16 Ocak 2015 Cuma

FARKLI PENCEREDEN

Geçenlerde, televizyonda eşini arayan çocuklu bir kadın haberi gördüm. Eşinin arabasının bagajında kadın çamaşırları görmüş, eşi bunun üzerine onu sevmediğini hayatında başka biri olduğunu ve çekip gideceğini söylemiş. Sonra da bir kaç gün içinde ortadan yok olmuş. 

Program uzundu. Arama çabalarını, üstüne yapılan yorumları izlemek ve dinlemek içimden gelmedi. Sadece, eşinin kendisini aldattığını, başkasını sevdiğini bile bile arayan kadını düşündüm. Adam, ortada bir kadın olmadan kaybolsa belki endişe etmek, türlü felaket senaryoları kurmak olası ama adam belli ki söylediği gibi gitmiş işte. Az bir olasılıkla başına başka bir durum geldiyse onu bilmem ama terkedilmişsin. Ekran aracılığıyla adamı geri isteme çabası niye? Çocuk, babasız kalmasın diyeyse, zaten belli ki adamın derdi değil. 

Sonra, her birimizin aynı durumlara verdiği ne çok olasılık olabileceğini düşündüm bir de. Ben, ararsam boşanma dilekçesinde yazacağım adres netleşsin diye ararım, öbürü "dul kadın" damgası yememek için, bir başkası adamın başka bir kadına gittiğine kendisini ikna edemeyip başına bir şey geleceğinden korktuğu için. Çok farklıyız birbirimizden ve iyi ki farklıyız. Bu farklılıklarımız olduğu için, farklı pencerelerden baktığımız için daha renkli dünyamız! 


FARKLI PENCEREDEN

Geçenlerde, televizyonda eşini arayan çocuklu bir kadın haberi gördüm. Eşinin arabasının bagajında kadın çamaşırları görmüş, eşi bunun üzerine onu sevmediğini hayatında başka biri olduğunu ve çekip gideceğini söylemiş. Sonra da bir kaç gün içinde ortadan yok olmuş. 

Program uzundu. Arama çabalarını, üstüne yapılan yorumları izlemek ve dinlemek içimden gelmedi. Sadece, eşinin kendisini aldattığını, başkasını sevdiğini bile bile arayan kadını düşündüm. Adam, ortada bir kadın olmadan kaybolsa belki endişe etmek, türlü felaket senaryoları kurmak olası ama adam belli ki söylediği gibi gitmiş işte. Az bir olasılıkla başına başka bir durum geldiyse onu bilmem ama terkedilmişsin. Ekran aracılığıyla adamı geri isteme çabası niye? Çocuk, babasız kalmasın diyeyse, zaten belli ki adamın derdi değil. 

Sonra, her birimizin aynı durumlara verdiği ne çok olasılık olabileceğini düşündüm bir de. Ben, ararsam boşanma dilekçesinde yazacağım adres netleşsin diye ararım, öbürü "dul kadın" damgası yememek için, bir başkası adamın başka bir kadına gittiğine kendisini ikna edemeyip başına bir şey geleceğinden korktuğu için. Çok farklıyız birbirimizden ve iyi ki farklıyız. Bu farklılıklarımız olduğu için, farklı pencerelerden baktığımız için daha renkli dünyamız! 


8 Ocak 2015 Perşembe

BİR YAŞIMA DAHA GİRDİM

"Bir yaşıma daha girdim." sözü, bugün geçerli benim için. Ailemden fiziki olarak ayrı ama diğer sevdiklerimin mesajları, telefonları, sürprizleri ve hediyeleri ile geçti bugün. FB hatırlattı belki bir kısmına ama olsun:) 


BİR YAŞIMA DAHA GİRDİM

"Bir yaşıma daha girdim." sözü, bugün geçerli benim için. Ailemden fiziki olarak ayrı ama diğer sevdiklerimin mesajları, telefonları, sürprizleri ve hediyeleri ile geçti bugün. FB hatırlattı belki bir kısmına ama olsun:) 


6 Ocak 2015 Salı

YOL YORGUNU

Cuma günlerim zaten boş, perşembe de yılbaşı dolayısıyla tatil diye eve gitme planlarımı çok önceden yapmıştım. Babamı belki en azından bir sorunu nedeniyle doktora götürmeyi başarırım diye mesai saatlerinden yararlanayım diye Çarşamba için de mazeret izni aldım Salı gecesi yola çıkabilmek için. Belki izin alamam diye önceden aldığım bileti, sonradan bir gün öncesi için değiştirdim. Sonra Pazartesi yağan kar durmayınca, Salı gününden kar tatili ilan edildi 1,5 gün. İzni boşuna aldım yani. 

