KALEM etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
KALEM etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

12 Kasım 2016 Cumartesi

BLOG 3 DEMİŞKEN

Blogu açalı 3 yıl olmuş bugün. Ne zamandır bir şeyler yazmak niyetiyle açıp vazgeçtiğim, diğer blog yazılarını okumayı bile zaman zaman es geçtiğim günler geçirmişim. Yazmasam bile okumaktan vazgeçmezdim buraları. Belli bir nedeni de yok, genel bir rehavet havası hakim ruhumda.

Dün birden niye yazıyorum ki, kime ne ne yaşadığından, ne düşünüp ne hissettiğinden fikri doğdu içime.

Başladığın gün bitir kafası bir nevi. Sonra, yarım bırakmama saplantısı mı, huyu mu desem o galip geldi. Eskiden olduğu kadar katı ve net olmasam da, yarım bırakamamalarım.baskın çıktı. Ağır aksak da olsa yola devam yani!

BLOG 3 DEMİŞKEN

Blogu açalı 3 yıl olmuş bugün. Ne zamandır bir şeyler yazmak niyetiyle açıp vazgeçtiğim, diğer blog yazılarını okumayı bile zaman zaman es geçtiğim günler geçirmişim. Yazmasam bile okumaktan vazgeçmezdim buraları. Belli bir nedeni de yok, genel bir rehavet havası hakim ruhumda.

Dün birden niye yazıyorum ki, kime ne ne yaşadığından, ne düşünüp ne hissettiğinden fikri doğdu içime.

Başladığın gün bitir kafası bir nevi. Sonra, yarım bırakmama saplantısı mı, huyu mu desem o galip geldi. Eskiden olduğu kadar katı ve net olmasam da, yarım bırakamamalarım.baskın çıktı. Ağır aksak da olsa yola devam yani!

22 Nisan 2016 Cuma

GECİKMELİ MİM


Jardzy beni mimlediğinde tarihlerden 3 Mart'mış. Araya yorgun, yoğun, yolculuklu günler girince ertelendi bu yazı. Özür diliyor ve söz verdiğim gibi mimi Kitapsız Kedi'ye atfediyirum.

1.  YAKIN ÇEVRENİZDEKİ İNSANLARA BLOGUNUZDAN SÖZ EDİYOR MUSUNUZ?
Kimseye bahsetmedim ama yazdığım bir özgeçmişe ekleme gafletinde bulundum:) Kardeşlerim ve eşleri, hangi isimle blog yazabilecegimi tahlil etmeye giriştiler. Küçük kardeşim, herşeyini paylaştığını söyleyip benim ketumluğuma alındı hatta. Bu kadar ketum olmama da şaşırıldı ayrıca. Sonuç olarak hala anomimim:)

2. NEDEN BLOG YAZIYORSUNUZ?
 Aslında bazen cevap bulamadığım bir soru bu. "Madem günlük yazıyoruz, niye paylaşıyoruz?" kısmında takılı durumdayım. Günlüğünü saklayan ergenden herkese açık yayınlayan yetişkine geçiş! Sebep yazmayı sevmek dışında, birileri okusun ve beğensin değildir de nedir?

3. İLK YAZINIZ İLE SON YAZINIZ ARASINDA NE GİBİ FARKLAR VAR?
İlk yazılarıma baktığımda kişisel ayrıntılardan çok durum ve olaylara yönelik yorumlarım yazı konularıymış, bunu görüyorum. Sonrakilerde tezle ilgili serzenişler, ailevi detaylar da yer almaya başladı blogumda. İlk tarz daha korunaklı idi itiraf edeyim.

4.  BLOG YAZMAK NORMAL YAŞANTINIZA  NE KATTI?
Blog yazmak, sosyal medyadan çok hazzetmeyen biri olarak tanımadığım insanların biyografilerini okuma hazzı verdi en net ifadeyle. Tanımadığım insanlarla paylaşımda bulunduğum bir mecra olduğundan doğrudan etkisi, neyi ne kadar yazmalıdan öteye gitmiyor.

5. YAKIN ARKADAŞLARINIZA BLOG YAZMAYI ÖNERİR MİSİNİZ?
Sağaltan, iyileştiren ve geçmiş yazıları okurken kişisel arşive dokunmayı sağlayan  bir uğraş bence blog yazmak. Bir arkadaşıma saçma sapan arkadaşlık sitelerindende birileriyle tanışma girişiminden sonra önermiştim.

