19 Mayıs 2017 Cuma

MİLKA DERLEMESİ

Zonguldak'ta merkez dışındaki semtlerden birinden çarşıya gitmek " Zonguldak'a gitmek"tir. Bir de her yer yokuş ve merdiven olduğundan " çarşıya inilir" burada. Aynı jargona Denizli'de de rastlayınca sevimli geldi bana.

Daha önce de yazmıştım gezi yazısı yazmayı sevmediğimi. Gezilecek görülecek yerlere dair öneriler vermek yerine izlenimlerden bahsetmeyi seviyorum daha çok. Yazıya başlarken Denizli'den değil Milka'dan bahsedecektim, ekseni kaydırdım yine!

Milka genelde çarşıya indiğimde oturup çayımı içtiğim, arkadaki çıkış kapısının yanındaki masa boşsa mutlaka o masada oturduğum, Minnoş'la gittiysek sırf rengine tav olduğu için her seferinde kırmızı kalpli kocaman bir pasta sipariş ettiğimiz bir pastane. Bir nevi ritüel yani benim için Milka'ya gitmek. Reklam yazısı gibi oldu ama isim vermemek de saçma geldi birden.

Neyse, dün yine yalnız gittim gezinti ve alışveriş modasında. Oturdum ve orayı neden yakın hissettiğimi düşündüm nedense! Rahmetli teyzem, işe ilk başladığında çocukları ve eşi Bartın'da kalırken Zonguldak'ta çalışıyordu. Milka yeni açılmıştı ve "Alman pastası" ile o tanıştırmıştı bizi. Neresinden baksanız tarihine şahidim oranın ve teyzem var bu anılarda. Şimdi teyze-yeğen biz gidip oturup keyif yapıyoruz, o zamanlarda sanki oturma alanı yoktu diye hatırlıyorum. Sempatik engelli garsonu varken değil de, genç ve asık suratlı garsonu görünce kapıdan dönmem gerekirken (işini sevmediğini belli eden hizmet sektörü elemanı mekandan el çektirir bana genelde) her seferinde yine kendimi orada buluyorum ister istemez. Artık ne teyzem ne de Alman pastaları var, sadece anılar.ve yeğenimde yeni anılar biriktirme derdim var.

MİLKA DERLEMESİ

Zonguldak'ta merkez dışındaki semtlerden birinden çarşıya gitmek " Zonguldak'a gitmek"tir. Bir de her yer yokuş ve merdiven olduğundan " çarşıya inilir" burada. Aynı jargona Denizli'de de rastlayınca sevimli geldi bana.

Daha önce de yazmıştım gezi yazısı yazmayı sevmediğimi. Gezilecek görülecek yerlere dair öneriler vermek yerine izlenimlerden bahsetmeyi seviyorum daha çok. Yazıya başlarken Denizli'den değil Milka'dan bahsedecektim, ekseni kaydırdım yine!

Milka genelde çarşıya indiğimde oturup çayımı içtiğim, arkadaki çıkış kapısının yanındaki masa boşsa mutlaka o masada oturduğum, Minnoş'la gittiysek sırf rengine tav olduğu için her seferinde kırmızı kalpli kocaman bir pasta sipariş ettiğimiz bir pastane. Bir nevi ritüel yani benim için Milka'ya gitmek. Reklam yazısı gibi oldu ama isim vermemek de saçma geldi birden.

Neyse, dün yine yalnız gittim gezinti ve alışveriş modasında. Oturdum ve orayı neden yakın hissettiğimi düşündüm nedense! Rahmetli teyzem, işe ilk başladığında çocukları ve eşi Bartın'da kalırken Zonguldak'ta çalışıyordu. Milka yeni açılmıştı ve "Alman pastası" ile o tanıştırmıştı bizi. Neresinden baksanız tarihine şahidim oranın ve teyzem var bu anılarda. Şimdi teyze-yeğen biz gidip oturup keyif yapıyoruz, o zamanlarda sanki oturma alanı yoktu diye hatırlıyorum. Sempatik engelli garsonu varken değil de, genç ve asık suratlı garsonu görünce kapıdan dönmem gerekirken (işini sevmediğini belli eden hizmet sektörü elemanı mekandan el çektirir bana genelde) her seferinde yine kendimi orada buluyorum ister istemez. Artık ne teyzem ne de Alman pastaları var, sadece anılar.ve yeğenimde yeni anılar biriktirme derdim var.

