27 Aralık 2014 Cumartesi

KÜRK MANTOLU TESADÜFLER ZİNCİRİ

Geç oldu Kürk  Mantolu Madonna'yı okumam, Sabahattin Ali ile okur olarak tanışmam. Okumayı öğrendiği günden beri kitap okumaktan bıkmayan biri için ayıp belki de. Konum bu değil ama dert yandım girişte.

Bizim okulun en sevdiğim yanlarından biri, neredeyse her öğretmenin elinde bir kitap olması. Nöbette, ders aralarında kitap okunması ve konuşulması. Bir kaç hafta önce elimde başka bir kitap varken, en kıdemli öğretmenlerimizden :T. Bey, "Bu kitabı komşumdan aldım, çok beğendim, sen de oku." diye elime tutuşturdu Kürk Mantolu Madonna'yı. 

O günlerde küçük kardeşimle hangi kitapları okuduğumuz hakkında telefonda konuşurken, okuduğu kitabın kahramanının Kürk Mantolu Madonna'ya hayran olduğunu söyledi. Üstüne aynı günlerde, O. ile yine telefonda konuşurken netten bu kitabı aldığını, yol kitabı yaptığını anlattı. 

En son bugün, manken ve oyuncu bir kızcağızın ne kadar entellektüel olduğunu sosyal medyadan duyurmak isterken bu kitabın resmini paylaşıp  altına da en sevdiği kitabın "Kürk Mantıklı Madonna" olduğunu yazıp rezil olduğunu okudum gazetede. Sonra, cahil olduğuna dair eleştiriler gelince paylaşımını silmiş, kitabın adını düzeltmek yerine hava atma çabasından vazgeçmiş anladığım kadarıyla.

Böyle bir tesadüfler zinciri var bu kitapla ilgili. Hayır en çok satanlar listesinde olsa anlayacağım. Bir dönem Orhan Pamuk'un Yeni Hayat'ını aldığını ve okuduğunu her ünlü bağırarak anlatıyordu. Hatta Hülya Avşar, rafında bulundurduğunu ama okumadığını itiraf edince pek bir ayıplanmıştı. Bu kitapta böyle bir durum da yok şu sıralar. Okumayanı dövmüyorlar yani.

Bu tesadüflerimin vardır elbet bir sebebi. Gidip kendime bir kürk manto alacak değilim ama duralım, bakalım, "Ne olacak?":)

KÜRK MANTOLU TESADÜFLER ZİNCİRİ

Geç oldu Kürk  Mantolu Madonna'yı okumam, Sabahattin Ali ile okur olarak tanışmam. Okumayı öğrendiği günden beri kitap okumaktan bıkmayan biri için ayıp belki de. Konum bu değil ama dert yandım girişte.

Bizim okulun en sevdiğim yanlarından biri, neredeyse her öğretmenin elinde bir kitap olması. Nöbette, ders aralarında kitap okunması ve konuşulması. Bir kaç hafta önce elimde başka bir kitap varken, en kıdemli öğretmenlerimizden :T. Bey, "Bu kitabı komşumdan aldım, çok beğendim, sen de oku." diye elime tutuşturdu Kürk Mantolu Madonna'yı. 

O günlerde küçük kardeşimle hangi kitapları okuduğumuz hakkında telefonda konuşurken, okuduğu kitabın kahramanının Kürk Mantolu Madonna'ya hayran olduğunu söyledi. Üstüne aynı günlerde, O. ile yine telefonda konuşurken netten bu kitabı aldığını, yol kitabı yaptığını anlattı. 

En son bugün, manken ve oyuncu bir kızcağızın ne kadar entellektüel olduğunu sosyal medyadan duyurmak isterken bu kitabın resmini paylaşıp  altına da en sevdiği kitabın "Kürk Mantıklı Madonna" olduğunu yazıp rezil olduğunu okudum gazetede. Sonra, cahil olduğuna dair eleştiriler gelince paylaşımını silmiş, kitabın adını düzeltmek yerine hava atma çabasından vazgeçmiş anladığım kadarıyla.

