7 Temmuz 2017 Cuma

ENGELLER

Şarkıcı Çılgın Sedat'ın (bu da nasıl bir unvansa!) engelli oğlu için " Hayvana benziyor." yorumları yapan yaratıkların olduğunu okumuş ya da izlemişsinizdir belki. Aynı günlerde haber spikeri Sonay Dikkaya'nın işini gücünü bırakıp Orlando'ya yerleştiğine dair bir röportajına denk geldim. 4 yaşında otizm tanısı almış oğluyla meraklı ve eleştirel gözlerden uzak, otizmi anlayan insanlarla yaşamanın konforundan bahsediyordu.

Engellilerin ya saklanıp evlere hapsedildiği, görmezden gelinip yok sayıldığı ya da gözlerin dikildiği, farklı olduklarını bakışlarla anlattığımız bir coğrafyadayız maalesef. Biri çok yakın olmak üzere iki engelli arkadaşım var ve bunlar derecelerle üniversiteye girmiş, akademik kariyer de yapan meslek sahibi insanlar. Buna rağmen, o dikizci bakışlar tüm başardıklarını ezip geçen delici bir bakış olabiliyor. Sanki karşısındaki bir sirk hayvanı (onların çektiği de ayrı hikaye!) ve izlenmek için bu dünyaya gelmiş sanki.

Özellikle daha önce bir yazımda bahsettiğim G. (doğuştan vücudunun bir kısmı felçli) ile bir yere gittiğimizde gözlerimle o gözleri yiyelim geliyor, yanında birşey söylesem o kırılacak diye susup kalıyorum. Görme engelli M.ile aynı tez danışmanının mağdurları ( ne zamandır bahsetmemiştim değil mi? :) olarak bir arkadaşlığımız başladı. G. ile olduğu kadar mesai harcamadık beraber ama en son Denizli' de bayağı birlikte zaman geçirdik. Yine o tanıdık bakışlara maruz kaldık. Kongrede sunu yaparken hayran bırakan bir performans ve sonrasında engelini fark edince meraklı bakışlar...

Engelli adayları olarak birlikte yaşamayı öğrenmek için bir sempozyumda dinlediğim Doç. Dr. Hande Sart'ın dediği gibi tekerlekli sandalyeye oturup empati alıştırmaları yapmak yerine engelli arkadaş edinmek mi doğru yol bilmiyorum çünkü ben ne kadar yol aldım emin değilim. Sadece çocukken evlerine misafirliğe gittiğimizde, annemin arkadaşının Down sendromlu oğlu kolonya tuttuğunda ondan ürken çocuk değilim artık!


ENGELLER

Şarkıcı Çılgın Sedat'ın (bu da nasıl bir unvansa!) engelli oğlu için " Hayvana benziyor." yorumları yapan yaratıkların olduğunu okumuş ya da izlemişsinizdir belki. Aynı günlerde haber spikeri Sonay Dikkaya'nın işini gücünü bırakıp Orlando'ya yerleştiğine dair bir röportajına denk geldim. 4 yaşında otizm tanısı almış oğluyla meraklı ve eleştirel gözlerden uzak, otizmi anlayan insanlarla yaşamanın konforundan bahsediyordu.

Engellilerin ya saklanıp evlere hapsedildiği, görmezden gelinip yok sayıldığı ya da gözlerin dikildiği, farklı olduklarını bakışlarla anlattığımız bir coğrafyadayız maalesef. Biri çok yakın olmak üzere iki engelli arkadaşım var ve bunlar derecelerle üniversiteye girmiş, akademik kariyer de yapan meslek sahibi insanlar. Buna rağmen, o dikizci bakışlar tüm başardıklarını ezip geçen delici bir bakış olabiliyor. Sanki karşısındaki bir sirk hayvanı (onların çektiği de ayrı hikaye!) ve izlenmek için bu dünyaya gelmiş sanki.