16 Mayıs 2017 Salı

ŞEBNEM FERAH'LA BULUŞAMAMA

Geçen hafta yani 10-13 Mayıs arasında Denizli'de kongredeydim. Detay yazarım sonraki yazılarda da, bu kez cidden havanın sıcağı ve yolun uzunluğu çarptı. Bir yanım 19 Mayıs'ta annem de çocuk bakmayacakken onu da alıp bir yerlere götürme arzusunda, bir yanım hala bitkin.

Kongrenin ilk günü gala yemeğine (o kadar para vermişken ilk akşam bir kaynaşma yemeği oluyor kongrelerde, sempozyumlarda falan. O ciddi akademisyenler, genelde sarhoş olup göbek atıyor bu yemekte:) katılmayıp Bahar Şenliği kapsamında Şebnem Ferah konserine gidelim dedik asistan arkadaşlarla. Tez danışmanım, bir tez jürisinde görev alacağı için gelemedi. İki erkek asistan vardı  bizim okuldan tek tanıdığım. 

Denizli Cumhuriyet Başsavcısı'nın ölümü nedeniyle tüm eğlence ve müzik içeren etkinlikler iptal edilince, bizim konser yattı. Bu, Şebnem Ferah'la ölüm nedeniyle 2. buluşamamız. Burada yapacağı bir konsere de gitmeye niyetlenmiştim, şarkıcı annesini kaybedince konser yine iptal edilmişti haliyle. "Şov devam etmeli!" demesini beklemezdim zaten bu duygusal kadının. 

Çekirdek ailesinde büyük ablası hariç herkesi ölümle kaybetmiş biri Şebnem Ferah. 45 yıla o kadar travma, bu kadar üretkenlik getirmiş. "Her şerde bir hayır vardır." dedikleri böyle bir şey mi bilmiyorum. Onun travmaları, bize müthiş şarkılar olarak dönüyor, sadece bildiğim bu. "Kelimeler Yetse" ve " Artık Kısa Cümleler Kuruyorum." kadar sevemesem de yeni albümlerini, 1996'nın ergeni beni vurduğu kadar vuruyor hala müziği, sözleri ve sesi.

ŞEBNEM FERAH'LA BULUŞAMAMA

Geçen hafta yani 10-13 Mayıs arasında Denizli'de kongredeydim. Detay yazarım sonraki yazılarda da, bu kez cidden havanın sıcağı ve yolun uzunluğu çarptı. Bir yanım 19 Mayıs'ta annem de çocuk bakmayacakken onu da alıp bir yerlere götürme arzusunda, bir yanım hala bitkin.

Kongrenin ilk günü gala yemeğine (o kadar para vermişken ilk akşam bir kaynaşma yemeği oluyor kongrelerde, sempozyumlarda falan. O ciddi akademisyenler, genelde sarhoş olup göbek atıyor bu yemekte:) katılmayıp Bahar Şenliği kapsamında Şebnem Ferah konserine gidelim dedik asistan arkadaşlarla. Tez danışmanım, bir tez jürisinde görev alacağı için gelemedi. İki erkek asistan vardı  bizim okuldan tek tanıdığım. 

Denizli Cumhuriyet Başsavcısı'nın ölümü nedeniyle tüm eğlence ve müzik içeren etkinlikler iptal edilince, bizim konser yattı. Bu, Şebnem Ferah'la ölüm nedeniyle 2. buluşamamız. Burada yapacağı bir konsere de gitmeye niyetlenmiştim, şarkıcı annesini kaybedince konser yine iptal edilmişti haliyle. "Şov devam etmeli!" demesini beklemezdim zaten bu duygusal kadının. 