6. HANGİ KAYNAKLARDAN İLHAM ALIYORSUNUZ?
Aslında hayatın getirdikleri ve cebimde biriktirdiklerim dışında hiçbir şeyden.

7.  DİĞER BLOG SAHİPLERİYLE İYİ İLETİŞİM KURUYOR MUSUNUZ?
Yapılan yorumlara en kısa zamanda yanıt vermek, yorumları yanıtlamayı es geçmemek, başka bloglara yorum bırakmak dışında bir etkileşimde bulunmadım bu güne değin. Bu haliyle de yormuyor beni. Belki bir araya gelen bloggerlar için daha tatmin edicidir bu süreç ama bende henüz bir eylem yok.

8. RAHATSIZ OLDUĞUNUZ KONULAR VAR MI?
Samimiyete takmış durumdayım. Gerçek olanı kendi süzgecinden geçirip yazmaya varım. Hikaye yazdığı halde bunu belirtmeyenlereyse gıcığım.
Bir de yaşı hiç büyümeyen tiplere, sürekli reklam yayınlayanlara, tek derdi moda ve makyaj olanlara da mesafeli durasım var :)


GECİKMELİ MİM


Jardzy beni mimlediğinde tarihlerden 3 Mart'mış. Araya yorgun, yoğun, yolculuklu günler girince ertelendi bu yazı. Özür diliyor ve söz verdiğim gibi mimi Kitapsız Kedi'ye atfediyirum.

1.  YAKIN ÇEVRENİZDEKİ İNSANLARA BLOGUNUZDAN SÖZ EDİYOR MUSUNUZ?
Kimseye bahsetmedim ama yazdığım bir özgeçmişe ekleme gafletinde bulundum:) Kardeşlerim ve eşleri, hangi isimle blog yazabilecegimi tahlil etmeye giriştiler. Küçük kardeşim, herşeyini paylaştığını söyleyip benim ketumluğuma alındı hatta. Bu kadar ketum olmama da şaşırıldı ayrıca. Sonuç olarak hala anomimim:)

2. NEDEN BLOG YAZIYORSUNUZ?
 Aslında bazen cevap bulamadığım bir soru bu. "Madem günlük yazıyoruz, niye paylaşıyoruz?" kısmında takılı durumdayım. Günlüğünü saklayan ergenden herkese açık yayınlayan yetişkine geçiş! Sebep yazmayı sevmek dışında, birileri okusun ve beğensin değildir de nedir?

3. İLK YAZINIZ İLE SON YAZINIZ ARASINDA NE GİBİ FARKLAR VAR?
İlk yazılarıma baktığımda kişisel ayrıntılardan çok durum ve olaylara yönelik yorumlarım yazı konularıymış, bunu görüyorum. Sonrakilerde tezle ilgili serzenişler, ailevi detaylar da yer almaya başladı blogumda. İlk tarz daha korunaklı idi itiraf edeyim.

4.  BLOG YAZMAK NORMAL YAŞANTINIZA  NE KATTI?
Blog yazmak, sosyal medyadan çok hazzetmeyen biri olarak tanımadığım insanların biyografilerini okuma hazzı verdi en net ifadeyle. Tanımadığım insanlarla paylaşımda bulunduğum bir mecra olduğundan doğrudan etkisi, neyi ne kadar yazmalıdan öteye gitmiyor.

5. YAKIN ARKADAŞLARINIZA BLOG YAZMAYI ÖNERİR MİSİNİZ?
Sağaltan, iyileştiren ve geçmiş yazıları okurken kişisel arşive dokunmayı sağlayan  bir uğraş bence blog yazmak. Bir arkadaşıma saçma sapan arkadaşlık sitelerindende birileriyle tanışma girişiminden sonra önermiştim.

6. HANGİ KAYNAKLARDAN İLHAM ALIYORSUNUZ?
Aslında hayatın getirdikleri ve cebimde biriktirdiklerim dışında hiçbir şeyden.

7.  DİĞER BLOG SAHİPLERİYLE İYİ İLETİŞİM KURUYOR MUSUNUZ?
Yapılan yorumlara en kısa zamanda yanıt vermek, yorumları yanıtlamayı es geçmemek, başka bloglara yorum bırakmak dışında bir etkileşimde bulunmadım bu güne değin. Bu haliyle de yormuyor beni. Belki bir araya gelen bloggerlar için daha tatmin edicidir bu süreç ama bende henüz bir eylem yok.