Böyle bir tesadüfler zinciri var bu kitapla ilgili. Hayır en çok satanlar listesinde olsa anlayacağım. Bir dönem Orhan Pamuk'un Yeni Hayat'ını aldığını ve okuduğunu her ünlü bağırarak anlatıyordu. Hatta Hülya Avşar, rafında bulundurduğunu ama okumadığını itiraf edince pek bir ayıplanmıştı. Bu kitapta böyle bir durum da yok şu sıralar. Okumayanı dövmüyorlar yani.

Bu tesadüflerimin vardır elbet bir sebebi. Gidip kendime bir kürk manto alacak değilim ama duralım, bakalım, "Ne olacak?":)

26 Aralık 2014 Cuma

YILBAŞI NEŞESİ

Yılbaşı yaklaşmaya başlayıp etrafta süsler, ışıklar ve renkler artmaya başladığından beri yeni yılla ilgili konuşmalar, yorumlar da artıyor haliyle. Kendimizi bildiğimizden beri, eski yıla yaşlı Noel Baba benzetmesiyle edilen vedalar, yeni yılı çıtır Noel Baba ile karşılamalar. Bildiğimiz klişeler...

Daha bitmeden eski yılı kışkışlama merakı, yeni yıla dair abartılı beklentileri de getiriyor. Eski yılı lanetli, gitmesi gereken, çabucak tüketilmesi gereken bir ucube olarak def etme merakı çoğu kişide kolayca gözlemlenebiliyor. Sanki bitmesi beklenen yıl, tüm sevdiklerini götürmüş, bütün doğal afetleri aynı anda yaşamış, evsiz- barksız kalmış, Maslow'un hiyerarşi basamaklarında ilk basamağa bile atlayamamış da, gitmesini bekliyor bu yılın. 

Yeni yıl, tabii ki biz beklesek de beklemesek de, istesek de istemesek de gelecek insanoğlu zamanları dilimlere ayırdığından beri ama bu şuursuz neşe, düşündürücü geliyor bana. Eğlenmek için başka sebeplerin bulunamaması, kendi kendini gaza getirip eğlenmek için yılbaşını bir umut kapısı yapıveriyor belki de bazıları için. Eleştirmiyorum, sadece üstünde düşünüp yazıyorum aslında. Altında yatanları anlamaya çalışarak!

Sevdiklerimizi götürmeyen, seveceğimiz yeni şeyler getiren yeni bir yıl gelmesini diliyor, gerçekçi "yılbaşı neşeleri" diliyorum herkese.

YILBAŞI NEŞESİ

Yılbaşı yaklaşmaya başlayıp etrafta süsler, ışıklar ve renkler artmaya başladığından beri yeni yılla ilgili konuşmalar, yorumlar da artıyor haliyle. Kendimizi bildiğimizden beri, eski yıla yaşlı Noel Baba benzetmesiyle edilen vedalar, yeni yılı çıtır Noel Baba ile karşılamalar. Bildiğimiz klişeler...

Daha bitmeden eski yılı kışkışlama merakı, yeni yıla dair abartılı beklentileri de getiriyor. Eski yılı lanetli, gitmesi gereken, çabucak tüketilmesi gereken bir ucube olarak def etme merakı çoğu kişide kolayca gözlemlenebiliyor. Sanki bitmesi beklenen yıl, tüm sevdiklerini götürmüş, bütün doğal afetleri aynı anda yaşamış, evsiz- barksız kalmış, Maslow'un hiyerarşi basamaklarında ilk basamağa bile atlayamamış da, gitmesini bekliyor bu yılın. 

