10 Ekim 2014 Cuma

CANİLERİN KOLAYA KAÇIŞI: ÖLÜM

Münevver Karabulut'un katili C:G.'nin  (adını açık yazsam sayfam kirlenecek gibi geliyor!), hapishanede intihar ettiği haberleri var bugünkü gazetelerde. Tek başına yattığı hücresinden başka bir yere geçip sabaha karşı kendisini boğduğu yazılmış. Ne kadar doğru, gerçekten kendisi mi yaptı emin değilim. Üniversitede yan dal psikoloji okumamın yanında asıl alanım iletişim benim. Yazılıp çizilenleri, resmin hangi kısmını göstermek istiyorlarsa onu gördüğümüzü bilerek okuyorum, izliyorum bu yüzden. İçini bilince daha bir temkinli olma ihtiyacı duyuyor insan! 

Ölüm nedeni ne olursa olsun, sonuç bir katilin ölümü. Böyle durumlarda içsel bir sorgulama yaşıyorum ben. İçin için yüreğime su serpilirken, ölenin bir insan olduğu da- bu durumda olduğu gibi insanca davranmayan biri olsa da- dank ediveriyor birden. Münevver'in ailesinin ve kamu vicdanının feraha ermesi gibi bir düşüncenin yanı sıra ölenin ailesinin durumu geliveriyor aklıma. Bir yandan da, karşısındakinin ölüm şeklini olduğu gibi kendi ölüm şeklini de seçme lüksüne sahip çıkmak isteyen bir zavallı olduğunu düşünüyorum. Aldığı 24 yıllık cezanın çok az kısmını yatacağını bildiği halde bu fikre katlanamayan bir zavallıyı. 

Bu beni kötü bir insan yapar mı bilmiyorum ama canilerin, katillerin, tecavüzcülerin herkes için adil olan sona yani ölüme bu kadar kolay sığınmalarını hiç adil bulmuyorum. Yüreğime su serpilse de bu böyle!

CANİLERİN KOLAYA KAÇIŞI: ÖLÜM

Münevver Karabulut'un katili C:G.'nin  (adını açık yazsam sayfam kirlenecek gibi geliyor!), hapishanede intihar ettiği haberleri var bugünkü gazetelerde. Tek başına yattığı hücresinden başka bir yere geçip sabaha karşı kendisini boğduğu yazılmış. Ne kadar doğru, gerçekten kendisi mi yaptı emin değilim. Üniversitede yan dal psikoloji okumamın yanında asıl alanım iletişim benim. Yazılıp çizilenleri, resmin hangi kısmını göstermek istiyorlarsa onu gördüğümüzü bilerek okuyorum, izliyorum bu yüzden. İçini bilince daha bir temkinli olma ihtiyacı duyuyor insan! 

Ölüm nedeni ne olursa olsun, sonuç bir katilin ölümü. Böyle durumlarda içsel bir sorgulama yaşıyorum ben. İçin için yüreğime su serpilirken, ölenin bir insan olduğu da- bu durumda olduğu gibi insanca davranmayan biri olsa da- dank ediveriyor birden. Münevver'in ailesinin ve kamu vicdanının feraha ermesi gibi bir düşüncenin yanı sıra ölenin ailesinin durumu geliveriyor aklıma. Bir yandan da, karşısındakinin ölüm şeklini olduğu gibi kendi ölüm şeklini de seçme lüksüne sahip çıkmak isteyen bir zavallı olduğunu düşünüyorum. Aldığı 24 yıllık cezanın çok az kısmını yatacağını bildiği halde bu fikre katlanamayan bir zavallıyı. 

Bu beni kötü bir insan yapar mı bilmiyorum ama canilerin, katillerin, tecavüzcülerin herkes için adil olan sona yani ölüme bu kadar kolay sığınmalarını hiç adil bulmuyorum. Yüreğime su serpilse de bu böyle!

