31 Aralık 2016 Cumartesi

YENİ YIL ÖNCE SAĞLIK GETİRSİN

Minnoş bu yılı alerji, ateş, krup derken defalarca acillik olarak bitiriyor. Yarın tekrar kontrolden sonra yatırılıp yatırılmayacağı belli olacak.  Umarım yatmadan evde iyileşir.

Biz de dökülüyoruz, bel ağrısı, ürüne nöbeti, vs. Doğal olarak babamın doğum gününü de  beraber geçirdiğimiz bir gün planlarken evlere dağılmış durumdayız.

Bu yıldan da en büyük temennim, önce tüm sevdiklerimin hayatta ve sağlıklı olması. Bir de, yakın bir arkadaşımın Whatsapp grubumuza attığı, kaynağını bilmediğim şu videodaki dilekleri göndereyim.

Gelenin gideni aratmadığı nice yıllara...



YENİ YIL ÖNCE SAĞLIK GETİRSİN

Minnoş bu yılı alerji, ateş, krup derken defalarca acillik olarak bitiriyor. Yarın tekrar kontrolden sonra yatırılıp yatırılmayacağı belli olacak.  Umarım yatmadan evde iyileşir.

Biz de dökülüyoruz, bel ağrısı, ürüne nöbeti, vs. Doğal olarak babamın doğum gününü de  beraber geçirdiğimiz bir gün planlarken evlere dağılmış durumdayız.

Bu yıldan da en büyük temennim, önce tüm sevdiklerimin hayatta ve sağlıklı olması. Bir de, yakın bir arkadaşımın Whatsapp grubumuza attığı, kaynağını bilmediğim şu videodaki dilekleri göndereyim.

Gelenin gideni aratmadığı nice yıllara...



30 Aralık 2016 Cuma

ERKEN YENİ YIL

Merkür geriye gidiyormuş ya bu aralar, her işim bir ertelemeye ve engellemeye uğruyor, habire bir sürünceme. Ölümcül değiller, yaşarken yoruldum, anlatmak sıkıcı. Hem güzel şeylerden bahsedecektim artık burada.

Daha önce de yazmıştım. Bugün benim Doğu Anadolu'dan kurtulduğum gün. Erken yeni yılım yani. Ankara'ya bayılmam ama o gün uçaktan inip toprağı öpmek istemenin ne olduğunu anlamıştım. İlk ve son kez uçakla dönebilmiştim oradan.  O zamanlar sadece THY seferleri vardı oraya ve 124 TL idi 13 yıl önce düşünün artık! Erken dönebilmek için o zamanki maaşımın yaklaşık 5'te birini gözümü kırpmadan ödemiştim. O zaman, müdürüm dosyamı keyfince beklettiğinden bir tarih öngörüp erkenden bilet alma şansım da yoktu.

Öyle ya da böyle, kurtuldum. Okul, bizim kuşak için can simidi olmuştur hep, öğrenim durumu özrü kullandığım için bu kez de öyle oldu. İstemeden kimsenin yolu düşmesin uzaklara. Gönüllü olsun tüm gidişler. Bu yıl da giderken, erken yeni yılımı not düşmek istedim.




ERKEN YENİ YIL

Merkür geriye gidiyormuş ya bu aralar, her işim bir ertelemeye ve engellemeye uğruyor, habire bir sürünceme. Ölümcül değiller, yaşarken yoruldum, anlatmak sıkıcı. Hem güzel şeylerden bahsedecektim artık burada.

Daha önce de yazmıştım. Bugün benim Doğu Anadolu'dan kurtulduğum gün. Erken yeni yılım yani. Ankara'ya bayılmam ama o gün uçaktan inip toprağı öpmek istemenin ne olduğunu anlamıştım. İlk ve son kez uçakla dönebilmiştim oradan.  O zamanlar sadece THY seferleri vardı oraya ve 124 TL idi 13 yıl önce düşünün artık! Erken dönebilmek için o zamanki maaşımın yaklaşık 5'te birini gözümü kırpmadan ödemiştim. O zaman, müdürüm dosyamı keyfince beklettiğinden bir tarih öngörüp erkenden bilet alma şansım da yoktu.