8. RAHATSIZ OLDUĞUNUZ KONULAR VAR MI?
Samimiyete takmış durumdayım. Gerçek olanı kendi süzgecinden geçirip yazmaya varım. Hikaye yazdığı halde bunu belirtmeyenlereyse gıcığım.
Bir de yaşı hiç büyümeyen tiplere, sürekli reklam yayınlayanlara, tek derdi moda ve makyaj olanlara da mesafeli durasım var :)


18 Ekim 2015 Pazar

AĞIRLIK

Yazdan beri tavsamış bir halde blog yazdığımın farkındayım. Ne zaman yazmaya karar versem erteliyor, sonra da vazgeçiyorum. Çoğu blog yazarında da aynı şeyi gözlemliyorum bu ara. Daha uzun aralıklarla, daha depresif yorumlarla dolu yazılar konduruyoruz sayfalarımıza.

"Ülkenin genel hali" deyip genelleme yapmak,  fazla mı olur, az bile mi kalır bilmiyorum. Bu hafta kardeşim kalp krizinden gencecik bir arkadaşını, arkadaşım da kanserden babasını kaybetti. Özelde de ölüm haberi almaktan yoruldum. Yılın ikinci yarısı ağır geldi sanki!

AĞIRLIK

Yazdan beri tavsamış bir halde blog yazdığımın farkındayım. Ne zaman yazmaya karar versem erteliyor, sonra da vazgeçiyorum. Çoğu blog yazarında da aynı şeyi gözlemliyorum bu ara. Daha uzun aralıklarla, daha depresif yorumlarla dolu yazılar konduruyoruz sayfalarımıza.

"Ülkenin genel hali" deyip genelleme yapmak,  fazla mı olur, az bile mi kalır bilmiyorum. Bu hafta kardeşim kalp krizinden gencecik bir arkadaşını, arkadaşım da kanserden babasını kaybetti. Özelde de ölüm haberi almaktan yoruldum. Yılın ikinci yarısı ağır geldi sanki!

24 Eylül 2015 Perşembe

TEZ ZAMANDA BİTER İNŞ.!

Bu sabaha karşı 3'ü geçerken tezimi tamamlayıp tez danışmanıma gönderdim. Yaz boyunca kafamı toplayamamak, taşınma telaşı, anneannem, erteleme hastalığı, lojman dertleri vs. derken neredeyse tek satır yazamadım.

Şu son iki haftada nasıl gaza  geldiysem, ilk hafta tam gün teyzelik sonrası sabahlara kadar çalışma, bu hafta yine annemin bayram telaşına eşlik ve gece yine tez.. Bayram hediyesi diye kodladım operasyonumu ve bitti çok şükür:)

Her saniye kapanmaya başlayan bilgisayarıma rağmen, onu yere atıp kırmama çabalarıma rağmen bitti. Artık top hocamda. Umarım insaflı dönütlerle döner bana.

TEZ ZAMANDA BİTER İNŞ.!

Bu sabaha karşı 3'ü geçerken tezimi tamamlayıp tez danışmanıma gönderdim. Yaz boyunca kafamı toplayamamak, taşınma telaşı, anneannem, erteleme hastalığı, lojman dertleri vs. derken neredeyse tek satır yazamadım.

Şu son iki haftada nasıl gaza  geldiysem, ilk hafta tam gün teyzelik sonrası sabahlara kadar çalışma, bu hafta yine annemin bayram telaşına eşlik ve gece yine tez.. Bayram hediyesi diye kodladım operasyonumu ve bitti çok şükür:)

Her saniye kapanmaya başlayan bilgisayarıma rağmen, onu yere atıp kırmama çabalarıma rağmen bitti. Artık top hocamda. Umarım insaflı dönütlerle döner bana.

3 Mart 2015 Salı

BLOG ANALİZİM VE CERENMUS

             Sanal ortamda paylaşımda bulunduğum kimseyi, banal ortamda da arkadaşım diye tanımlamayan bir bünyem var. Yalnız, blog yazmak arkadaşlıktan da farklı bir mertebede kaynaştırıyor sanki bizleri. Yakınlarımıza açmayıp, köşe bucak sakladığımız günlüklerimizi gönüllü olarak çarşaf çarşaf seriyoruz birbirimizin önüne. Bu yüzden, gerçek dünyadaki arkadaşlarımızla paylaştığımızdan daha farklı, daha kendimize özgü kurguladığımız bir dünya kurmuş gibiyiz. Yine gerçeklerimizle buradayız ama ne kadar açmak istersek kendimizi o kadar açtığımız bir dünya bu. Jestlerle, mimiklerle, tonlama ve vurgularımızla ifşa olmadığımız, kendimizi açmak istediğimiz kadar açtığımız...
          