8 Ekim 2014 Çarşamba

SONA ERMEYEN YAZI


Yarın teyzemin 4. ölüm yıl dönümü. Ciddi anlamda yetişkinken kaybettiğim ilk yakınımın. En son lise ve üniversitede aile büyüklerimizi kaybetmiştik, yine çok acıydı ama bu başka. Teyzemi çok özlememin dışında, deli gibi ebeveynini kaybetmekten korkan benim için onları kaybetme ihtimalini habire hatırlattığı için belki de. 

Hayattaki zor anlarımda aile fertlerimin yüzlerini gözümün önünden bir film şeridi gibi geçirip güç toplarım. Çocukken başladığım bir alışkanlık bu. O film şeridinden bir karenin kopması, fikir olarak bile katlanmakta güçlük çektiğim bir durum. Ne olursa olsun, "Ailem hayatta ya!" deyip katlanabilirmişim gibi gelir bu yüzden. Bu koşullu bir tahammül gücü, bu nedenle çok kırılgan, bunun da farkındayım. Çok küçükken bile hep birlikte ölmek için dualar ederdim, büyüyünce bencilce olduğunu fark edip vazgeçtim bu duadan, daha önce ölen olmayı ister oldum. Ölüm acısı, yaptıklarımdan / yapamadıklarımdan doğan vicdan azabı, özlem gibi ölümün getirdiği olumsuzluklardan kaçmak için...






SONA ERMEYEN YAZI


Yarın teyzemin 4. ölüm yıl dönümü. Ciddi anlamda yetişkinken kaybettiğim ilk yakınımın. En son lise ve üniversitede aile büyüklerimizi kaybetmiştik, yine çok acıydı ama bu başka. Teyzemi çok özlememin dışında, deli gibi ebeveynini kaybetmekten korkan benim için onları kaybetme ihtimalini habire hatırlattığı için belki de. 

Hayattaki zor anlarımda aile fertlerimin yüzlerini gözümün önünden bir film şeridi gibi geçirip güç toplarım. Çocukken başladığım bir alışkanlık bu. O film şeridinden bir karenin kopması, fikir olarak bile katlanmakta güçlük çektiğim bir durum. Ne olursa olsun, "Ailem hayatta ya!" deyip katlanabilirmişim gibi gelir bu yüzden. Bu koşullu bir tahammül gücü, bu nedenle çok kırılgan, bunun da farkındayım. Çok küçükken bile hep birlikte ölmek için dualar ederdim, büyüyünce bencilce olduğunu fark edip vazgeçtim bu duadan, daha önce ölen olmayı ister oldum. Ölüm acısı, yaptıklarımdan / yapamadıklarımdan doğan vicdan azabı, özlem gibi ölümün getirdiği olumsuzluklardan kaçmak için...






4 Ekim 2014 Cumartesi

DALYA

Bu benim 100. yazımmış! Evimdeyim, hepimiz bir araya gelebildik:) Evden uzakta olduğum zaman diliminde yani hayatımın yarısında olduğu gibi, bayramlar benim için eve kavuşma vakitleri. Sevmediğim doğu ilinde tayinimin çıkmasını beklediğim günlere denk gelen tek bayram haricinde, tüm bayramlarda ailemle yan yanaydım. Dini ya da milli anlamı hep geri planda kalmıştır bu yüzden bayramlarımın. 

100. yazıyı da, eve kavuşmanın sevinciyle yazayım diye beklettim, bekledim. Dalya derken evde olayım istedim. Salıdan beri buradayım, huzurluyum. Küçük atışmalara başlayacak kadar alıştım ev haline:) 

İyi bayramlar, iyi tatiller, nice 100ler :)

DALYA

Bu benim 100. yazımmış! Evimdeyim, hepimiz bir araya gelebildik:) Evden uzakta olduğum zaman diliminde yani hayatımın yarısında olduğu gibi, bayramlar benim için eve kavuşma vakitleri. Sevmediğim doğu ilinde tayinimin çıkmasını beklediğim günlere denk gelen tek bayram haricinde, tüm bayramlarda ailemle yan yanaydım. Dini ya da milli anlamı hep geri planda kalmıştır bu yüzden bayramlarımın. 

