MURPHY etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
MURPHY etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

16 Aralık 2015 Çarşamba

MURPHY İŞ BAŞINDA!

Beş buçuk aydır uzun yol yapmamışım. Şu anda, denizden uzak ksrasala doğru yol almaktayım. 

Tez danışmanım, tüm korkularımı ve tahminleri haklı çıkardı, tezi o kadar geç okudu ki TİK zamanı geldi çattı. Bu yolculuğun tez savunması için yapılması gerekiyordu, olmadı:(

Bu aralar, Murphy benim için devrede yine. Yeni okuldaki yeni öğretmenler (malum sınıfçılar!),anlamadıkları işlere karışmaya, notlara müdahaleye falan yeltendiler ki öngörülerimi haklı çıkardılar. İyi derken, elimde patladı önyargımı yıkma gayretim. Neyse, anlatıp can sıkmayayım. Sıkıldım çünkü!

MURPHY İŞ BAŞINDA!

Beş buçuk aydır uzun yol yapmamışım. Şu anda, denizden uzak ksrasala doğru yol almaktayım. 

Tez danışmanım, tüm korkularımı ve tahminleri haklı çıkardı, tezi o kadar geç okudu ki TİK zamanı geldi çattı. Bu yolculuğun tez savunması için yapılması gerekiyordu, olmadı:(

Bu aralar, Murphy benim için devrede yine. Yeni okuldaki yeni öğretmenler (malum sınıfçılar!),anlamadıkları işlere karışmaya, notlara müdahaleye falan yeltendiler ki öngörülerimi haklı çıkardılar. İyi derken, elimde patladı önyargımı yıkma gayretim. Neyse, anlatıp can sıkmayayım. Sıkıldım çünkü!

6 Temmuz 2015 Pazartesi

YERLEŞİK DÜZEN

Nihayet eşyaları yerlestirip rahat bir nefes aldim. Dün anneannemi de ziyarete gidebildik. Uzun zamandır kafam ve bedenimin yorgunluğu, tüm yapilacaklar halledilince sinyallerini verdi. Sırtımın sol köşesinde inanilmaz bir ağrıyla uyandım bu sabah.

Oysa sabah kalkıp okul, Mal Müdürlüğü, Milli Eğitim Müdürlüğü, Nüfus Müdürlüğü ve banka işlemlerinin tümünü aynı gün bitirmeyi planlamıştım. Tek yapabildiğim anne ve babamın yardımıyla kalanları toparladıktan sonra bankaya gidebilmek oldu!

Sonrasında da Minnoş, kardeşlerim ve eşleriyle şu güzel manzara eşliğinde keyif yapmak:) Denizi özlemişim, aile saadeti de iyi geldi. Hatta bu gece Minnoş'layim. Uyuyor, henüz haberi yok:)

YERLEŞİK DÜZEN

Nihayet eşyaları yerlestirip rahat bir nefes aldim. Dün anneannemi de ziyarete gidebildik. Uzun zamandır kafam ve bedenimin yorgunluğu, tüm yapilacaklar halledilince sinyallerini verdi. Sırtımın sol köşesinde inanilmaz bir ağrıyla uyandım bu sabah.

Oysa sabah kalkıp okul, Mal Müdürlüğü, Milli Eğitim Müdürlüğü, Nüfus Müdürlüğü ve banka işlemlerinin tümünü aynı gün bitirmeyi planlamıştım. Tek yapabildiğim anne ve babamın yardımıyla kalanları toparladıktan sonra bankaya gidebilmek oldu!

Sonrasında da Minnoş, kardeşlerim ve eşleriyle şu güzel manzara eşliğinde keyif yapmak:) Denizi özlemişim, aile saadeti de iyi geldi. Hatta bu gece Minnoş'layim. Uyuyor, henüz haberi yok:)

17 Haziran 2015 Çarşamba

KAFAM BİNBEŞYÜZ!

Hocam, yazın tez çalışmak istemediği için savunmam yeni öğretim yılı başına kaldı. Yazın hem tezi rötuşlamam, eksik kısımların yanında bir de makale çıkarmam gerek.

Bunlar yetmiyormuş gibi geçen seneki ikilemim yine hortladı. İl dışı tayinlerin başlamasına sayılı günler kaldığından beri uykusuzum. Tayin dönemi bitti, durumum değişmedi. Doktora bitene kadar burada kalıp sonra tek hamlede ve kalici olarak taşınmak en makul fikirdi önceleri ama lojmanda kalma süremin dolması, burada da taşınma ihtimalini ortaya çıkardı. Abartısız 20 yıldır, lojmanı farklı isimlere tahsis ettirip oturan meslektaş ve komşularım var aynı binada ve yine süreleri bitti. Benim çıkma ihtimalim var ama onların yine yok nedense!