Çekirdek ailesinde büyük ablası hariç herkesi ölümle kaybetmiş biri Şebnem Ferah. 45 yıla o kadar travma, bu kadar üretkenlik getirmiş. "Her şerde bir hayır vardır." dedikleri böyle bir şey mi bilmiyorum. Onun travmaları, bize müthiş şarkılar olarak dönüyor, sadece bildiğim bu. "Kelimeler Yetse" ve " Artık Kısa Cümleler Kuruyorum." kadar sevemesem de yeni albümlerini, 1996'nın ergeni beni vurduğu kadar vuruyor hala müziği, sözleri ve sesi.

1 Mayıs 2017 Pazartesi

KENDİNİ GERÇEKLEŞTİREN KEHANET

Dün Öğrenen Anne'ye " Onunla birlikte deli gibi korkularım da var sevgisi kadar!"  yazmıştım yoruma teyze olmakla ilgili. Ne zaman Minnoş da Minnoş diye bir yazı döşensem, tedirgin oluyorum bir de. Nazardan öte sakınma güdüsü. Üst üste geldi sanki, evrene gönderdim, " Gel beni bir korkut!" diye sanki.

Bu sabah, sabah erkenden uykusu kaçıp kahvaltısını tek başına yaptıktan sonra uyuyakalan babam hariç hepimiz dışarıda kahvaltıya gittik.  Tatil olunca dış mekan tıklım tıkış, her zaman oturduğumuz camekanlı bölme de dolu görünüyor. Bizimkiler yer ayarlarken Minnoş'u alıp kahvaltı mekanının birkaç hafta önce yenilenen çocuk parkına götürdüm.  20 metrekare civarı, bir sürü çocuğun, plastik bir ev, basket potası ve kaydırak vs. park ekipmanlarının sığdığı bir alan. Bir kadın da parktaki bankta oturyor hatta. Onu görünce ben de önce parkın içine girdim, sonra kendimi çocuk parkında fazlalık hissedip kapının yanında dikildim.

Minnoş, aletten alete koşarken, iki adet daha büyük çocuğun plastik evin tepesine çıktıklarını gördüm, evin içine de çocuklar giriyor bu arada, ya kapısından ya da solucan şeklindeki aletten. Ben çocukların bağlantı yerlerini ezdiğini görüp onları ve yakınları olan yetişkini uyarırken Minnoş da solucana girmek üzereydi ben için için kadının gamsızlığına kızarken. Evin kapısını bile koparmış çocuk, kadın hala oturuyor!

Solucandan kimse çıkmayınca, etrafı kolaçan ettim önce, solucanın içine baktım birkaç kez daha. Top havuzlarında boruların içinde dakikalarca oturup kendi deyimiyle " üzgün şarkılar" söyleyip başka bir çocuğun onun yokluğunu fark etmesi ve üzülüp onu araması gibi bir fantezisi var çünkü beyefendinin. Orada bulsam şaşırmayacağım!

Benzer renkte giyinmiş çocuklara takıldı gözüm ama Minnoş yok ortalıkta. Bahsettiğim süre 1 dakika bile değil. Arkada çitlerle çevrili bir alan bir alan var bir bahçeye açılan, parkta da birkaç adam ve kadın daha. Kaçırılma senaryoları yazdım saniyede. Seslendim, cevap yok. Kafamda yazdığım senaryolar, çaresizlik ve yetersizlik hislerini anlatamam. Yapabildiğim en soğukkanlı şey bizimkileri aramak oldu, çünkü içimde bir yerlerde de " Belki oraya gitmiştir." ümidi var ama nerede oturduklarını tam olarak da bilmediğimiz için tezimi kendim çürüttüm bir anda. Telefonla aradım çümkü oradan da ayrılamıyorum gelür diye. Kardeşimin eşi,  Minnoş'un yanlarında olup olmadığını sorduğumda "Ben yanlarında değilim, haberim yok" dedi. Kardeşim de, önce olmadığımı söyledi, sonra bir sessizlik oldu, o an " Geldi mi?" deyip teli kapatıp koştum mekana. İçeride onu görünce yaşadığım rahatlama hissinin tarifi yok. Kayıp programlarında yakınlarını arayıp bulanlar gibiydim. O kadar kısa zamanda telef oldum, onları düşünemiyorum