Yeni yıl, tabii ki biz beklesek de beklemesek de, istesek de istemesek de gelecek insanoğlu zamanları dilimlere ayırdığından beri ama bu şuursuz neşe, düşündürücü geliyor bana. Eğlenmek için başka sebeplerin bulunamaması, kendi kendini gaza getirip eğlenmek için yılbaşını bir umut kapısı yapıveriyor belki de bazıları için. Eleştirmiyorum, sadece üstünde düşünüp yazıyorum aslında. Altında yatanları anlamaya çalışarak!

Sevdiklerimizi götürmeyen, seveceğimiz yeni şeyler getiren yeni bir yıl gelmesini diliyor, gerçekçi "yılbaşı neşeleri" diliyorum herkese.

21 Aralık 2014 Pazar

VELİ TOPLANTISI

Bugün, okulda veli toplantısı vardı. Ara karneler dağıtıldı, notlar ve devamsızlıklarla ilgili resmi olarak bilgilendirildi veliler bu yolla. O yüzden, sınıflarda öğrencilere velilerin notları değil davranışları konuşmak için gelmelerini istediğimi özellikle belirttim geçen haftadan. E-okul çıktığından  beri zaten karne öncesi notlar öğrenilebiliyor. Karnenin bir esprisi kalmadı malımunuz. 

Not da, çalışmana, konsantrasyonuna, isteğine göre azalıp artabilen bir şey ama ara karnede de, karnede de davranış kısmı yok liselerde ve konuşulması en önemli konu da o bence. Yoksa, olumsuz davranışlar bir çığ gibi büyüyor, yanındakine de bulaşıp kartopu etkisiyle ileride toplum zararına da oluyor. Bu yüzden, olumsuz davranışlar kemikleşmeden, kişiliğin ayrılmaz parçaları haline gelmeden veliyi de dahil edip bertaraf edilebildiği kadar edilsin istiyorum. Kişilik, doğuştan gelen mizaç kadar dönüşüme ve değişime açık karakterden oluşuyor malum.

Bu yüzden, bugün not soranı da, notu yükselmek için  konuşmak isteyeni de es geçmedim ama konuyu hep davranışa getirmeye çalıştım manevra yaparak. Bunu yaparken de, olabildiğince olumlu özellik de araya sıkıştırmaya çalışarak. Çünkü bazı velilerin veli toplantısına gelirken ürktüğünü, çocuğuyla ilgili olumsuz sözler duyma beklentisiyle ayaklarının geri geri gittiğini gözlemliyorum yıllardır. Çok kırılgan, el yordamıyla yetiştirdiği çocuğun sosyalleştiğinde problemli olduğunu çaresizce izleyen, izleyici olma dışında bir şey yapamadığı yüzüne her seferinde tokat gibi çarpılan, cep telefonunu elinden düşürmeme gibi konularda evde uygulayamadığı kuralların okulda kesinkes uygulanmasını bekleyen, elinde pimi çekilmiş kendi ürettiği bombayla hayat boyu yaşamaya mahkum...

VELİ TOPLANTISI

Bugün, okulda veli toplantısı vardı. Ara karneler dağıtıldı, notlar ve devamsızlıklarla ilgili resmi olarak bilgilendirildi veliler bu yolla. O yüzden, sınıflarda öğrencilere velilerin notları değil davranışları konuşmak için gelmelerini istediğimi özellikle belirttim geçen haftadan. E-okul çıktığından  beri zaten karne öncesi notlar öğrenilebiliyor. Karnenin bir esprisi kalmadı malımunuz. 

Not da, çalışmana, konsantrasyonuna, isteğine göre azalıp artabilen bir şey ama ara karnede de, karnede de davranış kısmı yok liselerde ve konuşulması en önemli konu da o bence. Yoksa, olumsuz davranışlar bir çığ gibi büyüyor, yanındakine de bulaşıp kartopu etkisiyle ileride toplum zararına da oluyor. Bu yüzden, olumsuz davranışlar kemikleşmeden, kişiliğin ayrılmaz parçaları haline gelmeden veliyi de dahil edip bertaraf edilebildiği kadar edilsin istiyorum. Kişilik, doğuştan gelen mizaç kadar dönüşüme ve değişime açık karakterden oluşuyor malum.