Öyle ya da böyle, kurtuldum. Okul, bizim kuşak için can simidi olmuştur hep, öğrenim durumu özrü kullandığım için bu kez de öyle oldu. İstemeden kimsenin yolu düşmesin uzaklara. Gönüllü olsun tüm gidişler. Bu yıl da giderken, erken yeni yılımı not düşmek istedim.




27 Aralık 2016 Salı

GÜLERKEN DÜŞÜNMEK, DÜŞÜNÜRKEN GÜLMEK


Karikatürleri, kısa ve öz ve de doğrudan çaaaaat diye dert anlattıkları için seviyorum. Bir yandan gülümsememek, bir yandan düşünmemek mümkün mü şunu görünce?

Hafiften bir Mona Lisa gülüşü anlattığım. Manidar olduğu kadar manasız.

GÜLERKEN DÜŞÜNMEK, DÜŞÜNÜRKEN GÜLMEK


Karikatürleri, kısa ve öz ve de doğrudan çaaaaat diye dert anlattıkları için seviyorum. Bir yandan gülümsememek, bir yandan düşünmemek mümkün mü şunu görünce?

Hafiften bir Mona Lisa gülüşü anlattığım. Manidar olduğu kadar manasız.

24 Aralık 2016 Cumartesi

YAŞAMIN KIYISINDA GAMSIZ BAYKUŞ

Bu sabah, ağrı sızı ile sabahın köründe uyanıkken birden bir şangırtı ve patırtı koptu. Babam, bu aralar Koah nedeniyle sık sık acillik olup ilaç ve oksijen takviyesi ile ayakta durabildiğinden önce aklıma onun düştüğü geldi (Ben burada yaşamazken bana söylenmeyen düşmeleri var!)  Annem de fırlamış sesle. O penceredeydi. Kalorifer kazanının üstüne briket çökmüş, bacayı kırmış, kaloriferci kendini kurtarmış ama alevler devam ettiği için itfaiye çağrılmış. Doğalgaz şebekesi sokağa geldi ama kömür cennetinde tüm şehirdeki evlere gelmesine zaman var, henüz bu yüzden hala kaloriferci yakıyor kaloriferi.

Neyse, ben itfaiyenin gelecegini haber aldım, yattim yatağa. Sonra bir ara geldi mi diye kontrol ettim, gelmiş. Minnoş için, "İtfaiyeci Sam bize geldi." temalı bir fotoğrafını çeksem mi diye içimden geçti, yetişkin benim çocuk benimi durdutdu ( Mesleki jargon da olsun biraz:) Bknz. TRANSAKSİYONEL ANALİZ) Teli açmaya da üşenmiştim itiraf edeyim.
 
Tekrar yattığımda, annem babama sigortaları attırmayı öneriyor, eşyaları çıkarmayı planlıyor, bir yandan da felaket senaryoları yazıyordu. Bu arada babamı  da sıçratarak uyandırdığımızı söyleyince yine sigarasını içmiş (maalesef hala!), rahatmış diye de serzenişte bulundu.

8 ve 9 Aralık'ta gittiğim İş Güvenliği ve Sağlığı seminerinde, her apartmanda yangın tüpü olması gerektiği ama bizde olmadığı, ilk iş ev tipi bir tane edinmek gerektiği düşüncesi ve kalorifer yanmaz da üşürüm diye battaniyemi de üzerime alma temkinliliği ile öğleye kadar uyudum. Resmen yangın tehlikesi biti mi diye düşünmeden uyudum, resmen!