Ben kurdeşen dökerken, Minnoş beni gözden kaybedince ağlayarak etrafa annesini sormuş, bir kadının elinden tutmuş bir halde onları ararken bizimkiler onu görmüş. Benim telefonla konuştuğumu söylemiş bizimkilere de, sanırım bizimkilerle konuşurken göz hizasına denk geldim ama panikten algılayamadı. Benim onu bıraktığımı sanıp fırlamış, ben de o esnada plastik eve bakarken görmemişim demek ki çünkü tek göz hizamda olmadığı an oydu. Terkedildiğini düşünüp tavır yaptı önce, sonra çok korkup  ağladığımı, onu kaybedince çok aradığımı söyleyince rahatladı. Barıştık :)

Bu olaydan sonra aldığım temel karar: Çocuğa çip ya da tasma takmak!!!

Yok tabii ki şaka:) Göz hizasından kaybolduğumuzda önce seslenmesini, biraz yerinde beklemesini, onu orada bırakmayacağımızın net olarak üstünden geçmek oldu. Güvenini onarıp yeniden başka bir parka gittik, bu kez borulara girmeden güvenli sularda yüzdük:) Bu hikaye de burada bitsin, yazmak bile aynı kaygıyı yaşattı çünkü.



KENDİNİ GERÇEKLEŞTİREN KEHANET

Dün Öğrenen Anne'ye " Onunla birlikte deli gibi korkularım da var sevgisi kadar!"  yazmıştım yoruma teyze olmakla ilgili. Ne zaman Minnoş da Minnoş diye bir yazı döşensem, tedirgin oluyorum bir de. Nazardan öte sakınma güdüsü. Üst üste geldi sanki, evrene gönderdim, " Gel beni bir korkut!" diye sanki.

Bu sabah, sabah erkenden uykusu kaçıp kahvaltısını tek başına yaptıktan sonra uyuyakalan babam hariç hepimiz dışarıda kahvaltıya gittik.  Tatil olunca dış mekan tıklım tıkış, her zaman oturduğumuz camekanlı bölme de dolu görünüyor. Bizimkiler yer ayarlarken Minnoş'u alıp kahvaltı mekanının birkaç hafta önce yenilenen çocuk parkına götürdüm.  20 metrekare civarı, bir sürü çocuğun, plastik bir ev, basket potası ve kaydırak vs. park ekipmanlarının sığdığı bir alan. Bir kadın da parktaki bankta oturyor hatta. Onu görünce ben de önce parkın içine girdim, sonra kendimi çocuk parkında fazlalık hissedip kapının yanında dikildim.

Minnoş, aletten alete koşarken, iki adet daha büyük çocuğun plastik evin tepesine çıktıklarını gördüm, evin içine de çocuklar giriyor bu arada, ya kapısından ya da solucan şeklindeki aletten. Ben çocukların bağlantı yerlerini ezdiğini görüp onları ve yakınları olan yetişkini uyarırken Minnoş da solucana girmek üzereydi ben için için kadının gamsızlığına kızarken. Evin kapısını bile koparmış çocuk, kadın hala oturuyor!

Solucandan kimse çıkmayınca, etrafı kolaçan ettim önce, solucanın içine baktım birkaç kez daha. Top havuzlarında boruların içinde dakikalarca oturup kendi deyimiyle " üzgün şarkılar" söyleyip başka bir çocuğun onun yokluğunu fark etmesi ve üzülüp onu araması gibi bir fantezisi var çünkü beyefendinin. Orada bulsam şaşırmayacağım!

