28 Eylül 2014 Pazar

SİSTEMİN DÖNMEYEN ÇARKI

Geçtiğimiz perşembe okul tarafından bir toplantıda görevlendirildim. Dersim bitti, saatlerce vakit geçsin diye bekleyip gittiğim toplantının baştan fos çıkacağını zaten bekliyordum ama görev icabı diye gittim yine de. 

Farklı okullardan öğretmenler, yabancı dil öğretimi ile ilgili bir program ile ilgili ne anlatacaklarını bekledik. Önce Milli Eğitim'den bir yetkilinin teşrif etmesini, konuşma yapmasını, sonra da uygulayamayacağımız bir programla ilgili bilgi almayı. Her öğrencinin evinde bilgisayar, kulaklık, mikrofon gibi ekipmana sahip olmasını, okulda da öğrenci başına aynı ekipmanın bulunduğu sınıfları gerektiren programı. Yok öyle bir imkan yani.

Milli Eğitim Müdürü emretmiş, bir sürü imkan gereken bu programı uygulamamızı. Her işimizde olduğu gibi, "Önce altyapı, sonra eylem" demeden, sırça köşkünde oturup altyapıdan önce eylemi seçerek. Akıllı tahta ve tablette de aynı şey oldu, bizim okul pilot bölgede olmasına rağmen, bulunduğu bölge akıllı tahta kurulumuna elverişli değil mesela. Elektriği olmayan köylere dağıtılan seçim buzdolapları gibi MEB'in her icraatı! Okumak istemeyeni  AB'ye şirin görünmek için zorla diplomalı yaptıkları gibi her yenilik bir marazla, bir imkansızlıkla baştan yanlış yapılıyor. Ben içindeyken çok yoruldum bu sistemin. Öğrenci olarak da yormuşlardı değişimlerden, öğretmenlik daha da çarkın içinde ezilmek demek. Doktoram bitince bu sistemden temelli çekip gitme şansım olabilir, hiyerarşisi yüzünden üniversite ne kadar şans ondan da emin değilim,  ama hep bu sistemin içinde kalacak, manevra yapmaya mecali, isteği, direnci kırılmışlara kolay gelsin!!!

SİSTEMİN DÖNMEYEN ÇARKI

Geçtiğimiz perşembe okul tarafından bir toplantıda görevlendirildim. Dersim bitti, saatlerce vakit geçsin diye bekleyip gittiğim toplantının baştan fos çıkacağını zaten bekliyordum ama görev icabı diye gittim yine de. 

Farklı okullardan öğretmenler, yabancı dil öğretimi ile ilgili bir program ile ilgili ne anlatacaklarını bekledik. Önce Milli Eğitim'den bir yetkilinin teşrif etmesini, konuşma yapmasını, sonra da uygulayamayacağımız bir programla ilgili bilgi almayı. Her öğrencinin evinde bilgisayar, kulaklık, mikrofon gibi ekipmana sahip olmasını, okulda da öğrenci başına aynı ekipmanın bulunduğu sınıfları gerektiren programı. Yok öyle bir imkan yani.

Milli Eğitim Müdürü emretmiş, bir sürü imkan gereken bu programı uygulamamızı. Her işimizde olduğu gibi, "Önce altyapı, sonra eylem" demeden, sırça köşkünde oturup altyapıdan önce eylemi seçerek. Akıllı tahta ve tablette de aynı şey oldu, bizim okul pilot bölgede olmasına rağmen, bulunduğu bölge akıllı tahta kurulumuna elverişli değil mesela. Elektriği olmayan köylere dağıtılan seçim buzdolapları gibi MEB'in her icraatı! Okumak istemeyeni  AB'ye şirin görünmek için zorla diplomalı yaptıkları gibi her yenilik bir marazla, bir imkansızlıkla baştan yanlış yapılıyor. Ben içindeyken çok yoruldum bu sistemin. Öğrenci olarak da yormuşlardı değişimlerden, öğretmenlik daha da çarkın içinde ezilmek demek. Doktoram bitince bu sistemden temelli çekip gitme şansım olabilir, hiyerarşisi yüzünden üniversite ne kadar şans ondan da emin değilim,  ama hep bu sistemin içinde kalacak, manevra yapmaya mecali, isteği, direnci kırılmışlara kolay gelsin!!!