Özellikle daha önce bir yazımda bahsettiğim G. (doğuştan vücudunun bir kısmı felçli) ile bir yere gittiğimizde gözlerimle o gözleri yiyelim geliyor, yanında birşey söylesem o kırılacak diye susup kalıyorum. Görme engelli M.ile aynı tez danışmanının mağdurları ( ne zamandır bahsetmemiştim değil mi? :) olarak bir arkadaşlığımız başladı. G. ile olduğu kadar mesai harcamadık beraber ama en son Denizli' de bayağı birlikte zaman geçirdik. Yine o tanıdık bakışlara maruz kaldık. Kongrede sunu yaparken hayran bırakan bir performans ve sonrasında engelini fark edince meraklı bakışlar...

Engelli adayları olarak birlikte yaşamayı öğrenmek için bir sempozyumda dinlediğim Doç. Dr. Hande Sart'ın dediği gibi tekerlekli sandalyeye oturup empati alıştırmaları yapmak yerine engelli arkadaş edinmek mi doğru yol bilmiyorum çünkü ben ne kadar yol aldım emin değilim. Sadece çocukken evlerine misafirliğe gittiğimizde, annemin arkadaşının Down sendromlu oğlu kolonya tuttuğunda ondan ürken çocuk değilim artık!


27 Haziran 2017 Salı

BÜLBÜLÜ ÖLDÜRMEK VE TESBİH AĞACININ GÖLGESİNDE: 55 YİL ARA


Bülbülü Öldürmek romanını okudunuz mu bilmiyorum ama 55 yıl sonra devamı niteliğinde bit roman yayınlandı. Tesbih Ağacının Gölgesinde, yazarı Harper Lee'nin 2016 yılındaki ölümünden bir yıl önce çıkmış piyasaya.

Ben ilk kitabı da geçen yıl falan okudum. Kitap adından çok yazar adına bakıp okuyan okuyucu tipiyim ben. Bu aslında, yeni ve yetenekli de olabilecek yazarlara kapıyı çok da açık bırakmayan, belki de yanlış bir tutum.O yüzden geç okudum ilkini tüm popülaritesine rağmen.

Neyse, kafamda hep bir erkek imajı çizen Harper Lee, bu kadar aralıkla bir devam romanı sunmuş ya da bu kitap sonradan bulunmuş. Nette bu konuda bir muğlaklık var. Hangisi geçerli olursa olsun ilginç bir ara iki roman arasındaki. Araya 55 yıl gibi, bazılarımızın ömür süresi sığıyor. Teyzem 52 yıl yaşadı benim:(  İlkini okusa ikinciye denk gelemeyecekti yani.

BÜLBÜLÜ ÖLDÜRMEK VE TESBİH AĞACININ GÖLGESİNDE: 55 YİL ARA


Bülbülü Öldürmek romanını okudunuz mu bilmiyorum ama 55 yıl sonra devamı niteliğinde bit roman yayınlandı. Tesbih Ağacının Gölgesinde, yazarı Harper Lee'nin 2016 yılındaki ölümünden bir yıl önce çıkmış piyasaya.

Ben ilk kitabı da geçen yıl falan okudum. Kitap adından çok yazar adına bakıp okuyan okuyucu tipiyim ben. Bu aslında, yeni ve yetenekli de olabilecek yazarlara kapıyı çok da açık bırakmayan, belki de yanlış bir tutum.O yüzden geç okudum ilkini tüm popülaritesine rağmen.

Neyse, kafamda hep bir erkek imajı çizen Harper Lee, bu kadar aralıkla bir devam romanı sunmuş ya da bu kitap sonradan bulunmuş. Nette bu konuda bir muğlaklık var. Hangisi geçerli olursa olsun ilginç bir ara iki roman arasındaki. Araya 55 yıl gibi, bazılarımızın ömür süresi sığıyor. Teyzem 52 yıl yaşadı benim:(  İlkini okusa ikinciye denk gelemeyecekti yani.

23 Haziran 2017 Cuma

DUZ MEMUR

Ve seminer dönemi bitti, tatil başladı :) Hani şu 3 ay olduğu iddia edilen tatil.

Seminer döneminde, öğrenci yok, evrak işleri var ya düz memurluk ne demek anlıyoruz. Düz memur, öğretmen, doktor gibi bir yamuk (!) bir unvanı olmayan sayın kişi :) Tabir bana ait değil, genel tanım memur yerine düz memur çünkü biz de memuruz, devlette çalışan mimar da.