Düne kadar sabahın ilk saatleri, geçenin körü demeden ailemle defalarca konuşup en son burada kalna fikrim ağır basıyordu. Üniversiteye yskin olmak, tek başına yaşama alışkanlığı, Zonguldak'ta açılan
okulların cazip olmaması gibi sebepler sanki artı taraftı. Lojman olmazsa eve çıkarım, belki delilik edip krediyle ev almaya kalkarım
diye bile düşündüm. Arada, okullar cazip diye Ege kıyılarına tayin isteme fikrim bile doğdu ki, kopma noktamdı!

Öğle saatletinde saat 2 civarı idareyle lojmanı konuşurken birden sinir oldum birilerinin el altından kayrilmasina, mücadele edesim gelnedi ve eve yakın bir okulu yazıverdim. Biraz kaderci olmak geldi içimden o anda. Çıkarsa da, çıkmazsa da. O kadar çok kafa patlattım ki süreçte, devrelerim yanmak üzereydi. Okul ilkokul, yıllardır lisedeyim,sınıf öğretmenlerini genelde çocuksu ve uyuz bulurum, buna rağmen yaptım tercihi.

Gün boyu kafa dağıtmaya çalıştım, eve gelince yine hüzün çöktü, taşınma fikri şimdiden yordu. Bu kafa karışıklığıyla banyoya girince gördüğüm manzaraysa şaşırttı. Banyo camından giren güvercin ya da güvercinler özenle pislemişti tüm banyoma! Şans mıdır, akşam akşam temizlik derdi midir bilemedim!

KAFAM BİNBEŞYÜZ!

Hocam, yazın tez çalışmak istemediği için savunmam yeni öğretim yılı başına kaldı. Yazın hem tezi rötuşlamam, eksik kısımların yanında bir de makale çıkarmam gerek.

Bunlar yetmiyormuş gibi geçen seneki ikilemim yine hortladı. İl dışı tayinlerin başlamasına sayılı günler kaldığından beri uykusuzum. Tayin dönemi bitti, durumum değişmedi. Doktora bitene kadar burada kalıp sonra tek hamlede ve kalici olarak taşınmak en makul fikirdi önceleri ama lojmanda kalma süremin dolması, burada da taşınma ihtimalini ortaya çıkardı. Abartısız 20 yıldır, lojmanı farklı isimlere tahsis ettirip oturan meslektaş ve komşularım var aynı binada ve yine süreleri bitti. Benim çıkma ihtimalim var ama onların yine yok nedense!

Düne kadar sabahın ilk saatleri, geçenin körü demeden ailemle defalarca konuşup en son burada kalna fikrim ağır basıyordu. Üniversiteye yskin olmak, tek başına yaşama alışkanlığı, Zonguldak'ta açılan
okulların cazip olmaması gibi sebepler sanki artı taraftı. Lojman olmazsa eve çıkarım, belki delilik edip krediyle ev almaya kalkarım
diye bile düşündüm. Arada, okullar cazip diye Ege kıyılarına tayin isteme fikrim bile doğdu ki, kopma noktamdı!

Öğle saatletinde saat 2 civarı idareyle lojmanı konuşurken birden sinir oldum birilerinin el altından kayrilmasina, mücadele edesim gelnedi ve eve yakın bir okulu yazıverdim. Biraz kaderci olmak geldi içimden o anda. Çıkarsa da, çıkmazsa da. O kadar çok kafa patlattım ki süreçte, devrelerim yanmak üzereydi. Okul ilkokul, yıllardır lisedeyim,sınıf öğretmenlerini genelde çocuksu ve uyuz bulurum, buna rağmen yaptım tercihi.

Gün boyu kafa dağıtmaya çalıştım, eve gelince yine hüzün çöktü, taşınma fikri şimdiden yordu. Bu kafa karışıklığıyla banyoya girince gördüğüm manzaraysa şaşırttı. Banyo camından giren güvercin ya da güvercinler özenle pislemişti tüm banyoma! Şans mıdır, akşam akşam temizlik derdi midir bilemedim!

8 Mayıs 2015 Cuma

HAREKETLİ GÜNLER

Bugun hava azıcık puslu olsa da, bahar tam gelemeden yaz da dilini çıkardı buralarda. Ortamda da bir şenlik görülmeye değer!

Görülmeye değer gerçekten. Hem de kelimenin tam anlamıyla! Bir yandan Opera ve Bale Günleri, bir yandan Film Festivali. Haftalar öncesinden gidip gitmeye gönüllü olanların biletini de aldığım, operaların ilki (Puritani) Çarşamba günüydü, yarın sıra balede. Film festivali sona ermeden tek bir film (Güeros) izleyebildim okul çıkışı. 

Bir yandan tezde analizler, bulgular ve tartışma kısımları, bir yandan okulda sınav analizleri, yarın veli toplantısı ve hatta kışın evlerine kapanan arkadaşlarımın dışarı çıkma planları, bebek görmeye gitmeler. Acayip hareketli günler yine. Organize olmayı başarınca hepsi oluyor. Olup olamadığımı bu hafta sonu tezle* ilgili bitirmem gereken işleri yapıp yapmamam belirleyecek.