26 Eylül 2014 Cuma

FRİKİK, SÖZLÜK YAZARLARI VE DEĞİŞKEN AHLAK

Internette gezinirken genelde net sözlüklerine de bakarım. Belli bir kelime ya da kalıp cümleye, farklı bir bakış açısıyla yaklaşan ve özellikle esprili bir dil kullanma tarzı olan sözlükleri de severim. Bazılarını ise; çok mide bulandırıcı ve ergenlerin ağızlarının suyunun aktığı, amiyane tabirle abazanların içlerini döktüğü ortamlara dönüşmüş ya da baştan o amaçla kurulmuş bulurum.  Okan Bayülgen'in savaş açtığı kadar varlar yani!
En son Çağla Şikel'in verdiği frikik, sözlük camiasında olay yaratmış durumda. Bazıları bunun kaza olduğunu, kadın üzerinden polemiğe gitmemek gerektiğini yazarken, bazı sözlük yazarları ise özetle tahrik olmuş durumda. Okurken, "Biz bu ergenlere her gün sırtımızı dönüp tahtaya geçiyoruz." ya da "Ergen değilseler daha vahim." diye düşünüp dehşete düştüm. 

Çağla Şikel, TVde o kazayı yaşadığında  evde TV açıktı ve askısının düştüğünü farketttim herkes gibi ama milisaniyelik süreydi, ekranda yavaş çekimle dondurup medyaya yayan da ayrı bir dehşet verici kafa, o da ayrı! Ekrana çıkarken daha temkinli olmak lazım ama mide bulandırıcı geyiklerin konusu olmak da zordur eminim. Milletçe ahlak kumkuması kesilirken, takma adlarla başkasının çocuğuna, eşine, annesine vs. iştah kabartabildiğimizi bir kez daha görmüş olduk bu olayla. 

FRİKİK, SÖZLÜK YAZARLARI VE DEĞİŞKEN AHLAK

Internette gezinirken genelde net sözlüklerine de bakarım. Belli bir kelime ya da kalıp cümleye, farklı bir bakış açısıyla yaklaşan ve özellikle esprili bir dil kullanma tarzı olan sözlükleri de severim. Bazılarını ise; çok mide bulandırıcı ve ergenlerin ağızlarının suyunun aktığı, amiyane tabirle abazanların içlerini döktüğü ortamlara dönüşmüş ya da baştan o amaçla kurulmuş bulurum.  Okan Bayülgen'in savaş açtığı kadar varlar yani!
En son Çağla Şikel'in verdiği frikik, sözlük camiasında olay yaratmış durumda. Bazıları bunun kaza olduğunu, kadın üzerinden polemiğe gitmemek gerektiğini yazarken, bazı sözlük yazarları ise özetle tahrik olmuş durumda. Okurken, "Biz bu ergenlere her gün sırtımızı dönüp tahtaya geçiyoruz." ya da "Ergen değilseler daha vahim." diye düşünüp dehşete düştüm. 

Çağla Şikel, TVde o kazayı yaşadığında  evde TV açıktı ve askısının düştüğünü farketttim herkes gibi ama milisaniyelik süreydi, ekranda yavaş çekimle dondurup medyaya yayan da ayrı bir dehşet verici kafa, o da ayrı! Ekrana çıkarken daha temkinli olmak lazım ama mide bulandırıcı geyiklerin konusu olmak da zordur eminim. Milletçe ahlak kumkuması kesilirken, takma adlarla başkasının çocuğuna, eşine, annesine vs. iştah kabartabildiğimizi bir kez daha görmüş olduk bu olayla. 

20 Eylül 2014 Cumartesi

MECBURİ GİDİŞLER...

Kardeşim nihayet atandı. Normalde aile içinde sevinçle karşılanması gereken bir haber çünkü daha önce yarım puanla kaçırmışlığı var. Bizdeyse tam tersi bir yas havası mevcut atama bir doğu iline olunca. 