          Daha önce ortak dersler almamıza rağmen, bu  platformda tanıştığım/tanıdığım ve tanıdığım kadarını yakın bulduğum insanlar var hepimiz gibi. Onlardan birinin doğum günü bugün. Kendisi şimdi tatilde ve sosyal ortamlardan biraz uzakta. O paylaşmadan fevri davranıp kutlamak istedim. Tüm sevdiklerinle nice yıllara Cerenmus:)  



BLOG ANALİZİM VE CERENMUS

             Sanal ortamda paylaşımda bulunduğum kimseyi, banal ortamda da arkadaşım diye tanımlamayan bir bünyem var. Yalnız, blog yazmak arkadaşlıktan da farklı bir mertebede kaynaştırıyor sanki bizleri. Yakınlarımıza açmayıp, köşe bucak sakladığımız günlüklerimizi gönüllü olarak çarşaf çarşaf seriyoruz birbirimizin önüne. Bu yüzden, gerçek dünyadaki arkadaşlarımızla paylaştığımızdan daha farklı, daha kendimize özgü kurguladığımız bir dünya kurmuş gibiyiz. Yine gerçeklerimizle buradayız ama ne kadar açmak istersek kendimizi o kadar açtığımız bir dünya bu. Jestlerle, mimiklerle, tonlama ve vurgularımızla ifşa olmadığımız, kendimizi açmak istediğimiz kadar açtığımız...
          
          Daha önce ortak dersler almamıza rağmen, bu  platformda tanıştığım/tanıdığım ve tanıdığım kadarını yakın bulduğum insanlar var hepimiz gibi. Onlardan birinin doğum günü bugün. Kendisi şimdi tatilde ve sosyal ortamlardan biraz uzakta. O paylaşmadan fevri davranıp kutlamak istedim. Tüm sevdiklerinle nice yıllara Cerenmus:)  



8 Aralık 2014 Pazartesi

KİŞİSEL TARİHE YANLIŞLARLA DOLU NOT DÜŞMEK

Yuvadan döndüğüm gün, kardeşim ve eşi beni terminale bırakmak üzere eve geldiler. Babamla B. (kardeşimin eşi), Hakan Şükür'ün milletvekili olmasına rağmen sosyal medyada "bazı" yerine "bağzı" yazması, Türkçe'nin doğru kullanımı üzerine bir sohbete giriştiler. 

Ben okuyucu olarak yazım yanlışlarına takılırım, içeriğe olan ilgimi kaybedip dikkatimi yazıya vermeye başlarım. Kalem ya da klavye kullanırken biraz özen beklerim. Bu, kişisel bir takıntı da olabilir, bir gereklilik de! Yoruma açık yani.

Sosyal medyada, hali hazırda bir editörümüz de yokken, yanlışlar yapmak olası. Kendi kendimizin editörüyken aynı barizlikte yazım yanlışı yapan bloglara takıldı aklım. Hata yapan ama bunu yazılar boyunca sürdüren, doğal olarak yanlışlara takılmaktan okuyucunun okumasını zorlaştıran. Tez yazarken, dergilerde editörlük de yapan bir danışmana sahip olduğumdan noktalı virgülü yanlış kullansam uyarı alabiliyorum, daha çok dikkat etsem de bazen gözden kaçabiliyor ama dikkat etmeye çalışıyorum. Bahsettiğim bloglarda ise sanki dikkat konusunda bir ihmal var çünkü ısrarla değişmiyor hatalar. Ayrı yazılması gereken "ki" ve "de"ler kavuşmuş, birleşik yazılması gerekenlerse gurbete düşmüş, kesme işaretleri başka bir gezegene gitmiş... 

Haber programlarında da alt yazılarda aynı hatalar yapılan bir ülkedeyiz, tamam ama kişisel tarihimize yanlışlarla dolu satırlarla iz bırakmaya çalışmak,önce kendimize, sonra okuyanlara haksızlık gibi geliyor.