100. yazıyı da, eve kavuşmanın sevinciyle yazayım diye beklettim, bekledim. Dalya derken evde olayım istedim. Salıdan beri buradayım, huzurluyum. Küçük atışmalara başlayacak kadar alıştım ev haline:) 

İyi bayramlar, iyi tatiller, nice 100ler :)

28 Eylül 2014 Pazar

SİSTEMİN DÖNMEYEN ÇARKI

Geçtiğimiz perşembe okul tarafından bir toplantıda görevlendirildim. Dersim bitti, saatlerce vakit geçsin diye bekleyip gittiğim toplantının baştan fos çıkacağını zaten bekliyordum ama görev icabı diye gittim yine de. 

Farklı okullardan öğretmenler, yabancı dil öğretimi ile ilgili bir program ile ilgili ne anlatacaklarını bekledik. Önce Milli Eğitim'den bir yetkilinin teşrif etmesini, konuşma yapmasını, sonra da uygulayamayacağımız bir programla ilgili bilgi almayı. Her öğrencinin evinde bilgisayar, kulaklık, mikrofon gibi ekipmana sahip olmasını, okulda da öğrenci başına aynı ekipmanın bulunduğu sınıfları gerektiren programı. Yok öyle bir imkan yani.

Milli Eğitim Müdürü emretmiş, bir sürü imkan gereken bu programı uygulamamızı. Her işimizde olduğu gibi, "Önce altyapı, sonra eylem" demeden, sırça köşkünde oturup altyapıdan önce eylemi seçerek. Akıllı tahta ve tablette de aynı şey oldu, bizim okul pilot bölgede olmasına rağmen, bulunduğu bölge akıllı tahta kurulumuna elverişli değil mesela. Elektriği olmayan köylere dağıtılan seçim buzdolapları gibi MEB'in her icraatı! Okumak istemeyeni  AB'ye şirin görünmek için zorla diplomalı yaptıkları gibi her yenilik bir marazla, bir imkansızlıkla baştan yanlış yapılıyor. Ben içindeyken çok yoruldum bu sistemin. Öğrenci olarak da yormuşlardı değişimlerden, öğretmenlik daha da çarkın içinde ezilmek demek. Doktoram bitince bu sistemden temelli çekip gitme şansım olabilir, hiyerarşisi yüzünden üniversite ne kadar şans ondan da emin değilim,  ama hep bu sistemin içinde kalacak, manevra yapmaya mecali, isteği, direnci kırılmışlara kolay gelsin!!!

SİSTEMİN DÖNMEYEN ÇARKI

Geçtiğimiz perşembe okul tarafından bir toplantıda görevlendirildim. Dersim bitti, saatlerce vakit geçsin diye bekleyip gittiğim toplantının baştan fos çıkacağını zaten bekliyordum ama görev icabı diye gittim yine de. 

Farklı okullardan öğretmenler, yabancı dil öğretimi ile ilgili bir program ile ilgili ne anlatacaklarını bekledik. Önce Milli Eğitim'den bir yetkilinin teşrif etmesini, konuşma yapmasını, sonra da uygulayamayacağımız bir programla ilgili bilgi almayı. Her öğrencinin evinde bilgisayar, kulaklık, mikrofon gibi ekipmana sahip olmasını, okulda da öğrenci başına aynı ekipmanın bulunduğu sınıfları gerektiren programı. Yok öyle bir imkan yani.

Milli Eğitim Müdürü emretmiş, bir sürü imkan gereken bu programı uygulamamızı. Her işimizde olduğu gibi, "Önce altyapı, sonra eylem" demeden, sırça köşkünde oturup altyapıdan önce eylemi seçerek. Akıllı tahta ve tablette de aynı şey oldu, bizim okul pilot bölgede olmasına rağmen, bulunduğu bölge akıllı tahta kurulumuna elverişli değil mesela. Elektriği olmayan köylere dağıtılan seçim buzdolapları gibi MEB'in her icraatı! Okumak istemeyeni  AB'ye şirin görünmek için zorla diplomalı yaptıkları gibi her yenilik bir marazla, bir imkansızlıkla baştan yanlış yapılıyor. Ben içindeyken çok yoruldum bu sistemin. Öğrenci olarak da yormuşlardı değişimlerden, öğretmenlik daha da çarkın içinde ezilmek demek. Doktoram bitince bu sistemden temelli çekip gitme şansım olabilir, hiyerarşisi yüzünden üniversite ne kadar şans ondan da emin değilim,  ama hep bu sistemin içinde kalacak, manevra yapmaya mecali, isteği, direnci kırılmışlara kolay gelsin!!!