Düz memur demişken...Önünde saatler ve evraklar var, o gün içinde bitmesi şartsa esnek tarife. Ya bitirir rahatlar, ya erteler telefonda lak lak, çay molası, örgü ile geçirirsin. Bizde 10 gün olunca süre hep bir meşguliyet vardı, sıkılmaya zaman kalmadı, kalanında da kitap ya da sohbetle geçti zaman.

İşte o kalan  zanan bana dokundu. Yapılacak iş yok ama kaytarmış gibi hissettim o anlarda. Bol bol okudum ama okuduğum kendime. Torununa patik ören emekliliği gelmiş falanca teyze hissi. Velhasıl kelam, tüm serzenişlerime ve yorgunluğa rağmen öğrenci yoksa okul okul değil, 40 dakika gırtlak patlatmıyorsan mesai gereksiz. Kolay ve acısız ama gereksiz. Bir de, düz memuriyetin rutini bana göre değil, o kadar boşluk bünyeye zarar. Aralarında işini hakkıyla yapana (çok rastlamasak da!) kolay gelsin.

DUZ MEMUR

Ve seminer dönemi bitti, tatil başladı :) Hani şu 3 ay olduğu iddia edilen tatil.

Seminer döneminde, öğrenci yok, evrak işleri var ya düz memurluk ne demek anlıyoruz. Düz memur, öğretmen, doktor gibi bir yamuk (!) bir unvanı olmayan sayın kişi :) Tabir bana ait değil, genel tanım memur yerine düz memur çünkü biz de memuruz, devlette çalışan mimar da.

Düz memur demişken...Önünde saatler ve evraklar var, o gün içinde bitmesi şartsa esnek tarife. Ya bitirir rahatlar, ya erteler telefonda lak lak, çay molası, örgü ile geçirirsin. Bizde 10 gün olunca süre hep bir meşguliyet vardı, sıkılmaya zaman kalmadı, kalanında da kitap ya da sohbetle geçti zaman.

İşte o kalan  zanan bana dokundu. Yapılacak iş yok ama kaytarmış gibi hissettim o anlarda. Bol bol okudum ama okuduğum kendime. Torununa patik ören emekliliği gelmiş falanca teyze hissi. Velhasıl kelam, tüm serzenişlerime ve yorgunluğa rağmen öğrenci yoksa okul okul değil, 40 dakika gırtlak patlatmıyorsan mesai gereksiz. Kolay ve acısız ama gereksiz. Bir de, düz memuriyetin rutini bana göre değil, o kadar boşluk bünyeye zarar. Aralarında işini hakkıyla yapana (çok rastlamasak da!) kolay gelsin.

19 Haziran 2017 Pazartesi

YETERLİLİK DEMİŞKEN

Öğretmen strateji belgesi Resmi Gazete'de yayınlandı, haklı olarak tartışmalar başladı. Veli ve öğrenci tarafından notlandırılmak, 4 yılda bir sınava tabi olmak gibi durumlar doğacak eğer yürürlüğe girerse. Ülkede her meslek erbabı yeterli, bir tek öğretmen yetersiz çünkü! Tüm gün ceylan derili koltuklarında uyuyan milletvekili, hastanın suratına bakmayan doktor, oyun oynayan memur... Hepsinden çok memnunuz çünkü!

Neyse iki haftadır MEB, zorunlu olarak izlenmesini buyurduğu yayınlarla ikna turlarında. Sürekli donan akıllı tahtadan izleyip yorum ve geyik konusu yapılıyor haliyle. Öğretmenin teknolojiyi kullanmama durumunu eleştirirken görüntü dondu. Öğretmenlerden biri eski usul tv tokatlama işlemiyle ekranı eski haline döndürdü:) Müsteşar da nasibini aldı tokattan tabii.

"Öğretmenler seminerde ne yapıyor? Boş boş oturuyor mu?" diye merak eden diğer mesleklerin çalışkan üyelerine duyurulur. Evrak işlerinden vakit bulunca böyle geçiyor günler...

