyi örneklere denk gelince, ters köşe sonlar cazip geldi bana da. Her karakterin içinde iyi ve kötünün barınabilmesi, esas kız ya da oğlanın da dokuz canlı olmayıp ölümlü olması, özetle gerçekçilik çekici geldi bana. Hayat Şarkısı, fena bir örnek sayılmaz şimdilik. Çok fazla sulandırılmadı henüz.

12 Ekim 2016 Çarşamba

KARMA YA DA HER NEYSE

Bazı haberler var ki, dış kapının dış mandalı olsan bile içine su serpen, konudan nasiplenmenin saçmalığını bilip yine de gönlünü ferahlatan. Magazinsel olduğu kadar sanki kamu vicdanına da dokunan. Şu son Demet Şener (o ısrarla Kutluay dese de!) ve İbrahim Kutluay'ın boşanma kararı, bu kapsamda değil mi biraz?

Benim de dahil olduğum bazıları tarafından çok haz edilmeyen kişi Demet Akalın'ın bile nikaha ramak kala bırakılması, aldatma olayının taraflarının mutlu mesut yaşam sürmesi, bir yastıkta kocamaları öyle çok temenni edilen bir durum değildi baştan beri.

Mazlumun ahı, nedense toplum vicdanını rahatlattı sanki bu kez de. Brangelina'daki Jennifer Aniston durumu gibi. Bize ne oluyorsa değil mi?

Ama...

Bazen ilahi adalet, karna ya da adını ne koyarsalk o, gülünsetiyor insanları.


KARMA YA DA HER NEYSE

Bazı haberler var ki, dış kapının dış mandalı olsan bile içine su serpen, konudan nasiplenmenin saçmalığını bilip yine de gönlünü ferahlatan. Magazinsel olduğu kadar sanki kamu vicdanına da dokunan. Şu son Demet Şener (o ısrarla Kutluay dese de!) ve İbrahim Kutluay'ın boşanma kararı, bu kapsamda değil mi biraz?

Benim de dahil olduğum bazıları tarafından çok haz edilmeyen kişi Demet Akalın'ın bile nikaha ramak kala bırakılması, aldatma olayının taraflarının mutlu mesut yaşam sürmesi, bir yastıkta kocamaları öyle çok temenni edilen bir durum değildi baştan beri.

Mazlumun ahı, nedense toplum vicdanını rahatlattı sanki bu kez de. Brangelina'daki Jennifer Aniston durumu gibi. Bize ne oluyorsa değil mi?

Ama...

Bazen ilahi adalet, karna ya da adını ne koyarsalk o, gülünsetiyor insanları.


5 Ekim 2016 Çarşamba

BAĞIRSAK MİKROBİYOTASI

Bağırsak mikrobiyotası.

Evreka! Nur topu gibi bir organımız oldu. Daha doğrusu varmış ama varlığından tıp dünyası yeni haberdar oldu. Diğer organlarımızdan farkı, anne karnında sahip olmadığımız, doğumdan sonra gelişen bir organ olmasıymış. Arızası, kalp krizi gibi hayati önem taşıyan rahatsızlıklara neden olduğu için çok önemli bulunuyor kendileri ve  Dr. Ahmet Rasim Küçükusta, organın adının Sayın Bağırsak Mikrobiyotası olmasını öneriyor, o derece yani :)

Pluton'un gezegen olmadığı fikrine bile alışamamış bir bünye olarak bu değişikliğe bünyem henüz hazır değildi ama zaten var olana isim koyuldu bu kez. Olan yok sayılmadı. Ya "Kalp aslında bir organ değildir, yorgandır." denseydi! Peh!

BAĞIRSAK MİKROBİYOTASI

Bağırsak mikrobiyotası.