Minnoş parktayken hiiileyip duran, kongreye gitmeden önce stresten bir adet beyaz tel edinen bendeniz, hayati bir tehlike olunca yatırırdım. Eskişehir'de deprem olduğunda da, dışarı fırlayan üst kat komşumun aksine depremin şiddetine bakmak için haberleri okumuştum netten! Bu nasıl bir şuursuzluktur bilmem. Sanki intihara eğilimliyim de, en ufak bir afet ve kaza bana yardımcı olsun diye beklemedeyim. Oysa güvende olma, hayattaki en önemli önceliklerimden, Maslow amcanın en sevdiğim basamaklarından. Bir yandan genel anlamda daha temkinli ve panik olan kendime şaşıyorum, bir yandan da "İtfaiye çağrılmış, gelmiş, zaten güvendeydim, annem ve babam da olayı takipteydi.Babam da düşmemiş." diyorum. Çözemedim ben beni, anlayan beri gelsin :)


YAŞAMIN KIYISINDA GAMSIZ BAYKUŞ

Bu sabah, ağrı sızı ile sabahın köründe uyanıkken birden bir şangırtı ve patırtı koptu. Babam, bu aralar Koah nedeniyle sık sık acillik olup ilaç ve oksijen takviyesi ile ayakta durabildiğinden önce aklıma onun düştüğü geldi (Ben burada yaşamazken bana söylenmeyen düşmeleri var!)  Annem de fırlamış sesle. O penceredeydi. Kalorifer kazanının üstüne briket çökmüş, bacayı kırmış, kaloriferci kendini kurtarmış ama alevler devam ettiği için itfaiye çağrılmış. Doğalgaz şebekesi sokağa geldi ama kömür cennetinde tüm şehirdeki evlere gelmesine zaman var, henüz bu yüzden hala kaloriferci yakıyor kaloriferi.

Neyse, ben itfaiyenin gelecegini haber aldım, yattim yatağa. Sonra bir ara geldi mi diye kontrol ettim, gelmiş. Minnoş için, "İtfaiyeci Sam bize geldi." temalı bir fotoğrafını çeksem mi diye içimden geçti, yetişkin benim çocuk benimi durdutdu ( Mesleki jargon da olsun biraz:) Bknz. TRANSAKSİYONEL ANALİZ) Teli açmaya da üşenmiştim itiraf edeyim.
 
Tekrar yattığımda, annem babama sigortaları attırmayı öneriyor, eşyaları çıkarmayı planlıyor, bir yandan da felaket senaryoları yazıyordu. Bu arada babamı  da sıçratarak uyandırdığımızı söyleyince yine sigarasını içmiş (maalesef hala!), rahatmış diye de serzenişte bulundu.

8 ve 9 Aralık'ta gittiğim İş Güvenliği ve Sağlığı seminerinde, her apartmanda yangın tüpü olması gerektiği ama bizde olmadığı, ilk iş ev tipi bir tane edinmek gerektiği düşüncesi ve kalorifer yanmaz da üşürüm diye battaniyemi de üzerime alma temkinliliği ile öğleye kadar uyudum. Resmen yangın tehlikesi biti mi diye düşünmeden uyudum, resmen!

Minnoş parktayken hiiileyip duran, kongreye gitmeden önce stresten bir adet beyaz tel edinen bendeniz, hayati bir tehlike olunca yatırırdım. Eskişehir'de deprem olduğunda da, dışarı fırlayan üst kat komşumun aksine depremin şiddetine bakmak için haberleri okumuştum netten! Bu nasıl bir şuursuzluktur bilmem. Sanki intihara eğilimliyim de, en ufak bir afet ve kaza bana yardımcı olsun diye beklemedeyim. Oysa güvende olma, hayattaki en önemli önceliklerimden, Maslow amcanın en sevdiğim basamaklarından. Bir yandan genel anlamda daha temkinli ve panik olan kendime şaşıyorum, bir yandan da "İtfaiye çağrılmış, gelmiş, zaten güvendeydim, annem ve babam da olayı takipteydi.Babam da düşmemiş." diyorum. Çözemedim ben beni, anlayan beri gelsin :)


23 Aralık 2016 Cuma

BU SENİN ÖDEVİN!

Bizim okul hala ikili öğretimdeki nadir okullardan (bizim diye bahsetmeye başlamışım). Sürekli tekli öğretime geçileceği söylentisi yayılıyor ama icraat yok.

Sabahçı olan ortaokullar 07.45'te mesaiye başlıyor, ilkokullar ise 13.40'ta. Haliyle minicik çocuklar gün yüzü görmeden günü bitiriyor çünkü çıkış 18.30'da. Sabahtan kalkıp parka falan giden de yok, o saatlerde haftasonu ya da gece yapılmayan ödevler yapılıyor, yaptırılıyor.