 *Geçen hafta veri setindeki aksiliklere (Murphy!) rağmen yaptım bir şeyler gönderdim. İçime daha çok sinen bir şeyler yazabilmek için bu hafta yüz yüze görüşmemizi ertelememizi istedim tez hocamdan. Çok özel bir tez yazdığımı, iyi niyet ve çabamı bildiğini yazmış:)Gerçekten minnettarım. Her öğrenci bu gaza ihtiyaç duyuyor zaman zaman. Açık iletişimle ilişkimiz bu kıvama geldi. Daha önceki maceralarımızı biliyorsunuz:)

HAREKETLİ GÜNLER

Bugun hava azıcık puslu olsa da, bahar tam gelemeden yaz da dilini çıkardı buralarda. Ortamda da bir şenlik görülmeye değer!

Görülmeye değer gerçekten. Hem de kelimenin tam anlamıyla! Bir yandan Opera ve Bale Günleri, bir yandan Film Festivali. Haftalar öncesinden gidip gitmeye gönüllü olanların biletini de aldığım, operaların ilki (Puritani) Çarşamba günüydü, yarın sıra balede. Film festivali sona ermeden tek bir film (Güeros) izleyebildim okul çıkışı. 

Bir yandan tezde analizler, bulgular ve tartışma kısımları, bir yandan okulda sınav analizleri, yarın veli toplantısı ve hatta kışın evlerine kapanan arkadaşlarımın dışarı çıkma planları, bebek görmeye gitmeler. Acayip hareketli günler yine. Organize olmayı başarınca hepsi oluyor. Olup olamadığımı bu hafta sonu tezle* ilgili bitirmem gereken işleri yapıp yapmamam belirleyecek.

 *Geçen hafta veri setindeki aksiliklere (Murphy!) rağmen yaptım bir şeyler gönderdim. İçime daha çok sinen bir şeyler yazabilmek için bu hafta yüz yüze görüşmemizi ertelememizi istedim tez hocamdan. Çok özel bir tez yazdığımı, iyi niyet ve çabamı bildiğini yazmış:)Gerçekten minnettarım. Her öğrenci bu gaza ihtiyaç duyuyor zaman zaman. Açık iletişimle ilişkimiz bu kıvama geldi. Daha önceki maceralarımızı biliyorsunuz:)

28 Haziran 2014 Cumartesi

TİK MACERAM VE AÇIK İLETİŞİM


Dün, uzun zamandır beklenen TİK (Tez İzleme Komitesi) vardı. Atlattım. Şeker hastası olup ne yapacağı belli olmayan bir prof pamuk şekeri kıvamına yakındı,diğer üniversiteden gelen zaten hep ılımlı sağolsun. 

Benim hocam ise harikalar yarattı! Günler öncesinden gönderdiğim literatüre dönüt beklerken, yüksek lisans öğrencilerini de araya katıp toplu dönüt şöleni verecekmiş, ben eve gitme planları yaparken geceden e-posta atıp buyurdu, o da sağolsun! Müsait olup olmadığımzı sormuş sözde ama yola çıkacağımı öğrenince sabah arayıp çok kızdığını, teklif bile etmememi söyledi, moralimi bozup gerginliğime gerginlik ekledi. 

Biz Ocak'tan beri veri toplarken sayı yok 300, yok 400 olsun diye artırmaya devam ediyor örneklem sayımızı. Bir de TİK sırasında, diğer hocalar sayının dert olmadığını, bunu destekleyen yayınlar olduğunu dile getirirken, bir makalede 1000 örneklemin mükemmel olduğunu görüp, "Emekli olana kadar veri toplatırmışım öğrencime, mükemmelliyetçiyim ya." deyiverdi kendisiyle dalga geçerek.

Enstitüye dilekçe yazmayı unutup resmi olarak haftaya giriyor gireceğim bir jüri yarattı kendince. Haziran'da girilmesi gereken jüriye girdim ama kağıt üzerinde Temmuz olacak, "Umarım bir sıkıntı çıkmaz" diyerek sıkılıp duruyorum enstitü müdürü hocadan teyidini almama rağmen.Ben her şeyi organize etmişken bir dilekçe yazacak altı üstü ama hatırlatma üstüne hatırlatma yaptığım halde ihale bana kalacaktı.