KİŞİSEL TARİHE YANLIŞLARLA DOLU NOT DÜŞMEK

Yuvadan döndüğüm gün, kardeşim ve eşi beni terminale bırakmak üzere eve geldiler. Babamla B. (kardeşimin eşi), Hakan Şükür'ün milletvekili olmasına rağmen sosyal medyada "bazı" yerine "bağzı" yazması, Türkçe'nin doğru kullanımı üzerine bir sohbete giriştiler. 

Ben okuyucu olarak yazım yanlışlarına takılırım, içeriğe olan ilgimi kaybedip dikkatimi yazıya vermeye başlarım. Kalem ya da klavye kullanırken biraz özen beklerim. Bu, kişisel bir takıntı da olabilir, bir gereklilik de! Yoruma açık yani.

Sosyal medyada, hali hazırda bir editörümüz de yokken, yanlışlar yapmak olası. Kendi kendimizin editörüyken aynı barizlikte yazım yanlışı yapan bloglara takıldı aklım. Hata yapan ama bunu yazılar boyunca sürdüren, doğal olarak yanlışlara takılmaktan okuyucunun okumasını zorlaştıran. Tez yazarken, dergilerde editörlük de yapan bir danışmana sahip olduğumdan noktalı virgülü yanlış kullansam uyarı alabiliyorum, daha çok dikkat etsem de bazen gözden kaçabiliyor ama dikkat etmeye çalışıyorum. Bahsettiğim bloglarda ise sanki dikkat konusunda bir ihmal var çünkü ısrarla değişmiyor hatalar. Ayrı yazılması gereken "ki" ve "de"ler kavuşmuş, birleşik yazılması gerekenlerse gurbete düşmüş, kesme işaretleri başka bir gezegene gitmiş... 

Haber programlarında da alt yazılarda aynı hatalar yapılan bir ülkedeyiz, tamam ama kişisel tarihimize yanlışlarla dolu satırlarla iz bırakmaya çalışmak,önce kendimize, sonra okuyanlara haksızlık gibi geliyor.






4 Ekim 2014 Cumartesi

DALYA

Bu benim 100. yazımmış! Evimdeyim, hepimiz bir araya gelebildik:) Evden uzakta olduğum zaman diliminde yani hayatımın yarısında olduğu gibi, bayramlar benim için eve kavuşma vakitleri. Sevmediğim doğu ilinde tayinimin çıkmasını beklediğim günlere denk gelen tek bayram haricinde, tüm bayramlarda ailemle yan yanaydım. Dini ya da milli anlamı hep geri planda kalmıştır bu yüzden bayramlarımın. 

100. yazıyı da, eve kavuşmanın sevinciyle yazayım diye beklettim, bekledim. Dalya derken evde olayım istedim. Salıdan beri buradayım, huzurluyum. Küçük atışmalara başlayacak kadar alıştım ev haline:) 

İyi bayramlar, iyi tatiller, nice 100ler :)

DALYA

Bu benim 100. yazımmış! Evimdeyim, hepimiz bir araya gelebildik:) Evden uzakta olduğum zaman diliminde yani hayatımın yarısında olduğu gibi, bayramlar benim için eve kavuşma vakitleri. Sevmediğim doğu ilinde tayinimin çıkmasını beklediğim günlere denk gelen tek bayram haricinde, tüm bayramlarda ailemle yan yanaydım. Dini ya da milli anlamı hep geri planda kalmıştır bu yüzden bayramlarımın. 

100. yazıyı da, eve kavuşmanın sevinciyle yazayım diye beklettim, bekledim. Dalya derken evde olayım istedim. Salıdan beri buradayım, huzurluyum. Küçük atışmalara başlayacak kadar alıştım ev haline:) 

İyi bayramlar, iyi tatiller, nice 100ler :)

21 Ağustos 2014 Perşembe

KUZENDEN ARKADAŞLIK TEKLİFİ ALMAK

Biliyorsunuz ders esnasında prof. istedi diye açıp, akıllı telefon almama inadından Kelimelik oynadığım tek mecra diye kapatmadığım bir  FB hesabım var. Gelen arkadaşlık isteklerine de gerçekten görüştüğüm biriyse onay verdim bu güne dek. 