Ödev yasaklasın, yasaklamasın tartışmasını çok anlamlı bulnuyorum, tekrarı sağlayan,, araştırmaya yönelten çalışmalar yaptırılmalı bence, bunun adına da ödev deniyorsa ödev o zaman. Verilen ödevi ailenin yapması ya da çocuğun tek başına yapamayacağı ödevlerin verikmesiyle ilgili tüm derdim. İlkokul öğrencisine verilen öğrendiği yabancı kelimeyi birkaç kere yazma çalışmasını bile ebeveyn yapıyor. Yamuk yumuk el yazısı hop iki satır sonra düzeliveriyor:) Kontrol edince de notu iliştirivveriyorum ya da veliye doğrudan söylüyorum ödevi onlara vermediğimi.

Şimdi bu kadar laf (yer) kalabalığı neden derseniz, bunları okulda çalışan bir öğretmenin 5'e giden kızını sabahın 5'inde uyandırıp sınava çalıştırdığını söylemesi ve takdir beklemesi getirdi. Çocuk, sınava önceden çalışmamış, ya Sosyal Bilgiler'de olduğu gibi 4 (5 üzerinden) alırsaymış! Geçen yıl öğrencim olan kızı telkinlerle evine yakın okula gönderdi. Özellikle bu denetim hastalığından kurtulması gerektiğini söyleyip öneride bulunanlardan biri de bendim. Anlayacağınız değişen bir durum yok zihniyette. Eğitim seviyesi yükselse de bizdeki maksimum lise mezunu velilerden bir farkı yok. Sonra oturup düşünüyoruz çocukların neden sorumluluk sahibi, bağımsız, içten denetimli olmadıkları hakkında!!!


BU SENİN ÖDEVİN!

Bizim okul hala ikili öğretimdeki nadir okullardan (bizim diye bahsetmeye başlamışım). Sürekli tekli öğretime geçileceği söylentisi yayılıyor ama icraat yok.

Sabahçı olan ortaokullar 07.45'te mesaiye başlıyor, ilkokullar ise 13.40'ta. Haliyle minicik çocuklar gün yüzü görmeden günü bitiriyor çünkü çıkış 18.30'da. Sabahtan kalkıp parka falan giden de yok, o saatlerde haftasonu ya da gece yapılmayan ödevler yapılıyor, yaptırılıyor.

Ödev yasaklasın, yasaklamasın tartışmasını çok anlamlı bulnuyorum, tekrarı sağlayan,, araştırmaya yönelten çalışmalar yaptırılmalı bence, bunun adına da ödev deniyorsa ödev o zaman. Verilen ödevi ailenin yapması ya da çocuğun tek başına yapamayacağı ödevlerin verikmesiyle ilgili tüm derdim. İlkokul öğrencisine verilen öğrendiği yabancı kelimeyi birkaç kere yazma çalışmasını bile ebeveyn yapıyor. Yamuk yumuk el yazısı hop iki satır sonra düzeliveriyor:) Kontrol edince de notu iliştirivveriyorum ya da veliye doğrudan söylüyorum ödevi onlara vermediğimi.

Şimdi bu kadar laf (yer) kalabalığı neden derseniz, bunları okulda çalışan bir öğretmenin 5'e giden kızını sabahın 5'inde uyandırıp sınava çalıştırdığını söylemesi ve takdir beklemesi getirdi. Çocuk, sınava önceden çalışmamış, ya Sosyal Bilgiler'de olduğu gibi 4 (5 üzerinden) alırsaymış! Geçen yıl öğrencim olan kızı telkinlerle evine yakın okula gönderdi. Özellikle bu denetim hastalığından kurtulması gerektiğini söyleyip öneride bulunanlardan biri de bendim. Anlayacağınız değişen bir durum yok zihniyette. Eğitim seviyesi yükselse de bizdeki maksimum lise mezunu velilerden bir farkı yok. Sonra oturup düşünüyoruz çocukların neden sorumluluk sahibi, bağımsız, içten denetimli olmadıkları hakkında!!!