Tamam ben ters doğmuşum, annemin deyişiyle işlerim önce ters gider, ben toparlarmışım ama bir günde bu kadar sınanınca sınırlarımı aştım. Duygularını kolayca içinde tutamayan, özellikle de bunlar olumsuz duygularsa karşımdakinin yüzüne söylememenin ona haksızlık, bana da yük olduğunu düşünen biri olarak hocaya sabah onun sinirli olabileceğini ama moralimi bozduğunu, babamın ameliyat için beni beklediğini(tatile girince en azından annemle dönüşümlü  refakat edebiliriz diye planlamıştım), onun mükemmeliyetçi olabileceğini ama benim "artık" olmadığımı, dilekçe konusunda da hafızasına hep güvenmiş olduğumu olaylar cereyan ettiğinde söyleyiverdim. Sabah "Aman sakın bir şey söyleme, hoca tezini bırakır." diyen bir arkadaşım bu halimi çılgınca buluyor ama sanırım beni tanıyan herkes, hoca da dahil bu huyumun farkında, o yüzden, gerilmeyip açık iletişimle duygularımızı ifade etmeye devam edebiliyoruz. Can çıkar huy çıkmaz diyenler doğru söylemiş, ne diyeyim:)

TİK MACERAM VE AÇIK İLETİŞİM


Dün, uzun zamandır beklenen TİK (Tez İzleme Komitesi) vardı. Atlattım. Şeker hastası olup ne yapacağı belli olmayan bir prof pamuk şekeri kıvamına yakındı,diğer üniversiteden gelen zaten hep ılımlı sağolsun. 

Benim hocam ise harikalar yarattı! Günler öncesinden gönderdiğim literatüre dönüt beklerken, yüksek lisans öğrencilerini de araya katıp toplu dönüt şöleni verecekmiş, ben eve gitme planları yaparken geceden e-posta atıp buyurdu, o da sağolsun! Müsait olup olmadığımzı sormuş sözde ama yola çıkacağımı öğrenince sabah arayıp çok kızdığını, teklif bile etmememi söyledi, moralimi bozup gerginliğime gerginlik ekledi. 

Biz Ocak'tan beri veri toplarken sayı yok 300, yok 400 olsun diye artırmaya devam ediyor örneklem sayımızı. Bir de TİK sırasında, diğer hocalar sayının dert olmadığını, bunu destekleyen yayınlar olduğunu dile getirirken, bir makalede 1000 örneklemin mükemmel olduğunu görüp, "Emekli olana kadar veri toplatırmışım öğrencime, mükemmelliyetçiyim ya." deyiverdi kendisiyle dalga geçerek.

Enstitüye dilekçe yazmayı unutup resmi olarak haftaya giriyor gireceğim bir jüri yarattı kendince. Haziran'da girilmesi gereken jüriye girdim ama kağıt üzerinde Temmuz olacak, "Umarım bir sıkıntı çıkmaz" diyerek sıkılıp duruyorum enstitü müdürü hocadan teyidini almama rağmen.Ben her şeyi organize etmişken bir dilekçe yazacak altı üstü ama hatırlatma üstüne hatırlatma yaptığım halde ihale bana kalacaktı.

Tamam ben ters doğmuşum, annemin deyişiyle işlerim önce ters gider, ben toparlarmışım ama bir günde bu kadar sınanınca sınırlarımı aştım. Duygularını kolayca içinde tutamayan, özellikle de bunlar olumsuz duygularsa karşımdakinin yüzüne söylememenin ona haksızlık, bana da yük olduğunu düşünen biri olarak hocaya sabah onun sinirli olabileceğini ama moralimi bozduğunu, babamın ameliyat için beni beklediğini(tatile girince en azından annemle dönüşümlü  refakat edebiliriz diye planlamıştım), onun mükemmeliyetçi olabileceğini ama benim "artık" olmadığımı, dilekçe konusunda da hafızasına hep güvenmiş olduğumu olaylar cereyan ettiğinde söyleyiverdim. Sabah "Aman sakın bir şey söyleme, hoca tezini bırakır." diyen bir arkadaşım bu halimi çılgınca buluyor ama sanırım beni tanıyan herkes, hoca da dahil bu huyumun farkında, o yüzden, gerilmeyip açık iletişimle duygularımızı ifade etmeye devam edebiliyoruz. Can çıkar huy çıkmaz diyenler doğru söylemiş, ne diyeyim:)

15 Mayıs 2014 Perşembe

KARAELMAS

Mahallede tramvay çalışmaları sırasında telefon kablosunu koparmayı başardıkları için 4 gündür Internet bağlantısı da yok haliyle. Bir sempozyum ve il içi tayin başvuruları da aynı döneme gelince harika oldu! Benim kişisel şanssızlıklarım, hayata şanssız gelip şanssız doğanların yanında hikaye, o da ayrı!

Manisa Soma'daki maden faciası ile ilgili haberleri Internet gazeteleri, forumlar, bloglar gibi platformlardan değil daha çok TVden takip etmek durumunda kaldım olaydan beri. Politikacıların olaya bakış açısından, medyanın yanlılığından midem bulanıyor artık. Ruh sağlığımı korumak için kanal değiştirip kaçmak ya da televizyonu hepten kapatmayı seçtim çoğu zaman. 1800'lerin İngiltere'si, 1900'llerin Amerika'sı ile kıyaslanan 2014 Türkiye'sinde hayatın ne kadar değersiz olduğunu bir kez daha idrak etmek acı oldu çünkü. Sözde teselli cümleleri etmeyi bile başaramayanların yönettiği bir ülkede yaşamak da dokunuyor her zamanki gibi. 