Gündüz yağış devam ettiği için otobüs firması Pamukkale'yi arayıp seferlerin iptal olup olmadığını sorduğumda, olursa mesaj atacaklarını söylediler. Gece, iki tramvayla aktarmalı yol tepip neredeyse iki saat sonra terminale ulaştım. Yol kenarından yolcu almak, firmadan firmaya, şoförden şoföre değişiyor bu şehirde. Neyse, terminale ulaştığımda İstanbul seferleri hariç tüm seferlerin iptal edildiğini öğrendim. Tırıs tırıs geri dönme çabası, şehir içi otobüslerin gelmemesi ve saatlerce firmayı arayıp, bekleyip tam taksiye binecekken başka bir firmanın servis aracıyla tekrar terminale dönüp tekrar servisle eve dönmem... Sinir harbi yaşadım, ailemi endişelendirdim ve o günden beridir yorgunluğumu atamadım. FB sayfalarına ilgilerinden dolayı teşekkür eden bir mesaj attım, o günden beri habire arıyorlar:)

Ertesi gün başka ifrit olduğum bir firmayla (seçenek yok!) öğlen otobüsü ile yollarda dura kalka Zonguldak'a gittim. "Bu valizi bu şehirde açmayacağım." inadım yüzünden bilet alıp otobüslerin gittiği herhangi bir yere gitmeyi bile düşündüm. O kadar mahsur kalmış hissettim ki, sanki doğuda kar yolları tıkayınca hastaneye bile ulaşamayan yurdum insanı acınasılığı çöktü üstüme. Gerçi benimki mutlu sondu, eve vardım. 

Yıllardır ilk defa yılbaşında evdeydim. Bizim için 1 Ocak,  babamın doğum günü olduğu için hep özeldir.İyi ki var:)

Bu arada yaklaşan doğum günüm için, bana kalsa hiçbir zaman almam diye kardeşlerim ve eşleri akıllı telefon ve tablet karışımı bir aygıt da aldılar, Minnoş elleriyle verdi hediyemi:) Doğum günümde onlardan uzakta olacağım ama erken kutlama yapmış olduk. 


YOL YORGUNU

Cuma günlerim zaten boş, perşembe de yılbaşı dolayısıyla tatil diye eve gitme planlarımı çok önceden yapmıştım. Babamı belki en azından bir sorunu nedeniyle doktora götürmeyi başarırım diye mesai saatlerinden yararlanayım diye Çarşamba için de mazeret izni aldım Salı gecesi yola çıkabilmek için. Belki izin alamam diye önceden aldığım bileti, sonradan bir gün öncesi için değiştirdim. Sonra Pazartesi yağan kar durmayınca, Salı gününden kar tatili ilan edildi 1,5 gün. İzni boşuna aldım yani. 

Gündüz yağış devam ettiği için otobüs firması Pamukkale'yi arayıp seferlerin iptal olup olmadığını sorduğumda, olursa mesaj atacaklarını söylediler. Gece, iki tramvayla aktarmalı yol tepip neredeyse iki saat sonra terminale ulaştım. Yol kenarından yolcu almak, firmadan firmaya, şoförden şoföre değişiyor bu şehirde. Neyse, terminale ulaştığımda İstanbul seferleri hariç tüm seferlerin iptal edildiğini öğrendim. Tırıs tırıs geri dönme çabası, şehir içi otobüslerin gelmemesi ve saatlerce firmayı arayıp, bekleyip tam taksiye binecekken başka bir firmanın servis aracıyla tekrar terminale dönüp tekrar servisle eve dönmem... Sinir harbi yaşadım, ailemi endişelendirdim ve o günden beridir yorgunluğumu atamadım. FB sayfalarına ilgilerinden dolayı teşekkür eden bir mesaj attım, o günden beri habire arıyorlar:)

Ertesi gün başka ifrit olduğum bir firmayla (seçenek yok!) öğlen otobüsü ile yollarda dura kalka Zonguldak'a gittim. "Bu valizi bu şehirde açmayacağım." inadım yüzünden bilet alıp otobüslerin gittiği herhangi bir yere gitmeyi bile düşündüm. O kadar mahsur kalmış hissettim ki, sanki doğuda kar yolları tıkayınca hastaneye bile ulaşamayan yurdum insanı acınasılığı çöktü üstüme. Gerçi benimki mutlu sondu, eve vardım. 