Annem, daha tercih döneminde ağlamaya başlamıştı, kardeşimi de ağlama krizlerinden çıkaramadık bir süre. Üniversite dışında, hiç evden ayrılmamış evin küçük kızının yeni düzenine alışıp alışamayacağı, kalacak yer sorunsalı hepimizi gerdi. Ben, bir de uzaktan takip edip yolcu bile edemiyorum kardeşimi. Malum okullar açıldı, hafta sonu bile sınav görevim var. 

Aynı durumu yıllar önce, üstelik yine yüksek puanla yaşadığım için, ruh halini çok iyi anlıyorum ama ben buz gibi bir ile gitmiştim, o sıcacık bir yere gidecek. Üstelik benim dönüş tarihim meçhuldü, oysa eş durumundan seneye dönebileceğini bilerek gidiyor. Sürekli olumlu yanlarını bulup destek olmaya çalışıyorum ama o ya da bir başkası, sırf garanti bir iş için, devlet memuru olmak için sevdiklerinden uzak kalmasın istiyorum artık. Nasılsa, her şehirde açık var, her yıl bunu kendileri beyan ediyorlar ama .insanları bir köşeden diğerine savurmaktan vazgeçmiyorlar. 

"Bayrağımızın dikili olduğu her yerde görevimi yaparım." palavrasını sıkanlar gitsin uzaklara. Yapıyorsun yapmasına, senin orada olman oradaki öğrencilerin suçu değil nihayetinde ama gövden oralardayken ruhun olmak istediğin yerde kalıyor hep. Çok iyi hatırlıyorum oralardayken gerçeklik algımın bir anda yok olduğunu, derste kendimi evde hayal ettiğimi. Umarım, istemediği bir yerde yaşamaya mahkum olmaz hiç kimse. Yıllar sonra bile düzelecekse temennim bu. 

MECBURİ GİDİŞLER...

Kardeşim nihayet atandı. Normalde aile içinde sevinçle karşılanması gereken bir haber çünkü daha önce yarım puanla kaçırmışlığı var. Bizdeyse tam tersi bir yas havası mevcut atama bir doğu iline olunca. 

Annem, daha tercih döneminde ağlamaya başlamıştı, kardeşimi de ağlama krizlerinden çıkaramadık bir süre. Üniversite dışında, hiç evden ayrılmamış evin küçük kızının yeni düzenine alışıp alışamayacağı, kalacak yer sorunsalı hepimizi gerdi. Ben, bir de uzaktan takip edip yolcu bile edemiyorum kardeşimi. Malum okullar açıldı, hafta sonu bile sınav görevim var. 

Aynı durumu yıllar önce, üstelik yine yüksek puanla yaşadığım için, ruh halini çok iyi anlıyorum ama ben buz gibi bir ile gitmiştim, o sıcacık bir yere gidecek. Üstelik benim dönüş tarihim meçhuldü, oysa eş durumundan seneye dönebileceğini bilerek gidiyor. Sürekli olumlu yanlarını bulup destek olmaya çalışıyorum ama o ya da bir başkası, sırf garanti bir iş için, devlet memuru olmak için sevdiklerinden uzak kalmasın istiyorum artık. Nasılsa, her şehirde açık var, her yıl bunu kendileri beyan ediyorlar ama .insanları bir köşeden diğerine savurmaktan vazgeçmiyorlar. 

"Bayrağımızın dikili olduğu her yerde görevimi yaparım." palavrasını sıkanlar gitsin uzaklara. Yapıyorsun yapmasına, senin orada olman oradaki öğrencilerin suçu değil nihayetinde ama gövden oralardayken ruhun olmak istediğin yerde kalıyor hep. Çok iyi hatırlıyorum oralardayken gerçeklik algımın bir anda yok olduğunu, derste kendimi evde hayal ettiğimi. Umarım, istemediği bir yerde yaşamaya mahkum olmaz hiç kimse. Yıllar sonra bile düzelecekse temennim bu. 