Evreka! Nur topu gibi bir organımız oldu. Daha doğrusu varmış ama varlığından tıp dünyası yeni haberdar oldu. Diğer organlarımızdan farkı, anne karnında sahip olmadığımız, doğumdan sonra gelişen bir organ olmasıymış. Arızası, kalp krizi gibi hayati önem taşıyan rahatsızlıklara neden olduğu için çok önemli bulunuyor kendileri ve  Dr. Ahmet Rasim Küçükusta, organın adının Sayın Bağırsak Mikrobiyotası olmasını öneriyor, o derece yani :)

Pluton'un gezegen olmadığı fikrine bile alışamamış bir bünye olarak bu değişikliğe bünyem henüz hazır değildi ama zaten var olana isim koyuldu bu kez. Olan yok sayılmadı. Ya "Kalp aslında bir organ değildir, yorgandır." denseydi! Peh!

4 Ekim 2016 Salı

SORUNSUZ

Hep olumsuzluklar, kötü haberler, karamsarlıklar yok hayatta. Blog ortamında da olmasın o zaman.

Uzun zamandır yazdığım yazıların çoğunda " SORUN" etiketini kullanmışım. Sorunsuz yazım yok gibi yani, sevmedim bu hali. O yüzden geçtiğimiz cuma 21 ile pazartesi sabaha karşı 4 arasına sıkışmış bol molalı Çanakkale ve Bozcaada gezisinin Bozcaada ayağından bir kare ile iç ferahlatmak istiyorum. Benim gözüm ve de gönlüm açıldı hala temiz kalmış denizi ve doğayı görünce :) Şu kıyıdan görüntü nefis değil mi?

SORUNSUZ

Hep olumsuzluklar, kötü haberler, karamsarlıklar yok hayatta. Blog ortamında da olmasın o zaman.

Uzun zamandır yazdığım yazıların çoğunda " SORUN" etiketini kullanmışım. Sorunsuz yazım yok gibi yani, sevmedim bu hali. O yüzden geçtiğimiz cuma 21 ile pazartesi sabaha karşı 4 arasına sıkışmış bol molalı Çanakkale ve Bozcaada gezisinin Bozcaada ayağından bir kare ile iç ferahlatmak istiyorum. Benim gözüm ve de gönlüm açıldı hala temiz kalmış denizi ve doğayı görünce :) Şu kıyıdan görüntü nefis değil mi?

23 Eylül 2016 Cuma

EKİNOKS

Eşitlik falan arıyoruz ya bazen hayatımız boyunca...

Olumlu bir açıdan bakarsak, gece ve
gündüz eşit bugün en azından


EKİNOKS

Eşitlik falan arıyoruz ya bazen hayatımız boyunca...

Olumlu bir açıdan bakarsak, gece ve
gündüz eşit bugün en azından


21 Eylül 2016 Çarşamba

OKUL.BAHÇESİNDE GEZİNİRKEN...

Ayhan Sicimoğlu, kalabalık olduğumuza dikkat çekmiş, ülkece daha az ürer ve daha nitelikli insan gücüne sahip olursak AB üyesi olabileceğimizden dem vurmuş, Sabah gazetesi köşe yazarı Yüksel Aytuğ da bunu Gaf Kürsüsü'ne koymuş.

Bu ülkenin yüzde bilmem kaçı aptal, çobanla oyum eşit olmasın vs. belki sert ve biraz elitist söylemler ama çooook uzun zaman öğrenciydim ve uzun sayılabilecek bir zamandır da öğretmen olarak maalesef ben de her gelen kuşağın sözleşmişcesine bir öncekini arattığına şahit oluyorum. Amaç sadece diploma vermek olunca, dünün ilkokul mezunu bugünün lise mezunundan çok şey biliyor. Bugünkü onca teknolojiye rağmen, ansiklopedi kuşağı araştırmaya daha yatkınmış sanki bu nesilden.

 Sürekli çocuğunun hiperaktif olduğunu söyleyen, tanı konulduğu halde ilaç kullanmadığını ekleyen veli dolu etrafımda. Hiperaktivite, büyüyünce pıtırak gibi açılacak zehir gibi beyinlerin önündeki tek engel onlara kalırsa. Oysa, uzman olmayan bir gözün bile anlayabileceği donuk zeka çocuklar, uzmanlara göreyse eğitilebilir ya da öğretilebilir geri zekalı kategorisinde.