26 Eylül 2014 Cuma

FRİKİK, SÖZLÜK YAZARLARI VE DEĞİŞKEN AHLAK

Internette gezinirken genelde net sözlüklerine de bakarım. Belli bir kelime ya da kalıp cümleye, farklı bir bakış açısıyla yaklaşan ve özellikle esprili bir dil kullanma tarzı olan sözlükleri de severim. Bazılarını ise; çok mide bulandırıcı ve ergenlerin ağızlarının suyunun aktığı, amiyane tabirle abazanların içlerini döktüğü ortamlara dönüşmüş ya da baştan o amaçla kurulmuş bulurum.  Okan Bayülgen'in savaş açtığı kadar varlar yani!
En son Çağla Şikel'in verdiği frikik, sözlük camiasında olay yaratmış durumda. Bazıları bunun kaza olduğunu, kadın üzerinden polemiğe gitmemek gerektiğini yazarken, bazı sözlük yazarları ise özetle tahrik olmuş durumda. Okurken, "Biz bu ergenlere her gün sırtımızı dönüp tahtaya geçiyoruz." ya da "Ergen değilseler daha vahim." diye düşünüp dehşete düştüm. 

Çağla Şikel, TVde o kazayı yaşadığında  evde TV açıktı ve askısının düştüğünü farketttim herkes gibi ama milisaniyelik süreydi, ekranda yavaş çekimle dondurup medyaya yayan da ayrı bir dehşet verici kafa, o da ayrı! Ekrana çıkarken daha temkinli olmak lazım ama mide bulandırıcı geyiklerin konusu olmak da zordur eminim. Milletçe ahlak kumkuması kesilirken, takma adlarla başkasının çocuğuna, eşine, annesine vs. iştah kabartabildiğimizi bir kez daha görmüş olduk bu olayla. 

FRİKİK, SÖZLÜK YAZARLARI VE DEĞİŞKEN AHLAK

Internette gezinirken genelde net sözlüklerine de bakarım. Belli bir kelime ya da kalıp cümleye, farklı bir bakış açısıyla yaklaşan ve özellikle esprili bir dil kullanma tarzı olan sözlükleri de severim. Bazılarını ise; çok mide bulandırıcı ve ergenlerin ağızlarının suyunun aktığı, amiyane tabirle abazanların içlerini döktüğü ortamlara dönüşmüş ya da baştan o amaçla kurulmuş bulurum.  Okan Bayülgen'in savaş açtığı kadar varlar yani!
En son Çağla Şikel'in verdiği frikik, sözlük camiasında olay yaratmış durumda. Bazıları bunun kaza olduğunu, kadın üzerinden polemiğe gitmemek gerektiğini yazarken, bazı sözlük yazarları ise özetle tahrik olmuş durumda. Okurken, "Biz bu ergenlere her gün sırtımızı dönüp tahtaya geçiyoruz." ya da "Ergen değilseler daha vahim." diye düşünüp dehşete düştüm. 

Çağla Şikel, TVde o kazayı yaşadığında  evde TV açıktı ve askısının düştüğünü farketttim herkes gibi ama milisaniyelik süreydi, ekranda yavaş çekimle dondurup medyaya yayan da ayrı bir dehşet verici kafa, o da ayrı! Ekrana çıkarken daha temkinli olmak lazım ama mide bulandırıcı geyiklerin konusu olmak da zordur eminim. Milletçe ahlak kumkuması kesilirken, takma adlarla başkasının çocuğuna, eşine, annesine vs. iştah kabartabildiğimizi bir kez daha görmüş olduk bu olayla.