Bugün, kuzenim FB yoluyla (Fenerbahçe değil, Facebook haliyle:) arkadaşlık isteği göndermiş bana. Onay verdikten sonra, bir süre ciddi ciddi düşündüm Gerçekten arkadaş mıyız?" diye. Kendisi, teyzemin kızı, benden 2 ay küçük. Anneannemlerde ortak kutlama yapıp fotoğraflanmışlığımız var 2 yaş hatırası. Aramızda, bu kadar az yaş farkı olmasına rağmen hep bir mesafe oldu. Dayımın kızlarıyla bizler yani kardeşlerim ve ben; gerçekten, paylaşarak, konuşarak, dilediğimizi çekinmeden söyleyerek, birbirimize kırılmadan geçen ve bu güne gelen bir ilişkimiz varken, tüm kuzenler onunla ilişkimizde çekimser kaldık. Verilen sırları ortalığa saçar, kendi sırlarının sımsıkı tutulacaklarından emin paylaşırdı. Kardeşleriyle bile aylar süren darılmaları, kırılmaları olurdu, rahmetli teyzem toparlardı durumu. Şimdi evin büyük çocuğu olarak kalmışken, toparlayacak bir anne de olmayınca durumu zorlaştı. 

Benim onunla ilişkimde de, hep rekabet hissettim, hissettirdi bana.Bu yazımda da belirttiğim gibi, kendisine başkalarını hedef alan, hırslı insanlardan uzak durmayı bilinçli olarak seçiyorum ben. Ben okula 1 yıl erken başladım, o 1 yıl sınıfta kaldı, aramızdaki uçurum arttı. Karnesinin zayıflarla dolu olduğuna bakmazsızın "Ne çok 9'un var." demişliği var mesela. Bir keresinde, bir yerlerden atlama oyunu oynarken ayağım burkulmuştu, ayağıma zeytin falan sarıldı şişlik geçsin diye.  İlgi de cabası. O da, eve seke seke gitti zeytin sardırmak için. O, kilolu bir çocuktu, ben uzun ve sıska. Eniştem, çalıştığı hastanede bizi tarttığında aynı kiloda çıkmıştık. 23:) Kemiklerim ağırlık yapmıştı:) Avucumuza yazılan sayıya bakıp eve kadar koşmuştu, "Ben de 23'üm !" diye. Bunların hepsi çocukluk ve ergenlik hırçınlıkları olarak gülüp geçebileceğim şeyler ama yetişkinliğin de sağlam temellere oturmasında etkililer. Büyüdüğünüzde de iyi ilişki kurmak için küçüklükte derin paylaşımlar şart akrabalar arasında, sonra zor oluyor. 

Belki sürekli bir kıyaslama vardı aile içinde ve olumsuz etkileri bize yansıyordu, bilmiyorum. Sürekli, aynı yaşta olmamıza rağmen, dışarı çıkmak için izinler, "Kalem Nasırı da sizinle gelecekse olur." şeklinde bir cümlenin sonunda veriliyordu hatırladığım. Onun kardeşini kıskanıp üzerine tükürüp kahkahalar attığı, benimse kardeşimi hiç kıskanmadığım; onun her alışverişte cama yapışıp bir şeyler istediği, benimse hiç bir şey talep etmediğim dile getiriliyordu. Sonra, o yetişkinliğinde, evlenip üniversite diplomasını köşeye koyup çocuk büyütmeyi seçti, bense sonuna kadar okumayı. Böyle böyle kıyaslar...


En son dayımın kızının nikahında bir araya geldiğimizde, daha samimi buldum onu. Kardeşimin tespiti geldi aklıma, evlenip çocuk sahibi olunca rekabette kendisini üstün sayıp rahatladığı yönünde. Sebep ne olursa olsun, sıcak ilişkiler iyi geliyor büyük aile içinde. 

KUZENDEN ARKADAŞLIK TEKLİFİ ALMAK

Biliyorsunuz ders esnasında prof. istedi diye açıp, akıllı telefon almama inadından Kelimelik oynadığım tek mecra diye kapatmadığım bir  FB hesabım var. Gelen arkadaşlık isteklerine de gerçekten görüştüğüm biriyse onay verdim bu güne dek. 