Bugün bahçede nöbetçiydim ve bir yandan oynayan çocukları, davranışlarını, tepkilerini, konuşmalarını daha çok gözlemleme şansım oldu. Toplu sosyal labaratuvar bir nevi. Daha 2. sınıftaki çocuğuna 1. sınıftaki kardeşini emanet eden, sabahçı cocuğu akşam 18.30'a kadar okulda kardeş bekleme görevi veren ebeveynler vardı. "Biz doğuralım, nasılsa çocuklar birbirini büyütür. " kafası.  Batıdaki ve merkez bir okulda durum böyle, düşünün ötesini!

Fazla ahkam kestim, farkındayım ama canım sıkılıyor eğitimin içinin boşalmasına, cehaletin prim yapmasına, öğrenme güçlüğü olan çocuğa yapılan normal dayatmasına da!

OKUL.BAHÇESİNDE GEZİNİRKEN...

Ayhan Sicimoğlu, kalabalık olduğumuza dikkat çekmiş, ülkece daha az ürer ve daha nitelikli insan gücüne sahip olursak AB üyesi olabileceğimizden dem vurmuş, Sabah gazetesi köşe yazarı Yüksel Aytuğ da bunu Gaf Kürsüsü'ne koymuş.

Bu ülkenin yüzde bilmem kaçı aptal, çobanla oyum eşit olmasın vs. belki sert ve biraz elitist söylemler ama çooook uzun zaman öğrenciydim ve uzun sayılabilecek bir zamandır da öğretmen olarak maalesef ben de her gelen kuşağın sözleşmişcesine bir öncekini arattığına şahit oluyorum. Amaç sadece diploma vermek olunca, dünün ilkokul mezunu bugünün lise mezunundan çok şey biliyor. Bugünkü onca teknolojiye rağmen, ansiklopedi kuşağı araştırmaya daha yatkınmış sanki bu nesilden.

 Sürekli çocuğunun hiperaktif olduğunu söyleyen, tanı konulduğu halde ilaç kullanmadığını ekleyen veli dolu etrafımda. Hiperaktivite, büyüyünce pıtırak gibi açılacak zehir gibi beyinlerin önündeki tek engel onlara kalırsa. Oysa, uzman olmayan bir gözün bile anlayabileceği donuk zeka çocuklar, uzmanlara göreyse eğitilebilir ya da öğretilebilir geri zekalı kategorisinde.

Bugün bahçede nöbetçiydim ve bir yandan oynayan çocukları, davranışlarını, tepkilerini, konuşmalarını daha çok gözlemleme şansım oldu. Toplu sosyal labaratuvar bir nevi. Daha 2. sınıftaki çocuğuna 1. sınıftaki kardeşini emanet eden, sabahçı cocuğu akşam 18.30'a kadar okulda kardeş bekleme görevi veren ebeveynler vardı. "Biz doğuralım, nasılsa çocuklar birbirini büyütür. " kafası.  Batıdaki ve merkez bir okulda durum böyle, düşünün ötesini!

Fazla ahkam kestim, farkındayım ama canım sıkılıyor eğitimin içinin boşalmasına, cehaletin prim yapmasına, öğrenme güçlüğü olan çocuğa yapılan normal dayatmasına da!

19 Eylül 2016 Pazartesi

YILIN İLK KARI VE OKUL

Yılın ilk karı Ağrı'ya yağmış. Okullar açılmadan kar tatili hayali kursak mı? :) :) :)

Yok yok, atanamayan bu kadar öğretmen, izinsiz çalışan bu kadar insan varken daha erken bu hayal. İlk günlerin belirsizliği, oturmamışlığı gerer beni okul açılırken ama bu yıl Minnoş'un heyecanını duyuyorum daha çok.

Yeni dönem gerçekten yenilikçi ve yapıcı olsun. Gerçekten eğitim olsun odağımız.