Madenle ilgili faciaların hep yaşandığı, canların hep yandığı bir yerde doğup büyüdüm. Ben 10 yaşındayken, karşı komşumuzun madende ölümü kişisel tarihimin ilk maden faciasıydı. Yıllar sonra, öğretmenliğimin ilk yılında dersine girdiğim bir öğrencimin ölüm haberini televizyonda izledim. Daha reşit bile değildi ocağa girdiğinde! Zaten madende çalışmış birinin doğal ölümü bile akciğer kanseriydi nihayetinde.

Yıllar geçti, maden facialarına "kaza" deme alışkanlıkları geçmedi. Karaelmas adına bile tahammül edemeyip Zonguldak'taki üniversitenin adını bir politikacı adıyla değiştiren, "Madenciliğin doğasında kazalar ve ölüm vardır." demekten vazgeçmeyen politikacıların doğasında ne var merak etmiyorum artık! İnsanlık olmadığı kesin.

KARAELMAS

Mahallede tramvay çalışmaları sırasında telefon kablosunu koparmayı başardıkları için 4 gündür Internet bağlantısı da yok haliyle. Bir sempozyum ve il içi tayin başvuruları da aynı döneme gelince harika oldu! Benim kişisel şanssızlıklarım, hayata şanssız gelip şanssız doğanların yanında hikaye, o da ayrı!

Manisa Soma'daki maden faciası ile ilgili haberleri Internet gazeteleri, forumlar, bloglar gibi platformlardan değil daha çok TVden takip etmek durumunda kaldım olaydan beri. Politikacıların olaya bakış açısından, medyanın yanlılığından midem bulanıyor artık. Ruh sağlığımı korumak için kanal değiştirip kaçmak ya da televizyonu hepten kapatmayı seçtim çoğu zaman. 1800'lerin İngiltere'si, 1900'llerin Amerika'sı ile kıyaslanan 2014 Türkiye'sinde hayatın ne kadar değersiz olduğunu bir kez daha idrak etmek acı oldu çünkü. Sözde teselli cümleleri etmeyi bile başaramayanların yönettiği bir ülkede yaşamak da dokunuyor her zamanki gibi. 

Madenle ilgili faciaların hep yaşandığı, canların hep yandığı bir yerde doğup büyüdüm. Ben 10 yaşındayken, karşı komşumuzun madende ölümü kişisel tarihimin ilk maden faciasıydı. Yıllar sonra, öğretmenliğimin ilk yılında dersine girdiğim bir öğrencimin ölüm haberini televizyonda izledim. Daha reşit bile değildi ocağa girdiğinde! Zaten madende çalışmış birinin doğal ölümü bile akciğer kanseriydi nihayetinde.

Yıllar geçti, maden facialarına "kaza" deme alışkanlıkları geçmedi. Karaelmas adına bile tahammül edemeyip Zonguldak'taki üniversitenin adını bir politikacı adıyla değiştiren, "Madenciliğin doğasında kazalar ve ölüm vardır." demekten vazgeçmeyen politikacıların doğasında ne var merak etmiyorum artık! İnsanlık olmadığı kesin.

3 Mayıs 2014 Cumartesi

LEYLEK HAVADA...GÖÇMEN KUŞ YOLLARDA...

Geçen perşembeden beri toplamda 3 bölge arasında yolculuk halinde olduğumdan, blog yazmak bir yana mesaj kutuma gelen 2 yorumu bile sonradan görüp cevaplayabildim (Teknik aksaklığı da bertaraf edip yorum almak çok iyi geldi:)
Bu mevsimde, göçmen kuşlar misali hafta sonlarına da olsa sıkıştırdığım mini tatiller yapma ihtiyacım hasıl olur.Kuzenime göre, bu mevsim benim "Paskalya Bayramı'm":) Bu sefer kaç haftadır, "Bu hafta uygun değil, sonra gideyim." dediğim İstanbul'a, 10 yılımı geçirdiğim vazgeçilmezime gittim. Çok da planlı olmadı bu seyahat. Akşam kuzenimle yazışırken "Yüz yüze konuşalım." dedik. O gelemiyordu,"Gel" dedi. Üstüne bir arkadaşım, ne zaman oraya gideceğimi sordu, zaten erteleyip duruyordum, geceden sırt çantamı hazırladım ama yorgun olursam gitmemeye karar veririm diye bilet falan ayırtmadım. Sabah kalktım, boynum tutuktu, okula gittim, bir enerji, bir enerji, okul sonrası atladım gittim terminale. Cuma günüm boş benim, perşembe akşam kurs vardı, ilk defa ektim vicdan azabı duyarak ama "Bu aralar hocalar bile ekiyor kursu!" diye de kendimi rahatlatarak. Züğürt tesellisi, kendini kandırma, adı neyse işte ondan:) Eğitim-öğretim işlerine bir mola verdim yani.