Yıllardır ilk defa yılbaşında evdeydim. Bizim için 1 Ocak,  babamın doğum günü olduğu için hep özeldir.İyi ki var:)

Bu arada yaklaşan doğum günüm için, bana kalsa hiçbir zaman almam diye kardeşlerim ve eşleri akıllı telefon ve tablet karışımı bir aygıt da aldılar, Minnoş elleriyle verdi hediyemi:) Doğum günümde onlardan uzakta olacağım ama erken kutlama yapmış olduk. 


27 Aralık 2014 Cumartesi

KÜRK MANTOLU TESADÜFLER ZİNCİRİ

Geç oldu Kürk  Mantolu Madonna'yı okumam, Sabahattin Ali ile okur olarak tanışmam. Okumayı öğrendiği günden beri kitap okumaktan bıkmayan biri için ayıp belki de. Konum bu değil ama dert yandım girişte.

Bizim okulun en sevdiğim yanlarından biri, neredeyse her öğretmenin elinde bir kitap olması. Nöbette, ders aralarında kitap okunması ve konuşulması. Bir kaç hafta önce elimde başka bir kitap varken, en kıdemli öğretmenlerimizden :T. Bey, "Bu kitabı komşumdan aldım, çok beğendim, sen de oku." diye elime tutuşturdu Kürk Mantolu Madonna'yı. 

O günlerde küçük kardeşimle hangi kitapları okuduğumuz hakkında telefonda konuşurken, okuduğu kitabın kahramanının Kürk Mantolu Madonna'ya hayran olduğunu söyledi. Üstüne aynı günlerde, O. ile yine telefonda konuşurken netten bu kitabı aldığını, yol kitabı yaptığını anlattı. 

En son bugün, manken ve oyuncu bir kızcağızın ne kadar entellektüel olduğunu sosyal medyadan duyurmak isterken bu kitabın resmini paylaşıp  altına da en sevdiği kitabın "Kürk Mantıklı Madonna" olduğunu yazıp rezil olduğunu okudum gazetede. Sonra, cahil olduğuna dair eleştiriler gelince paylaşımını silmiş, kitabın adını düzeltmek yerine hava atma çabasından vazgeçmiş anladığım kadarıyla.

Böyle bir tesadüfler zinciri var bu kitapla ilgili. Hayır en çok satanlar listesinde olsa anlayacağım. Bir dönem Orhan Pamuk'un Yeni Hayat'ını aldığını ve okuduğunu her ünlü bağırarak anlatıyordu. Hatta Hülya Avşar, rafında bulundurduğunu ama okumadığını itiraf edince pek bir ayıplanmıştı. Bu kitapta böyle bir durum da yok şu sıralar. Okumayanı dövmüyorlar yani.

Bu tesadüflerimin vardır elbet bir sebebi. Gidip kendime bir kürk manto alacak değilim ama duralım, bakalım, "Ne olacak?":)

KÜRK MANTOLU TESADÜFLER ZİNCİRİ

Geç oldu Kürk  Mantolu Madonna'yı okumam, Sabahattin Ali ile okur olarak tanışmam. Okumayı öğrendiği günden beri kitap okumaktan bıkmayan biri için ayıp belki de. Konum bu değil ama dert yandım girişte.

Bizim okulun en sevdiğim yanlarından biri, neredeyse her öğretmenin elinde bir kitap olması. Nöbette, ders aralarında kitap okunması ve konuşulması. Bir kaç hafta önce elimde başka bir kitap varken, en kıdemli öğretmenlerimizden :T. Bey, "Bu kitabı komşumdan aldım, çok beğendim, sen de oku." diye elime tutuşturdu Kürk Mantolu Madonna'yı. 

O günlerde küçük kardeşimle hangi kitapları okuduğumuz hakkında telefonda konuşurken, okuduğu kitabın kahramanının Kürk Mantolu Madonna'ya hayran olduğunu söyledi. Üstüne aynı günlerde, O. ile yine telefonda konuşurken netten bu kitabı aldığını, yol kitabı yaptığını anlattı. 

En son bugün, manken ve oyuncu bir kızcağızın ne kadar entellektüel olduğunu sosyal medyadan duyurmak isterken bu kitabın resmini paylaşıp  altına da en sevdiği kitabın "Kürk Mantıklı Madonna" olduğunu yazıp rezil olduğunu okudum gazetede. Sonra, cahil olduğuna dair eleştiriler gelince paylaşımını silmiş, kitabın adını düzeltmek yerine hava atma çabasından vazgeçmiş anladığım kadarıyla.