YILIN İLK KARI VE OKUL

Yılın ilk karı Ağrı'ya yağmış. Okullar açılmadan kar tatili hayali kursak mı? :) :) :)

Yok yok, atanamayan bu kadar öğretmen, izinsiz çalışan bu kadar insan varken daha erken bu hayal. İlk günlerin belirsizliği, oturmamışlığı gerer beni okul açılırken ama bu yıl Minnoş'un heyecanını duyuyorum daha çok.

Yeni dönem gerçekten yenilikçi ve yapıcı olsun. Gerçekten eğitim olsun odağımız.

17 Eylül 2016 Cumartesi

ÖLÜ SÖVÜCÜLER

Tarık Akan öldükten sonra yine bir grup ortaya çıktı zaman zaman hortlayan, bazen sesi soluğu çıkmayan. Yaşar Nuri Öztürk, Levent Kırca, Vedat Türkali gibi isimler de onların gözüyle zındık, kafir, inançsız, ateist, dinsiz yani kendileri ile aynı pencereden bakmayan herkes gibi kara listede.

Cennetin anahtarını çoktan elinde sanan, " O cennetlik, o kesin cehennemlik" diye insanları kategorize eden, bunu din uğruna yaptığını savunup aymazca şirk koşan cahil takımı, bağnazlar bunlar. Kendı dünyası için de, aynı havayı solumak zorunda kalanlar için de dehşet ve ibret verici varlıkları.

Ürküyorum, iğreniyorum ve acıyorum!


ÖLÜ SÖVÜCÜLER

Tarık Akan öldükten sonra yine bir grup ortaya çıktı zaman zaman hortlayan, bazen sesi soluğu çıkmayan. Yaşar Nuri Öztürk, Levent Kırca, Vedat Türkali gibi isimler de onların gözüyle zındık, kafir, inançsız, ateist, dinsiz yani kendileri ile aynı pencereden bakmayan herkes gibi kara listede.

Cennetin anahtarını çoktan elinde sanan, " O cennetlik, o kesin cehennemlik" diye insanları kategorize eden, bunu din uğruna yaptığını savunup aymazca şirk koşan cahil takımı, bağnazlar bunlar. Kendı dünyası için de, aynı havayı solumak zorunda kalanlar için de dehşet ve ibret verici varlıkları.

Ürküyorum, iğreniyorum ve acıyorum!


14 Eylül 2016 Çarşamba

AT İZİ, İT İZİ

Politika yazmayı, yapmayı, izlemeyi, dinlemeyi sevmem ama bu ülkede kaçmayı başar, yok mümkün değil!

Eylül başında ihraç listeleri yayınlanmaya başlandı. Üniversiteler ve MEB ilgi alanım malum, baktım meraktan. Eleme kriterlerinde bir yamukluk var sanki. Gerçekten adı listede olan, işinden atılan, adı karalanan nasıl aklanır ya da aklanır mı şüpheliyim. Çevremde tanıdıklarını listede görüp dehşete düşenler var, kayyum sonrası işe alındığı halde koleji kapatılıp lisansı iptal olan da var mesela.

Listede, İstanbul'da görev yaparken bir süre aynı okulda çalıştığım bir öğretmen var ki, şaşkınım. Aynı dönemde Anadolu Lisesi öğretmeni olmak sınava tabii idi ve ikimiz de kazanıp atladığımız okullarda norm fazlası olmuştuk gitmeden. Sonra bize yeni bir okul seçme şansı verildi hata onlarda olduğu için ve puanlara dayalı tercih yaptık. Benim puanım ondan 1 puan fazla olduğu için onun da istediği okula ben gittim. Hatta orayı tercih etmememi dilemişti. 