18 Eylül 2014 Perşembe

OFFFFFFFFF

Galiba dünyadan haberdar olmayıp, cahil mutluluğuyla yaşamanın en iyisi olduğuna karar verip haberlerden uzak durmak gerek. Bugün, engelli kızına yıllarca karısının bilgisi dahilinde tecavüz eden, üstüne kızı defalarca hamile bırakıp bebekleri vahşice öldüren bir yaratıkla ilgili haberleri duyunca, görünce böyle bir karar almanın doğruluğunu düşündüm durdum. Dehşete düştüm, kanal değiştirmek dışında çare bulamadım. 

O kızcağızın hayatının kumandası elinde olamadı. Hayata engellerle başlamışken, baba denemeyecek yaratık başka engeller koydu önüne. Anne denemeyecek yaratık da, bunlara göz yumdu. Belki evden atar, döver, söver korkusuyla. İnsanlığı değil kendi konforunu seçerek. 

Bir yerlerde birilerinin başına gelen felaketleri bile takip etmek yorucuyken, bir de bunlara maruz kalanların olduğunu bilmek zor geldi. Kötülüklerin, haksızlıkların, adiliklerin fişi çekilmeden haber kaynaklarımın fişini çekmek tek çare geldi işte.

OFFFFFFFFF

Galiba dünyadan haberdar olmayıp, cahil mutluluğuyla yaşamanın en iyisi olduğuna karar verip haberlerden uzak durmak gerek. Bugün, engelli kızına yıllarca karısının bilgisi dahilinde tecavüz eden, üstüne kızı defalarca hamile bırakıp bebekleri vahşice öldüren bir yaratıkla ilgili haberleri duyunca, görünce böyle bir karar almanın doğruluğunu düşündüm durdum. Dehşete düştüm, kanal değiştirmek dışında çare bulamadım. 

O kızcağızın hayatının kumandası elinde olamadı. Hayata engellerle başlamışken, baba denemeyecek yaratık başka engeller koydu önüne. Anne denemeyecek yaratık da, bunlara göz yumdu. Belki evden atar, döver, söver korkusuyla. İnsanlığı değil kendi konforunu seçerek. 

Bir yerlerde birilerinin başına gelen felaketleri bile takip etmek yorucuyken, bir de bunlara maruz kalanların olduğunu bilmek zor geldi. Kötülüklerin, haksızlıkların, adiliklerin fişi çekilmeden haber kaynaklarımın fişini çekmek tek çare geldi işte.

16 Eylül 2014 Salı

İZLENİMLER...

Gezi yazısı yazmayı sevmiyorum çünkü gittiğim yerin olumlu yanlarına odaklanmak yerine gözüme ba1tanları anlatmaya yatkınım. Gittiğim yerlerde bir turist nerelere giderse, kültür turizmine neler dahilse gezmekten hoşlanıyorum,az vakitte gezip görmekten yorulana kadar dolaştığım oluyor ama iş bunları yazıya dökmeye gelince istekli değilim ben. 

Gezi yazıları okurken de, mevcut riskler, alternatifler dışında ilgimi çeken pek bir şey olmuyor. Herkesin izlenimleri kendine özel diye düşünüyorum. Birinin ilkbaharda gittiği bir yere ben kışın gitsem, yanımda başka insanlar olsa vs. tüm koşullar gibi o yere bakış açım da farklı olacak, bunu biliyorum. O yüzden, Ayvalık'la ilgili o kadar reklam kampanyasının sadece reklam ve efsane mi yoksa gerçeklerle örülü mü olduğuna gidip gören herkes kendi karar versin de diyebilirim. Benim için şehir efsanesiydi, Zonguldak'ın çok daha güzel olduğuna karar verdim,lağım kokusundan burnumun direkleri sızladı ama yine deniz görmek, bol bol müze gezmek, Kaz Dağları'na çıkmak güzeldi diyebilirim özetle.