YETERLİLİK DEMİŞKEN

Öğretmen strateji belgesi Resmi Gazete'de yayınlandı, haklı olarak tartışmalar başladı. Veli ve öğrenci tarafından notlandırılmak, 4 yılda bir sınava tabi olmak gibi durumlar doğacak eğer yürürlüğe girerse. Ülkede her meslek erbabı yeterli, bir tek öğretmen yetersiz çünkü! Tüm gün ceylan derili koltuklarında uyuyan milletvekili, hastanın suratına bakmayan doktor, oyun oynayan memur... Hepsinden çok memnunuz çünkü!

Neyse iki haftadır MEB, zorunlu olarak izlenmesini buyurduğu yayınlarla ikna turlarında. Sürekli donan akıllı tahtadan izleyip yorum ve geyik konusu yapılıyor haliyle. Öğretmenin teknolojiyi kullanmama durumunu eleştirirken görüntü dondu. Öğretmenlerden biri eski usul tv tokatlama işlemiyle ekranı eski haline döndürdü:) Müsteşar da nasibini aldı tokattan tabii.

"Öğretmenler seminerde ne yapıyor? Boş boş oturuyor mu?" diye merak eden diğer mesleklerin çalışkan üyelerine duyurulur. Evrak işlerinden vakit bulunca böyle geçiyor günler...

15 Haziran 2017 Perşembe

FUŞYA

Nur topu gibi bir gündemimiz oldu. Aslında, sapık adamlar ve dangoz kural koyucular yüzünden hiç eskimeyen, eskitilmeyen bir gündem! Kadını tecrit eden "pembe vagon" kafası var ya, işte o!

Üzerinde o kadar çok kalem oynatıldı, o kadar çok konuşuldu ki yeni bir şey söylemek mümkün mü emin değilim. Benzer olaylarda kadın dernekleri, kadın hukukçular, gazeteciler, vs.den çok erkeklerin sesi çıktığında durumun iyiye gideceğine inanıyorum sadece. Bizi erkekler kötüsün değil kast ettiğim, aralarındaki sapkınlarla bir tutulmaktan rahatsız olup ses çıkarmaları dilediğim.

Bir de Mor Çatı falan hariç, kadın denince hep pembeye vurgu yapılmasına da itirazım var. Fuşya dışında (o da sınırlı!) dışında pembeyle hiç barışık olmadım, benim gibiler de vardır eminim. Hala erkeği mavi, kadını pembe diye sinjflandiran, bu derece keskin ayrıştıran kafa hangi ara ve ne şekilde bizleri birleştirecek ki? Bir arada yaşama adabını öğrenmek için, farklılıkların eşitsizlik olmadığını öğretmek gerekiyor insanlara. Aksi takdirde, pembe vagona toz pembe hayallerini de alıp şiddetin her türlüsüyle harap olmuş bir kitle yığılacak, şiddetleri " mavi vagon"larına da taşıp insanlığı yok edecek!


FUŞYA

Nur topu gibi bir gündemimiz oldu. Aslında, sapık adamlar ve dangoz kural koyucular yüzünden hiç eskimeyen, eskitilmeyen bir gündem! Kadını tecrit eden "pembe vagon" kafası var ya, işte o!

Üzerinde o kadar çok kalem oynatıldı, o kadar çok konuşuldu ki yeni bir şey söylemek mümkün mü emin değilim. Benzer olaylarda kadın dernekleri, kadın hukukçular, gazeteciler, vs.den çok erkeklerin sesi çıktığında durumun iyiye gideceğine inanıyorum sadece. Bizi erkekler kötüsün değil kast ettiğim, aralarındaki sapkınlarla bir tutulmaktan rahatsız olup ses çıkarmaları dilediğim.

Bir de Mor Çatı falan hariç, kadın denince hep pembeye vurgu yapılmasına da itirazım var. Fuşya dışında (o da sınırlı!) dışında pembeyle hiç barışık olmadım, benim gibiler de vardır eminim. Hala erkeği mavi, kadını pembe diye sinjflandiran, bu derece keskin ayrıştıran kafa hangi ara ve ne şekilde bizleri birleştirecek ki? Bir arada yaşama adabını öğrenmek için, farklılıkların eşitsizlik olmadığını öğretmek gerekiyor insanlara. Aksi takdirde, pembe vagona toz pembe hayallerini de alıp şiddetin her türlüsüyle harap olmuş bir kitle yığılacak, şiddetleri " mavi vagon"larına da taşıp insanlığı yok edecek!