İşin komiği ve garibi, 3 İngilizce kadrosu boş olan Kağıthane Anadolu Lisesi'ne hiçbirimiz atanmadık çünkü orası torpilli görevlerdirme öğretmenlere ayrılmıştı, kadrolu almamışlardı. Zaten sonra tüm Anadolu türü okullara sınavsız herkes atadı bu hükümet ve bildiğiniz gibi bir Anadolu Lisesi'nde değilim şu an. Zaten en fazla Anadolu Teknik Lisesi oldu sınavımın faydası. 

Neyse konuyu dağıtmadan öze geleyim. Şimdi bu öğretmenin güçlü bağlantıları olsa önce benim önüme geçmez miydi? Sendikalı bile değilim ve arkam da yok. Ya gerçekten bağlantısı yok ya da o kadar güçlü değiller. Kafam karıştı benim, at izleri de it izlerine karıştı galiba bu süreçte. Galiba fazla galiba!

AT İZİ, İT İZİ

Politika yazmayı, yapmayı, izlemeyi, dinlemeyi sevmem ama bu ülkede kaçmayı başar, yok mümkün değil!

Eylül başında ihraç listeleri yayınlanmaya başlandı. Üniversiteler ve MEB ilgi alanım malum, baktım meraktan. Eleme kriterlerinde bir yamukluk var sanki. Gerçekten adı listede olan, işinden atılan, adı karalanan nasıl aklanır ya da aklanır mı şüpheliyim. Çevremde tanıdıklarını listede görüp dehşete düşenler var, kayyum sonrası işe alındığı halde koleji kapatılıp lisansı iptal olan da var mesela.

Listede, İstanbul'da görev yaparken bir süre aynı okulda çalıştığım bir öğretmen var ki, şaşkınım. Aynı dönemde Anadolu Lisesi öğretmeni olmak sınava tabii idi ve ikimiz de kazanıp atladığımız okullarda norm fazlası olmuştuk gitmeden. Sonra bize yeni bir okul seçme şansı verildi hata onlarda olduğu için ve puanlara dayalı tercih yaptık. Benim puanım ondan 1 puan fazla olduğu için onun da istediği okula ben gittim. Hatta orayı tercih etmememi dilemişti. 

İşin komiği ve garibi, 3 İngilizce kadrosu boş olan Kağıthane Anadolu Lisesi'ne hiçbirimiz atanmadık çünkü orası torpilli görevlerdirme öğretmenlere ayrılmıştı, kadrolu almamışlardı. Zaten sonra tüm Anadolu türü okullara sınavsız herkes atadı bu hükümet ve bildiğiniz gibi bir Anadolu Lisesi'nde değilim şu an. Zaten en fazla Anadolu Teknik Lisesi oldu sınavımın faydası. 

Neyse konuyu dağıtmadan öze geleyim. Şimdi bu öğretmenin güçlü bağlantıları olsa önce benim önüme geçmez miydi? Sendikalı bile değilim ve arkam da yok. Ya gerçekten bağlantısı yok ya da o kadar güçlü değiller. Kafam karıştı benim, at izleri de it izlerine karıştı galiba bu süreçte. Galiba fazla galiba!

12 Eylül 2016 Pazartesi

" EN İYİ ARKADAŞIM SENSİN."

Bu akşam bunu Minnoş'tan duydum. Acayip bir mutluluk duydum. Sonra da kaygı.

Bir dahaki ay 4 olacak ufaklık ve yaşıtlarından sürekli görüştürüldüğü bir çocuk olmadı bugüne kadar. Kardeşim ve eşinin çalışma temposu, çocuklu ailelerle iş dışında sık bir araya gelme çabalarının olmayışı, bu yaşa kadar anne- babası işteyken bakım veren konumundaki annem ve babamın park dışında çocuklu bir çevre ve enerjilerinin olmayışı yetişkin dünyasında korunaklı bir dünya yarattı Minnoş'a. Ben bazen okula, benimle birlikte derse bile soktum idareden onayla ama onların da en küçüğü yine büyük kaçtı. Apartmandaki yaşıtları sayılabilecek çocuklar ise üç kardeşle kendi kendilerine büyüdü.  Ergen kuzeni dışında çocuk da yok ailede. Bizim kuzenler ve çocukları il dışında, onlarla çok sık görüşemiyor. Çevrede anne-babası dışında bizim sağlayacağımız bir çocuk grubu yok özetle.