Pazar günü dönsem de, araya bol sohbetli,hasret gidermeli (10 ay olmuş!) gezmeli hatta bir de kültürel etkinlikli - Orhan Veli 100 yaşında sergisi, Onu da sonra anlatırım:)- bir tatil sıkıştırdım. Çok iyi geldi.Yetmedi, salı günü uzun zamandır beklediğim alerji testini olmaya doktora gittim, doktor astıma yatkınlık buldu, "Astımsınız diyemem ama değilsiniz de diyemem." mealli bir açıklama yaptı. Rapor aldım 2 gün, perşembe 1 Mayıs tatilini de fırsat bilip Zonguldak'a geldim nekahat evresinde. 1 saniye farkla hızlı treni kaçırdığım bir yolculukla ulaştım yuvaya. Murhpy eksik olmasın!


LEYLEK HAVADA...GÖÇMEN KUŞ YOLLARDA...

Geçen perşembeden beri toplamda 3 bölge arasında yolculuk halinde olduğumdan, blog yazmak bir yana mesaj kutuma gelen 2 yorumu bile sonradan görüp cevaplayabildim (Teknik aksaklığı da bertaraf edip yorum almak çok iyi geldi:)
Bu mevsimde, göçmen kuşlar misali hafta sonlarına da olsa sıkıştırdığım mini tatiller yapma ihtiyacım hasıl olur.Kuzenime göre, bu mevsim benim "Paskalya Bayramı'm":) Bu sefer kaç haftadır, "Bu hafta uygun değil, sonra gideyim." dediğim İstanbul'a, 10 yılımı geçirdiğim vazgeçilmezime gittim. Çok da planlı olmadı bu seyahat. Akşam kuzenimle yazışırken "Yüz yüze konuşalım." dedik. O gelemiyordu,"Gel" dedi. Üstüne bir arkadaşım, ne zaman oraya gideceğimi sordu, zaten erteleyip duruyordum, geceden sırt çantamı hazırladım ama yorgun olursam gitmemeye karar veririm diye bilet falan ayırtmadım. Sabah kalktım, boynum tutuktu, okula gittim, bir enerji, bir enerji, okul sonrası atladım gittim terminale. Cuma günüm boş benim, perşembe akşam kurs vardı, ilk defa ektim vicdan azabı duyarak ama "Bu aralar hocalar bile ekiyor kursu!" diye de kendimi rahatlatarak. Züğürt tesellisi, kendini kandırma, adı neyse işte ondan:) Eğitim-öğretim işlerine bir mola verdim yani.


Pazar günü dönsem de, araya bol sohbetli,hasret gidermeli (10 ay olmuş!) gezmeli hatta bir de kültürel etkinlikli - Orhan Veli 100 yaşında sergisi, Onu da sonra anlatırım:)- bir tatil sıkıştırdım. Çok iyi geldi.Yetmedi, salı günü uzun zamandır beklediğim alerji testini olmaya doktora gittim, doktor astıma yatkınlık buldu, "Astımsınız diyemem ama değilsiniz de diyemem." mealli bir açıklama yaptı. Rapor aldım 2 gün, perşembe 1 Mayıs tatilini de fırsat bilip Zonguldak'a geldim nekahat evresinde. 1 saniye farkla hızlı treni kaçırdığım bir yolculukla ulaştım yuvaya. Murhpy eksik olmasın!


5 Şubat 2014 Çarşamba

BİLİME HİZMET, BİR ZAHMET!


Uzun bir zamandır harıl harıl madde yazmakla uğraştığım ölçek, son halini alıp Google Drive'da afili bir formata da yerleştirilip bilimin hizmetine sunulmaya hazır halde son 2 haftadır. Bir sürü e-posta adresine özenle, sabırla, sistem arızalarına dirençle, kafayı yiyen bilgisayarıma tahammülle (Murphy!) gönderdiğim yüzlerce mesajdan cevap gelmesini bekler vaziyetteyim o gün bugündür. 

Birilerine bağlı olmayı severim de, olay bağımlılık olunca tahammül sınırlarım zorlanıveriyor. Arkadaşlarım, hocalar falan da nazlarının geçtiklerine gönderiyor ölçeği ama olay bilime hizmet olunca, yetişkin bireylerde "Bu çok uzun", "20 dakikadan fazla sürer." gibi yakınmalar duyuyoruz. Bir de, bir ölçeği doldurmayı üşenen insanların karşılarında onlara danışmaya gelmiş danışanlarına empati, koşulsuz kabul, saygı ile yaklaşması gereken psikolojik danışmanlar olması da ironik, trajikomik, sinir bozucu, tahammül fersah...


Sözün özü, her gün heyecanla bilgisayar karşısına geçip kaç kişinin ölçeği doldurduğuna bakmakta, asker yolu bekleyenler misali sabır timsali bir kişi olmaya cebelleşmekte, bu ülkede bilimsel yayınların sayısının niye az olduğunu bir kez daha anlamakta, psikolojik danışmanların araştırmalara yanıt vermekte cimri olduğunu söyleyen hocalarımın kulaklarını çınlatmakta, şu ölçeği analize sokma sürecini iple çekmekteyim sevgili günlük ve sayın okuyucular...