Bugün, kuzenim FB yoluyla (Fenerbahçe değil, Facebook haliyle:) arkadaşlık isteği göndermiş bana. Onay verdikten sonra, bir süre ciddi ciddi düşündüm Gerçekten arkadaş mıyız?" diye. Kendisi, teyzemin kızı, benden 2 ay küçük. Anneannemlerde ortak kutlama yapıp fotoğraflanmışlığımız var 2 yaş hatırası. Aramızda, bu kadar az yaş farkı olmasına rağmen hep bir mesafe oldu. Dayımın kızlarıyla bizler yani kardeşlerim ve ben; gerçekten, paylaşarak, konuşarak, dilediğimizi çekinmeden söyleyerek, birbirimize kırılmadan geçen ve bu güne gelen bir ilişkimiz varken, tüm kuzenler onunla ilişkimizde çekimser kaldık. Verilen sırları ortalığa saçar, kendi sırlarının sımsıkı tutulacaklarından emin paylaşırdı. Kardeşleriyle bile aylar süren darılmaları, kırılmaları olurdu, rahmetli teyzem toparlardı durumu. Şimdi evin büyük çocuğu olarak kalmışken, toparlayacak bir anne de olmayınca durumu zorlaştı. 

Benim onunla ilişkimde de, hep rekabet hissettim, hissettirdi bana.Bu yazımda da belirttiğim gibi, kendisine başkalarını hedef alan, hırslı insanlardan uzak durmayı bilinçli olarak seçiyorum ben. Ben okula 1 yıl erken başladım, o 1 yıl sınıfta kaldı, aramızdaki uçurum arttı. Karnesinin zayıflarla dolu olduğuna bakmazsızın "Ne çok 9'un var." demişliği var mesela. Bir keresinde, bir yerlerden atlama oyunu oynarken ayağım burkulmuştu, ayağıma zeytin falan sarıldı şişlik geçsin diye.  İlgi de cabası. O da, eve seke seke gitti zeytin sardırmak için. O, kilolu bir çocuktu, ben uzun ve sıska. Eniştem, çalıştığı hastanede bizi tarttığında aynı kiloda çıkmıştık. 23:) Kemiklerim ağırlık yapmıştı:) Avucumuza yazılan sayıya bakıp eve kadar koşmuştu, "Ben de 23'üm !" diye. Bunların hepsi çocukluk ve ergenlik hırçınlıkları olarak gülüp geçebileceğim şeyler ama yetişkinliğin de sağlam temellere oturmasında etkililer. Büyüdüğünüzde de iyi ilişki kurmak için küçüklükte derin paylaşımlar şart akrabalar arasında, sonra zor oluyor. 

Belki sürekli bir kıyaslama vardı aile içinde ve olumsuz etkileri bize yansıyordu, bilmiyorum. Sürekli, aynı yaşta olmamıza rağmen, dışarı çıkmak için izinler, "Kalem Nasırı da sizinle gelecekse olur." şeklinde bir cümlenin sonunda veriliyordu hatırladığım. Onun kardeşini kıskanıp üzerine tükürüp kahkahalar attığı, benimse kardeşimi hiç kıskanmadığım; onun her alışverişte cama yapışıp bir şeyler istediği, benimse hiç bir şey talep etmediğim dile getiriliyordu. Sonra, o yetişkinliğinde, evlenip üniversite diplomasını köşeye koyup çocuk büyütmeyi seçti, bense sonuna kadar okumayı. Böyle böyle kıyaslar...


En son dayımın kızının nikahında bir araya geldiğimizde, daha samimi buldum onu. Kardeşimin tespiti geldi aklıma, evlenip çocuk sahibi olunca rekabette kendisini üstün sayıp rahatladığı yönünde. Sebep ne olursa olsun, sıcak ilişkiler iyi geliyor büyük aile içinde. 

18 Haziran 2014 Çarşamba

DÖNÜT ALMAK


İlgimi çeken, takip ettiğim bazı bloglara yorum yazıyorum zaman zaman. Yazıyı yazana bir yorum bırakmanın, aynı ya da farklı fikirde olduğumuzu belirtmenin teşvik edici bir yanı olduğuna da inanıyorum. En azından benim için durum böyle. Yazdıklarıma yorum bırakılması, tanımadığım insanlarla bir tanışıklık hissi uyandırıyor ve o yorum hakkında düşünmek de bir nevi beyin jimnastiği gibi geliyor bana. 

Aynı şekilde, bıraktığım yorumlara da yazarın bir cevap vermesini beklediğimi fark ettim. Yorumların umursandığını, okunduğunu görme ihtiyacı belki de. Bunun sadece benimle ilgili bir durum olmadığını düşünüyorum çünkü hayatımız boyunca toplumsal varlıklar olarak kendimizden emin olup olmadığımızdan bağımsız olarak başkalarının duygularını ve düşüncelerini merak eder dururuz. Bunu sorarak öğrenebildiklerimiz kadar, sorma şansımız olmayanların fikrini de merak ederiz. Bu yüzden, insanlar zahmet edip yazdıklarıma yorum bırakınca bir şeyler yazmadan geçemiyorum. Yazdıklarını paylaşıp, yoruma açık bırakan ama yorum bırakanlardan dönütü esirgeyenleri de çözemiyorum. Sadece gidiş bileti almak gibi ucu açık...Cevapsız mektuplar gibi boşa yazılmış...