Bu yüzden, bugün not soranı da, notu yükselmek için  konuşmak isteyeni de es geçmedim ama konuyu hep davranışa getirmeye çalıştım manevra yaparak. Bunu yaparken de, olabildiğince olumlu özellik de araya sıkıştırmaya çalışarak. Çünkü bazı velilerin veli toplantısına gelirken ürktüğünü, çocuğuyla ilgili olumsuz sözler duyma beklentisiyle ayaklarının geri geri gittiğini gözlemliyorum yıllardır. Çok kırılgan, el yordamıyla yetiştirdiği çocuğun sosyalleştiğinde problemli olduğunu çaresizce izleyen, izleyici olma dışında bir şey yapamadığı yüzüne her seferinde tokat gibi çarpılan, cep telefonunu elinden düşürmeme gibi konularda evde uygulayamadığı kuralların okulda kesinkes uygulanmasını bekleyen, elinde pimi çekilmiş kendi ürettiği bombayla hayat boyu yaşamaya mahkum...

17 Aralık 2014 Çarşamba

KUTU KUTU PENSE

"Kutu gibi ev"
"Kutu kutu pense"
"Açtırma kutuyu, söyletme kötüyü"
"Pandora'nın Kutusu"
"Tele Kutu Yarışması"

Hooooooooop! Serbest çağrışım! 

Sabahın 6'sında veri toplama ile ilgili bir kabus görüp uyanıp bir daha da uyuyamadığımda, bugünün 17 Aralık olduğu düştü aklıma. Bir yıl önce kutu denince aklımıza gelen şeylere yenisi eklendi: "Ayakkabı Kutusu"!!!

O kutular, doldu, boşaldı. Sahiplerinin canı yanmadan kutu içindeki paralar, yandı, bitti, kül oldu. Yine her zamanki gibi zenginin parası, züğürdün çenesini yordu!

KUTU KUTU PENSE

"Kutu gibi ev"
"Kutu kutu pense"
"Açtırma kutuyu, söyletme kötüyü"
"Pandora'nın Kutusu"
"Tele Kutu Yarışması"

Hooooooooop! Serbest çağrışım! 

Sabahın 6'sında veri toplama ile ilgili bir kabus görüp uyanıp bir daha da uyuyamadığımda, bugünün 17 Aralık olduğu düştü aklıma. Bir yıl önce kutu denince aklımıza gelen şeylere yenisi eklendi: "Ayakkabı Kutusu"!!!

O kutular, doldu, boşaldı. Sahiplerinin canı yanmadan kutu içindeki paralar, yandı, bitti, kül oldu. Yine her zamanki gibi zenginin parası, züğürdün çenesini yordu!

13 Aralık 2014 Cumartesi

TİK TAK TİK TAK

Okulda telefonum hep sessizdedir benim. Perşembe günü, bir ara teneffüste telefona bakacağım tuttu, gördüm ki tez hocam aramış. Ne zamandır dönüt vermesini beklediğim literatür kısmı için görüşme planlayacağımızı düşünerek aradım kendisini. "Cuma gelebilecek misin?" dedi. "Sizinle görüşmeye mi?" diye sordum haliyle. "Yok, G. Hoca buradayken TİK yapalım, 26 Aralık'ta gelemeyebilirmiş." cevabını aldım yani bir gün sonra TİK olacağını haberini alıverdim!

Maceralı son TİK geçmişimden sonra, sürprizlere açığım,  o yüzden sürekli Aralık'ta jüri olacağını hatırlattım hocama ama yine takvim şaştı. Emekli olduktan sonra İstanbul'da bir özel üniversitede göreve başlayan jürideki bir başka profesörün takvimine uymak durumunda kaldım bu kez. E tabii, TİK benim olsa da, kararlar benim dışımda!