BİLİME HİZMET, BİR ZAHMET!


Uzun bir zamandır harıl harıl madde yazmakla uğraştığım ölçek, son halini alıp Google Drive'da afili bir formata da yerleştirilip bilimin hizmetine sunulmaya hazır halde son 2 haftadır. Bir sürü e-posta adresine özenle, sabırla, sistem arızalarına dirençle, kafayı yiyen bilgisayarıma tahammülle (Murphy!) gönderdiğim yüzlerce mesajdan cevap gelmesini bekler vaziyetteyim o gün bugündür. 

Birilerine bağlı olmayı severim de, olay bağımlılık olunca tahammül sınırlarım zorlanıveriyor. Arkadaşlarım, hocalar falan da nazlarının geçtiklerine gönderiyor ölçeği ama olay bilime hizmet olunca, yetişkin bireylerde "Bu çok uzun", "20 dakikadan fazla sürer." gibi yakınmalar duyuyoruz. Bir de, bir ölçeği doldurmayı üşenen insanların karşılarında onlara danışmaya gelmiş danışanlarına empati, koşulsuz kabul, saygı ile yaklaşması gereken psikolojik danışmanlar olması da ironik, trajikomik, sinir bozucu, tahammül fersah...


Sözün özü, her gün heyecanla bilgisayar karşısına geçip kaç kişinin ölçeği doldurduğuna bakmakta, asker yolu bekleyenler misali sabır timsali bir kişi olmaya cebelleşmekte, bu ülkede bilimsel yayınların sayısının niye az olduğunu bir kez daha anlamakta, psikolojik danışmanların araştırmalara yanıt vermekte cimri olduğunu söyleyen hocalarımın kulaklarını çınlatmakta, şu ölçeği analize sokma sürecini iple çekmekteyim sevgili günlük ve sayın okuyucular...

28 Aralık 2013 Cumartesi

BLOGGER'IN ACEMİSİ

Yayınlarımı düzenleyeyim derken, 24 Aralık 2013 tarihli "Kelime Oyunu, Oyunlara mı Geldi?" isimli yazımı yok ediverdim:( Geri getirme konusunda da acemi olunca, gül gibi yazım sizlere ömür! Dün bahsettiğim Murphy mi iş başında, bende sürmenaj olma durumu mu söz konusu biinmez. Sonuç olarak, yazı gitti,bir yerlerden geri getirebilirsem ne ala! Aynı içerikte başka bir yazı yazmak da içimden gelmedi, ilkiyle aynı duyguda olmaz fikrindeyim. Haber vereyim istedim.

BLOGGER'IN ACEMİSİ

Yayınlarımı düzenleyeyim derken, 24 Aralık 2013 tarihli "Kelime Oyunu, Oyunlara mı Geldi?" isimli yazımı yok ediverdim:( Geri getirme konusunda da acemi olunca, gül gibi yazım sizlere ömür! Dün bahsettiğim Murphy mi iş başında, bende sürmenaj olma durumu mu söz konusu biinmez. Sonuç olarak, yazı gitti,bir yerlerden geri getirebilirsem ne ala! Aynı içerikte başka bir yazı yazmak da içimden gelmedi, ilkiyle aynı duyguda olmaz fikrindeyim. Haber vereyim istedim.

27 Aralık 2013 Cuma

TİK, MURPHY VE ERKEN GELEN YENİ YILIM


Bugün, nihayet Tez İzleme Komitesi geldi çattı. Üç akademisyenin karşısında, şimdiye kadar yaptıklarınızı sunup, yaptıklarım yapacaklarımın garantisidir havası yaratma olayı TİK:) Ben "Tik tak, tik tak, TİK yaklaştı" ruh haline bürüneli epey bir zaman olmuştu, kaygı ve yorgunluktan tez ile bir şey yazıp (ölçek maddeleri dışında) okuyamama durumu da!

Sabahın köründe başlayan iş yaşamından sonra tez hocası ile görüşmeye gitme, düzeltmeler ve düzenlemeler yapma, arada bir şeyler atıştırıp yaşamak için yemek yemeyi unutmama ve akşam sekize kadar süren seminere katılma dünün özeti değil hala! Üstüne geliştirdiğim ölçek ile ilgili günler öncesinden dönüt verseler çok makbule geçecek olan hocalarımın, dönütü dün geceye bırakma iyilikleri:( Üstüne yeni düzeltmeler, flash belleğimin kaybolduğunu fark etmem, yazıcımın kartuşunun rahmetli olması ve Murphy Kanunları! Aç uyuma da cabası!