DÖNÜT ALMAK


İlgimi çeken, takip ettiğim bazı bloglara yorum yazıyorum zaman zaman. Yazıyı yazana bir yorum bırakmanın, aynı ya da farklı fikirde olduğumuzu belirtmenin teşvik edici bir yanı olduğuna da inanıyorum. En azından benim için durum böyle. Yazdıklarıma yorum bırakılması, tanımadığım insanlarla bir tanışıklık hissi uyandırıyor ve o yorum hakkında düşünmek de bir nevi beyin jimnastiği gibi geliyor bana. 

Aynı şekilde, bıraktığım yorumlara da yazarın bir cevap vermesini beklediğimi fark ettim. Yorumların umursandığını, okunduğunu görme ihtiyacı belki de. Bunun sadece benimle ilgili bir durum olmadığını düşünüyorum çünkü hayatımız boyunca toplumsal varlıklar olarak kendimizden emin olup olmadığımızdan bağımsız olarak başkalarının duygularını ve düşüncelerini merak eder dururuz. Bunu sorarak öğrenebildiklerimiz kadar, sorma şansımız olmayanların fikrini de merak ederiz. Bu yüzden, insanlar zahmet edip yazdıklarıma yorum bırakınca bir şeyler yazmadan geçemiyorum. Yazdıklarını paylaşıp, yoruma açık bırakan ama yorum bırakanlardan dönütü esirgeyenleri de çözemiyorum. Sadece gidiş bileti almak gibi ucu açık...Cevapsız mektuplar gibi boşa yazılmış...

13 Kasım 2013 Çarşamba

KALEM NASIRI SORUNSALI

"Kalem Nasırı da neyin nesi?" diye düşünenler için sayfamı açtığım anda "Hakkımda" kısmında yazıp sonra düzenleme yapma uğruna sildiğim açıklamayı yapayım.Yaşıtlarımdan erken başladığım okul hayatım, doktora tez evresiyle hala devam etmekte ve okul hayatının bende bıraktığı fiziksel bir iz olarak sağ elimin orta parmağında kalem tutuş biçimim yüzünden gelişen bir deformasyonum var. Bu konuda araştırma yaparken, insanların bu durunu "orta parmak nasırı" diye tanımladıklarını gördüm. Bu tıbbi bir tanımlama değil, nasır da çok estetik ve sevimli bir sözcük değil ama okur-yazar olmanın, kalem tutmanın  nişanesi olarak çok da antipatik sayılmaz nasır sahibi olmak. El mahkum bir kere bu nasıra:)
Kalem tutabilmenin, kendisine baktıkça hayat boyu zaten birer öğrenci olduğumuzu hatırlatan nasırın hatırına bloguma bu ismi verdim.
Sayfam da nasırım kadar kalıcı olsun:)

KALEM NASIRI SORUNSALI

"Kalem Nasırı da neyin nesi?" diye düşünenler için sayfamı açtığım anda "Hakkımda" kısmında yazıp sonra düzenleme yapma uğruna sildiğim açıklamayı yapayım.Yaşıtlarımdan erken başladığım okul hayatım, doktora tez evresiyle hala devam etmekte ve okul hayatının bende bıraktığı fiziksel bir iz olarak sağ elimin orta parmağında kalem tutuş biçimim yüzünden gelişen bir deformasyonum var. Bu konuda araştırma yaparken, insanların bu durunu "orta parmak nasırı" diye tanımladıklarını gördüm. Bu tıbbi bir tanımlama değil, nasır da çok estetik ve sevimli bir sözcük değil ama okur-yazar olmanın, kalem tutmanın  nişanesi olarak çok da antipatik sayılmaz nasır sahibi olmak. El mahkum bir kere bu nasıra:)
Kalem tutabilmenin, kendisine baktıkça hayat boyu zaten birer öğrenci olduğumuzu hatırlatan nasırın hatırına bloguma bu ismi verdim.
Sayfam da nasırım kadar kalıcı olsun:)