Benzer renkte giyinmiş çocuklara takıldı gözüm ama Minnoş yok ortalıkta. Bahsettiğim süre 1 dakika bile değil. Arkada çitlerle çevrili bir alan bir alan var bir bahçeye açılan, parkta da birkaç adam ve kadın daha. Kaçırılma senaryoları yazdım saniyede. Seslendim, cevap yok. Kafamda yazdığım senaryolar, çaresizlik ve yetersizlik hislerini anlatamam. Yapabildiğim en soğukkanlı şey bizimkileri aramak oldu, çünkü içimde bir yerlerde de " Belki oraya gitmiştir." ümidi var ama nerede oturduklarını tam olarak da bilmediğimiz için tezimi kendim çürüttüm bir anda. Telefonla aradım çümkü oradan da ayrılamıyorum gelür diye. Kardeşimin eşi,  Minnoş'un yanlarında olup olmadığını sorduğumda "Ben yanlarında değilim, haberim yok" dedi. Kardeşim de, önce olmadığımı söyledi, sonra bir sessizlik oldu, o an " Geldi mi?" deyip teli kapatıp koştum mekana. İçeride onu görünce yaşadığım rahatlama hissinin tarifi yok. Kayıp programlarında yakınlarını arayıp bulanlar gibiydim. O kadar kısa zamanda telef oldum, onları düşünemiyorum

Ben kurdeşen dökerken, Minnoş beni gözden kaybedince ağlayarak etrafa annesini sormuş, bir kadının elinden tutmuş bir halde onları ararken bizimkiler onu görmüş. Benim telefonla konuştuğumu söylemiş bizimkilere de, sanırım bizimkilerle konuşurken göz hizasına denk geldim ama panikten algılayamadı. Benim onu bıraktığımı sanıp fırlamış, ben de o esnada plastik eve bakarken görmemişim demek ki çünkü tek göz hizamda olmadığı an oydu. Terkedildiğini düşünüp tavır yaptı önce, sonra çok korkup  ağladığımı, onu kaybedince çok aradığımı söyleyince rahatladı. Barıştık :)

Bu olaydan sonra aldığım temel karar: Çocuğa çip ya da tasma takmak!!!

Yok tabii ki şaka:) Göz hizasından kaybolduğumuzda önce seslenmesini, biraz yerinde beklemesini, onu orada bırakmayacağımızın net olarak üstünden geçmek oldu. Güvenini onarıp yeniden başka bir parka gittik, bu kez borulara girmeden güvenli sularda yüzdük:) Bu hikaye de burada bitsin, yazmak bile aynı kaygıyı yaşattı çünkü.



30 Nisan 2017 Pazar

TEYZE ÖZELE SAYGI BİRAZ:)

Bu ay itibariyle 4,5 yıllık teyzeyim. Bunun ilk 2,5 yılı mesafe olarakuzakta geçse de, hep çok yakın bir ilişkimiz oldu. Daha görüşmeyeli 1 gün oldu ama karşılıklı özlem içeren sesli mesajlar gırla:)

Komik gelecek ama Minnoş hayatımıza girdi gireli kardeşlerimle bu devir için ütopik bir isteğimiz var. İstekten çok hayal işte! Bir günlüğüne Minnoş'un yerine geçebilsek de, o anda içinden neler geçer, nelere kafayı yorar, söylediklerimiz ve yaptıklarımız hakkında anlık olarak ne düşünür ve ne hisseder gibi binbir türlü merak konumuz var anlayacağınız. Duygu ve düşüncelerini konuşarak paylaşıyoruz hatta yaratıcı drama ile buzdağının altına da inmeye çalışıyoruz ama merak işte! Teyzelik de manyak bir hal:)

Bilim dünyası zihin okuma ile ilgili çalışsa da, şaka bir yana merakıma yenik düşüp kimsenin zihnini okumayı seçmezdim. Kendime başlıkta verdiğim ayarı, zihin okumak isteyen herkese yapmak isterdim çünkü. Merak gelişimi sağladığı ölçüde iyi bir motivasyon aracı ama özel diye de bir şey var!