Sabah da, üç saatlik uyku sonrası erkenden gidip fotokopi işleri için okula koşturma, hocalara sunulacak ikramları alma, tez için odayı ayarlama süreci. Sonra, hocanın gelip bilgisayarı ayarlamamış olduğumu söylemesi! Günler öncesinden, her zaman olduğu gibi sunu yapıp yapmayacağımı sorduğumda "hayır" yanıtı almıştım ama bugün hocam böyle bir şey hatırlamıyordu! Bizde, bir yanlış anlama problemi hasıl oldu bu aralar:( Diğer hoca da, ben ayarları yaparken sıkıldı! Zaten önlerinde ölçeğin çıktısını hazır ettiğim için, süreç boyunca açtığım sunuya göz ucuyla bile bakılmadı desem yeri, yani gerilmekle kaldım. Neyse, gergin başladığım süreç iyi bitti, ölçeği son haline getirdik sayılır. Altı ay sonra yine  TİK var, bu süreç doktora bitene kadar altı ayda bir devam edecek. Dilime pelesenk olan bir laf var:" Ben bitmeden, tezim bitsin!" 

DİPNOT/DERİN NOT(LAR):
-Doktoraya başlanmadan önce iki kere düşünülmeli. Aksi takdirde, başlanınca harcanan zamana ve emeğe acıyıp bırakılmıyor. Bir de başladığınız işi yarım bırakmama takıntınız varsa işiniz zor.
-Tek işiniz öğrencilik değilse, gün 24 saat olmamalı!
- Okumanın yaşı vardır.
- Bu yazıda kendimi çok açtım galiba:)!!!
-Sabah, başarılar dilemek için arayan aileme ve arkadaşlarıma minnettarım. İyi ki varlar:)))))
- Yılın bu dönemlerinde, bir jüri görmesem rahat edemiyorum iki yıldır:) Dolayısıyla, benim için yeni yıl erken gelmiş oldu yine!

TİK, MURPHY VE ERKEN GELEN YENİ YILIM


Bugün, nihayet Tez İzleme Komitesi geldi çattı. Üç akademisyenin karşısında, şimdiye kadar yaptıklarınızı sunup, yaptıklarım yapacaklarımın garantisidir havası yaratma olayı TİK:) Ben "Tik tak, tik tak, TİK yaklaştı" ruh haline bürüneli epey bir zaman olmuştu, kaygı ve yorgunluktan tez ile bir şey yazıp (ölçek maddeleri dışında) okuyamama durumu da!

Sabahın köründe başlayan iş yaşamından sonra tez hocası ile görüşmeye gitme, düzeltmeler ve düzenlemeler yapma, arada bir şeyler atıştırıp yaşamak için yemek yemeyi unutmama ve akşam sekize kadar süren seminere katılma dünün özeti değil hala! Üstüne geliştirdiğim ölçek ile ilgili günler öncesinden dönüt verseler çok makbule geçecek olan hocalarımın, dönütü dün geceye bırakma iyilikleri:( Üstüne yeni düzeltmeler, flash belleğimin kaybolduğunu fark etmem, yazıcımın kartuşunun rahmetli olması ve Murphy Kanunları! Aç uyuma da cabası!

Sabah da, üç saatlik uyku sonrası erkenden gidip fotokopi işleri için okula koşturma, hocalara sunulacak ikramları alma, tez için odayı ayarlama süreci. Sonra, hocanın gelip bilgisayarı ayarlamamış olduğumu söylemesi! Günler öncesinden, her zaman olduğu gibi sunu yapıp yapmayacağımı sorduğumda "hayır" yanıtı almıştım ama bugün hocam böyle bir şey hatırlamıyordu! Bizde, bir yanlış anlama problemi hasıl oldu bu aralar:( Diğer hoca da, ben ayarları yaparken sıkıldı! Zaten önlerinde ölçeğin çıktısını hazır ettiğim için, süreç boyunca açtığım sunuya göz ucuyla bile bakılmadı desem yeri, yani gerilmekle kaldım. Neyse, gergin başladığım süreç iyi bitti, ölçeği son haline getirdik sayılır. Altı ay sonra yine  TİK var, bu süreç doktora bitene kadar altı ayda bir devam edecek. Dilime pelesenk olan bir laf var:" Ben bitmeden, tezim bitsin!" 

DİPNOT/DERİN NOT(LAR):
-Doktoraya başlanmadan önce iki kere düşünülmeli. Aksi takdirde, başlanınca harcanan zamana ve emeğe acıyıp bırakılmıyor. Bir de başladığınız işi yarım bırakmama takıntınız varsa işiniz zor.
-Tek işiniz öğrencilik değilse, gün 24 saat olmamalı!
- Okumanın yaşı vardır.
- Bu yazıda kendimi çok açtım galiba:)!!!
-Sabah, başarılar dilemek için arayan aileme ve arkadaşlarıma minnettarım. İyi ki varlar:)))))
- Yılın bu dönemlerinde, bir jüri görmesem rahat edemiyorum iki yıldır:) Dolayısıyla, benim için yeni yıl erken gelmiş oldu yine!