Perşembe günü, zaten okul yorgunu, Cumalarım boş olmasa nasıl izin alacağımı düşünüp iyice gergin ama bir yandan da "Olsun da, kurtulayım!" kafasında geçti. Okulda müdür değişti, adam daha selam vermedi kimseye, gidip izin almak ya da rapor almamı isterse sabahtan doktora gitmek zorunda kalacaktım, düşündükçe hala sinir oluyorum emrivakiye. 

Başı böyle olsa da, sonu iyi oldu neyse ki! Sabah erkenden hoca ile telefonlar ve görüşmeler ile bölünen bir görüşmemiz oldu, TİK için oda hazırlıklarını ve atıştıracakları bir şeyleri hazırlamak da benim işimdi o telaşta. Jüride, ağızlarından bal damladı hocaların. Hatta, tez danışmanım yeni bir şeyler yapmayı önerdiğinde, zaten yeterince yaptığımızı söyleyip onu da frenlediler. Üstüne, mezun olunca özel bir okulda çalışma önerisi de aldım. Devlet memuru zihniyetiyle havalara uçmadım ama düşünülmek gururumu okşadı:

Bütün bu hengamede, yakın arkadaşlarımın birinin doğum gününü de unutmuşum, kişisel tarihimde ilklerden biri! Hengame değil de bunuyorum ya da!

TİK TAK TİK TAK

Okulda telefonum hep sessizdedir benim. Perşembe günü, bir ara teneffüste telefona bakacağım tuttu, gördüm ki tez hocam aramış. Ne zamandır dönüt vermesini beklediğim literatür kısmı için görüşme planlayacağımızı düşünerek aradım kendisini. "Cuma gelebilecek misin?" dedi. "Sizinle görüşmeye mi?" diye sordum haliyle. "Yok, G. Hoca buradayken TİK yapalım, 26 Aralık'ta gelemeyebilirmiş." cevabını aldım yani bir gün sonra TİK olacağını haberini alıverdim!

Maceralı son TİK geçmişimden sonra, sürprizlere açığım,  o yüzden sürekli Aralık'ta jüri olacağını hatırlattım hocama ama yine takvim şaştı. Emekli olduktan sonra İstanbul'da bir özel üniversitede göreve başlayan jürideki bir başka profesörün takvimine uymak durumunda kaldım bu kez. E tabii, TİK benim olsa da, kararlar benim dışımda!

Perşembe günü, zaten okul yorgunu, Cumalarım boş olmasa nasıl izin alacağımı düşünüp iyice gergin ama bir yandan da "Olsun da, kurtulayım!" kafasında geçti. Okulda müdür değişti, adam daha selam vermedi kimseye, gidip izin almak ya da rapor almamı isterse sabahtan doktora gitmek zorunda kalacaktım, düşündükçe hala sinir oluyorum emrivakiye. 

Başı böyle olsa da, sonu iyi oldu neyse ki! Sabah erkenden hoca ile telefonlar ve görüşmeler ile bölünen bir görüşmemiz oldu, TİK için oda hazırlıklarını ve atıştıracakları bir şeyleri hazırlamak da benim işimdi o telaşta. Jüride, ağızlarından bal damladı hocaların. Hatta, tez danışmanım yeni bir şeyler yapmayı önerdiğinde, zaten yeterince yaptığımızı söyleyip onu da frenlediler. Üstüne, mezun olunca özel bir okulda çalışma önerisi de aldım. Devlet memuru zihniyetiyle havalara uçmadım ama düşünülmek gururumu okşadı:

Bütün bu hengamede, yakın arkadaşlarımın birinin doğum gününü de unutmuşum, kişisel tarihimde ilklerden biri! Hengame değil de bunuyorum ya da!