Böyle bir tesadüfler zinciri var bu kitapla ilgili. Hayır en çok satanlar listesinde olsa anlayacağım. Bir dönem Orhan Pamuk'un Yeni Hayat'ını aldığını ve okuduğunu her ünlü bağırarak anlatıyordu. Hatta Hülya Avşar, rafında bulundurduğunu ama okumadığını itiraf edince pek bir ayıplanmıştı. Bu kitapta böyle bir durum da yok şu sıralar. Okumayanı dövmüyorlar yani.

Bu tesadüflerimin vardır elbet bir sebebi. Gidip kendime bir kürk manto alacak değilim ama duralım, bakalım, "Ne olacak?":)

26 Aralık 2014 Cuma

YILBAŞI NEŞESİ

Yılbaşı yaklaşmaya başlayıp etrafta süsler, ışıklar ve renkler artmaya başladığından beri yeni yılla ilgili konuşmalar, yorumlar da artıyor haliyle. Kendimizi bildiğimizden beri, eski yıla yaşlı Noel Baba benzetmesiyle edilen vedalar, yeni yılı çıtır Noel Baba ile karşılamalar. Bildiğimiz klişeler...

Daha bitmeden eski yılı kışkışlama merakı, yeni yıla dair abartılı beklentileri de getiriyor. Eski yılı lanetli, gitmesi gereken, çabucak tüketilmesi gereken bir ucube olarak def etme merakı çoğu kişide kolayca gözlemlenebiliyor. Sanki bitmesi beklenen yıl, tüm sevdiklerini götürmüş, bütün doğal afetleri aynı anda yaşamış, evsiz- barksız kalmış, Maslow'un hiyerarşi basamaklarında ilk basamağa bile atlayamamış da, gitmesini bekliyor bu yılın. 

Yeni yıl, tabii ki biz beklesek de beklemesek de, istesek de istemesek de gelecek insanoğlu zamanları dilimlere ayırdığından beri ama bu şuursuz neşe, düşündürücü geliyor bana. Eğlenmek için başka sebeplerin bulunamaması, kendi kendini gaza getirip eğlenmek için yılbaşını bir umut kapısı yapıveriyor belki de bazıları için. Eleştirmiyorum, sadece üstünde düşünüp yazıyorum aslında. Altında yatanları anlamaya çalışarak!

Sevdiklerimizi götürmeyen, seveceğimiz yeni şeyler getiren yeni bir yıl gelmesini diliyor, gerçekçi "yılbaşı neşeleri" diliyorum herkese.

YILBAŞI NEŞESİ

Yılbaşı yaklaşmaya başlayıp etrafta süsler, ışıklar ve renkler artmaya başladığından beri yeni yılla ilgili konuşmalar, yorumlar da artıyor haliyle. Kendimizi bildiğimizden beri, eski yıla yaşlı Noel Baba benzetmesiyle edilen vedalar, yeni yılı çıtır Noel Baba ile karşılamalar. Bildiğimiz klişeler...

Daha bitmeden eski yılı kışkışlama merakı, yeni yıla dair abartılı beklentileri de getiriyor. Eski yılı lanetli, gitmesi gereken, çabucak tüketilmesi gereken bir ucube olarak def etme merakı çoğu kişide kolayca gözlemlenebiliyor. Sanki bitmesi beklenen yıl, tüm sevdiklerini götürmüş, bütün doğal afetleri aynı anda yaşamış, evsiz- barksız kalmış, Maslow'un hiyerarşi basamaklarında ilk basamağa bile atlayamamış da, gitmesini bekliyor bu yılın. 

Yeni yıl, tabii ki biz beklesek de beklemesek de, istesek de istemesek de gelecek insanoğlu zamanları dilimlere ayırdığından beri ama bu şuursuz neşe, düşündürücü geliyor bana. Eğlenmek için başka sebeplerin bulunamaması, kendi kendini gaza getirip eğlenmek için yılbaşını bir umut kapısı yapıveriyor belki de bazıları için. Eleştirmiyorum, sadece üstünde düşünüp yazıyorum aslında. Altında yatanları anlamaya çalışarak!

Sevdiklerimizi götürmeyen, seveceğimiz yeni şeyler getiren yeni bir yıl gelmesini diliyor, gerçekçi "yılbaşı neşeleri" diliyorum herkese.