Drama kursuna gelince, farklı şehirlerden ve branşlardan, çeşitli yaş gruplarından 100ü aşkın insanın 4 ayrı grupta bir araya geldiği bir ortam olarak çok renkliydi. Ben giderken çekingendim. Kendimi biliyorum, Beden Eğitimi dersleri kabusumdu, topluluk içinde elim ayağıma dolaşırdı. Hala da, yeni ortamlara kolay adapte olabilen biri değilim, uzun uzun gözlemleyip yavaş yavaş kaynaşırım. Yaratıcı drama yaparken, yavaş kaynaşma şansı yok oysa. El ele tutuşup çember olurken birden kaynaşıveriyor insan:) Sabah 08.45, öğlen 13.00 arası sadece bir kaç kısa mola haricinde, durum böyle olunca, beraber sürekli  doğaçlayıp canlandırma yapınca kaynaşmamak mümkün değil. Üstelik, grupla psikolojik danışma oturumlarında olduğu gibi bazen etkinliklerin dışında kalıp gözlemleme şansı da yok, sürekli bir faaliyet hali.Yorucu ama keyifli ve farklı bir deneyimdi benim açımdan anlayacağınız. Kısa dönemde, iletişim adreslerinin alındığı, sosyal medya gruplarının kurulup paylaşımlar yapıldığı hızlı bir kaynaşma süreci oldu. Bir süre sonra, ağız alışkanlığıyla yurt diye bahsetmeye başladığımız otelde kurulan  arkadaşlıklar da cabası. Ben bile bir kaç telefon numarası ile ayrıldım. 


İZLENİMLER...

Gezi yazısı yazmayı sevmiyorum çünkü gittiğim yerin olumlu yanlarına odaklanmak yerine gözüme ba1tanları anlatmaya yatkınım. Gittiğim yerlerde bir turist nerelere giderse, kültür turizmine neler dahilse gezmekten hoşlanıyorum,az vakitte gezip görmekten yorulana kadar dolaştığım oluyor ama iş bunları yazıya dökmeye gelince istekli değilim ben. 

Gezi yazıları okurken de, mevcut riskler, alternatifler dışında ilgimi çeken pek bir şey olmuyor. Herkesin izlenimleri kendine özel diye düşünüyorum. Birinin ilkbaharda gittiği bir yere ben kışın gitsem, yanımda başka insanlar olsa vs. tüm koşullar gibi o yere bakış açım da farklı olacak, bunu biliyorum. O yüzden, Ayvalık'la ilgili o kadar reklam kampanyasının sadece reklam ve efsane mi yoksa gerçeklerle örülü mü olduğuna gidip gören herkes kendi karar versin de diyebilirim. Benim için şehir efsanesiydi, Zonguldak'ın çok daha güzel olduğuna karar verdim,lağım kokusundan burnumun direkleri sızladı ama yine deniz görmek, bol bol müze gezmek, Kaz Dağları'na çıkmak güzeldi diyebilirim özetle.

Drama kursuna gelince, farklı şehirlerden ve branşlardan, çeşitli yaş gruplarından 100ü aşkın insanın 4 ayrı grupta bir araya geldiği bir ortam olarak çok renkliydi. Ben giderken çekingendim. Kendimi biliyorum, Beden Eğitimi dersleri kabusumdu, topluluk içinde elim ayağıma dolaşırdı. Hala da, yeni ortamlara kolay adapte olabilen biri değilim, uzun uzun gözlemleyip yavaş yavaş kaynaşırım. Yaratıcı drama yaparken, yavaş kaynaşma şansı yok oysa. El ele tutuşup çember olurken birden kaynaşıveriyor insan:) Sabah 08.45, öğlen 13.00 arası sadece bir kaç kısa mola haricinde, durum böyle olunca, beraber sürekli  doğaçlayıp canlandırma yapınca kaynaşmamak mümkün değil. Üstelik, grupla psikolojik danışma oturumlarında olduğu gibi bazen etkinliklerin dışında kalıp gözlemleme şansı da yok, sürekli bir faaliyet hali.Yorucu ama keyifli ve farklı bir deneyimdi benim açımdan anlayacağınız. Kısa dönemde, iletişim adreslerinin alındığı, sosyal medya gruplarının kurulup paylaşımlar yapıldığı hızlı bir kaynaşma süreci oldu. Bir süre sonra, ağız alışkanlığıyla yurt diye bahsetmeye başladığımız otelde kurulan  arkadaşlıklar da cabası. Ben bile bir kaç telefon numarası ile ayrıldım.