TEYZE ÖZELE SAYGI BİRAZ:)

Bu ay itibariyle 4,5 yıllık teyzeyim. Bunun ilk 2,5 yılı mesafe olarakuzakta geçse de, hep çok yakın bir ilişkimiz oldu. Daha görüşmeyeli 1 gün oldu ama karşılıklı özlem içeren sesli mesajlar gırla:)

Komik gelecek ama Minnoş hayatımıza girdi gireli kardeşlerimle bu devir için ütopik bir isteğimiz var. İstekten çok hayal işte! Bir günlüğüne Minnoş'un yerine geçebilsek de, o anda içinden neler geçer, nelere kafayı yorar, söylediklerimiz ve yaptıklarımız hakkında anlık olarak ne düşünür ve ne hisseder gibi binbir türlü merak konumuz var anlayacağınız. Duygu ve düşüncelerini konuşarak paylaşıyoruz hatta yaratıcı drama ile buzdağının altına da inmeye çalışıyoruz ama merak işte! Teyzelik de manyak bir hal:)

Bilim dünyası zihin okuma ile ilgili çalışsa da, şaka bir yana merakıma yenik düşüp kimsenin zihnini okumayı seçmezdim. Kendime başlıkta verdiğim ayarı, zihin okumak isteyen herkese yapmak isterdim çünkü. Merak gelişimi sağladığı ölçüde iyi bir motivasyon aracı ama özel diye de bir şey var!

20 Nisan 2017 Perşembe

NİSAN GEÇERKEN

Havalar bir ısındı, bir soğudu, bazen güneş tepemizi kavurdu, bazen yağmur sıçana döndürdü. Üstümüzden bir seçim daha geçti, gitti.  Bizim okulda 23 Nisan kutlama tarihi 3. kez hava tahminlerine göre değişti.

Hani önceden haftasonuna da denk gelse o gün yapılır, genelde yağmur yağardı ama yine de kutlanırdı resmi bayramlar ya, artık çelenk koyma töreni dışında gününde yapılan etkinlik yok gibi. Bir 29 Ekim var geçit törenli, o da küçük şehirlerde. Yıllardır ilk kez burada denk geldim o kadar büyükşehir zamanından sonra.

Haaa haftasonu sabah erken kalkalım, gidelim hevesi değil bu ama bayramın bayram olduğu da başka türlü anlaşılmıyor. En azından hala kutlanıyor tesellisi de işe yaramıyor artık sanki, insan (tek değilim umarım!) bu konuda da eskiyi özlüyor...

NİSAN GEÇERKEN

Havalar bir ısındı, bir soğudu, bazen güneş tepemizi kavurdu, bazen yağmur sıçana döndürdü. Üstümüzden bir seçim daha geçti, gitti.  Bizim okulda 23 Nisan kutlama tarihi 3. kez hava tahminlerine göre değişti.

Hani önceden haftasonuna da denk gelse o gün yapılır, genelde yağmur yağardı ama yine de kutlanırdı resmi bayramlar ya, artık çelenk koyma töreni dışında gününde yapılan etkinlik yok gibi. Bir 29 Ekim var geçit törenli, o da küçük şehirlerde. Yıllardır ilk kez burada denk geldim o kadar büyükşehir zamanından sonra.

Haaa haftasonu sabah erken kalkalım, gidelim hevesi değil bu ama bayramın bayram olduğu da başka türlü anlaşılmıyor. En azından hala kutlanıyor tesellisi de işe yaramıyor artık sanki, insan (tek değilim umarım!) bu konuda da eskiyi özlüyor...