Sırf yaşıtı olsun diye bir spor grubuna kattık, onda da kardeşim pes etti. Annelik tarzını eleştirdiğimizde de olmuyor, sussak da, sonuçta ben yaya olarak çift araçla kendim götüremeyeceğim için pes ettim
(Ehliyetim yok, o ayrı konu!).

Yani işin özü, ilişkimizin kalitesi açısından çok mıtluyum ama kaygılıyım da. Önümüzdeki hafta kreşe başlayacak ve ilk defa anneanne, dede, teyzeler, enişte ve ebeveyn zincirinin dışına çıkacak. Umarım örselenmez.

Herşeye rağmen yaşasın teyzelik :)

" EN İYİ ARKADAŞIM SENSİN."

Bu akşam bunu Minnoş'tan duydum. Acayip bir mutluluk duydum. Sonra da kaygı.

Bir dahaki ay 4 olacak ufaklık ve yaşıtlarından sürekli görüştürüldüğü bir çocuk olmadı bugüne kadar. Kardeşim ve eşinin çalışma temposu, çocuklu ailelerle iş dışında sık bir araya gelme çabalarının olmayışı, bu yaşa kadar anne- babası işteyken bakım veren konumundaki annem ve babamın park dışında çocuklu bir çevre ve enerjilerinin olmayışı yetişkin dünyasında korunaklı bir dünya yarattı Minnoş'a. Ben bazen okula, benimle birlikte derse bile soktum idareden onayla ama onların da en küçüğü yine büyük kaçtı. Apartmandaki yaşıtları sayılabilecek çocuklar ise üç kardeşle kendi kendilerine büyüdü.  Ergen kuzeni dışında çocuk da yok ailede. Bizim kuzenler ve çocukları il dışında, onlarla çok sık görüşemiyor. Çevrede anne-babası dışında bizim sağlayacağımız bir çocuk grubu yok özetle.

Sırf yaşıtı olsun diye bir spor grubuna kattık, onda da kardeşim pes etti. Annelik tarzını eleştirdiğimizde de olmuyor, sussak da, sonuçta ben yaya olarak çift araçla kendim götüremeyeceğim için pes ettim
(Ehliyetim yok, o ayrı konu!).

Yani işin özü, ilişkimizin kalitesi açısından çok mıtluyum ama kaygılıyım da. Önümüzdeki hafta kreşe başlayacak ve ilk defa anneanne, dede, teyzeler, enişte ve ebeveyn zincirinin dışına çıkacak. Umarım örselenmez.

Herşeye rağmen yaşasın teyzelik :)

BAYRAMLIK


Kötü haberlerin alınmadığı, sözde değil gerçekten bayram tadında günlerin yaşandığı bir bayram olsun. 12 Eylül'e denk gelse de, tarih tekerrür etmesin bugün. Tatili ve sevdikletimizi kavuştursun :) Karikatür tadında geçsin.



BAYRAMLIK


Kötü haberlerin alınmadığı, sözde değil gerçekten bayram tadında günlerin yaşandığı bir bayram olsun. 12 Eylül'e denk gelse de, tarih tekerrür etmesin bugün. Tatili ve sevdikletimizi kavuştursun :) Karikatür tadında geçsin.



4 Eylül 2016 Pazar

YAPMAYIP YIKARKEN...

Fotoğrafta gördüğünüz yıkıntı, ilkokul yıllarımı geçirdiğim okuldan geriye kalanlar :(

Babamın, kardeşlerimin ve aileden pek çok kişinin okuluydu. Yaş almış insanların sevdiği, değer verdiği, alıştığı şeyler zamanla ellerinden kayar gider ya, öyle bir burukluk çöktü içime. Kardeşim "Bilseydik Minnoş'a gösterirdik bizim okulumuz diye" deyince daha da fazla buruldum.

Yapmayıp yıkan, kuşaklar arası dağlar yaratan zihniyetimize yine kırgın ve kızgınım. İyiye odaklanmak ne zor buralarda!

YAPMAYIP YIKARKEN...

Fotoğrafta gördüğünüz yıkıntı, ilkokul yıllarımı geçirdiğim okuldan geriye kalanlar :(

Babamın, kardeşlerimin ve aileden pek çok kişinin okuluydu. Yaş almış insanların sevdiği, değer verdiği, alıştığı şeyler zamanla ellerinden kayar gider ya, öyle bir burukluk çöktü içime. Kardeşim "Bilseydik Minnoş'a gösterirdik bizim okulumuz diye" deyince daha da fazla buruldum.

Yapmayıp yıkan, kuşaklar arası dağlar yaratan zihniyetimize yine kırgın ve kızgınım. İyiye odaklanmak ne zor buralarda!

31 Ağustos 2016 Çarşamba

YAZ GEÇER*

Başlık Murathan Mungan'dan alıntı olsa da, buralarda yazdan kalan güzel günler yaşama ümidim kalsa da takvimlere göre (tabii miladi takvimlere) göre yazın son günü bugün.

Önce bunaltıcı bir sıcakla başlayıp sağanak yağışla devam eden gün, sonrasında yaza döndü yine. Sonbahar geleceğini bir ara hatırlattı yani.

Özetle, yaz geçer, seminer mevsimi gelir bizim buralara...

YAZ GEÇER*

Başlık Murathan Mungan'dan alıntı olsa da, buralarda yazdan kalan güzel günler yaşama ümidim kalsa da takvimlere göre (tabii miladi takvimlere) göre yazın son günü bugün.

Önce bunaltıcı bir sıcakla başlayıp sağanak yağışla devam eden gün, sonrasında yaza döndü yine. Sonbahar geleceğini bir ara hatırlattı yani.

Özetle, yaz geçer, seminer mevsimi gelir bizim buralara...

28 Ağustos 2016 Pazar

BİR BEBEĞİN ÖLÜMÜ YÜREK FERAHLATIR MI?

Bir bebeğin ölümü yürek ferahlatır mı?

Normal şartlarda bu soruya "evet" yanıtı veren insan, insan değildir değil mi? O kadar anormal ki artık yaşananlar, cinsel saldırıya uğrayan bebeciğin artık bu vahşilerle aynı havayı solumayacak olması bile yüreğimize su serpebiliyor. Travma ile başlayan hayat ne kadar normal olurduyu düşünmek zorunda kalmamak, sapığın ilk afla çıkıp yeniden dadanma ihtimalini es geçebilmek, vb. sonsuz olumsuz seçenek!

O kadar sıyırdı ki bu ülke kafayı, bir bebeğin ölümünden onun kurtuluşu olarak ferahlık duyabiliyoruz. Çoğul konuşmayayım peki, bende durum bu ve böyle düşünmekten ürküyorum utançla karışık.

BİR BEBEĞİN ÖLÜMÜ YÜREK FERAHLATIR MI?

Bir bebeğin ölümü yürek ferahlatır mı?

Normal şartlarda bu soruya "evet" yanıtı veren insan, insan değildir değil mi? O kadar anormal ki artık yaşananlar, cinsel saldırıya uğrayan bebeciğin artık bu vahşilerle aynı havayı solumayacak olması bile yüreğimize su serpebiliyor. Travma ile başlayan hayat ne kadar normal olurduyu düşünmek zorunda kalmamak, sapığın ilk afla çıkıp yeniden dadanma ihtimalini es geçebilmek, vb. sonsuz olumsuz seçenek!

O kadar sıyırdı ki bu ülke kafayı, bir bebeğin ölümünden onun kurtuluşu olarak ferahlık duyabiliyoruz. Çoğul konuşmayayım peki, bende durum bu ve böyle düşünmekten ürküyorum utançla karışık.